Muğla’nın Datça ilçesinde yapılmak istenen yat limanı projesine verilen “ÇED olumlu” kararına karşı Muğla Büyükşehir Belediyesi, Datça Belediyesi ve MUÇEP tarafından açılan davanın duruşması görüldü. Duruşmanın ardından yapılan açıklamada; “Neresinden tutarsanız tutun bu Yat Limanı, Datça’yı bozar, zarar verir” denildi.
Haber: Hülya Çetinkaya – Burak Necip Başar
Muğla’nın Datça ilçesinde Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü tarafından ‘Yap-İşlet-Devret’ modeliyle yapılmak istenen yat limanı projesine 30 Ocak 2024’te Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararı verilmişti. Projenin Datça’nın doğası ve ekolojik yaşamı üzerinde geri döndürülemez zararlara neden olacağı gerekçesiyle, ÇED olumlu kararına Muğla Çevre Platformu (MUÇEP), Muğla Büyükşehir Belediyesi ve Datça Belediyesi dava açmıştı.
Davanın duruşması bugün (14 Şubat) Muğla 4. İdare Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya; davacı kurumların vekilleri, davacı kurumlar yanında müdahil olan yurttaşlar ve Datça’da yaşayan yurttaşlar da katıldı.
Davacı Çevre Şehircilik ve İklim değişikliği Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı vekilleri ile davalı yanında müdahil olan Datça Marina Turizm ve Ticaret A.Ş. vekili de duruşmada hazır bulundu.
Duruşma saat 09.45’te başladı ve 11.35’te sona erdi.
Duruşmanın ardından Mahkeme önünde MUÇEP Datça Meclisi basın açıklaması yaptı. Açıklamayı MUÇEP adına Aydın Bodur okudu.
“Bu yat limanı Datça’yı bozar” başlıklı açıklamada, “Datça bir Özel Çevre Koruma Bölgesi’dir. Koruma Bölgesi olarak ilan edilmesinin nedeni henüz bozulmamış doğal ve kültürel özellikleri dolayısıyla gelecek kuşaklara, çocuklarımıza miras kalması içindir. Bu liman, Datça’nın doğal yaşamına zarar verecektir” denildi.
Limanın yapıldığı Azganlı mevkisi, Akdeniz’de uluslararası sözleşmelerle korunduğu ifade edilen açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:
“Tüm gezegenin havasını temizleyen, oksijen sağlayan deniz çayırlarının yanı sıra, beslenmek için kıyılara gelen ve nesli tükenme tehlikesi altındaki Akdeniz foklarının da yaşam alanıdır. Limanla birlikte birçok nadir bulunan canlı yaşam biçimi giderek yok olacaktır. Liman bölgesi olarak seçilen yerde yapılan kazı çalışmaları, binlerce yıllık anıt mezarları, korunması gereken müşterek kültürel değerlerimizi tahrip etmektedir.”
“YEREL HALK GİDEREK KIYILARINDAN, DENİZİNDEN, PLAJINDAN, YERİNDEN YURDUNDAN OLACAKTIR”
Datça’nın su kaynaklarının kısıtlı olduğu ve bu limanın su kaynaklarını israf edeceği belirtilen açıklamada, “Seçilen yer yasal mevzuatla korunan zeytinliklere, ekim alanlarına yakındır. Bu dikim alanları yapım sırasında aşırı tozdan zarar görmektedir. Liman yapıldığında işgal edilen deniz ve kıyı sistemini yerel halk kullanamayacaktır ve hatta yarın kentin o bölgesi tıpkı daha önceki başka liman bölgelerinde olduğu gibi yerel halkın ulaşamayacağı alanlar haline gelecek. Yerel halk giderek kıyılarından, denizinden, plajından, yurdundan mahrum kalacaktır.”
Açıklamada; Datça’nın bir deprem bölgesi olduğu hatırlatılarak, dolgu alanı üzerine ağır ve hareketli yük taşıyacak, insanların üzerinde bulunacağı bir rıhtımın inşa edilmemesi gerektiği vurgulandı.
İktidara yakın çevrelerin daha çok para kazanmak için Datça dahil Akdeniz kıyılarına göz diktiği belirtilen açıklamada, “Aynı çevreler, Datça’nın doğal güzellikleri, yok olma tehlikesi altındaki yaşam alanları ve kültürel özellikleriyle nadir bir yerleşim alanı olduğunu veya Türkiye Cumhuriyeti’nin bizzat kendi kurumları tarafından Datça’yı bir bütün olarak özellikli çevre koruma bölgesi ilan ederek koruma altına aldığını unutuyor ya da unutturmaya zorluyor” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada; sermaye çevrelerinin ortak kültürel değerleri, yaşam alanlarını ve canlıları umursamadığı, tek amaçlarının kazanç sağlamak olduğu vurgulandı.


Yaşam alanlarını korumak ve herkesin uğrayacağı zararları engellemek için çalışmalara devam edecekleri belirtilen açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:
“Bu bizim için bir ölüm kalım meselesidir. Bu mesele sadece bizlerin değil, hepimizin meselesidir… Yukarıda sadece birkaçını saydığımız zararları sadece bizler dillendirmiyoruz. Geniş halk kesimlerinin, çeşitli siyasi partilerin, örgütlerin, yerel yönetimlerin ya da bilim insanlarının ya da uzmanların da görüşleri bunlar. Akdeniz’in başka kıyılarında da benzeri yat limanlarına karşı; İzmirlilerden, Foçalılardan, Aydınlılardan, Bodrumlulardan, Marmarislilerden, Milaslılardan, Dalyanlılardan, Fethiyelilerden hatta ve hatta karşı kıyımızdaki Yunan Adaları’ndan yaşanmış örnekler veriyoruz.”
Liman yapılan bölgelerde limanın o kente ve kentlilere ekonomik anlamda yarar getirmediği ifade edilen açıklamada, “Birçok deniz kentinde limanın işgal ettiği deniz kenarlarına artık yerel halkın inemediği, denizle ilişkilerinin nasıl kesildiği, denizlerinin nasıl kirlendiği, ekolojik sistemin nasıl çöktüğü bir bir ortaya çıkıyor, bizzat oralarda yaşayanlar iş işten geçtikten sonra anlatıyor” denildi.
Açıklamada; Bozburun, Marmaris Selimiye, Turgut ve Fethiye Ayten Koyu’nda, Marmaris Denizciler Derneği, bölgenin balıkçıları, teknecileri ve yöre halkının, kurulmak istenen yat limanı ve çekek yerlerine karşı çıktığı hatırlatıldı.
Deniz seyyahı ve yazar Ali Boratav’ın “Bir zaman sonra Türkiye’nin çok fazla marinası ve az sayıda teknesi olduğunu göreceğiz. Mesele şurada: Yeni marina inşa-işletme taliplilerinin tümü çok para kazanmak istiyorlar. Türkiye’deki teknelerin en aşağı yarısını oluşturan mütevazi amatör denizcilere yönelik hiçbir proje görmüyoruz. ‘Marina yapayım, kent merkezinde olsun, yanına yedi yıldızlı otel yapayım, iki de AVM ve bir de A++ tatil sitesi ekleyeyim. Üç lira yatırayım, ikinci yıl 13 lira kazanmış olarak, tüm kompleksi 33 liraya Kuveytlilere satayım’ gibi bir zihniyet. Maalesef hükümet de, Marina inşaatçıları ya da MUÇEV örneklerinde olduğu gibi aynı mantığın temsilcisi durumunda” sözüne atıf yapılan açıklamada, “Bu yat limanına itiraz etmek için, saydıklarımızın bu kadarı yetmez mi? Daha ne kadar örnek verelim? Yaşamlarımız, yaşam alanlarımız paraya tahvil edilebilir mi? Bunca cana değer mi? Adalet nasıl tecelli edecek?” diye soruldu.
“TOPLUMSAL KESİM İÇİN, ÜLKE İÇİN, GEZEGENİN GELECEĞİ İÇİN YARARLI DEĞİL, DOĞRU DA DEĞİL”
Datça Yat Limanı projesinin neden olmaması gerektiğini bulundukları her yerde anlattıkları ifade edilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Buradan bir kez daha söylüyoruz, sadece biz değil görüşlerine başvurulan bizzat mahkemelerin tayin ettiği farklı disiplinlerden bilirkişiler de aynı şeyi söylüyor: Azganlı’ya hele bu büyüklükte bir liman kondurmak hiçbir açıdan; hiçbir toplumsal kesim için, ülke için, gezegenin geleceği için yararlı değil, doğru da değil. Bilimsel olarak da doğru değil.”
Farklı disiplinlerden uzman bilirkişilere göre bu liman yapıldığı takdirde, yapımı ve işletimi sırasında kıyılara, denizlere, bölgede yaşayanlara, Datça’ya, tüm gezegene zarar vereceği ifade edilen açıklamada; “Yerin seçimi, büyüklüğü, su kaynaklarına, kıyıya, denize, dip canlılarına, Ilıca Göleti’ne, Kentpark’a, Taşlık Plajı’na, seçilen yerin yakın ve uzak çevresine, tüm ekolojik sisteme ve tarihsel mirasımıza vereceği zararlar, Datça’nın depremselliği, şehrin özgün yerleşimi, yakınındaki doğal alanları yapılaşmaya açma baskısı ve geleneksel özgün toplumsal dokuya vereceği zararlar ve daha birçok açıdan bu limanın yeri ve büyüklüğü hiç ama hiç doğru değil” denildi.
Açıklamada; yapılacak olan yat limanının, denizi, koyu, plajı, göleti, kıyıları, parkları, ormanı, zeytinlikleri, soluduğumuz havayı, içtiğimiz suyu, yediğimiz gıdaları ve korunması gereken ortak yaşam alanlarını bozacağı ifade edildi.
Açıklamanın sonunda, “Neresinden tutarsanız tutun bu Yat Limanı, Datça’yı bozar, zarar verir. Datça’ya sahip çıkalım. Bırakalım doğal kalsın” ifadeleri kullanıldı.
“BİZ BU KORKU SENARYOSUNU BOZACAĞIZ”
Basın açıklamasının ardından Avukat Arzu Alper Gündem Fethiye’nin sorularını yanıtladı.
ÇED olumlu kararı verilen bir davanın duruşmasına girdiklerini belirten Alper, “Bu projeye karşı; MUÇEP gönüllüsü yurttaşlar, Muğla Büyükşehir Belediyesi ve Datça Belediyesi tarafından ayrı ayrı davalar açıldı. Yani baktığımızda bütün yerel halk ve yerel yönetimler bu projeye karşı çıktı. Bu üç davanın duruşması da aynı anda görüldü ve bilirkişi raporu lehimize geldi. Bu davayı kazanacağımızı düşünüyoruz” dedi.
Alper, projenin planlandığı bölgede birçok tarihi eserin bulunabileceğini ve deniz çayırlarının zarar görme riskinin yüksek olduğunu ifade etti.
Bölgede bir yat limanı projesinin yapılması durumunda doğa ve tabiata zarar vereceğini vurgulayan Alper, şunları söyledi:
“Haklıyız kazanacağız. ‘Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya kadar’ da tüm Datçalılarla ve tüm Muğlalılarla biz davamıza devam edeceğiz. Biz Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın sadece şirketler yararına verdiği, sadece şirketlerin kamu yararını göz ardı ettiği bu projelere de sonuna kadar direneceğiz. Biz bu hikayeyi, biz bu korku senaryosunu bozacağız.”
“MAHKEME YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARI VERDİ”
Gündem Fethiye’ye konuşan Avukat Güngöl Erçil ise Datça Marina Turizm ve Ticaret A.Ş’nin, 2007 yılında Datça Belediye Meclisi’nden yüzer iskele için karar aldığını belirttiğini ancak 2016 yılında imar planı ve çevre düzeni planının yürürlüğe girdiğini ifade etti.
Datça Marina Turizm ve Ticaret A.Ş’nin sadece para kazanmak istediğini vurgulayan Erçil, “Mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi. Yürütmeyi durdurma kararı verilen davada böyle bir şey olamaz. Bilirkişi raporuna itiraz ettiler. Mahkeme hayır dedi. Şimdi yeniden bir bilirkişi raporu alınsın deniyor” dedi.
NE OLMUŞTU?
Proje, ilk olarak 1998 yılında ‘Yap-İşlet-Devret’ modeliyle Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü tarafından ihale edilmişti. Projeye çevre örgütleri, belediyeler ve yerel halktan itirazlar yapılmıştı. İnşaat, gerekli izinler alınmadan “kaçak” olarak başlatılmıştı.
2021’de projeyi büyütülerek “ekolojik” olduğu iddiasıyla “taş dolgu mendirek yerine yüzer mendirek ve iskele teknolojisinin kullanılması kararı” alınarak, ÇED sürecine dahil olmuştu.
Datça Yat Limanı projesi için 17 Haziran 2021 tarihinde ‘Halkın Katılımı Toplantısı’ yapılmış ve 10 Aralık 2021’de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na ÇED raporu sunulmuştu.
Birinci İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısı ise 11 Ocak 2022’de yapılmıştı.
İDK toplantısı sonucunda Muğla Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü ile Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü görüşlerinin eksikliği ve projenin çevresel etkilerine ilişkin eksik değerlendirmelerin tamamlanması için ÇED süreci durdurulmuştu.
Tüm itirazlara rağmen yeniden başlatılan ÇED sürecinde 15 Haziran 2023 tarihinde ikinci İDK yapılmış, 30 Ocak 2024 tarihinde ise projeye “ÇED olumlu” kararı verilmişti.
MUÇEP Datça Meclisi, 17 Şubat 2024’te Datça’da bulunan Cumhuriyet Meydanı’nda bir araya gelerek basın açıklaması gerçekleştirmiş ve karara tepki göstermişti. Açıklamada, 13 Şubat 2024’te Erzincan’ın İliç ilçesindeki Çöpler altın madeninde siyanür liç işleminden sonra depolanan toprak yığınının kaymasıyla dokuz işçinin hayatını kaybetmesi hatırlatılmış, “Bakanlık, İliç’te çöken altın madenine ÇED olumlu kararı verdiği gibi, yat limanı için de ÇED olumlu kararı verdi” demişti.
Aynı gün eski Datça Belediye Başkanı Abdullah Gürsel Uçar da Gündem Fethiye’ye yaptığı açıklamada, “Belediye başkanlığı sürecimin sonuna kadar bunun mücadelesini vereceğim” ifadelerini kullanmıştı.
“ÇED Olumlu” kararına karşı açılan davanın bilirkişi keşfi ise 30 Mayıs 2024’te gerçekleştirilmişti.
Bilirkişi keşfi öncesinde Muğla Çevre Platformu Datça Meclisi saat 12.00’de proje alanında basın açıklaması yapmak istemiş, Datça’da yat limanı yapılmasını isteyen yurttaşlar ise aynı saatte bölgeye gelerek basın açıklamasını engellemeye çalışmıştı.
20 Kasım 2024 tarihinde, Muğla 4. İdare Mahkemesi ise davada yürütmeyi durdurma kararı vermişti.