Muğla’nın Milas ilçesine bağlı Akbelen Ormanı’nın Çevresel Etki Değerlendirme süreçlerinden muaf tutulmasın karşı açılan davanı duruşması görüldü. Duruşmada, Akbelen Ormanı’ndaki çalışmaların kapasite artışı olmasından dolayı ÇED’e tabi olması gerektiğini savunan davacılar maden faaliyetinin neden olduğu tahribatı anlattı. YK Enerji vekilleri ise faaliyetlerinin kamu yararı taşıdığını öne sürdü. Gündem Fethiye duruşmayı izledi.
Haber: Hülya Çetinkaya
Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy Mahallesi’ndeki Akbelen Ormanı, başlatılan hukuki süreçler tamamlanmamış olmasına rağmen 23 Temmuz 2023 tarihinde, kesilmiş ve Yeniköy-Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş. (YK Enerji) Akbelen Ormanı’nı açık kömür madenine dönüştürmüştü. Altı gün süren kesim esnasında jandarma ekipleri kesime karşı çıkan yurttaşlara biber gazı ve coplarla müdahale etmiş, ters kelepçe ile gözaltına almış, gözaltına alınanların vücutlarının farklı yerlerinde çürükler meydana gelmişti.
Bölgedeki faaliyetlerin 2005 yılından bu yana, Çevresel Etki Değerlendirmesi’nden (ÇED) muaf tutularak gerçekleştiğini bilen yurttaşlar, Akbelen Ormanı’ndaki faaliyetlerin de kapasite artışı niteliğinde olmasından dolayı, ÇED’den muaf tutulup tutulmadığına ilişkin bilgi edinme başvurusu yapmıştı.
Karadam Karacahisar Mahalleleri Doğayı Doğal Hayatı Koruma Güzelleştirme ve Dayanışma Derneği (KARDOK) tarafından Muğla Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’ne yapılan bilgi edinme başvurusunda “Yapılması zorunlu ÇED sürecinin hangi aşamada olduğu konusunda bilgi verilmesi ve projeye ilişkin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ya da Muğla Valiliği tarafından verilmiş ‘ÇED Gerekli değildir’, ‘ÇED muafiyet’ kararı olup olmadığı konusunda bilgi verilmesi” istenmişti.
Muğla Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü ise 24 Ağustos 2023 tarihinde verdiği yanıtta, eski İl Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından 2005 yılında verilen ÇED muafiyet kararını gerekçe göstermiş ve bu kararın geçerli olduğunu söylemişti.
ÇED MUAFİYET KARARININ VERİLMESİ VE SÜRDÜRÜLMESİ HAKKINDA
Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralleri, linyit kömürü kullanarak elektrik üretmek amacıyla sırasıyla 1987 ve 1995 yıllarında kamu kurumu Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ) tarafından devreye alınmıştı. Eski Muğla İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, aynı şekilde kamu kurumu olan Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Yeniköy İşletmesi Müdürlüğü işletmesindeki ruhsat sahası için 08 Aralık 2005 tarihinde ÇED muafiyet kararı vermişti. Bu kararı da 16 Aralık 2003 tarihli Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin Geçici 3’üncü maddesine dayandırmıştı. Bu madde ile 1993 yılında Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nden önce faaliyete geçen ve şu durumdaki projeler için ÇED’den muaf olma hakkı tanınmıştı “Uygulama projeleri onaylanmış veya çevre mevzuatı ve ilgili diğer mevzuat uyarınca yetkili mercilerden izin, ruhsat veya onay ya da kamulaştırma kararı alınmış veya yatırım programına alınmış veya mevzi imar planları onaylanmış projelere ve bu tarihten önce üretim ve/veya işletmeye başladığı belgelenen faaliyetler”
Özelleştirme İdaresi Başkanlı tarafından özelleştirme programına alınan tesisler, 2014 yılında Kemerköy ve Yeniköy Termik Santralleri, Yeniköy Linyitleri İşletmesi, ilgili Maden Ruhsatları ve Kemerköy Liman Sahası (Kemerköy ve Yeniköy Termik Santralleri ile Kemerköy Liman Sahası) bir bütün halinde Limak ve İC İçtaş ortaklığındaki YK Enerji’ye devredilmişti. Bunun yanından Lojman Tesisleri ve Geyik Barajının yüzde 75 hakkı ile Dereköy’ de önceden Türkiye Elektrik Kurumuna ait olan muhtelif parseller ile üzerlerinde bulunan sondaj kuyuları da devredilmişti.
2018 yılında toplamda beş ayrı maden ruhsatının birleştirilmesi ile oluşturulan 86541 no’lu 230 bin dönümlük alanı kapsayan ruhsat alanına ÇED muafiyet kararı verilmişti. Birleştirilen ruhsat sahalarındaki faaliyetler ise entegre bir tesisi olmasına rağmen ÇED’den muaf tutulmaya devam etmişti. Bu karara karşı KARDOK Derneği tüm faaliyetlerin birlikte değerlendirilerek ÇED sürecine tabi tutulması için dava açmış fakat dava reddedilmişti. İkizköy Çevre Komitesi’nin hazırladığı bilgi notuna göre yasal yolların tükenmesinden sonra 31 Aralık 2022 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapılmıştı.
Bunun üzerine, Akbelen Ormanı çevresinde yaşayan ve kömür madeninin yarattığı tahribattan doğrudan etkilenen yurttaşlar ile KARDOK, Akbelen Ormanı’ndaki ÇED’siz sürecin iptali için 29 Eylül 2023 tarihinde dava açtı. Davanın duruşması dün (18 Kasım 2024) Muğla 2. İdare Mahkemesi’nde görüldü.
MUĞLA BAROSU’NDAN DAVAYA KATILMA TALEBİ
Saat 14.25’te başlaması planlanan duruşma, kısmen dakik şeklide, 14.30’da başladı ve 15.40’da sona erdi. Duruşmaya İkizköylülerin vekili Avukat İpek Sarıca ile davacılar Hasan Yorulmaz, Mustafa Yıldırım, Tuncer Saraçoğlu, Haydar Demir, Muzaffer Döşeme, Melahat Çulha, Nurettin Gürceğiz ve Cafer Ünal katıldı.
Duruşmada hazır bulunan Muğla Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Mert Kürüm ve Muğla Barosu Çevre, Kent ve İmar Hukuku Komisyonu üyeleri Av. Pelin Eker Karaman ve Av. Atakan Özen, davanın görüldüğü 18 Kasım tarihinde UYAP üzerinden davaya İkizköylülerin yanında müdahil olma talebinde bulunduğunu belirtti.
Ayrıca davalı İdare Muğla Valiliği vekili Av. Ahmet Hekimoğlu, YK Enerji vekili Av. Koray Ayvalı, Av. İbrahim Şimşek ve Av. Gonca Yavuz ile YK Enerji Çevre Baş Mühendisi ve bir teknik ekip üyesi katıldı. Gündem Fethiye’de duruşmayı izlemek için hazır bulundu.
GAZETECİLER ENGELLE KARŞILAŞMADI
Tarafların ardından gazeteciler ve yurttaşlar duruşma salonuna alındı. Gazeteciler duruşmayı izleme konusunda bu defa bir engelle karşılaşmadı. Yalnızca, duruşma salonunun küçük olması nedeniyle sadece iki gazetecinin alınacağı belirtildi fakat dört gazeteci de duruşmayı izleyebildi.
“SAĞLIKLI ÇEVREDE YAŞAM HAKKINI SAĞLAMAK ZORUNDAYIZ”
İlk söz davacı İkizköylülerin vekili Avukat İpek Sarıca’ya verildi. Sarıca, “Çevre hakkı nedir, ne işe yarar?” diye sorarak sözlerine başladı. Beden bütünlüğü ve vücudun fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için kaliteli hava ve suyun gerekli olduğunu belirtti ve “Sağlıklı çevrede yaşam hakkını sağlamak zorundayız. Kültürel mirası korumak zorundayız” dedi.
Ardından Yeniköy Kemerköy tesisleri için 2005’te verilen ÇED muafiyeti kararına giden süreci ve ÇED’in gerekliliğini anlatan Sarıca, ÇED’in bir projenin olumlu veya olumsuz sonuçlarının ve kamu yararının hesaplaması bakımından önemli olmasının yanı sıra, Halkın Katılımı Toplantısı (HKT) gibi aşamaları içermesinden dolayı da demokratik süreçler için önemli olduğuna işaret etti.
“MUAFİYET KARARINDA YANLIŞ YÖNETMELİK DİKKATE ALINDI”
Sarıca, projenin ÇED’den muaf tutulmasının 2003 tarihli ÇED Yönetmeliği’nin geçici 3’üncü maddesine dayandırıldığını fakat bu dönemde 16 Aralık 2004 tarihli daha güncel bir ÇED Yönetmeliği bulunduğuna dikkat çekti. 2004 tarihli geçici madde 3’ün ise ÇED’den muaf olunması için gereken durumlara dair “veya” değil “ve” ibaresini kullanıldığına dikkat çekti. 2005 tarihli bir muafiyet kararı için neden 2004 değil de 2003 yılındaki yönetmeliğini baz alındığını sorgulayan Sarıca, kararın şekil yönünde kusurlu olduğunu söyledi.
İKİ YÖNETMELİK ARASINDAKİ FARK NE?
2003 tarihli geçici madde 3’te şu ifadeler yer alıyor
“07/02/1993 tarihli ve 21489 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinden önce uygulama projeleri onaylanmış veya çevre mevzuatı ve ilgili diğer mevzuat uyarınca yetkili mercilerden izin, ruhsat veya onay ya da kamulaştırma kararı alınmış veya yatırım programına alınmış veya mevzi imar planları onaylanmış projelere ve bu tarihten önce üretim ve/veya işletmeye başladığı belgelenen faaliyetlere bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz.”
2004 tarihli geçici madde 3’te şu ifadeler yer alıyor:
“7/2/1993 tarihli ve 21489 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinden önce uygulama projeleri onaylanmış, çevre mevzuatı ve ilgili diğer mevzuat uyarınca yetkili mercilerden izin, ruhsat veya onay ya da kamulaştırma kararı alınmış, yatırım programına alınmış, mevzi imar planları onaylanmış projelere, bu tarihten önce üretim ve/veya işletmeye başladığı belgelenen faaliyetlere 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu ve ilgili diğer yönetmeliklerde alınması gereken izinler saklı kalmak kaydıyla bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz.”
Santrallerin özelleştirildiği 2014 yılından sonra, çeşitli tarihlerde alınan ÇED muafiyet kararının da aynı şekilde 2005 yılındaki karara, yani 2003 yılındaki ÇED Yönetmeliği’nde dayandırıldığına dikkat çeken Sarıca, Akbelen Ormanı’ndaki ÇED sürecine dair sordukları soruya da bu şekilde yanıt geldiğine dikkat çekti.
Ayrıca, Akbelen Ormanı’nda ÇED’siz yapılacak faaliyetlerin sonucunun ne olabileceğine dair Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) bölgedeki Partikül Madde 10 (PM10) ölçümü sonuçlarını değerlendirildiği raporu hatırlattı. Bu raporda bölgede hava kalitesinin alarm verdiğinin, yerel halkın sağlığının tehdit altında olduğunun belirtildiğini, bu nedenle raporda da tesisin kapatılması gerektiğinin söylendiğine dikkat çekti.
Akbelen Ormanı’ndaki çalışmalarda yerleşim alanlarına 100 metre mesafede dinamit patlatmaları gerçekleştirilmesi ve çalışmalar sonucunda yoğun bir tozuma meydana gelmesi üzerine Muğla Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na bölgede Partikül Madde 10 (PM10) ölçümlerinin gerçekleştirilmesi için talepte bulunulmuş, Muğla Büyükşehir de bu talebi dikkate alarak İkizköy Mahallesi’nde 30 gün süre ile PM10 ölçümü için, TÜRKAK AB-0142-T dosya numarası ile akredite bir laboratuvar olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Avrupa Yakası Çevre Laboratuvarı ile sözleşme imzalamıştı. Ölçümlerle alakalı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Çevre Mühendisleri Odası Muğla İl Temsilciliği bir açıklama yayımlamıştı.
PM 10 VE PM 2,5 NEDİR?
TMMOB Kimya Mühendisleri Odası’nın tanımlamasına göre partikül madde kirleticisi (PM 10), Çapı 10 µm’den (mikrometre) daha küçük olan toz zerreciklerini ifade eder ve tüm kirleticiler arasında en zararlı ve tehlikeli olanıdır. Solunum yolu ile alınan PM 10 kirleticisine solunun sistemi direnç gösteremez, bu kirletici akciğerin derinliklerine kadar nüfuz eder. PM 2,5 ise PM 10’a göre çok daha küçük boyutlarda.
Temiz Hava Hakkı Platformu’nun (THHP) Aralık 2019 tarihli PM 2,5 raporunda şu ifadeler yer alıyor: “Dünyada her yıl toplam 8 milyon insan hava kirliliği nedeniyle erken ölmektedir. Alt solunum yolu enfeksiyonları kaynaklı ölümlerinin yüzde 27,5’inden ve KOAH kaynaklı ölümlerinin yüzde 26,8’inden dış ortam havasındaki partikül maddeler sorumludur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2013 yılında Partikül Madde’yi kanserojen ilan etmiştir.
“KAMU YARARI ARIYORUZ AMA BULAMIYORUZ”
Sarıca ayrıca, TMMOB İnşaat Mühendisliği Muğla Temsilciliği’nin hazırladığı raporun Akbelen Ormanı etrafındaki evlerde meydana gelen çatlaklara, şirket tarafından patlatılan dinamitlerin ve kömür dolu kamyonların yarattığı titreşimlerin neden olmuş olabileceğini söylediğini aktardı. Oluşan toz nedeniyle de ağaçların yapraklarının toz içinde olduğunu söyledi.
Tüm yaşananların, alınmayan önlemlerin ve bölge halkının yaşadığı mağduriyetin ÇED muafiyet kararı nedeniyle olduğunu dile getiren Sarıca, “Biz kamu yararı arıyoruz ama bulamıyoruz” dedi.
“ŞİRKETE GÖRE HER ŞEY GÜLLÜK GÜLÜSTANLIK”
Kendi talepleri ile yapılan ölçümlere karşın, şirket tarafında yapılan ölçümlerin Akbelen Ormanı’nda değil Yeniköy Termik Santrali’nin önündeki dört noktadan yapıldığını dile getiren Sarıca, ölçüm yapılan tarihlerde de alanda çalışma yapılmadığını tespit ettiklerini söyledi.
Sarıca son olarak, bir idari işlemin hukuka uygun olması gerektiğini fakat bu davada idari işlemin amacından saptığını, kamu yararı bulunmadığını ve hakkaniyet olmadığını söyledi. Şimdiye kadar uygulanmayan ve Muğla’daki üç termik santralin kapatılmasını öngören 1997 tarihli Aydın Bölge İdare Mahkemesi kararını hatırlattı.
Muğla’daki üç termik santralin kapatılmasına yönelik açılan davalar geçmişte kazanılmıştı. Aydın İdare Mahkemesi’nin Muğla’daki Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinin kapatılması için 1997 yılında verdiği karar Danıştay tarafından onaylanmıştı. Fakat Bakanlar Kurulu kararı ile Danıştay kararına rağmen termik santraller çalıştırılmıştı. Türkiye, Danıştay kararını uygulamadığı için 2005 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından mahkûm edilmişti.
HASAN YORULMAZ: “HEM KENDİM HEM DE MEMLEKETİM İÇİN ÜRETMEYE DEVAM ETMEK İSTİYORUM, ADALET İSTİYORUM”
Sarıca’nın ardından davacılardan İkizköylü Hasan Yorulmaz söz aldı. Akbelen Ormanı yakınında 24 dönüm zeytinliği olduğunu ve bu zeytinliği verimli hale getirmek için 50 yıl çaba harcadığını söyleyen Yorulmaz, “Ben hem kendim hem de memleketim için üretmeye devam etmek istiyorum” dedi.
Akbelen Ormanı’nın kesilmesinin ardından çok yoğun bir toza maruz kaldıklarını ifade eden Yorulmaz, “Ağaçların yapraklarının üzerinde bir katman toz oluştu, hayvanlar tozlu otları yedi, zarar gördü” diye konuştu.
Diğer yandan, Akbelen Ormanı’nda patlatılan dinamitlerin evlerde deprem etkisi yarattığını ve ciddi hasara neden olduğunu açıkladı. Köylüler olarak yapılan madencilik faaliyetinden zarar gördüklerini ve ÇED muafiyet kararının anlamsız olduğunu söyledi.
Son olarak, Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin toz ölçüm aracı geldiğinde şirketin maden alanında toz kalkmasını önlemek için sulama yaptığını ve çalışmaları gözle görünür şekilde yavaşlattığını aktardı. Yorulmaz, üretime devam etmek istediğini, sağlıklarının faaliyetler sonucunda olumsuz etkilendiğini ve adalet istediklerini dile getirdi.
MUSTAFA YILDIRIM: “BİZİ İNSAN YERİNE KOYMUYORLAR”
İkizköylü Mustafa Yıldırım da Akbelen Ormanı’ndaki faaliyetler nedeniyle ortaya çıkan hafriyat ve tozdan zarar gördüklerini, bahçelerindeki verimin düştüğünü anlattı. Yıldırım, “Bizi insan yerine koymuyorlar” diye konuştu.
TUNCER SARAÇOĞLU: “TOPRAKLARIMIZIN YOK EDİLMESİNE İZİN VERMEYECEĞİZ”
İkizköy’de zeytin bahçesi olduğunu dile getiren Tuncer Saraçoğlu da maden çalışmalarının önce Işıkdere’yi yok ettiğini, bu esnada tarihi eserlerin de yok edildiğini hatırlattı.
Akbelen Ormanı’nın dört yıllık kömür rezervi olduğu iddia edilerek yok edildiğini fakat böyle bir kömür rezervinin olmadığının ortaya çıktığını öne sürdü. Şimdiye kadar termik santral ve kömür madeni için en az 35 bin zeytin ağacı, 165 bin kızılçam, zeytin ve incir bahçelerinin yok edildiğini dile getiren Saraçoğlu, bu yüzden de eskiden çam balı merkezi olan İkizköy’de bal üretiminin bittiğini söyledi.
Psikolojik yönden de etkilendiklerini, çalışmalar yüzünden geceleri uykusuz kaldıklarını, maruz kaldıkları haksızlıklar yüzünden psikolojik sağlıklarının bozulduğunu söyleyen Saraçoğlu, “Anayasa’nın tanıdığı sağlıklı çevrede yaşama hakkını istiyoruz. Toprağın üstü altından değerli. Topraklarımızın yok edilmesine izin vermeyeceğiz. Sadece kendimiz için değil doğa için mücadele edeceğiz” dedi.
HAYDAR DEMİR: “ÇIKAN TOZDAN, BİRGÜN EVDEN ÇIKTIĞIMDA SANKİ KAR YAĞMIŞ ZANNETTİM”
Haydar Demir ise yoğun toz miktarına dikkat çekerek “Bir gün evden çıktığımda sanki kar yağmış zannettim” dedi. Tozdan bembeyaz olduğunu söylediği otları hayvanlara yedirmekte de güçlük çektiğini, dinamitler yüzünden evlerinin çatladığını aktardı.
Melahat Çulha ise bölgedeki arıcılığa vurgu yaptı. Yaklaşık beş yıl önce İkizköy’ün kovan sahiplerinin tırlarla kovanlarını ve arılarını taşıdığı bir yer olduğunu, yılda birden fazla bal aldıklarını fakat bu sene verimin çok fazla düştüğünü anlattı. Bunun sebebinin de Akbelen Ormanı ve çevresindeki maden çalışmasından çıkan tozun arıların bal yapacağı çiçeği olumsuz etkilemesi şeklinde açıkladı.
Davacılardan İkizköylü Nurettin Gürceğiz de eskiden yaklaşık 60 metreden su çıkarabilirken şu an 110 metreden ancak su çıkarabildiklerini anlattı.
“AKBELEN’DE YAŞAMAK ÇOK ZOR”
Son olarak davacılardan söz alan Çamköylü Cafer Ünal, Yeniköy Termik Santrali’nin kurulmasından önce de bölgede yaşadığını, eskiden var olan incir bahçelerinin artık yok olduğunu, şimdi yetişen incirden ise aynı tadı alamadıklarını söyledi. “Akbelen’de yaşamak çok zor” diyen Ünal, madende görev alan kamyonların da Milas-Ören karayolunda can güvenliğini tehdit ettiğini aktardı.
Şirketin Akbelen Ormanı’ndan ihtiyacı olan kömürü çıkaramadığını fakat bunun için devletin parasını gereksiz şekilde harcandığını söyleyen Ünal, “Limak’a kimse ‘dur’ demiyor. Yenilenebilir enerji istiyoruz” diye konuştu.
MERT KÜRÜM: “GELECEK NESİLLERE YAŞANABİLİR ÇEVRE BIRAKMAK ZORUNDAYIZ, BARO OLARAK SORUMLULUĞUMUZUN FARKINDAYIZ”
Muğla Barosu temsilcisi Avukat Mert Kürüm de söz alarak Anayasa’nın “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” diyen 17’nci maddesi ve “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir” diyen 56’ncı maddesini hatırlattı.
Çevre hukuku alanına giren bu tür davalarda hukuksuzluklarla karşılaştıklarını söyleyen Kürüm, gelecek nesillere yaşanabilir çevre bırakmak zorunda olduklarını, Baro’nun da bu konudaki sorumluluğunun bilincinde olarak davaya katılma talebinde bulunduğunu belirtti.
MUĞLA VALİLİĞİ VEKİLİ: “ÇED MUAFİYET KARARI GEÇERLİ”
Davacıların ardından öncelikle davalı Muğla Valiliği vekili Ahmet Hekimoğlu söz aldı. 2005 yılında verilen ÇED muafiyet kararının geçerli olduğunu söyleyen Hekimoğlu, 1987 yılında çalışmaların başladığının tespit edildiğini, bu nedenle de ÇED kapsam dışı kararının geçerli olduğunu, davanın reddini talep ettiklerini söyledi.
AV. KORAY AYVALI: “KAZANILMIŞ BİR HAK VAR, KAMU YATIRIMLARININ KORUNMASI AMAÇLANIYOR”
YK Enerji vekili Avukat Koray Ayvalı ise davacıların bilgi edinme yoluyla elde ettiği yanıtın dava edilebilir olmadığını öne sürdü. “Ama bir an için dava edilebilir olduğunu düşünelim” diye sözlerine devam eden Ayvalı, davacıların ÇED muafiyet kararından haberdar olmadıklarının gerçekçi olmadığını söyledi. Daha önceki açık maden işletme kararına karşı açılan ve maden ruhsatı iptali için açılan davalarda bu kararın belirtildiğini dile getirdi.
Ayvalı, davanın süresinde açılmadığı gerekçesi ile davanın reddini talep etti.
ÇED muafiyet kararının kaynağının asıl olarak yönetmelik değil Çevre Kanunu geçici madde 3 olduğunu dile getirdi. Kanun’un tüm şartlarının yerine getirildiğini savunan Avalı, “Burada kazanılmış bir hak var. Kamu yatırımlarının korunması amaçlanıyor” dedi.
ÇEVRE KANUNU GEÇİÇİ MADDE 3 NE SÖYLÜYOR:
Geçici Madde 3 – Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği hükümlerine tâbi olduğu halde, yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerden, halihazırda yer seçimi uygun olanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde, ilgili yönetmelikler çerçevesinde gerekli yükümlülüklerini yerine getirdiklerini gösterir çevresel durum değerlendirme raporunu hazırlayarak Bakanlığa sunar. İlgili yönetmeliklerde belirlenen şartları sağlayanlar başvuru tarihinden itibaren altı ay içinde karara bağlanır.
Çevresel durum değerlendirme raporunu altı ay içinde Bakanlığa sunmayan ya da raporun Bakanlığa sunulmasından itibaren altı ay içerisinde gerekli çevre koruma önlemlerini almayan faaliyetler Bakanlıkça süre verilmeksizin durdurulur.
Yürürlükteki mevzuat uyarınca yer seçimi uygun olmayan faaliyetler için ilgili mevzuat hükümlerinin uygulanması esastır.
AV. İBRAHİM ŞİMŞEK: “İDARİ İŞLEMİN GERİYE DOĞRU TEKRAR TEKRAR TARTIŞILMASI YATIRIMCI İÇİN RİSK OLUŞTURUYOR”
YK Enerji vekili Avukat İbrahim Şimşek de Ayvalı ile benzer şekilde davacıların ÇED muafiyet kararından en az 2020 yılından bu yana haberdar olduklarını söyledi.
Davacıların şimdiye dek YK Enerji’ye 11 farklı dava açtıklarını, bu davaların tümünde de ÇED muafiyetinin tartışıldığını söyleyen Şimşek, “İdari işlemlerin geriye doğru tekrar tekrar tartışılması yatırımcı için risk oluşturuyor. Ülke açısından zafiyet yaratıyor” diye konuştu.
Şimşek, madenden elektrik ürettiklerini ve ülkeler arasındaki savaşlar ile ekonomik kriz düşünüldüğünde de bu üretimin dışarıdan satın alınamayacağını, bu nedenle kamu yararı taşıyan bu üretimin korunmak zorunda olduğunu savundu.
Dile getirildiği gibi “intikam almak” gibi sebeplerle değil, uluslararası standartlar kapsamında uygulama yaptıklarını ve Türkiye’deki en büyük rehabilitasyon sürecini başlattıklarını öne sürdü.
“KAMU HİZMETİ YAPIYORUZ”
Amaçlarının ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak olduğunu söyleyen Şimşek, faaliyetlerinin bu anlamda bir kamu hizmeti olduğunu öne sürdü. Kazandıkları davalar sonucunda Bölge İdare Mahkemesi’nin de kamu yararı adına faaliyet yürüttüklerini kabul ettiğini söyledi.
“KENDİ KÖMÜRÜMÜZÜ PAÇALLAMKA İÇİN DIŞARIDAN KÖMÜR TAŞIYORUZ”
Termik santraller için dışarıdan kömür taşıdıklarını kabul eden Şimşek, bunu kendi kömürlerini paçallamak için yaptıklarını söyledi.
Açılan davalar yüzünden ülkenin elektrik ihtiyacını karşılayamadıklarını savunan Şimşek, Avrupa’nın bile Ukrayna-Rusya savaşı yüzünden kömürlü santralleri yeniden açtığını söyledi.
Muğla Barosu’nun müdahilliğini kabul etmediklerini söyleyen Şimşek, Baro’nun dava sürecini uzatmak için müdahillik talebinde bulunduğunu iddia etti.
Makina Mühendisleri Odası (MMO) ve Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) tarafından hazırlanan teknik raporlarda bu konu ele alınmıştı. “Yeniköy, Kemerköy ve Yatağan Termik Santrallarının Ülke Geneli ve Ege Bölgesi Açısından Elektrik Üretimdeki ve Enterkonnekte Sistem İçindeki Yerleri” başlıklı ortak bir raporda şu ifadeler yer almıştı:
“Muğla’da bulunan Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy Termik Santrallarının elektrik üretimini durdurmaları veya sona erdirmeleri halinde, durumun, gerek yıllık toplam tüketim, gerek anlık ihtiyaç (puant talep) ve gerekse elektrik şebekesi sisteminin işlerliği açısından, Muğla İlini, Ege Bölgesini ve Türkiye enterkonnekte sistemini olumsuz etkilemeyeceğine işaret etmektedir.”
AV. İPEK SARICA: “BİZ ŞU ANDA AKBELEN’DE NE YAPILIYOR BİLMİYORUZ”
İkinci defa söz alan davacıların vekili Avukat İpek Sarıca, öncelikle haberdarlık konusunda yapılan itirazlara yanıt verdi. ÇED muafiyet kararının verildiği 2005 yılında ya da sonraki yıllarda geçerli sayıldığı tarihlerde Akbelen Ormanı’nda çalışmanın olmadığını ve şu anda gerçekleşen çalışmanın “kapasite artırım” olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.
Haberdar olunmayan durumun da bu kapasite artışına dair ÇED muafiyet kararının sürüp sürmediğine yönelik olduğunu açıkladı. “Biz ‘Akbelen’de ÇED var mı’ diye sorduk” dedi.
ÇED Yönetmeliği gereğince de kapasite artışlarda ÇED’in gerekli görüldüğünün altını çizdi.
“Biz şu anda Akbelen’de ne yapılıyor bilmiyoruz” diyen Sarıca, ÇED süreci işletilmeden de haberdar olamayacaklarını söyledi. Örneğin, Çevre Kanunu’nun “Kişilerin huzur ve sükununu, beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde ilgili yönetmeliklerle belirlenen standartlar üzerinde gürültü ve titreşim oluşturulması yasaktır” diyen 14’üncü maddesinin nasıl denetleneceğini sordu.
Sarıca son olarak uzman görüşleri için mahkemenin gerekli görmesi halinde bilirkişi keşfi talep ettiklerini söyledi.
“KAMU YARARINDA KAZANILMIŞ HAKTAN SÖZ EDİLEMEZ”
Sarıca, YK Enerji vekilleri tarafından ÇED muafiyet kararının kazanılmış hak olduğunun savunulmasına ilişkin olarak ise “Kamu yararı söz konusu olduğunda kazanılmış haktan söz edilemez” ifadelerini kullandı.
Ayrıca, YK Enerji tarafından sunulmayan çok fazla bilgi olduğunu, ÇED süreci işletilmediği için bilemedikleri noktalardan birinin de Akbelen Ormanı’ndan sıyrılan verimli toprağın nerede depolandığına ilişkin olduğunu söyledi.
AV. İBRAHİM ŞİMŞEK: “ÇED MUAFİYET KARARI HİÇBİR ŞEY DİKKATE ALINMIYOR DEMEK DEĞİL”
Son olarak söz alan YK Enerji vekili Avukat İbrahim Şimşek, YK Enerji’nin ÇED muafiyet kararına sahip olmasının hiçbir şeyi dikkate almadan faaliyet yürüttüğü anlamına gelmediğini öne sürdü.
Çevre, orman izinlerine sahip olduklarını, yasal olarak yükümlülüklerini yerine getirdiklerini savundu.
Şimdiye kadar açıklan 11 davayı kazandıklarına dikkat çeken Şimşek, “Çünkü her gerekliliği yerine getirdik” dedi.