Fethiyeli Kadınlar’ın çağrısıyla kadınlar 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında Muğla’nın Fethiye ilçesinde yürüyüş düzenledi ve basın açıklaması yaptı. Açıklamada, “Bu karanlık düzen, erkek egemenliği üzerine kurulu sistem bizi korkuttuğunu sansın, biz korkmuyoruz” denildi.
Haber: Yasin Çoban
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde kadınlar, Muğla’nın Fethiye ilçesinde bir araya geldi. Fethiyeli Kadınlar’ın çağrısıyla kadınlar 1 No’lu Sağlık Ocağı önünde saat 17.00’da buluştu ve Fethiye Belediyesi Özer Olgun Kültür Merkezi’ne yürüyüş gerçekleştirdi.
Yürüyüşün ardından basın açıklaması okundu. Basın açıklamasını Fethiye Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’ndan (Eğitim-Sen) Yönetim Kurulu Üyesi Yeliz Yöntem, Fethiye Kadın Platformu’ndan Naime Dilman, SOL Parti’den Nuray Pektaş ve Türkiye İşçi Partisi adına (TİP) Aleyna Çevik okudu.


Açıklamanın başında şu ifadelere yer verildi:
“Bugün, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde, dünyanın her yerinden kadınların alanları doldurduğu gibi bizler de Fethiye’den, Mirabel Kardeşlerden aldığımız mücadele azmi ve kararlılığıyla, kadına, çocuğa, hayvana ve doğaya yönelik şiddete karşı ses çıkarmak için buradayız, bir aradayız.”
Açıklamada, Türkiye’de 2024 Ocak ayından bu yana erkekler, 327 kadını ve en az 39 çocuğu öldürdü, 240 kadının ölümüyse ‘şüpheli’ olarak kaydedildiği belirtildi. 2023 yılının ilk on ayıyla kıyaslandığında, 2024’te kadın ve çocuk cinayetlerinin, çocuk istismarının arttığı ifade edildi.
“MEDENİ KANUNU TARTIŞTIRARAK ERKEK YARGININ CEZASIZLIĞIYLA SİZ BESLİYORSUNUZ ERKEKLİĞİ”
2023 yılının 25 Kasım’ından bu yana iktidarın kadına aile dışında var olma imkânı tanımayan söylemler kullandığı söylenen açıklamada, “Kadın ve çocuk cinayetlerini, şiddet ve istismarı münferit olaylar ve bireylerin sapkınlıkları olarak değerlendirmeyi sürdürdü. Türkiye, OECD ülkeleri arasında erkeklerden fiziksel veya cinsel şiddet gören kadın oranının en yüksek olduğu ülke olarak kaldı” ifadeleri kullanıldı.


Şiddeti meşrulaştıran saray iktidarının ve onun ortakları olduğu belirtilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Bir gecede İstanbul Sözleşmesi’ni feshederek, 6284’ü etkin uygulamayarak kadınların güvenli ve güvenceli yaşamasına dönük politikalar geliştirmediği gibi var olanlara saldırarak, medeni kanunu tartıştırarak erkek yargının cezasızlığıyla siz besliyorsunuz erkekliği! Bir yandan da kamusal hizmetlerin niteliksizleştirilmesi ve özelleştirme politikalarınızla, yarattığınız çetelerle yenidoğmuş bebekleri öldürüyorsunuz.”
“EKONOMİK ŞİDDETİ DOĞRUDAN YAŞAYAN YİNE BİZLERİZ”
Yoksulluğun bedelini de kadınların ödediği belirtilen açıklamada, “İlk gözden çıkarılan, iş verilmeyen kadınlar oluyor. Yaşlı ve çocuk bakımı omuzlarımızda büyük bir yük haline gelmişken yeterli kreş ve yaşlı bakım hizmeti bulunmuyor. Kadınlar iş hayatının dışına itilerek eve hapsedilmek isteniyor. O evin içerisinde de psikolojik, ekonomik, fiziksel şiddetle burun buruna yaşıyor” denildi.
Açıklamada, kadınların iş yerlerinde tacize, mobbinge uğradığı ve erkeklerden daha az ücretle çalıştırılarak emek sömürüsüne uğradığı belirtildi.


Çocukların beslenme çantasına ne koyacaklarını düşünenlerin kadınlar olduğu ifade edilen açıklamada, “Yani ekonomik şiddeti doğrudan yaşayan yine bizleriz. Ekonomik ve sosyal güvenceden yoksun bırakılmayı, yoksullaşmayı, güvencesiz ve kayıt dışı çalıştırılarak sömürülmeyi, dünyanın bakımı da dahil tüm bakım yüklerini karşılıksız olarak yüklenmek zorunda görülmeyi, şiddet ve istismar tehdidi altında yaşamayı reddediyoruz” sözleri kullanıldı.
Siyasetin dinselleştirici politikalarının; eşit, özgür ve laik yaşama müdahale ettiğive toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirdiği söylenen açıklamada, “Eğitimdeki gericileşmeyi ve tarikatlarla cemaatleri STK diyerek normalleştirmenizi kabul etmiyoruz. Çocuklarımızın laik, bilimsel, nitelikli eğitim alması için mücadeleyi biz kadınlar yükseltiyoruz” ifadelerine yer verildi.


Açıklamada, ayrıca şu ifadeler kullanıldı:
“Unutmayın biz surlardayız, Beyoğlu’nun tüm arka sokaklarındayız, Hatay’da her çadırdayız, Akbelen’de ağaca sarılan biziz, Polonez’de grevdeyiz. Filistin ve Lübnan’da barış ve özgürlük mücadelesi veren kadınlarız. İran’da Mahsa Aminiyiz, gözümüzü karartır saçımızı keseriz. Bu karanlık düzen, erkek egemenliği üzerine kurulu sistem bizi korkuttuğunu sansın, biz korkmuyoruz.”
Açıklamada, kadın dayanışmasının en büyük güç olduğu belirtildi. Yaşanılan her türlü baskıya, şiddete ve ayrımcılığa karşı, eşitlik, özgürlük, laiklik ve adalet mücadelesini yükseltecekleri ifade edildi.


Yakılarak öldürülen trans kadın Hande Kader’in ve birçok LGBTİ+’nin varoluş mücadelesinde isimlerini tarihe renkli harflerle kazdıklarını ifade eden açıklamada, şunlar söylendi:
“Yıllardır Galatasaray Meydanı’nda ‘azadi’ diyen kadınların her birinin boğazındaki düğümüz! Çamlıhemşin’de ‘Ben halkım. Devlet, bizim sayemizde devlettir’ diyen Havva Anayız biz. Akbelen de maden şirketlerine karşı ağacına sarılanlarız, hayvan barınağı denen ölüm kamplarının önünde nöbet tutan yaşam hakkı savunanlarız. Kayyım ve KHK’lara karşı mücadele edenleriz. Erkek failler ifşalansın diye, Fransa’da gizli kalma hakkından vazgeçip yıllardır kendine tecavüz eden erkekleri tüm dünyaya haykıran Gisele’in çığlığıyız”
Kadınların; emeği, kimliği, bedeni için işyerinde, evlerinde, sokaklarda ve yaşamın her alanında savaşa, şiddete, yoksulluğa karşı hakları ve hayatları için mücadelede birleşecekleri ifade edilen açıklamada, son olarak “Yaşasın kadınlar, yaşasın kadın mücadelesi” denildi.
“KADIN CİNAYETLERİNİN ARTMASI, DEVLET POLİTİKASIDIR”
Yürüyüş ve basın açıklamasının ardından Fethiye Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’ndan (Eğitim-Sen) Yönetim Kurulu Üyesi Ayşin Ragıpoğlu Gündem Fethiye’nin sorularını yanıtladı.
Kadın cinayetlerinin arttığını ve devletin buna sessiz kaldığını belirten Ragıpoğlu, “İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkıldı. Kadın cinayetlerine karşı yasalarımızda uygulanabilecek maddeler varken, kanunlar varken bunlar ısrarla yeterince uygulanmıyor. Çeşitli sebeplerle ceza indirimleri, devlet eliyle cezasızlık getiriliyor” dedi.
Ragıpoğlu, son olarak şunları söyledi:
“Bu da cinayetlerin artmasına neden oluyor. Kadın cinayetlerinin artması, devlet politikasıdır. Bunun bir yanı da yoksulluğun artmasıyla bağlantılıdır. Yoksulluk arttıkça toplumda en çok etkilenen kadın oluyor. Çünkü yoksullaşma, beraberinde şiddeti de körüklüyor ve kadın ve çocuk en çok yoksulluktan payını alan grup oluyor. Sadece kadınlar değil, çocuklar da ölüyor hayvan katliamı da artarak devam ediyor.”
25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI ULUSLARARASI MÜCADELE GÜNÜ NEDİR?
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, kadınlara yönelik şiddete dikkat çekmek, farkındalık yaratmak ve bu şiddetin önlenmesi için adımlar atılması gerektiğini vurgulamak amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilen bir gün.
25 Kasım’ın tarihi önemi ise şu şekilde: 25 Kasım günü, 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde diktatör Rafael Trujillo rejimine karşı mücadele eden ve Mirabal Kardeşler olarak bilinen üç kız kardeşin (Patria Mercedes Mirabal Reyes, María Argentina Minerva Mirabal Reyes, Antonia María Teresa Mirabal Reyes) tecavüz edilerek öldürüldüğü gün.


Mirabal Kardeşler, bu dönemde rejim tarafından kadın haklarının sembolü haline geldi. Trujillo diktatörlüğüne karşı Clandestina isimli gizli bir örgüt kuran kardeşler diktatörlük tarafından düşman ilan edildi ve Trujillo bir konuşmasında, “Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabal Kardeşler” dedi.
Bu konuşmadan kısa bir süre sonra ise üç kız kardeş bir trafik kazası sonucu hayatlarını kaybetti. Fakat daha sonra bunun bir kaza olmadığı, öldürülmeden önce Mirabal kardeşlere işkence edildiği ortaya çıktı.
25 Kasım ilk olarak 1981 yılında Kolombiya’nın Bogoto şehrinde bir araya gelen Latin Amerikalı ve Karaipli Kadınlar Kongresinde, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan edildi. Ardından, 1999 yılında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından resmi olarak kabul edildi.