Muğla’nın Menteşe ve Yatağan ilçelerinin ortak sınırında kurulmak istenen entegre çimento fabrikası projesine karşı çadır nöbetine başlayan fakat jandarma müdahalesiyle darbedilerek gözaltına alınan yurttaşlar yaşadıklarını Gündem Fethiye’ye anlattı.
Muğla’nın Menteşe ve Yatağan ilçelerine bağlı Bayır ve Deştin mahallerinde, en az 7 bin 751 dönümlük ormanlık alanda kurulması planlanan entegre çimento fabrikası projesine verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararına karşı bölge halkı hukuki süreç başlatmış fakat firma sürecin tamamlanmasını beklemeksizin fabrikanın kurulmasına yönelik inşaat faaliyetlerine devam etmişti.
Bu kapsamda inşaatın tamamlanmasında önemli yeri olan klinker değirmenini taşıyan kamyonlar Güllük Limanı’ndan 3 Nisan 2023 tarihinde yola çıkmış fakat inşaatın devam etmesinin hukuksuz olduğunu dile getiren köylüler araçlarının geçişini engellemişti.
Yurttaşlar, Bayır’daki Baraj Caddesini saat 15:00’te ulaşıma kapatarak ve nöbete başlamıştı. Beş gün düren nöbetin ardından 8 Nisan 2023 tarihinde sabah 04:30 sıralarında nöbet tutan Deştin köylüleri sahur yemeği yediği sırada jandarma ekipleri 11 kişiyi darbederek gözaltına almış ve şirketin araçları yoldan geçirilmişti.
Şirketin ise nöbet süresince inşaat alanına giden yolda, yol genişletme çalışması yaptığı öğrenilmişti.
Gözaltına alınan Deştinliler ve yakınları jandarma müdahalesi ve yaşadıklarını Gündem Fethiye’ye 11 Nisan 2023’te Deştin’de anlattı.
“YENGEM TIRIN ÖNÜNDEYDİ MESELA TIRI BİLE DURDURMADILAR, TIRI ÜSTÜMÜZE ÜSTÜMÜZE SÜRDÜLER”
Gözaltına alınanlarda Seher Şener, gece saat 04:00’te sahur yemeği için kalktıklarını ve jandarma ekiplerinin kalabalık bir şeklide kendilerini darbederek tırların yoldan geçirildiğini söyledi. Şener yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Jandarmaların sayısını bilmiyorum ama yüzü geçkindi bir kere. ‘Yolu açın’ dediler bize. Biz de açmayınca, direnince darbolduk. İki tane çocuk vardı. Çocukları korumaya çalıştım, çocukları da bulamadım. Birisi jandarma ayağının altındaydı zaten. Çağdaş o. Sadike yengemin belli sakattı, onu düşürmesinler diye yanına koştum. Yengem tırın önündeydi mesela tırı bile durdurmadılar, tırı üstümüze üstümüz sürdüler.”
Gözaltı sırasında ters kelepçe takıldığını söyleyen Şener, “Bana takılmadı, yalnız erkeklere takıldı. Hastaneye götürdüler, hastaneden de nezarete götürdüler. Orada avukatlarımız geldi, Allah razı olsun çıkardılar. Oradan Adliye’ye geldik. Akşama kadar olurduk. Oradan savcılığa geldik herhalde. Biz de nereye gittiğimizi geldiğimizi bilmiyoruz, dışarıyı bile göstermediler bize” dedi.
“ERKEKLERİN BEŞ ALTI KİŞİ ÜSTÜNE ÇÖKTÜLER, BEŞ ALTI KİŞİ SENİN ÜSTÜNE ÇÖKTÜ NE YAPABİLİRSİN Kİ?”
Gözaltına alınanlarda Sadike Sarı ise çimento fabrikasının yapılmasını istemediklerini vurgulayarak, “Biz geleceğimizi düşünüyoruz. Gelmişiz 54 yaşına. Beş on sene daha yaşasak dünyadan göçeceğiz. Biz geleceğimiz, çocuklarımız için uğraşıyoruz. Temiz hava solumak istiyoruz. Kirletmek istemiyoruz havamızı. Şimdi oraya çimento fabrikası yapıldı mı koca dağı yok edecekler. Çamları, güzelim fidanları yok edecekler. Biz suyumuzun özgür, temiz akmasını istiyoruz. Bugün nasıl temizse öyle akmasını istiyoruz” dedi.
Gözaltına alındıkları geceye dair ise Sarı şunları anlattı: “Çadır nöbetini bekliyorduk. Sabah sahur oldu, sahur yemeği yiyorduk. Ne bileyim öyle hazırlık yaptıklarını. Jandarma arabası arada gelip gidiyor devriye dolaşıyor gibi. Jandarma arabası o gün tıklım tıklım doluydu. Çadırın olduğu yerden dolu geçmiş. Geçti yani arkadaşımız Engin dedi. ‘Jandarma arabası dolu geçti bugün’ dedi. Öyle der demez beş dakika sonra, belki beş dakika olmamıştır, hemen baskın yaptılar. Hiç siren çalmadılar, uyarı yapmadılar. Saymak mümkün değildi. 40 kişiydik demişle ama hayır 40 kişi değillerdi. Çoktu, fazlaydı. Biraz mücadele ettik ama ne kadar edebilirsin ki o kadar kişinin karşısında? Hepimizi de aldılar. Erkekleri yatırdılar, beş altı kişi üstüne çöktüler. Beş altı kişi senin üstüne çöktü, ne yapabilirsin ki?”
“O ZAMAN DİRENÇLİYDİK, CESARETLİYDİK, NE BİLEYİM BELKİ DE ALLAH VERDİ GAYRETİNİ”
Daha önceden belinden sakatlık yaşadığını belirten Sarı, o gece kendisine görece daha az müdahale edildiğini fakat yine de belinin ağrıdığını söyledi.
18 yaşından küçük çocukların ters kelepçe ile gözaltına alınmasına tepki gösteren Sarı, “Çocuk lise öğrencisi, ona ters kelepçe yapmışlar. Böyle bir şey olmaz zaten çocuk o” dedi.
Gözaltı sürecine dair konuşan Sarı, “Kimsenin başına vermesin, çok zor bir şey. Başına gelmeden bilinmiyormuş. Çok sıkıntılı, zor bir şeymiş. Biz çimento fabrikasının yapılmasını istemiyoruz. Doğamızın kirlenmesini istemiyoruz. Defolup gitsinler artık uğraştırmasınlar bizi. O zaman dirençliydik cesaretliydik. Ne bileyim belki de Allah verdi gayretini” ifadelerini kullandı.
“BİR ARKADAŞIMIZI SAATLERCE YALIN AYAK BETONUN ÜSTÜNDE BEKLETTİLER”
Gözaltına alınanlardan Hasan Sarı, zaten ormanların yangınlarda büyük hasar aldığını belirtti ve çimento fabrikasına neden karşı olduklarına dair şunları söyledi: “Çimento fabrikası kirletici bir fabrika olduğu için istemiyoruz. Çünkü yöremizde zeytin, bahçe, domates, biber, patlıcan var; bal ormanlarımız, endemik bitkilerimiz var. Bunların korunması lazım”
Gözaltı sürecine dair ise Sarı şunları anlattı: “Beş gün direndik. Beş günün sonunda jandarma gelip müdahale etti. Toplamda biz zaten 11 kişiydik. Direnmemizin imkanı yoktu. 150 jandarma vardı. Sayısını net olarak bilmiyorum ama ben ve arkadaşlarımızı darp ederekten gözaltına aldılar. Gözaltına aldılar ve bir süre gözaltında kaldık. Gözaltı sürecinde bir bayan arkadaşımız vardı. Ayakkabıları yoktu ayağında. Saatlerce betonun üzerinde yalın ayak çıplak ayaklı bekledi bu arkadaşımız. Bu sürecin devamında bizi akşama kadar beklettiler. Sabah saat 04:30 gibi gözaltına aldılar. Akşam saat 19:30- 20:00 gibi serbest kaldık. Doğamız için yolu açmamak istiyorduk ama bizi jandarma sayısının çok olmasını nedeniyle gözaltına aldılar ve darbederek aldılar. Ters kelepçe yaptılar. Artı bana iki tane kelepçe takmışlar ve kelepçeyi sıkmışlar, kolumu kesmiş demiri. Yolda giderken rica ettim çıkarttırdım. İki tane çocuğumuz vardı. Onlara dahi kelepçe vurmuşlar.”
“İŞKENCE BU”
Gözaltına alınanların yakınlarından Deştinli Abdülkadir Çetinkaya ise “Tutuklanan arkadaşlarım benim kardeşlerim hepsi de. Biz hep beraber mücadele ettik. 11 değil 11 bin kişiyiz biz. 11 bin kişi geleceğiz oraya. 11 bin kişiyi alacak şekilde gelsinler bizi alabilecekler mi o zaman göreceğim ben onları. Çünkü insanlara işkence etmek ne demektir? Bir hırsız iki saat hapiste duruyor. 11 kişiyi, suçsuz insanları 24 saat hapis yaptırıyorlar. Bir de betonların üstünde yalın ayak. İşkence bu” dedi.
Çimento fabrikasına dair konuşan Çetinkaya, projeye Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu raporunun ve Menteşe Belediyesi tarafından ruhsat verilmesini eleştirerek, “Bu ÇED raporunu kimler verdi? Ormanı görmedi mi? Bu ruhsatı verenin çocuğu yok mu? ben onları sürekli süre davet ettim. Davetlimiz olun bizim köyü görün diye. Maalesef görmediler. Bu ormanı görsünler ormanın içine bu çimento fabrikası yapılıyor mu?” dedi.
Deştin’e gelmeyenlere seslenen Çetinkaya, “Gitsinler Yalova’ya çimento fabrikasının olduğu yerdeki zeytinlere baksınlar. Bir tane yeşil yaprak bulurlarsa ben bu yaştan son adımı değiştireceğim. Gelmeyenlere söylüyorum bunu” ifadelerini kullandı.
Ziraat Odası ve İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü’ne de seslenen Çetinkaya, “Bize 50 bin zeytin vermişsiniz. Bu zeytinler icabında devlet desteği ile verildi, icabında parayla alındı. Neden sahip çıkılmıyor? Ziraat Odası, benim aidatımla oturuyorsun orada. Neden bize sahip çıkılmıyor? Bizim paramız olsaydı, zengin olsaydık biraz, ranta dönük olsaydık bize herkes sahip çıkardı. Ama maalesef bu köylü ranta, hırsızlığa, paraya tapmadığı için ezmeye çalışıyorlar” diye konuştu.
“NE ÇİMENTO FABRİKASI NE TERMİK, BİZLER HAVA İSTİYORUZ”
Çimento fabrikasına karşı verilen mücadelenin mutlaka kazanacaklarını söyleyen Çetinkaya, “Bir gün gelecek ki burada hiçbir şey kalmayacak. Ne çimento fabrikası ne termik. Bizler hava istiyoruz. 40 sene oldu termik kurulalı. 25 bin kanserli vermişim ben. Bu da yapılırsa nereye gider benim halkım? Bizim havamız, suyumuz yeterli. Biz sağlığımızı istiyoruz. Kimsenin bizim sağlığımızla oynama hakkı yok. Biz demokrasiden yanayız. Demokrasi neredeyse biz oradayız” dedi.
“16 YAŞINDA ÇOCUK DOĞASINI, KÖYÜNÜ KORURKEN JANDARMA ŞİRKETİ KORUDU”
Gözaltına alınan 18 yaşından küçük çocuğun annesi Raziye Özdemir ise neden çimento fabrikasına karşı nöbete başladıklarını şöyle anlattı: “30 yıllık bir meselemiz ama ben yeni meseleyi anlatayım. Biz bu tırları geçirmemek için çadır nöbetimizi başlatmıştık. Ama çadır nöbetini beklerken bu olay başımıza geldi. Çimento fabrikası istemiyoruz. Zehir saçan bir şey zaten, bizim zehrimiz var Yatağan termiğinden ama şu anda ikinci bir zehir istemiyoruz burada. Biz burada doğamızı, yeşilliğimizi, havamızı koruyoruz. Solumak istiyoruz biz, yaşamak istiyoruz, üretmek istiyoruz, ölmek istemiyoruz. O yüzden biz çimento fabrikasını istemiyoruz.”
Nöbetin beş günü boyunca gece gündüz çadırda nöbet tuttuğunu söyleyen Özdemir, müdahalenin olduğu gece yerini oğluna bıraktığını söyledi ve şunları aktardı: “Oğlumu da gece 04:00’te aradı son bir çare ‘toparlanın bizi topluyorlar’ diye. Gittik ama bizi arabadan bile indirmediler. Benim çocuk 18 yaş altı. Ters kelepçe takmışlar. Ayağına basmışlar, kafasına da basmışlar. Sürüklemişler yerde. Ters kelepçe takmışlar götürmüşler. Bayağı sürünmüş. Yaralı çocuğun yüzleri. Çocuğun psikolojisini kim düzeltecek? Niye darbolsun benim çocuğum? Doğasını korumak haksızlık mı? Jandarma köylüyü korumadı, bizi korumadı. Şirketi korudu. Ormanlarımızı yok etti, tırları dayadı, çevik kuvveti, jandarmayı yığdı oraya geçirdi tırları. Ama ne kadar geçse de o çimento fabrikası yapılmayacak, tütmeyecek orada.”
16 yaşındaki oğlunu gözaltına alındıktan sonra bulamadıklarını söyleyen Özdemir, Bayır Jandarma Karakolu’nu aradıklarını fakat “Bilmiyoruz” şeklinde bir cevap aldıklarını belirtti. Özdemir, “Neden bilmiyorsunuz? Siz aldınız gece bu çocuğu. Biz sizi koruyoruz dediler bize bir de. Korumadılar. Ondan sonra kayıptan bulduk çocuğu. Yerkesik tarafına götürülmüş. Kayıp ihbarı yaptık. Kayıp ihbarı yapmasak bulamayacaktık çocuğu” ifadelerini kullandı.
“DERS ALMIYORUZ. DÖVSÜNLER, ÇARPSINLAR FERMAN PADİŞAHINSA DAĞLAR KÖYLÜNÜNDÜR”
Deştin Çevre Platformu’ndan Haluk Özsoy da o gece nöbet alanında olmadığını ve sabaha karşı 18 yaşından küçük çocukların kendisini arayarak jandarmanın müdahalede bulunduğunu haber verdiğini söyledi.
Nöbet alanına gitmeye çalışırken yol üzerindeki kavşakta aracıyla kaza yaptığı için alana ulaşamadığını belirten Özsoy, yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Alana ulaşamadan ben kavşakta kaza yaptım. Aracım savruldu, orada kaza yaptığım için alana ulaşamadım ilk müdahale esnasında. Gerçi zaten yani anlattıklarına göre arkadaşların 150 kişi gelmişler, ulaşmak çok da mümkün değilmiş. Üç dakika içinde bitirmişler. 04:30’da insanlar sahura kalkmış. Sahurda yemek yerken düşünsenize müdahaleyi ve şirketle jandarmanın ortak operasyonu, eş zamanlı. Çünkü jandarma bizimkileri ekarte ederken şirket gelmiş, hemen aradan tırları geçirmişler.”
Jandarma müdahalesinden birkaç gün önce şirketin yol üzerinde genişletme çalışması yaptıklarını fark ettiklerini belirten Özsoy, “Yolun Menteşe Belediyesi’ne ait olduğunu öğrendik. Ama şirket orada devlet yokmuş gibi, dozerleriyle yanları açıyor, ağaçların köklerini boşlukta bırakmış, salkım saçak olmuş. Bir sürü ağaç böyle kesmiş, bir sürü ağaç yatırmış yolun kenarına” dedi.
Genişletme çalışmasına yetkili kurumların izin verdiğini ya da görmezden geldiğini söyleyen Özsoy, “Orada binlerce ağacı devirmişler, bir çuval kozalakla görseler binlerce lira ceza yazarlar köylüye, şirkete yine gık yok. Jandarma, devlet sadece herhalde cezayı köylüye yazabiliyor” ifadelerini kullandı.
“ŞİRKETİN İŞİNİ YAPTIĞINDAN EMİN OLDUKLARI ANA KADAR TUTTULAR BİZİM ARKADAŞLARIMIZI”
Gün boyunca yaşadıklarına dair ise Özsoy şunları anlattı:
“Biz sabahtan bir kere dört buçukta önce Bayır Jandarma Karakolu’nun önüne geldik, arkadaşlarla toplandık, köylülerle, öğrenmeye çalışıyoruz neredeler diye. Avukatlara da söylemiyorlar. 18 yaşından küçük arkadaşımızın ablası 156’dan galiba kayıp ihbarı yaptı. Sonra söylemek zorunda kaldılar. Bu şekilde öğrendik biz çocukların yerlerini. Bir bölümünü almışlar Yerkesik Jandarma Komutanlığı’na, öbürlerini almışlar Muğla İl Jandarma Komutanlığı’na, böyle dağıtmışlar insanları. Herhalde bizim toplanmamızı da istemediler gün boyunca.
Özellikle cumadan yaparlar ki böyle sermaye ile karşı karşıya gelenlere güzel bir ders verirler. Cumadan yaparlar cumartesi sabahı alırlar ama bunu genelde terör örgütlerine yaparlar. Şafak operasyonudur bunun adı. Büyük ihtimalle orada çok kalabalık olduğumuz için baktılar ki pabuç pahalı, pazartesiye kadar tutamadılar ama yine de araçların oradan geçtiğine, şirketin işini yaptığından emin oldukları ana kadar tuttular bizim arkadaşlarımızı.
Jandarma komutanı diyor ki ‘yazıcı bozulmuş’. Dedim ki ‘Getirelim bir tane yazıcı madem devlete hediye edelim yazıcınız yoksa’. Yazıcı bozulmuş öbür tarafta ifade verdiler, savcı bir daha kendisi almak istemiş ifadeyi bu sefer, hadi bakalım kalkın saatlerce bekledikten sonra Adliye’ye gittik. Adliye’de savcı ifade bile almamış, sadece öyle oturmuşlar, beklemişler. Sahurda aldılar, iftarı da içeride yaptırttılar insanlara. İftar sonuna kadar beklediler, saatlerce sonra saldılar.
İşlemleri vesaire bitmiş olmalarına rağmen sadece işkence etmek için yaptılar bunu, ders vermek için yaptılar ama bakın insanları gördünüz ne ders alıyoruz ne bir şey yapıyoruz. Biz burada bu fabrikayı yaptırmayacağız, bunu net olarak söylüyoruz. Bu baca tütmeyecek istediklerini yapsınlar, dövsünler, çarpsınlar. Ferman padişahınsa dağlar bu köylünündür, bu kadar basit.”