Acizlik/çaresizlik öğretilebilir mi?
Evet öğretilebilir.
1967 yılında Pensilvanya Üniversitesi’nde Martin E. P. Seligman ve arkadaşları öğrenme ve korku arasındaki ilişkiyi incelemek için bir deney yaparlar. (1)
Bu deneyde toplam yirmi dört köpek kullanılır.
Köpeklerin her biri sekizerli “kaçış grubu”, “çaresizlik grubu” ve “kontrol grubu” olarak üç gruba ayrılır.
Kaçış grubundaki köpekler, tabandan elektrik şoku verilebilen bir kabine koyulur. Kabinde bu elektrik şokunu kesebilecek bir de buton vardır.
Çaresizlik grubundaki köpekler de kaçış grubundaki köpekler gibi tabandan elektrik şoku verilebilen ama buton ile bu elektrik şoku kesilemeyen bir kabine koyulur.
Kontrol grubu köpeklerine deneyin bu aşamasında bir şey yapılmaz.
Önce kaçış grubundaki köpeklere elektrik şoku verilir. Köpekler çok kısa süre içinde burunlarıyla butona basarak elektrik şokunu kesmeyi öğrenirler.
Çaresizlik grubundaki köpeklere de aynı deney uygulanarak elektrik şoku verilir ama bu elektrik şokunu kesecek bir buton yoktur. Bu yüzden verilen elektrik şoklarına karşı bir şey yapamaz ve sadece verilen acıya katlanmak zorunda kalırlar.
Bu deney birçok defa tekrarlanır.
Birinci aşamanın bitişinden bir gün sonra üç grubun da tabi tutulacağı deneyin ikinci aşamasına geçilir.
Deneyin bu aşamasında bir bölümde elektrik şoku verilebilen, diğerinde verilemeyen, iki bölümden oluşmuş, bir deney kabini kullanılır.
Bu iki bölümün arasında köpeklerin üzerlerinden rahat bir şekilde atlayıp diğer tarafa geçebilecekleri yükseklikte küçük bir çit vardır.
Köpekler önce elektrik şoku verilen bölüme koyulurlar.
Daha önce butona basarak kurtulmayı öğrenmiş kaçış grubundaki köpekler, elektrik şoku verildiğinde bu şoku durduracak ortada bir buton olmasa bile aradaki küçük çiti atlayarak güvenli bölmeye geçip, elektrik şokundan kurtulurlar.
İlk deneye tabi tutulmamış kontrol grubundaki köpekler de çiti atlayıp güvenli bölgeye geçmeyi başarırlar.
Çaresizlik grubundaki köpeklerde ise durum böyle olmaz.
İlk deneyde elektrik şokundan kurtulmayı başaramadıkları için yine kurtulamayacaklarını düşünüp, çiti atlayıp kurtulma imkanlarının olmasına rağmen hiçbir kaçış girişiminde bulunmaz ve acıya katlanırlar.
Deneyden bir hafta sonra üç grup üzerinde aynı deney tekrarlanmış ve kaçış grubu ile kontrol grubunda bulunan köpeklerin tamamının bir kez daha elektrik şokundan kurtulup güvenli bölgeye geçtikleri ama çaresizlik grubundaki köpeklerin aynı şekilde pasif kalarak acılara katlanmayı seçtiği tespit edilmiştir.
Bu deney ile “Öğrenilmiş Çaresizlik” davranışı ilk defa bilimsel olarak gözlemlenmiştir.
Öğrenilmiş çaresizlik ile ilgili diğer hayvanlarla da birçok deney yapılır.
Kediler, balıklar ve farelerle yapılan deneylerde de benzer sonuçlar elde edilmiş ve çaresizliği öğrendikleri görülmüştür.
***
Öğrenilmiş çaresizlikle ilgili hem etik hem de hoş olmayan elektrik şokları (çok düşük dozlarda ve kısa süreli de olsa) verilerek yapılan deneyler hayvanlarda sonuç vermiştir.
Peki ya insanlarda?
İnsanlarda da acizlik, çaresizlik öğretilebilir mi?
Bilim insanları bu sorunun cevabını alabilmek için insanlar üzerinde de deney yapmışlardır.
Bu konu da ilk çalışmayı 1974 yılında Japon asıllı Amerikalı bilim insanı Donald Hiroto yapmıştır. (2)
Dış uyaran olarak elektrik şokunu değil şiddetli gürültüyü kullanmıştır.
Bu deneylere 96 üniversite öğrencisi katılmıştır.
Hayvan deneylerinden farklı olarak bu deneylerde kişilerin hayatta başına gelenlerle hangi kontrol odağını (dış merkez ya da iç merkez) sorumlu tuttuğu da dikkate alınmıştır.
Bir kısım katılımcılara rahatsız edici gürültüyü kontrol etme yeteneklerinin becerilerine bağlı olduğu söylenmiştir.
Bir kısım katılımcılara da gürültü üzerindeki kontrolün kendi ellerinde olmadığı, şansa bağlı olduğu söylenmiştir.
Birbirinden farklı bu iki talimatla/yönlendirme ile bilişsel faktörlerin nasıl bir rol oynadığı da araştırılmıştır.
Denekler yine hayvan deneylerinde olduğu gibi Kaçış Grubu (Kaçılabilir Gürültü Grubu), Çaresizlik Grubu (Kaçılamaz Gürültü Grubu)ve Kontrol Grubu (Ön İşlem Olmayan) olarak üçe ayrılmıştır.
Kaçış Grubu (Kaçılabilir Gürültü Grubu): Denekler içinde bulundukları kabinde şiddetli gürültüye tabi tutulmuşlar ve ellerine verilmiş talimatlara uyup, dört kez bir düğmeye basıp, kurtulmuşlardır.
Çaresizlik Grubu (Kaçılamaz Gürültü Grubu): Bu grup ellerinde kullanma talimatları olsa bile düğmeler çalışmadığı için maruz kaldıkları gürültüden kurtulamayıp, katlanmak zorunda kalmışlardır.
Kontrol Grubu teste sokulmamıştır.
Deney 50 defa tekrarlanmış ve tepkilerin pekişmesi sağlanmıştır.
Daha sonra deneyin ikinci aşamasına geçilmiştir.
Kontrol ve Kaçış Grubu’ndaki denekler ikinci testte başarılı olup gürültüden kurtulurken, Çaresizlik Grubu’ndaki kişilerin kurtulma imkânı olmalarına rağmen yine tuşlar çalışmıyor diye çaresizliği kabul edip, gürültü durana kadar katlanmayı seçmişlerdir.
Deney 18 defa tekrarlanmış, benzer sonuçlar alınmıştır.
Hayvan deneylerinde olduğu gibi öğrenilmiş çaresizliğin insanlar içinde geçerli olduğunu ispatlamıştır.
Dışsal kontrol odağına sahip bireylerin, test aşamasında içsel kontrol odağına sahip bireylere kıyasla önemli ölçüde daha çaresiz davranışlar gösterdiği gözlenmiştir.
Kurtuluşun beceriye bağlı olduğunu iddia eden talimat setine sahip olanlar, gürültüden kurtulmak için daha çok çabalayıp, daha az çaresizlik gösterirken, şansa bağlı oluğunu iddia eden talimat setine sahip olanlarda daha az çaba, daha çok çaresizlik görülmüştür.
Başımıza gelenleri anlamlandırmada iç ya da dış merkezli oluşumuz ve yönlendirici talimatların içeriğinin de bizim tutum ve davranışlarımızda etkin olduğu görülmüştür.
***
“Öğretilmiş çaresizlik ve kaybetmişlik kültüründe, çevre tarafından bireylere neleri yapamayacakları o kadar güçlü bir biçimde aktarılır ki, bireyler içindeki başarma güçlerine, önlerindeki fırsatlara ve karşılaştıkları koşullara bakmaksızın, hiçbir denemede bulunmadan peşinen kaybetmeyi kabullenirler.” (3)
Evet dostlar, öğrenilmiş çaresizlik hayatın her aşamasında karşımıza çıkmaktadır.
Çalışsa bile o dersi geçemeyeceğini düşünerek daha baştan o dersi bırakan ve kalan öğrenci, rakibini yenemeyeceğini düşündüğü için daha baştan çalışmalarına yeterince önem vermeyen sporcu, devletle baş edilemez diyerek hakkını savunmak yerine sermaye sahiplerinin aşına, ekmeğine, toprağına göz koymasına karşı gözlerini yuman köylü, işsiz kalırım korkusuyla düşük maaşa ve anti-demokratik uygulamalara sessiz kalan işçi, işçilerin haklarını savunmak yerine kraldan daha çok kralcı olan sendika yöneticileri, bizden adam olmaz diyerek haklarını aramak yerine daha baştan baskılara boyun eğen bir yurttaş, hep birlikte öğrenilmiş çaresizliği her gün yeniden üretmeye ve var olan acizliği de perçinlemeye devam ediyoruz.
***
“..Bireyler içindeki başarma güçlerine, önlerindeki fırsatlara ve karşılaştıkları koşullara bakmaksızın, hiçbir denemede bulunmadan peşinen kaybetmeyi kabullenirler.”
Neden?
“..çevre tarafından bireylere neleri yapamayacakları o kadar güçlü bir biçimde aktarılır ki.”
Bu aktarım sonucunda “ne yaparsam yapayım hiçbir şey değişmeyecek” inancı kafamızda oluşur.
Artık çaresizliği içselleştirmiş oluruz.
Çaresizlik öğretilebilir evet bu doğru ama herkese değil.
Hayvan deneylerinde bile bu böyle olmuştur. Çaresizliği öğretip öğretemediklerinin denendiği deneyin ikinci aşamasında çaresizlik grubundaki sekiz köpekten altısı çaresizlik gösterip pasif kalırken iki köpek kaçarak kurtulmuştur. Bir hafta sonra yapılan ikinci denemede çaresizlik grubundaki köpeklerden kaçıp kurtulan üç köpek olmuştur.
Her ne kadar içinde bulunduğumuz kültür, başımıza gelenler, ağır hayat şartları, bizleri çaresizliği/acizliği kabullenmeye itse bile öğrenilmiş çaresizlik/acizlik insan doğasına pek uygun değildir.
Öğrenilmiş çaresizlik içinde baskılar, zorlamalar karşısında susmak, doğruluğuna inandığımız şeyi yapmak yerine çaresizlik içinde pasif kalmak ya da yapmak istediğimizin tam tersini yapmak bizi bunalıma sokar, psikolojimizi bozar, depresyona girer, ruh ve beden sağlığımız zaman içinde bozulur.
Bazen de bu duyguları yaşamamak için kendimizi aldatma mekanizmamız devreye girer, bükemediği eli öpüp, otoriteyi savunmaya başlar, kraldan daha çok kralcı oluruz.
Ya da Köroğlu gibi, Dadaloğlu gibi, Pir Sultan Abdal gibi bedeli ne olursa olsun haksızlıklara isyan eder, destan yazarız.
***
Çevrecilerin, ekolojistlerin, köylülerin ve tüm yaşam savunucularının bütün itirazlarına rağmen geçen hafta içinde mevcut yasaları da yok sayan ve madencilere süper izinler/avantajlar getiren torba kanun teklifi TBMM’de görüşülüp onaylandı.
Ülkemizdeki tüm yaşam alanlarının kaderi artık bir avuç sermaye sahibinin takdirine kalmıştır. Yeni çıkarılan bu yasa ile halen yürürlükte olan orman kanunu ormanı, çevre kanunu çevreyi, mera kanunu merayı, zeytincilikle ilgili kanun da zeytinleri koruyamaz.
Maden şirketleri, Anayasa’ya da aykırı olan bu kanun, Anayasa Mahkemesi’nden dönene kadar ormanları, zeytinlikleri, meraları, toprağımızı yağmalamayı düşünüyor olabilir.
Ankara’ya gidip, direnen köylülerin gözlerinin içine baka baka maden ruhsat sahaları içinde kalan zeytinliklerin taşınmasını, ormanların yok edilmesini ve köylerin kaldırılmasını savunan kraldan daha çok kralcı muhtarlar ve işçi sendikacıları onlara moral vermiş olabilir.
Egemenler; baskılar ile, zulüm ile, haksız ve adaletsiz uygulamalar ile bu halka çaresizliği öğrettiğini düşünüyor olabilirler.
Bütün bunlara rağmen seçim bizim dostlar;
Ya öğrenilmiş çaresizlik içinde kurbanlık koyun gibi başımıza gelenlere razı olacağız, ya celladına aşık Milas-Yatağan sendromundaki muhtarlar ve sendikacılar gibi patronda pişer bize de bir şeyler düşer diyerek kraldan daha çok kralcı olacağız, ya da Köroğlu gibi, Dadaloğlu gibi, Pir Sultan Abdal gibi bedeli ne olursa olsun haksızlıklara itiraz edeceğiz.
Seçim hepimizin!
Çaresiz değiliz, çare sizsiniz, çare biziz!

Makina mühendisiyim. İstanbul’dan Muğla’ya bir otel şantiyesinde çalışmak için 1991 yılında geldim. Geliş o geliş. O günden bu yana Muğlalıyım. İnşaat faslından sonra turizmde teknik müdür olarak 17 sene çalıştım. Arada 3 sene Antalya merkezli çalışma var ama o zaman bile Muğla ile bağım kopmadı. Muğla’ya yerleştiğim yıldan bu yana Muğla’nın havasına, suyuna, taşına, toprağına sahip çıkma mücadelesine elimden gelen desteği vermeye çalışıyorum. Gündem Fethiye ile bu vesile ile tanıştık, yazılarımla da bir nebze katkıda bulunabilirsem ne mutlu bana.
Dip Notlar: