Muğla’nın Milas ilçesinde Akbelen savunucularından Ahmet Tatar’ın, “görevi yaptırmamak için direnme” suçuyla yargılandığı davanın bugünkü (20 Kasım) duruşmasında beraat kararı verildi. Duruşmada Tatar’ın avukatları; görevlendirme yazılarına, bazı görüntülerin eksik oluşuna ve Tatar’ın da fiziksel müdahaleye maruz bırakılmasına dikkat çekti. Gündem Fethiye duruşmayı izledi.
Muğla’nın Milas ilçesindeki Akbelen Ormanı’nı kömür madenine karşı korumak için yurttaşların nöbet tuttuğu alana 12 Eylül 2023 sabahı jandarma alana girmiş; bölgeye giriş çıkışlar yasaklanırken, alandaki konteyner ve çadırlar kaldırılmıştı.
Tatar’ın, Milas Orman İşletme Müdürlüğü personeline yönelik “Bu 71 ağacı nasıl kestiğinizi, bu ülkeyi şirkete nasıl peşkeş çektiğinizi ödeyeceksiniz, bütün televizyonlarda seyredeceksiniz, ne yaptığınızı göstereceğiz…” sözlerini içeren görüntüler esas alınarak; kamu görevlileri üzerinde baskı kurup görevlerini yapmalarını engellemeye yönelik davrandığı ve bu şekilde birden fazla kamu görevlisine karşı zincirleme biçimde “görevi yaptırmamak için direnme” suçunu işlediği iddiasıyla dava açılmıştı.
Davanın karar duruşması bugün (20 Kasım) Milas 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Gündem Fethiye’den Hülya Çetinkaya duruşmayı yerinde izledi.
Duruşma saat 11.55’te başladı.
Duruşmaya Ahmet Tatar, Tatar’ın vekilleri Avukat İpek Sarıca, Avukat Ramazan Akkaya ile Türkiye Barolar Birliği (TBB) temsilcisi Avukat Ali Furkan Ali Furkan Oğuz katıldı. Ayrıca İkizköylü yurttaşlar da duruşmayı izleyenler arasında yer aldı.
Duruşma Ahmet Tatar’ın savunması ile başladı. Tatar 12 Eylül 2023 tarihinde, ilk Akbelen çadırlı nöbet alanında çadırında bulunduğunu, saat 07:00 civarında iki kişinin kendisine “dışarıya çık” dediğini ve dışarıya çıktığında yaklaşık 150 kişilik jandarma ve komando ekiplerinin çadırının etrafını sardığını ifade etti.
Dışarıya profesyonel fotoğraf makinesiyle çıktığını söyleyen Tatar, hafıza kartını unuttuğunu fark ettiğinde yeniden çadıra dönmek istediğini fakat bu sırada jandarma ekiplerinin sırtına vurarak kendisini yere düşürdüğünü dile getirdi. Bu sırada kendisi yüzüstü yere düşülmüşken bir astsubayın boynuna basarak kendisini nefessiz bıraktığını anlattı. Ayrıca omuriliğine de basıldığını dile getirdi. Boynuna basan kolluk görevlisinin ise daha önce kendisini çeşitli şekillerde taciz ettiğini bu nedenle kedisini çok net hatırladığını ifade etti.
Tatar, bu sırada profesyonel fotoğraf makinesinin de ekipler tarafından kırıldığını, makinenin ana gövdesinin daha sonra kedisine teslim edildiğini fakat objektifinin teslim edilmediğini, kayıp olduğunu da aktardı.
Asker emeklisi olduğuna vurgu yapan Tatar; kamu düzeninin nasıl işlediğini çok iyi bildiğini, alanda bulunan askerlere herhangi bir şekilde mukavemet göstermediğini veya sözlü olarak tehdit etmediğini söyledi. Yaklaşık 150 kişilik jandarma grubuna karşı zaten mukavemet etmek gibi bir durumunun olamayacağını söyleyen Tatar, üstüne üstlük fiziksel şiddete maruz bırakıldığını aktardı.
Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) polisin boynuna basarak nefessiz bırakması üzerine hayatını kaybeden George Floyd’u hatırlatan Tatar, kendisinin de benzer bir tehlike atlattığını dile getirdi ve beraatini talep etti.
AVUKAT İPEK SARICA: “AHMET TATAR O SÖZÜ SÖYLEMESE BİLE ORADAN ÇIKARILACAKTI”
Ardından söz alan Avukat İpek Sarıca, dosyayı doğru anlayabilmek için olaydan öncesini hatırlamak gerektiğini söyledi ve Akbelen Ormanı’nın 23 Temmuz 2023 tarihinde, Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş. (YK Enerji) maden sahası için kesilmesine değindi. Yaklaşık altı günde Akbelen Ormanı’ndaki 6 bin ağacın kesildiğini ve buna karşı çıkan yurttaşların jandarma ekiplerinin şiddetine maruz bırakıldığını hatırlattı.
Kesim sürecinin sonunda kesilemeyen tek yerin son olarak ilk “Akbelen Çadırlı Nöbet Alanı” olarak bilinen alan olduğunu, bu alanın ise İkizköylü Haydar Demir’e ait tapulu bir arazi olduğunu söyledi. Demir’in de bu alanı Karadam Karacahisar Mahalleleri Doğayı Doğal Hayatı Koruma Güzelleştirme ve Dayanışma Derneği (KARDOK) kiraladığını dile getirdi.
Sarıca bu alanın jandarma ve şirket tarafından “girilemeyen tek alan” olduğuna dikkat çekti. Bu durumla ilgili Ahmet Tatar ve İkizköy Muhtarı Nejla Işık’ın “orman işgali ve faydalanma” suçlamasıyla başlatılan soruşturma kapsamında yargılandığını ve beraat ettiğine dikkat çekti.
Bu kararın önemli olduğunu söyleyen Sarıca, 12 Eylül 2023’te jandarma ekiplerine, alanda “orman işgali ve faydalanma” suçuyla saat 7.20’de ihbar geldiğini, bunun üzerine jandarma ekiplerinin Ahmet Tatar’a müdahale ettiğini fakat müdahalenin ihbardan önce gerçekleşmiş olduğuna dikkat çekti. Bu durumun ise gerçekleşen jandarma operasyonunun, gelen ihbardan önce gerçekleştiğini gösterdiğini vurguladı.
Dosya kapsamında hazırlanan iddianamede de boşluklar olduğuna dikkat çeken Sarıca, Savcı’nın Ahmet Tatar’ın söylemediği “Merak etmeyin bütün televizyonlarda seyredeceksiniz, ne yaptığınızı göstereceğiz” cümlesini de dosyaya eklediğini söyledi. Tatar’ın “Bu 71 ağacı nasıl kestiğinizi, bu ülkeyi şirkete nasıl peşkeş çektiğinizi ödeyeceksiniz” sözlerini söylediğini kabul ettiklerini fakat “Merak etmeyin bütün televizyonlarda seyredeceksiniz, ne yaptığınızı göstereceğiz…” sözlerinin sonradan eklendiğini dile getirdi. Bilirkişi raporunda da bu durumun ortada olduğuna dikkat çekti.
Sarıca, bir diğer eksik noktanın da 12 Eylül 2023’e dair görüntü kaydının olmadığı şeklinde ortaya koydu. Yalnızca Ahmet Tatar aleyhine olan görüntülerin var olduğunu fakat Tatar’ın fiziksel müdahale anları gibi bölümlerin eksik olduğunu söyledi.
Sarıca, dosyadaki bir diğer eksik noktanın, olay günü alanda olan kamu görevlilerinin görevlendirme kağıdının ve jandarma tutanağının dosyaya sunulmaması olduğunu söyledi. Olay anında orada olan memurlarının listesinin de dosyada olmadığını dile getiren Sarıca, memurların görevli olduklarını kanıtlaması gerektiğini dile getirdi. Buna karşın, hali hazırda “orman işgal ve yararlanma” suçu olmadığı için orada memurlarında olmasının gerekmediğine işaret etti.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin konu hakkındaki 3 Aralık 2014 tarihli kararına değinen Sarıca, 2013/11639 Esas ve 2014/12124 Karar’daki şu ifadelere dikkat çekti: “… mağdur kamu görevlilerinin görevi yapıyor gözükmekle birlikte yürüttüğü bir kamu görevi yoksa ve buna karşı failin haklarını ihlal ediyorsa failin bu görevliye karşı durabileceği…”
Diğer yandan Sarıca, Ahmet Tatar’ın sarf ettiği sözlerin tehdit içermediğine dikkat çekerek, maruz bırakıldığı kötü muamelenin de soruşturulmasını talep etti.
Sarıca ayrıca, Tatar’ın bir çevre savunucusu olduğuna dikkat çekerek, Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi’nin 7 Kasım 2024 tarihli Türkiye hakkındaki kararına değindi.
Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (MSHSS) kapsamında, BM İnsan Hakları Komitesi’nin “Türkiye’nin ikinci periyodik raporuna ilişkin nihai gözlemler” başlıklı raporunda, BM’nin Türkiye’den insan hakları savunucuları, gazeteciler, avukatlar, Kürt aktivistler, çevre savunucuları, akademisyenler ve tüm sivil toplum için “yasalarda ve uygulamada güvenli ve elverişli bir ortam” sağlanmasını talep ettiğini söyledi.
Belgede yer alan ifadeler şu şekilde:
“Taraf Devlet, insan hakları savunucuları, gazeteciler, avukatlar, Kürt aktivistler, çevre savunucuları, akademisyenler ve sivil toplumun tüm üyeleri ve örgütleri için yasalarda ve uygulamada güvenli ve elverişli bir ortam sağlamalıdır. Özellikle de şunları yapmalıdır
(a) İnsan hakları savunucularına, gazetecilere, avukatlara ve akademisyenlere ve diğer sivil toplum aktörlerine yönelik her türlü zulüm, taciz ve sindirme ile mücadele etmeli ve bunları önlemelidir. Ayrıca keyfi gözaltı veya kovuşturma da dahil olmak üzere herhangi bir misillemenin mağduru olma korkusu olmadan uluslararası ve bölgesel kuruluşlarla işbirliği yapmak da dahil olmak üzere çalışmalarını özgürce yürütebilmelerini sağlamak amacıyla etkili bir şekilde korunmalarını garanti altına almak için gerekli tüm tedbirleri almalıdır;
(b) İnsan hakları savunucularına yönelik tüm insan hakları ihlallerinin ve saldırıların kapsamlı, tarafsız ve bağımsız bir şekilde soruşturulmasını, faillerin adalet önüne çıkarılmasını ve suçlu bulunmaları halinde usulüne uygun olarak cezalandırılmasını ve mağdurların yeterli tazminatı almasını sağlamalıdır;
(c) Evrensel Olarak Tanınan İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Teşvik Etme ve Koruma Konusunda Bireylerin, Grupların ve Toplumsal Organların Hak ve Sorumluluklarına İlişkin Bildirge uyarınca insan hakları savunucularını korumak için kapsamlı mevzuat ve politikalar geliştirmelidir.”
Sarıca son olarak, Ahmet Tatar’ın tehdit olarak kabul etmedikleri sözleri söylemiş olduğu durumda dahi bu müdahalenin gerçekleşeceğini, Tatar’ın alandan çıkarılacağını düşündüğünü çünkü şirketin bir şekilde o alana girmek istediğini dile getirdi. Çadırlı nöbet alanının kaldırılmasından hemen sonra da üstünde şirketin logosu olan konteynerlerin alana koyulduğunu ve jandarma karakolu haline getirildiğini, güncel durumda ise jandarma karakolunun kaldırılarak şirketin ofisi şeklide kullanılmak istendiğini söyledi.
Sarıca, Ahmet Tatar’ın beraatini talep etti. Beraat kararı verilmemesi durumunda ise 12 Eylül’e dair tüm görüntülerin, alandaki memurların görevlendirme yazılarının, jandarmaya yapılan orman işgali ihbarının belgesinin dosyaya sunulmasını talep etti. Ayrıca, Tatar’ın jandarma ekipleri tarafından maruz bırakıldığı kötü muamelenin de soruşturulmasını istedi.
AVUKAT RAMAZAN AKKAYA: “GÖREVİ ENGELLEYECEK BİR TEHDİT SÖZ KONUSU DEĞİL”
Avukat İpek Sarıca’nın ardından Avukat Ramazan Akkaya söz aldı. Akkaya öncelikle Türk Ceza Kanunu (TCK) Madde 256’da yer alan “Görevi yaptırmamak için direnme” suçunun içeriğine dikkat çekti. Buna göre “(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Ahmet Tatar’ın dosyasında halihazırda cebir, yani zor kullanma bulunmadığı belirten Akkaya, tehdit unsurunun ise yasada “görevi engelleyecek nitelikte olması” gerektiği şeklinde açıkladığına dikkat çekti.
Söz konusu suçun, toplumun çıkarlarının korunması sırasında kamu görevlilerini korumak için çıkarıldığına işaret eden Akkaya, Ahmet Tatar’ın sözlerinin görevi engelleyecek nitelikte olmadığını, sonuç olarak da suçun oluşmadığını vurguladı. Olayın oluşu sırasında çok sayıda muhafaza memurunun var olduğunu söyleyen Akkaya, objektif değerlendirme yapıldığında “Müvekkilin söylediği hangi söz onları korkutabilir?” sözlerini sarfetti.
Ayrıca, Ahmet Tatar’ın alanda bulunma amacının ormanı korumak olduğuna vurgu yaptı. Konuyla ilgili Ahmet Tatar hakkındaki orman işgal ve yararlanma davasının da istinaftan geçerek Tatar’ın beraatiyle sonuçlandığını söyleyen Akkaya, kendilerince dosyanın oluştuğunu ve Tatar’ın masumiyetinin kanıtlandığını söyledi.
AVUKAT ALİ FURKAN OĞUZ: “AHMET TATAR ANAYASAL HAKKINI KULLANMIŞTIR”
Son olarak söz alan TBB temsilcisi Avukat Ali Furkan Oğuz ise Ahmet Tatar’ın anayasal ve barışçıl hakkını kullandığını, buna karşın jandarma ekipleri tarafından darbedildiğini söyledi. Oğuz, Tatar’ın asılsız şekilde cezalandırılmak istendiğini dile getirdi.
İddia edilen sözlerin söylenmiş olduğu durumda dahi, bunun hak kullanımı olduğunu ve suç oluşturmadığına dikkat çekti.
Mahkeme heyeti saat 11:38’de karar için ara verdi. Aranın ardından 11.46’da başlayan duruşmada Savcı mütalaası okundu. Savcılık makamı Ahmet Tatar’ın söz konusu suçu işlediğini dile getirdi ve cezalandırılmasını gerektiğini söyledi.
Mahkeme heyeti ise Ahmet Tatar’ın beraatine karar verdi.
Duruşma sonrasında Ahmet Tatar ve avukatlar mahkeme önünde basın açıklaması yaptı.












