Ailelere çocuklarından beklentileri sorulduğunda, genellikle üst sıralarda olan bir madde vardır. “Çocuğum kendisini iyi ifade edebilen bir birey olsun, haklarını savunsun, hakkını yedirmesin” derler. Bir bireyin kendisini ifade etmesinin temellerini inceleyecek olursak bir bireyin duygu, düşünce ve sınırlarını karşındaki kişi veya topluluğa ifade edebilmesidir. Bir istek ya da teklif karşısında ‘hayır’ diyebilmek de kendini ifade edebilmenin önemli bir parçasıdır. Duyguları ve düşünceleri aktarabilmek için öncelikle onları iyi tanımamız gerekiyor. Yaşanan bir olay karşısında bireyin kendisini ifade etmesi gerekiyor fakat hissettiklerinin farkında değil ya da düşüncelerini kendisi dahi anlamlandıramıyor. Bu bireyin kendini ifade ediş biçimi, anlamlandıramadıklarının yansıması olacaktır.
Kendini ifade edebilmek, aklına gelen her şeyi söyleyebilmek değildir. Duygu ve düşüncelerini anlamak onları karşıya doğru bir şekilde aktarabilmektir. Kendi fikrini bağırarak anlatmaya çalışmak. Karşındaki kişiyi dinlemeden sadece kendi fikirlerine önem vererek onları dikte etmeye çalışmak kendini ifade etmek değildir.
Aileler çocuklarından çok güzel bir beklenti içindeler ‘çocukları kendini ifade edebilsin.’ Aslında çok güzel bir istek ve çocuklara kazandırılması gereken bir beceri. Fakat bu beklentinin içinde biz ne kadar çocukların kendisini ifade etmesine izin veriyoruz. Ailecek bir akşam yemeği yendiğini düşünelim orada anne ve baba kendi aralarında bir konu koşuyorlar. Bu konuyu pür dikkat şeklinde dinleyen bir çocuk var konunun bir noktasında kendi düşüncesini anlatmaya başlıyor. Karşılaştığı tepki ise ‘sen çocuksun anlamazsın.’ Belki gerçekten anlamaz, yaptığı yorum doğru değil, bazı şeyleri daha hesaba katamıyor olabilir. Neden fikrini değersizleştiriyoruz? Onu dinlemiyoruz ve kendisini ifade etmesine izin vermiyoruz. Daha sonra çocuk, arkadaşıyla gözümüzün önünde kavga etti. Bağırmaya başladık ‘Sen ne yapıyorsun’ dedik, belki ceza verdik ama kendisini ifade etmesine, olayı anlatmasına dahi izin vermedik. Konuşmalarında fikirlere önem verilmeyen çocuk, arkadaşlarına bile kendi fikirlerini söylerken zorlanmaya başladı. Duygu ve düşüncelerine önem verilmeyen çocuk, aynı zamanda etrafında olan biten her şeyi gözlemlemeye de devam ediyordu. Başka bir aile düşünelim; kendi ifade ediş biçimlerinin sadece tartışmadan geçtiği, karşısındaki kişinin asla dinlenmediği bir aile. Çok iyi gözlemci olan çocuklar kendilerini ifade etmeyi yanlış örneklerden yanlış bir biçimde öğreniyor. Çocuklara hem kendisini ifade ettirmedik hem doğrusunu göstermedik, bu çocuklar büyüdüler kendilerini ifade edemeyen yetişkinler oldular. Çocuklarımızdan çok güzel beklentilerimiz var, peki biz bu beklentilerin gerçekleşmesi için neler yapıyoruz?

Yaşar Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunuyum. 2022 yılının ocak ayından itibaren Fethiye’de özel olarak çalışıyorum. Çocuk ve ergen alanında çalışmalar yürütüyorum. Bireysel çalışmalar dışında çocuklar için atölyeler düzenlemekteyim.