Gündem Fethiye’de yayınlanan Hülya Çetinkaya’nın sunduğu “Toplumsal Cinsiyet” programının üçüncüsü gerçekleşti. Fethiye Kadın Danışma Dayanışma Derneği’nden (FKDD) Avukat Hayel Özenç’in katıldığı yayının konusu İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa oldu.
Gündem Fethiye’nin “Toplumsal Cinsiyet” başlıklı canlı yayın serisinin ikincisi 27 Kasım Cumartesi günü saat 12:00’da gerçekleşti. “İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa” başlıklı canlı yayının konuğu Fethiye Kadın Danışma ve Dayanışma Derneği (FKDD) gönüllüsü Avukat Hayel Özenç oldu.
KADIN HAKLARI KONUSUNDA NEREDEN NEREYE GELDİK?
Özenç kadın hakları açısından geçmiş ve günümüz arasında nasıl bir değişim yaşandığını açıklamak için, 1985 yılında verilen bir mahkeme kararını hatırlattı. 1985 yılında kendisine şiddet uygulayan eşi hakkında boşanma davası açmak isteyen bir kadının talebi Mahkeme Başkanı Mustafa Durmuş tarafından reddedildi. Gerekçede ise kadının hamile olmasından dolayı, bölgenin örf ve adetlerinde “Karının sırtını sopasız, karnını sıpasız bırakmamak gerekir.” anlayışı olduğunu belirtti.
“KAFALAR DEĞİŞMEDİ AMA MÜCADELEMİZ BU YÖNDE”
Özenç, “Kadın hareketinin talepleriyle ve baskısıyla ceza kanununda ve medeni kanunda değişiklikler oldu. Şu anda 1985’teki gibi mahkemede böyle bir söz tutanaklara yazılamaz. Ama bunun yazılmıyor olması demek erkek egemen yaklaşımın değiştiğini göstermiyor. Kadın hareketinin farkındalık çalışmaları ve haklarını öğrenmek ve korumak için mücadele etmesi neticesinde bazı iyileşmeler oldu. Fakat diğer yandan devletin sorumluluklarını yerine getirmemesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını yerleştirmek için ve şiddeti önleyebilmek için en baştan yapılması gereken şeyler yapılmadığı için bu kafa devam ediyor. Örneğin, ‘iyi ki öldürmüşsün, aferin.’ denmiyor ama takım elbise giyip gelmiş kadın katillerine ağır tahrik indirimi ya da iyi hal indirimi verilebiliyor. Kafalar değişmedi ama mücadelemiz bu yönde” dedi.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDEN ÖNEMLİ?
Özenç, İstanbul Sözleşmesi’nin kadına yönelik şiddetin önlenmesi için birkaç başvuru mekanizması içeren basit bir sözleşme olmadığını se şu şekilde açıkladı: “İstanbul Sözleşmesi imzacısı olan devletlere tüm kurumlarıyla birlikte, bunun içinde mahkemeler, kolluk kuvvetleri, hastaneler, basın var, aklınıza gelebilecek tüm devlet kurumlarına toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, şiddetin önlenmesi bunun için politikalar üretilmesi, bu politikaların hayata geçirilmesi için kanun değişikliklerinin yapılması ve uygulanması, bu uygulanmanın da devlet tarafından izlenmesi yükümlülüğünü getiriyor.”
ASIL HEDEF ŞİDDETİN ÖNLENMESİ
Özenç, “En sonda da diyor ki kadına ve çocuğa yönelik şiddeti durdurmak, önlemek için bütüncül politikalar izlemek ve uluslararası metinlere dahil olmak zorundasın. Özellikle şu çok önemli; kadın cinayetlerini ya da şiddeti gerçekleştikten sonra takip etmek davalara müdahil olmak değil, asıl hedefin şiddetin önlemesi olduğunu çok iyi vurgulayan bir sözleşme. Bu yüzden çok kıymetli. Evet kamuoyu oluşturmak kadın cinayeti davalarını takip etmek şiddete maruz kalan kadının çocuğun yanında olmak, bunlar çok kıymetli ama bunları olmadan önce önlemenin çok daha önemli olduğunu biliyoruz. İstanbul sözleşmesi bu açıdan çok önemli ve hak temelli politikalar üretilmesi konusunda devlete yükümlülükler yükleyen bir sözleşme.” dedi.
6284 SAYILI YASA NEDEN ÖNEMLİ?
Özenç, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun hakkında şunları söyledi: “Uluslararası sözleşmeler kabul edildikten sonra uygulanma şeklini gösteren ve nasıl uygulanacağını takip etmemizi sağlayan birtakım kanunların ve yönetmeliklerin yapılması gerekiyor. 6284 sayılı yasa da İstanbul sözleşmesi yürürlüğe girdikten sonra sözleşmenin uygulanabilirliğini sağlamak, kolaylaştırmak ve nasıl uygulanacağını göstermek üzere konulmuş bir yasa.”
İstanbul Sözleşmesi’nden, bir gecede bir kişi tarafından ‘ben vazgeçtim canım istemiyor’ şeklinde bir beyanla çekildiğimiz ifade edildikten sonra 6284 sayılı yasayla ilgili de kafalarda soru işaretleri oluştu. Acaba o da artık yürürlükte mi değil mi diye? 6284 sayılı yasa yürürlükte ve hala uygulaması devam ediyor.”
“TÜRKİYE’DE KADININ BEYANIYLA HAYATI KARARAN ERKEKLER YOK”
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasanın aile kurumuna zarar verdiği yönündeki eleştirilere ise Özenç şu şekilde yanıt verdi: “İstanbul Sözleşmesi tercüme edilirken şöyle bir durum oluyor; Sözleşmede ailenin korunmasından bahsedilmiyor. Ev içi şiddete maruz kalmaktan ve şiddete karşı olmaktan bahsediliyor. İstanbul Sözleşmesi’nin hiçbir yerinde bir aile tanımı ya da bir cinsel yönelimle ilgili bir tanım yapılmıyor. Evliliği öven ya da yeren boşanmayı yeren ya da öven herhangi bir maddesi yok. Eleştirilerden biri de kadının beyanı esastır ilkesine yönelik. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ve bu bir araştırma sonucunda da net olarak gösterilmiştir, Türkiye’de kadının beyanı ile hapse atılan bir erkek yoktur.”
ŞİDDETİN DELİLİ OLUR MU?
Kadınlardan, maruz kaldıkları şiddete dair kanıt göstermelerinin istenmesiyle ilgili olarak ise Özenç, bu söylemin kadınları şiddet karşısında daha da korumasız hale getirdiğini söyledi: “Şiddete maruz kaldığını söyleyen bir kadından delil istemek ‘Git evine şiddete uğramaya devam et.’ demektir. Fiziksel şiddet belki görünürdür belki değildir ama genellikle görünmezdir. Çünkü erkekler fiziksel şiddeti nasıl uygulayacaklarını ve nasıl cezalandırılmayacaklarını planlayarak, sistematik şekilde şiddete başvururlar.
Psikolojik şiddetin görünür bir tarafı var mıdır? Yoktur. Ya da bizi çok yaralayan ekonomik ya da cinsel şiddetin de görünür bir tarafı yoktur. 6284 sayılı yasa çok açık. Bizi izleyen kadınların da bunu bilmesini isterim. Şiddete maruz kaldığınızla ilgili herhangi bir kuruma başvuruyorsanız bilin ki sizden delil aranmaksızın gerekli tedbirler uygulanmak zorundadır. Zaten kanunda yine hemen sonrasında itiraz hakkı da var.”
“FAİL TAKIM ELBİSE GİYDİĞİ İÇİN İYİ HAL İNDİRİMİ ALAMASIN DİYE DURUŞMA SALONLARINI DOLDURUYORUZ”
Özenç, kadın hareketinin yıllardır verdiği hukuki mücadelenin önemini ise şu şekilde anlattı: “Kamuoyu oluşturarak davaları takip ederek bir taraftan da 1985 yılındaki kararlar veren hakimlerin karşısına geçip ‘Hayır öyle takım elbise giyip geldiğin için bu adama iyi hal indirimi veremezsin.’ demek için oradayız. Öldürülen kadının namusunun tartışıldığı bir duruşmada ‘Hayır faili sorgulamak zorundasın.’ demek için oradayız.
Fethiye’de geçen hafta Tanju Acar’ın Selvan Acar’ı katlettiği dosyanın karar duruşmasında kadın örgütleri, gelen bağımsız kadınlar, partili kadınlar duruşma salonunu doldurdular ve adliye kapısında ‘Erkek adalet değil, gerçek adalet’ diye haykırdılar. Ve nihayetinde tam olarak beklenilen ceza Tanju Acar’a verilmiş oldu. Bunun örneklerini çoğaltmak ve kamuoyu oluşturmaktan, müdahilliklerden vazgeçmemek gerekiyor. Bu yolda öfkemiz, mücadelemiz ve direnişimiz kesinlikle devam ediyor.”