Ne çok kahraman bekliyoruz ve ne kolay kahraman yaratıyoruz.
Hiç büyümeyen çocukluk bu aslında. Sorumluluk almaktan çekinen, vebali yükleyecek ebeveyn arayan bir çocukluk. Hangi siyasi partiden olursa olsun lidere vurgun bir hayatı kaçıncı kez sürmekteyiz? Daha kaç kez sahip olduğu nitelik, bizim sahip olduklarınızın bir adım ötesine geçmeyen kahramancıkların gölgesine sığınacağız?
Gerçekle yüzleşmenin vakti gelmedi mi?
Birey olma yolculuğu, büyümek için yüzleşmek ve sorumluluk almakla başlar.
Beklenen kahraman/kurtarıcı gelmeyecek!
Bizler, hepimiz ve dayanışmamızdır asıl kurtarıcı olan. Kahramanlaştırdıklarımız da büyüyememiş birer gölge aslında. Bu gölgeler ki zamanla kuşatıldığı güçle zehirleniyorlar ve bize toksik bir hayatı yaşatıyorlar.
Bir gösteri toplumunu oluşturduğumuzun farkında bile değiliz. İç içe geçmiş, parlak renklerle süslenmiş bir perde ardında gerçekliği gizleyen ve yönlendiren bir sahne içindeyiz. Varlıklarını bizim varlıklarımıza borçlu olanlar gerçek üzerinde oynamalar yaparak toplumun dokusunu değiştiriyorlar. Aynı güçlükleri yaşamamıza rağmen birbiri ile yarışan rakipler oluveriyoruz ve rekabet duygusuyla daha iyi bir yaşam için kime isyan edeceğimizi hatırlamaz oluyoruz. Böylece sunulanla yetinmeye başlıyor, yaşadığımızın ötesinde ne olduğunu sorgulamak yerine kabullerimize sarılıyoruz.
Gösteri toplumunun parçası olmaya devam ettikçe zenginlik ve güç belirli bir kesimin elinde toplanırken çoğunluk yoksullaşma sürecine itiliyor. Eşitsizlik, adaletsizlik ve fırsat eşitsizliği ile toplum daha da bölünüyor, gerçeğe ulaştıracak dayanışma imkânsızlaşıyor. Yoksulluk sarmalında kayboldukça bırakın daha fazla özgürleşmeyi elimizdekini de kaybediyoruz.
Düşünce, ifade ve hareket özgürlüğümüz, adalet gereksinimimiz gösteri toplumunun sahte dünyasında tehlike altında. Farklı düşüncelere, birbirimize tahammül edemeyen yoksullarız. Bireysel özgürlüklerimiz kontrol altına alındı ve sınırlandı. Toplum, kendini ifade etme cesaretini yitirdi. Sessiz bir kabullenme içinde kayboluyoruz.
Önümüzde yerel seçimler var. Sandığa gitmekten ibaret bir seçimi irade kullanımı sayıyoruz. Oysa daha sandığa gitmeden manipülasyonlarla, subliminal mesajlarla, köprüden önce son çıkış içeriğinin bin bir türlü söylenmiş biçimiyle, yani çoktan belirlenmiş tercihlerle kendi seçimimizi yaptığımızı sanıyoruz.
Artık yüzleşelim!
Aynı hataları tekrarlayarak doğruya ulaşmaya çalışan kullanışlı yığınlar mı olacağız ya da birbirimizle dayanışarak, birbirimize öğreterek düşlediğimiz hayatları mı kuracağız?
İşte tam bu noktada ışıkları yakıp gerçek değişimi başlatmak, gösteri toplumuna son vermek lazım.
Öyle değişimi listelerde arayarak değil bizzat hayatlarımıza sahip çıkarak, birbirimizin gözündeki bağları tek tek açarak ve daha adil, daha özgür, daha eşit bir yaşamın kurgulayıcı, karar vericileri olarak.
Çünkü yoksulluğumuz da sınırlı özgürlüğümüz de adaleti bulamayışımız da oyun olamayacak kadar gerçek.