Kapının zili üç kere çaldı. Oysa, tatil-günün keyfini çıkartıp, öğlene kadar uymak istiyordu. Söylene, söylene yataktan kalktı. Kapıyı açtığında kimsecikler yoktu ortalıkta. Beyaz bir paket, kapı önündeki eşiğe bırakılmıştı. Beyaz paketin üzerinde siyah ve kalın harflerle “ACABA NEDİR? NEDİR? NEDİR?” diye yazılıydı. Çay yanında simit yerine, bisküvi de iyi gider diye düşündü. Paketin üzerindeki söz dizini onda “HEMEN ONUN ADI GELİR” nakaratını çağrıştırmıştı.
O, tam bir televizyonkolikti; televizyon ile uyur ve televizyon ile uyanırdı. Programlar içinde en beğendiği ise reklamlardı. Reklamlar onun hayatının bir parçası gibiydi; o söylemle konuşur, onun rengi ve biçimiyle giyinir ve onun gibi yürümeye çalışırdı. Tümünü taklit edemese de bir hayli yol almıştı. 3G’nin bir ekonomik topluluk olduğunu bilmiyordu. 3G ile reklamları artık her an izleyebilecek, gecikmeksizin değişimini sağlayacaktı. 3G, küçücük ama marifetleri büyük bir cep cihazı programıydı.
Yıllar önce izlediği ve o zamanlar çizgi kahramanlarla dillendirilen “NEDİR? NEDİR? NEDİR?” sorusuyla uzayıp giden reklamın kapısının eşiğine bırakılmış olmasını yadırgamadı. Çünkü o da artık o dünyanın bir parçası sayılıyordu. Kim bilir, reklam şirketlerinin koca kulakları, fal-taşı gözleri vardı ve insanları izliyorlardı. Kendisi de izlenmiş ve reklamlara bağlılığı konusundaki ilgi ve becerisinden dolayı ödüllendirilmek istenmiş olabilirdi. Neden olmasın! Neredeyse her noktada, önceleri gizlenen ve daha sonra açık-seçik şekilde “ben buradayım” dercesine kameralarla herkes izleniyordu. Mahrem denilen alan kalmadık denli azalmıştı.
Güne erken ve bir de eşantiyon bisküvi ile başlamanın tadını bir an önce çıkartmak için beyaz paketi kaptığı gibi soluğu mutfakta aldı. “yanında bir de çay koysalardı ya” diye vahlandı. Ancak konuk aradığını değil bulduğunu yer diye boşuna söylememişlerdi; o da verilen eşantiyonla yetinmeliydi. Çayını ocağa koydu. Çay demlendikten sonra masada duran paketi açmaya başladı. Sarılı beyaz kağıdı yırtarak açıyordu; kağıt üzerindeki yazılar kimisi sağdan, kimisi soldan ayrışıyor/parçalanıyor; sözcükler önce hecelere ve giderek harflere bölünüyorlardı. Daha sonra harfler de kendi içinde parçalara bölünüp sayısallaşıyorlardı. Hayat zaten sayısallaşmış, loto-vari kuyruklarda tescillenmişti. Kutunun içinde bir sigara paketi vardı. Sigara paketinin üzerinde aynı harf karakterleri ile “İÇENİ ÖLDÜRÜR, İÇMEYENİ DE!” diye yazı vardı. Bu yazıyı görür görmez “O DA NEDİR? NEDİR? NEDİR?” diye bir çığlık attı. Çığlığı duvara çarptı önce ve sonra perdelere geçti, en son aralık pencereden ve ancak “-dir” eki dışarıya çıkabildi. Yoldan geçenler bunu duyunca bir an şaşırdılar; -dir de ne-dir? Diye birbirlerine sordular. Yanıtlayan çıkmadı.
Her reklamı yeterince özümsemiş, çoğunlukla içselleştirmişti ancak bu yazılanları gördükten sonra tereddüt içerisinde kalmıştı. Paketi açıp açmamakta kararsızdı. Bir süre düşündü. Sonra gözlerini kapadı ve soluğunu tutarak paketi açtı. Öylece bir süre kala-kaldı. Bir sinek vızırtısını duydu. Soluğunu geri bırakarak gözlerini açtı. Paketin içinde 20 adet ve 100 mm uzunluklu sigaralar vardı. Bir tanesini içinden çekti; parmaklarının arasında gezdirdi. O da ne? Sigaraların içinde tütün yerine rulo şeklinde sıkıştırılmış beyaz kağıtlar vardı. Sigara kağıdını yırtarak içindeki kağıda ulaştı. Kağıt parmaklarının arasından biraz açılır gibi oldu; kağıtta yazı vardı. Kağıdı açtı;
1- Çöllerde, okyanus diplerinde ve daha önemlisi düşürerek yoğunluğunu kitleler üzerinde/yerleşkelerde nükleer denemeler yapabilir, füzyonun pratikteki uranyumsal zenginliklerini keşfedebilirsiniz; öldürücüdür; yalnızca öldürmez, geride iz gibi bir gölge bırakır…
2- Ses hızını aşarak üstün konforu ile atmosferin bilmem kaçıncı dilimine yükselebilir, Concorde ile seyahat etmenin ayrıcalığını yaşayabilirsiniz; Önce ozonsal bir yırtılma olur; sesten hızlıdır; sonra, kavurucu sıcak ve ardından don; öldürücüdür; öldürmeden önce acı çektirir…
3- Zenginliğinize zenginlik katmak için “altına hücum” çağlarını göz-önüne getirerek ha-babam-ha siyanür kullanabilir ve az zamanda çok-ça yol alabilirsiniz; her ikisi de zehirlidir; süründürerek öldürür…
4- Afrika denilen kararmış topraklarda/çölümsünün ortasında beyaza çalan ve pırıltısında ışığın dans ettiği madeni işleyebilir, mutluluğunuza mutluluk katabilirsiniz; eşinizi, sevgilinizi düş-selinde uçurabilirsiniz; kara-lanet önce yazgısı kara olanı ve daha sonra kararmış bir ruh gibi yayılarak ötekileri öldürecektir; ölümün pırlantalısı deniyor…
5- Enerji deyip geçmemek gerek. Nükleer santraller kurarak tepkimelerinden ısı ve ışık enerjilerini elde edebilir ve daha az enerji ile daha fazla üretim yapmak için pimlerini çekebilirsiniz; çerno-bil-imsel kalkanlar parçalandığında ısı ve ışık/alfa, gama, beta yayılacak, atıklarıyla birlikte yıllarca öldürmeyi sürdürecektir…
6- Koca-koca fabrikalar kurarak insanlara ekmek-kapısı açabilir, ÇED denilen bilmem ne raporlarını görmezden gelerek ve maliyetleri düşürmek için de süzme/ayıklama/filitreleme gibi ünitelerden uzak durup, vergi rekortmenleri listelerini zorlayabilirsiniz; ırmaklar, denizler ve göller atıklar sayesinde önce balıklardan başlatarak yosunları ve yer-altı sularını öldürecek ve döngüsünü tamamlamak için de insana yönelecektir; fark ettirmeden öldürür…
7- Sosyal çevrenizde afili görünmek ve ilgi odağı olmak için markaları elbiselerinizin tüm görünen yerlerine yapıştırabilirsiniz ki, bunu yapmadığınız takdirde Uzak-Doğu’daki çocuklar hepten işsiz kalacaklardır; ölümden beter…
8- Taşlanmış kotları giyerek tozunu ciğerlerine hapseden ve henüz otuzuna daha gelmeyip ölüm döşeğinde gün sayan kişinin karşısına geçip; ölmekten ölmeye fark olduğunu gösterebilirsiniz…
9- İş güvenliği de neyin nesi oluyormuş; görmezlikten gelip, gemiler, devasa binalar, gökleri delen yapılar inşa edip, kırmızı kurdela keserek; yaşamaktan yaşamaya fark olduğunu gösterebilirsiniz…
10- Meraklarınızı sınırlandırmayınız; öğrenmek için canlı-kanlı deneyler yapmalı/denekler kullanarak yeni bak-teri-leri üretebilmelisiniz ki, uygarlık yol-alabilsin. Bilimin etiği var mı, yok mu şeklindeki tartışmaların felsefeye/düşünceye/ide’ye katkılarını yaratmış olacaksınız; isminiz tarihe mal olurken, parmağınızdaki bir kesiden bakteri zerk olduğunda, tahtalı-köyde deneylerinizi sürdürebilirsiniz; tutabilene aşk-olsun dedirtebilmek için…
11- Irmakları akmayan birer göletler silsilesine çevirerek alüvyonları biriktirir; içindeki tüm canlı döngüyü geri-dönüşümsüz eko-sisteme paslı çivilerle monte edebilirsiniz; Öldürücüdür; aşama aşama etkilerini gösterir; acelesi olana gelmez…
12- Ormanı, önce içindeki tüm canlı öz ile birlikte cayır cayır yakar ve sonra açılan alanı beton yığınlarıyla süsleyebilirsiniz; yok ettiğiniz türlerden bir kaçını bahçenize süs olarak ekip, nostaljinizi canlı tutabilirsiniz; nasıl olsa çölleşme kaçınılmaz deyip, ona katkı sunmuş olmak için…
13- Çevrenizde güzel etkiler yaratıp, güzel tepkiler almak için, güzel kokulardan edinip, spreylerden bir banyo inşa edebilirsiniz; Concorde gibi ses hızını aşamasanız da, bir gün arş-a değdiğinde başınız; anlayacaksınız…
14- Yapay tohum, yem, hormonlar ile besleyip büyütüp canlı-kanlı tüketerek, tükettiğiniz kadar yaşanmışlık felsefesinin bir nesnesine dönüşebilirsiniz; özne ve nesne olmanın farkını göstermek için…
15- Doğa-ana’nın sunumu semerelerin yeterli olduğunu bildiğiniz halde damak zevkinizden vaz-geçmeyip kaburgalardan pirzola, kanatlardan ızgara, mısır unundan tavalar yapabilirsiniz; sonra da kalkıp barış naraları atarak sempatik görünmenin sosyal iyilik-severliğin ön-saflarında el-pençe divan durabilir, gülümseyebilirsiniz; içte/özde gizlenen canavarın gizlenmesi adına…
16- Konutunuza girdiğiniz an, holün aydınlatılması için elektrik düğmesine basmadan önce televizyonun açış düğmesine basarak renkli dünyalara ulaşmada bir anlık gecikmeyi önleyebilir, sanal kahramanlara eşlik ederek kendi dünyalarınızdan geçebilirsiniz; uyutulmak ile seçmeci olmanın farkını göstermek için…
17- Sayısallaşan dünyada arap, ingiliz ve bilmem daha birçok at cinsinin soyunu, sopunu, gelmişini geçmişini, nerede ve nasıl performans gösterdiğini araştırıp, spordan da uzak kalmayarak transferlerle ilgilenebilir, konuşacak ortak alanları kovalayabilirsiniz; kim olmadığınızı sorgulamak için…
18- Töre bu, aile bu, gelenek görenek, çevre ne der, gibi kısıtlamaları benimseyerek küreklere sarılmak yerine akıntıyı seçebilirsiniz; özgürlük ve köleliğin farkını göstermek adına…
19- Dünyanın merkezine kendinizi koyup her şey benim etrafımda döner diyerek süper-egonuzun süper keyiflerini çıkartabilirsiniz; ilkellik ve gelişmişlik adına…
ve son sigaranın kağıdını açtığında;
20- Sigara kötülüklerin anasıdır; erkeksidir; spermlere zarar verir; yumurtalara nedense dokunmaz?! Siz, sondan mı başlayanlardansınız ilkten mi? Yoksa ortalarda mı dolaşmaktasınız? Karar sizin mi? Hepsi kulağınıza küpe olsun; yeşilinden!
diye yazılıydı.
Soluksuz kaldı. Masadaki çay buz-kesmişti. Bardağı kaptığı gibi fon-dip yaptı. Ağzında buruk bir çay tadı kaldı. Kalkıp salona geçti. Televizyonun kumandasını aldı ve aç-tuşuna bastı. AI (Ajans Information) kanalında hayvanlarını otlatan bir çoban ile röportaj yapılmaktaydı.
Çoban sade ve yalın bir dille soruları yanıtlıyordu. Manzaranın güzelliğine diyecek yoktu. Muhabirin çobana sigaranın zararları hakkında ne düşündüğünü sorduğuna, çoban tabakasını özenle çıkartıp, sarma tütününü yaktı. Dumanı önce içine derince bir çekti ve üfledikten sonra “Bak beyim” diye konuşmaya başladı; ”Bu sorduğunuz konu beni aşar. Ancak şu gördüğün el radyosundan ajansları dinlediğimde kafam karışmaktadır” diyerek radyosunu gösterir. Muhabir bunun üzerine sorar; “Kafanızı karıştıran nedir?” Çoban yanıtlar; “Sigara yasağının bu denli reklamlaştırılması ona duyulmayan ilgiyi de canlandırmaktadır. Sigara üretiminde bir düşüş oldu mu? Bunu ben nereden bilebilirim ki! Bunu da sizler bileceksiniz, değil mi? Eğer sigara üretiminde düşüş değil de artış varsa, o zaman düşünmek gerek. Hem üretim artışından ve hem de yasaklı tüketin medeniyle kesilen cezalar ile çoban dilinde bir koyundan iki post çıkarmayı gerçekleştirmiş olacaksın. Yasağın amacı sigara tüketimini azaltmak olmalı derim. İsterim ki sizin gibi okumuş, bilgili, etkili ve yetkili kişiler çıkarak yasaktan önce sigara üretimi ve tüketimi rakamsal olarak şu kadardı, yasaktan sonra şu kadar desinler; kafamızdaki karışıklıkta gitsin.”
Kumandanın kırmızı tuşuna bastı. Kumanda aleti ile evden dışarı çıktı. Sahile kadar yürüdü. Deniz çarşaf gibi dingindi.
“İçeni öldürür, içmeyeni de!” diye bir çığlık savurarak elindeki kumandayı denizin serin sularına bıraktı. Rahatlamıştı.
Yarım yüz yılı geride bırakan bir insanım. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. 23 yıl Cumhuriyet Savcısı olarak çalıştım. 10 yıldır avukat olarak mesleğimi sürdürüyorum. Torunlarım için 1984 yılından bu yana yazıyorum. Okumayı, yazmayı ve paylaşmayı seviyorum. Gündem Fethiye severek katıldığım alanlardan biri oldu.