Muğla’nın Datça ilçesinde yapılmak istenen yat limanı projesine karşı açılan davanın bilirkişi keşfi sonrası Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Gönüllüsü Aydın Bodur, keşif öncesi yapmak istedikleri basın açıklaması sırasında yaşanan gerginliği ve neden Datça Yat Limanı projesine kaşı olduklarını Gündem Fethiye’ye anlattı.
Haber: Hülya Çetinkaya – Burak Necip Başar
Muğla’nın Datça ilçesinde Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü tarafından ‘Yap-İşlet-Devret’ modeliyle yapılmak istenen yat limanı projesine karşı açılan davada bugün (30 Mayıs) bilirkişi keşfi yapıldı.
Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Datça Meclisi’nin bilirkişi keşfi öncesinde yaptığı basın açıklaması engellenmeye çalışıldı.
Bilirkişi keşfi sonrasında MUÇEP Datça Meclisi Gönüllüsü Aydın Bodur, yaşanan gerginliği ve neden Datça Yat Limanı projesine kaşı olduklarını Gündem Fethiye’ye anlattı.
Bodur, temel itiraz nedenlerinin yat limanının büyüklüğüyle Datça’ya zarar verecek olması olduğunu söyleyerek, “Datça Yarımadası bir Özel Çevre Koruma bölgesi; gelecek kuşaklara doğal haliyle, kültürel özellikleriyle bırakılmasını umut ettiğimiz bir yer. Çocuklarımız da görsün diye” dedi.
“BAKANLIK, BURAYI ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ İLAN ETMİŞ”
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yat limanı yapılacak alanı daha öncesinde Özel Çevre Koruma Bölgesi yaparak, korunan alan ilan ettiğine dikkat çeken Bodur, “Yaklaşık olarak beş-on bin kamyon civarında taş dolgu bir dalga kıran yapılacak” sözlerine yer verdi.
Bodur, iskelelerin daha önce dolgu diye düşünüldüğünü, şimdi yüzer iskele diye söylendiğini aktararak, “Bu yüzer iskelenin de ekolojik olduğundan söz ediliyor. O da enteresan bir durum” ifadelerini kullandı.
Yat limanının üst tarafının eskiden Topan Ada denilen bir adayla bağlantılı olduğunu şimdi ise orasının tümden kaldırıldığını ve karayla birleştirildiğini belirten Bodur, “Orada arkeolojik sit alanı var. Başından beri biliniyor bu. Kaya mezarları var. Normalde 400 metreden daha fazla yaklaşılmaması gerekiyor, hafriyat yapılmaması gerekiyor ama tamamen talan edilmiş durumda” dedi.
“DATÇA’MIZIN ÇEVRE YOLU BİLE BU AĞIR VASITALARI KARŞILAYABİLECEK YAPIDA DEĞİL”
Bodur, karşı çıkılacak çok nokta olduğunu söyleyerek, “Depremselliği açısından baktığımızda yaklaşık 850 metre kıyı alanı, rıhtım doldurulmakta. Dalga kıran doldurulacak, dünya kadar kamyon iş makinesi çalışacak burada. Dolayısıyla bizim Datça’mızın çevre yolu bile bu ağır vasıtaları karşılayabilecek yapıda değil.Yarın öbür gün kazalara davetiye çıkması demek bu” ifadelerini kullandı.
Barselona Sözleşmesi’ne göre yat limanı proje alanında deniz çayırları olduğunu belirten Bodur, “Deniz erişteleri diye tabir edilen çayırlar var. Bunlar zarar görecek. Bunların zarar görmemesi öngörülüyor, yasal olarak müeyyidesi var. Dipteki flora fauna, dip zarar görecek” sözlerine yer verdi.

“YÜZER İSKELELERİ DENİZ DİBİNE BAĞLAMAK GEREKİYOR”
Bodur, yüzer iskelenin dalgaların üzerinde sallanırken deniz dibinde tonozlara bağlanması gerektiğini vurgulayarak, “Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne (ODTÜ) bir rapor yaptırılmış, ODTÜ’nün raporunda burada yapılan yüzer iskelenin çok büyük bir kuvvete karşı durması gerekiyor. Yani çok dalgalanmaması gerekiyor; bunları da dibe bağlamak gerekiyor” dedi.
Yüzer iskelelerin dibe bağlanmasının ya büyük beton bloklarla yapılacağını bu bağlantıları ya da dipteki canlılar zarar görsün istemiyorlarsa çok büyük maliyetlerle metrelerce vidalı sistemlerle yapılacağını aktaran Bodur, şu sözleri dile getirdi:
“Bu da yeterli değil çünkü deniz çayırı dediğimiz bu canlılar aslında karadan denize yürümüş bir bitki örtüsü yani fotosentez yapmak zorunda. Yüzen iskele de olsa teknelerin bordraları da olsa üstü kapanacaktır ve fotosentez yapamayacaktır. Kazımayla yok ettiğiniz, tahrip ettiğiniz gibi ışık almadığında da bunlar yaşayamayacak.”
“KÜLTÜR VARLIKLARI, ARKEOLOJİK KAYA MEZARLARININ HALİ ORTADA”
Bodur; kültür varlıklarının, arkeolojik kaya mezarlarının halinin ortada olduğunu belirterek, “Yıllardır kazılmış ve öyle bırakılmış durumda. Hemen arkamızda gördüğünüz Ilıca Göleti var. Ilıca Göleti’nin bu koya bir çıkışı var. Arkasında kent park var; buranın önemli bir parkı, yeşil alanı. Gördüğünüz gibi bir plaj var. Bütün buraları kullanamaz duruma geleceğiz, görünen o” ifadelerini kullandı.
Sunulan temel gerekçelerden bir tanesinin yat turizminin Datça’ya para kazandıracağı iddiası olduğunu söyleyen Bodur, şu sözlere yer verdi:
“Başka örneklerden görüyoruz ki; gerek Göcek’te gerek Turgut Reis’te gerek diğer marinalarda Kalamış’ta, oralardaki yat limanından esnaflar yararlanamadıklarını söylüyorlar. Hatta ve hatta Göcek’teki yat limanına karşı yerel ahali ‘denizimiz çalındı’ diyor. Deniz kenarına inemiyorlar.”

“MADDİ BİR GELİRİNİN OLACAĞI DA KUŞKULU”
Bodur, çocuklara bırakacakları bir doğanın kalmayacağını vurgulayarak, “Çeri çöpü kalacak sadece; bunları toplamakla uğraşacağız. Maddi bir gelirinin olacağı da kuşkulu. Muhtemelen bu koy tümden yok olduğunda da bu yat limanın da bir işlevi kalmamış olacak” dedi.
Yat limanının işlevi kalmadığında yatların Datça’ya gelmeyeceğini dile getiren Bodur, “Niye geliyorlar? Burasının doğal güzellikleri için geliyorlar bu insanlar” sözlerine yer verdi.
Bodur, bazı yurttaşların yat limanının turizmden kazanmak için yapılması taraftarı olduğunu belirterek, “Doğru, Datça deniz kıyısında bir yer. Doğrudur; bir yat limanı, bir liman gereklidir ama bu büyüklükte bir yat limanının buraya vereceği zarar daha büyüktür” ifadelerini kullandı.
“KULLANMA-KORUMA DENGESİNİ GÖZETMESİ GEREKEN BAKANLIK, BUNU DİKKATE ALMIYOR”
Kullanma-koruma dengesini gözetmesi gereken Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın zararı dikkate almadığını söyleyen Bodur, “Buna karşı çıkıyoruz, aslında temel karşı çıkışımız bu” sözlerini dile getirdi.
Türkiye’de toplam 22-23 civarında Özel Çevre Koruma Bölgesi olduğunu aktaran Bodur, bunların korunan alan olduğunu vurgulayarak, “Kimden korunan alan? İnsan etkisinden korunan alan, yapılardan korunan alan… Doğal özellikleriyle çocuklarımıza bırakacağız. En büyük kaygımız budur” dedi.
Bodur, yat limanının şehir içerisinde olmasının büyük bir yanlış olduğunu belirterek, “Bir çekek alanından söz ediliyor ki, yani akıllara ziyan. Önce 120 yat kapasiteli çekek alanıydı. Halkın Katılımı Toplantısı’nda, İnceleme-Değerlendirme Komisyonu (İDK) Toplantısı’nda falan itirazlarımız sonucunda 80 yat kapasitesine düşürüldü ama 80 yat kapasitesi de büyük” ifadelerini kullandı.
Aslında şehrin içinde bir tersane kurulduğunu, öyle düşünülmesi gerektiğini dile getiren Bodur, “Sıkıntılı bir durum yani hepimize zarar verecek. Evet, anlıyoruz bir yat limanı, deniz memleketinde bir liman olmalı ama yeri burası değil. Bu kapasite değil. Bunlara karşı çıkıyoruz. Bunları anlatmaya çalışıyoruz” dedi.

“ADI DA ÇEVRE BAKANLIĞI YA, KORUMASI GEREKİYOR; BUNA DİKKAT ETMESİNİ İSTİYORUZ”
Ayrıca Bodur, “Hani adı da Çevre Bakanlığı ya, hani o burayı Doğal Koruma Alanı ilan etti ya, koruması gerekiyor. Buna dikkat etmesini istiyoruz. 30 Ocak’ta ÇED onayı verdi Bakanlık. Bunun durdurulması için bir iptal davası açtık” sözlerine yer verdi.
Davayı sadece kendilerinin, MUÇEP’in açmadığını vurgulayan Bodur, “Sadece bir avuç çevreci açmadı. Buranın yerel yöneticileri açtı; Datça Belediyesi açtı, Muğla Büyükşehir Belediyesi açtı. Öyle üç, beş çevreci vesaire falan filan da değiliz. Öyle lanse edilmeye çalışılıyor” ifadelerini kullandı.
Bodur, tümden deniz kullanımına karşı da olmadıklarını belirterek, “Bir müzakere ile bir bilgilendirme ile bir karşılıklı fikir alışverişi ile istişare ile yapılması gerekli bu tür nesnelerin, tartışmaların. Bu tartışmalar yapılmadan böyle bir karar verilmesi, ÇED onayı verilmesi kabul edilebilir bir şey değil. Dolayısıyla dava açtık” sözlerini dile getirdi.
“SONUÇ OLARAK HEPİMİZ BURADA YAŞIYORUZ, HEPİMİZ BİRLİKTE KARAR VERECEĞİZ”
Davalı tarafın bilirkişiyle birlikte içeriye girdiğini aktaran Bodur, “Gerek Datça Belediyesi’nin gerekse Büyükşehir Belediyesi’nin müdahili olduk. Müdahiller olarak bizler de girdik içeriye. Davacı olarak MUÇEP derneği ile birlikte dava açan Datçalılar da içeriye girdi” dedi ve şu ifadelere yer verdi:
“Dertlerimizi anlatıyoruz. Karşı taraf kendi derdini anlatıyor; niye yapılması gerektiğini anlatıyor. İler tutar yanı yok bize göre. Bizler de neden olmaması gerektiğini anlatıyoruz. Durum budur. Biraz atışmalar, vesaireler falan filan yaşanıyor ama bunlar aşılır. Sonuç olarak hepimiz burada yaşıyoruz. Hepimiz birlikte karar vereceğiz.”