KİMSE KUSURA BAKMASIN.
SÖZÜN BİTTİĞİ YERDE EYLEM BAŞLAR!
Bütün hak arama ve adalet mücadeleleri için geçerli özdeyiş budur.
“Sözün bittiği yerde eylem başlar.”
Bir elinde adaletin verdiği cezaların caydırıcılığını ve gücünü temsil eden bir kılıç, bir elinde adaletin dengeli dağıtıldığını temsil eden bir terazi, kararlarında tarafsızlığını korumak için gözleri bağlı olan adalet tanrıçası Themis zor durumda.
Tanrıçanın kılıcı çalınmış, terazisinin dengesi bozulmuş, gerçekleri hiçbir zaman görmemesi için gözleri oyulmuştur.
Hakkın ve adaletin sağlanması için eylemden başka bir seçenek kalmamıştır.
Bunu ülkemizdeki bütün haksızlıklar için söyleyebiliriz.
Ben burada bir yıl içinde enflasyon nedeniyle yaşanan maddi kayıpların telafisi için yapılacak zammı yapmayıp, sadece onların kafasında göre öngördükleri gelecek enflasyona göre zam yapılmasının, asgari ücretin bu şekilde belirlenmesinin abukluğundan ve hukuksuzluğundan bahsetmiyorum.
Yok, yok, ben bugün burada sağlıklı bir çevrede yaşama hakkımızın göz göre göre nasıl yok edilmeye çalışıldığından bahsetmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi Bayır-Deştin ortak sınırında yapılmak istenen entegre çimento fabrikası ve hammadde ocakları ekolojik ve ekonomik yıkım projesi başta Deştin köylüleri olmak üzere, köylülerimiz ve yaşam savunucuların ortak mücadelesi ile engellenmiş, kapısına da kilit vurulmuştu.
Bakanlık tarafından onaylı uyduruk ikinci ÇED raporu mahkeme tarafından iptal edilmiş ve bu iptal Danıştay tarafından onaylanarak kesinleşmişti.
Çimentocular yine bakanlık ile iş birliği içinde yeni bir tertip peşindeler.
Hakkında kesinleşmiş iptal kararı bulunan ikinci ÇED raporu 2009/7 genelgesi kapsamına sokularak yeniden değerlendirilmek için gündeme alınmıştır.
Kısa bir zaman içerisinde revize ikinci ÇED ya da üçüncü ÇED raporu bakanlık tarafından “Olumlu” bulunabilir.
İster revize ikinci ÇED, ister yeni üçüncü ÇED olsun mahkemeler tarafından iptal edileceğini bile bile yeni bir ÇED raporu neden düzenlenmektedir?
Bu çimentocuların Çevre Bakanlığı ile birlikte yeni bir oyunudur.
İkinci ÇED iptal davası 20 ay sürmüştür. Bu süre içinde mahkemenin yürütmeyi durdurmamasını fırsat bilen çimentocular, köylülerin iki defa yol kesip engelleme çabalarına rağmen inşaatın yarısını tamamlamıştır.
Yine aynı oyun planlanmaktadır.
Planlarına göre yeni ÇED raporu onaylanır onaylanmaz, yapı inşaat ruhsatı alıp, inşaata kaldıkları yerden devam edecekler ve yine yürütmeyi durdurma kararı vermeyerek işlerini kolaylaştıran mahkemenin yardımıyla yarım kalan inşaatlarını tamamlayacaklardır.
Sonuçta bu uyduruk üçüncü ÇED (revize ikinci ÇED) raporu da mahkeme tarafından iptal ettirilecek ama atı alan Üsküdar’ı geçtiği için iş işten geçmiş olacaktır.
Belediyelerimiz bunu görmüyor mu?
Bu oyunu bozacak tek çözüm entegre çimento fabrikası amaçlı 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planlarının iptalidir.
Tamam üçüncü ÇED’in çıkmaması için uğraşılması gerekir, biz de belediyelerimiz de bunun için uğraşıyoruz. Bu iyi bir şey ama bu geçici bir çözüm. Palyatif bir tedbir.
1/100.000 ölçekli çevre düzeni planından sanayi lekesinin kaldırılması çabası da küçümsemez. Ama ne kadar sürede?
Çimentocular bir iki ay içinde 3.ÇED’i onaylattıklarında ne yapacaksınız?
Yapılması gereken 18 yıldır sürdürülen mücadelenin kazanımlarının ayak oyunlarıyla yok edilmemesi için imar planlarının iptalidir.
Bunun birçok çözümü var.
Biri açılmış olan imar planları iptal davasının ilgili idarelerce kabulü ve meclislerce iptal edilmesidir.
Diğer çözüm de bilirkişi heyetindeki bilim insanlarının ve resmi kurumların görüşleri doğrultusunda planların meclislerimizde iptale gidilmesidir.
Başka çözüm yok.
Bunun dışında hiç bir çözüm çimentocuları durduramaz.
Sözler tükenmiştir. Cek’le cak’la, biz de karşıyız demekle sonuç alınamaz.
En kısa süre içinde, uyduruk 3.ÇED çıkmadan imar planlarının iptalini içermeyen her türlü öneri çimentocuların ekmeğine yağ sürer.
Çimentocuların kurdukları bu yeni oyunu görüp, bu oyunu bozmalıyız.
Bunun çözümü de yeni uyduruk ÇED raporu çıkmadan İMAR PLANLARININ İPTALİDİR.
Belediyelerimiz üzerlerine düşen bu tarihi görevi şu veya bu nedenle yerine getirmiyorsa Deştin köylüleri ve yaşam savunucuları da o zaman bu kararın çıkması için ellerinden geleni yapacaklardır.
Gün hepimiz için laf değil eylem günüdür!
Makina mühendisiyim. İstanbul’dan Muğla’ya bir otel şantiyesinde çalışmak için 1991 yılında geldim. Geliş o geliş. O günden bu yana Muğlalıyım. İnşaat faslından sonra turizmde teknik müdür olarak 17 sene çalıştım. Arada 3 sene Antalya merkezli çalışma var ama o zaman bile Muğla ile bağım kopmadı. Muğla’ya yerleştiğim yıldan bu yana Muğla’nın havasına, suyuna, taşına, toprağına sahip çıkma mücadelesine elimden gelen desteği vermeye çalışıyorum. Gündem Fethiye ile bu vesile ile tanıştık, yazılarımla da bir nebze katkıda bulunabilirsem ne mutlu bana.