Muğla’nın Yatağan ilçesindeki Yatağan Termik Santrali’nden 187 işçinin işten çıkarılmasının ardından, ekoloji örgütleri ve iklim aktivistlerini işçilerle karşı karşıya getirmeye çalışan yaklaşımlara karşı ekoloji örgütleri ortak bir basın açıklaması yayımladı. Açıklamada, “Kömürden çıkış süreci, işçilerin hakları korunarak ve geleceksiz bırakılmadan adil bir şekilde planlanmalıdır” denildi.
Muğla’nın Yatağan ilçesinde bulunan bulunan Yatağan Termik Santrali’nde 4 Eylül’de 120’si santral işçisi, 67’si kömür sahasında çalışan işçi olmak üzere toplamda 187 işçinin işine son verilmişti.
İşten çıkarmaların ardından işçilerle iklim aktivistlerinin karşı karşıya getirildiğini belirten 26 ekoloji örgütü, konuya ilişkin ortak bir basın açıklaması yaptı.
İklim krizinin en çok işçilerin sorunu olduğu ifade edilen açıklamada, “Krizin çözümünde de tek gerçek güç, yine emekçilerdir. Tüm taraflar farkında olmalı ki, işçiler ‘kırk katır mı kırk satır mı’ ikileminde değiller” denildi.
İklim krizinin, hükümetler ve sermayenin kol kola verip gezegene karşı açtığı savaşın bir sonucu olarak tanımlandığı açıklamada, “Bundan da en çok işçi sınıfı etkileniyor. Geçim kaynaklarına, gıdaya, suya erişim, barınma, zorunlu göç, dayanılmaz çalışma koşulları iklim krizinin işçi sınıfı üzerinde bıraktığı yüktür” ifadeleri kullanıldı.
“KÖMÜRLÜ TERMİK SANTRALLER, BİRİNCİ DERECEDE İÇİNDE ÇALIŞAN İŞÇİLERİ VE ÇEVRESİNİ ETKİLİYOR”
Ekolojik krizin, bütün bilimsel kriterlere göre ciddi ve geri dönülmez biçimde canlı sağlığını etkilediğini söyleyen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Bunda da insan toplulukları açısından bakıldığında, en büyük zararı en yoksullara veriyor. ‘Yaşamak için çalışmak zorunda olan herkes’, sadece ekolojik krizin değil, çevresel kirliliğin ve atıkların sağlığa verdiği zararlarla baş başa kalıyor. Kömürlü termik santraller, birinci derecede içinde çalışan işçileri ve çevresini etkiliyor. Aynı zamanda kömür yarattığı hava ve toprak kirliliğiyle tüm canlıların yaşamını doğrudan etkileyen bir işleve sahip.”
İklim krizinin yükünün her zaman olduğu gibi yine işçilerin sırtına bırakılmak istenildiği söylenen açıklamada, “Oysa kömürlü termik santrallerin kapanması, işçilerin işsiz, yoksul ve çaresiz kalması anlamına gelmemelidir. Kömürden çıkış süreci, işçilerin haklarını koruyarak ve onları geleceksiz bırakmadan adil bir şekilde planlanmalıdır” sözleri kullanıldı.
Açıklamada, kömür sektörünün, emekçilerin sağlığını, emeğini ve herkesin ortak varlığı olan doğayı yıllardır sömürdüğü ifade edildi. Şirketlerin, kendi kârlılıklarını artırmak için yenilenebilir enerji ve başka yatırımlara geçerken, devletten aldıkları teşviklerle kömür yatırımlarına yıllarca devam ettirdikleri belirtildi.
Günümüzde bu teşviklerle bile kömür sektörünün sürdürülemezliğini örtbas edemediği belirtilen açıklamada, “Sermayenin bu krizden çıkış için planları var, ancak emekçiler için böyle bir plan öngörülmeden, basit bir tazminatla kapı önüne konuyorlar” denildi.
“YENİ, GÜVENLİ VE GÜVENCELİ BİR İŞ, YA DA HAYAT BOYU GELİR GÜVENCESİ”
Kömür sektörü işçilerinin 40 yıl önce topraklarına el konularak santral ve madende çalışmaya mecbur bırakıldıkları, şimdi de işsizliğe terk edildikleri ifadeleri kullanılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Adil bir geçiş süreci ile işçilerin yeni istihdam olanaklarına erişiminin sağlanması gerekiyor. Bugün Yatağan Termik Santrali’nde ya da başka bir kömürlü santralde çalışan işçilerin de güvenli bir işe, temiz bir hava ve suya, iyi gıdaya erişim hakkı var.”
Temiz bir geleceğin en çok yıllarca yerin altında çalışan işçilerin hakkı olduğu belirtilen açıklamada, “O nedenle, biz diyoruz ki, kömürden çıkış, işçilerin ve yerel halkın geleceğini güvence altına alan bir planla gerçekleştirilmeli ve bunun maliyetini de işçiler değil, yıllardır bu vahşi sömürüden kâr toplayan devlet ve sermaye ödemelidir” ifadelerine yer verildi.
Açıklamada, ayrıca şu ifadelere yer verildi:
“O nedenle, biz diyoruz ki, kömürden çıkış, işçilerin ve yerel halkın geleceğini güvence altına alan bir planla gerçekleştirilmeli ve bunun maliyetini de işçiler değil, yıllardır bu vahşi sömürüden kar toplayan devlet ve sermaye ödemelidir. Bu maliyet, kıdem tazminatı ya da susturmak için verecekleri başka herhangi bir tazminat değildir. Ya yeni, güvenli ve güvenceli bir iş, ya da hayat boyu gelir güvencesidir. Sendikalar geleneksel sendikacı refleksiyle işçinin korunmasını işin korunması ile karıştırıyor olabilir. Ama bizi sermayenin ‘yeşil’ badana yapan çevrecileri ile karıştırmayın. Bizler, yaşamı sürdüren emekçiler olarak, doğanın ve emeğin sömürüsüne karşı birlikte mücadele ediyoruz. Kömür sektöründen özgürleşerek, hepimiz için adil ve sürdürülebilir bir gelecek talep ediyoruz.”
“HİÇBİR CANLININ SÖMÜRÜLMEDİĞİ, HOR GÖRÜLMEDİĞİ, GECELERİNDE AÇ YATMADIĞI BİR DÜNYA İSTİYORUZ”
Kömürün sonunun, işçilerin sonu olmaması gerektiği söylenen açıklamada, “Birlikte mücadele ederek, hem iklim krizine karşı çözüm üretebilir, hem de geçişin adil olmasını, kömür santrallerinin kapatılmasının bedelini o santrallerde çalışan işçilerin tazminatları verilse bile işten çıkarılma ile ödememesini sağlayabiliriz” denildi
Son olarak açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“İklim krizinin etkilerini azaltmak ve gelecekteki nesillere üzerinde yaşayabilecekleri bir dünya bırakmak istiyorsak, iklim krizine karşı en çok etkilenenler olarak hep birlikte mücadele etmek zorundayız. Kırk katır mı kırk satır mı değil, eşit ve özgür bir dünya, Hiçbir canlının sömürülmediği, hor görülmediği, gecelerinde aç yatmadığı bir dünya istiyoruz.”
İmza veren kuruluşlar:
Akdeniz Yeşilleri Derneği
Bergama Çevre Platformu
Burhaniye Çevre Platfomu
Çeşme Yarımada Çevre Derneği
Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi
Datça Demokrasi Platformu
Deştin Çevre Platformu
EGEÇEP Ege Çevre ve Kültür Platformu
Ekoloji Birliği
Elbistan Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu
Fosil Yakıt Karşıtı İnisiyatif
Gökova Ekolojik Yaşam Derneği
İkizköy Çevre Komitesi
İklim Adaleti Koolisyonu
Karadeniz Ereğli Çevre Platformu
Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği
Marmaris Kent Politikaları Derneği
Muğla Çevre Platformu
Muğla Kadın Dayanışma ve Danısma Derneği
Muğla Su İnisiyatifi
Tarım Orkam-Sen İstanbul Şubesi
Türkiye Ormancılar Derneği Marmara Şubesi
Validebağ Direnişi
Van Çevre Tarihi Eserleri Koruma Ve Geliştirme Derneği (VAN ÇEVDER)
Yenifoça Forum
Yeşil Sol Parti İklim Krizi Çalışma Grubu
Muğla Çevre Platformu (MUÇEP), Ekoloji Birliği, İklim Adaleti Koalisyonu ve Karadam Karacahisar Mahalleleri Doğayı Doğal Hayatı Koruma Güzelleştirme ve Dayanışma Derneği (KARDOK), Muğla’daki üç termik santralin kapatılması kararının uygulanması için “Muğla Adalet Kervanı” düzenlemişti. Kervan 20 Ekim’de Datça’dan yola çıkmış, Marmaris, Akyaka, Menteşe, Yatağan, Milas, Bodrum, Ören duraklarından sonra son olarak 28 Ekim’de Akbelen durağında son bulmuştu. Gündem Fethiye gün gün kervanı izlemişti.
Kervan’ın beşinci gününde, Yatağan durağında ise termik santrallerde çalışan işçilerin ve ailelerinin durumlarına ilişkin “Adil geçiş” kavramı ve devlet tarafından termik santrallere verilen teşviklerin kamu yararına kullanılması durumunda işçilerin mağduriyet yaşamayacağı dile getirilmişti.
Yapılan forumda Türk Toraks Derneği Yürütme Kurulu Üyesi ve Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Sebahat Genç, termik santrallerin bulunduğu yerlerde yöre halkı ile özellikle santrallerde ve madenlerde çalışanların maruz bırakıldıkları sağlık sorularına yönelik bir sunum yapmıştı:
ADİL GEÇİŞ NEDİR? İklim İçin 350 Derneği ve Avrupa İklim Eğlem Ağı (CAN Europe) tarafından hayata geçirilen “Kömürün Ötesinde Milas” raporunda adil geçiş kavramına ilişkin şu bilgiler veriliyor: “Tarihsel arka plan: Adil geçiş kavramı ilk olarak 1970’lerde sanayi kaynaklı çevre ve sağlık sorunlarına dikkat çeken işçi hareketleri ile gündeme geldi. 1990’lara gelindiğinde kavram, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) çevre mevzuatı ve kontrollerinin sıkılaşması ve hükümetin kirletici sanayilere yönelik önlemleriyle, işçi sendikaları çevre korumayı desteklerken istihdamın kaybolması riskine karşılık işçilere destek programı oluşturulması talebiyle yeni bir boyut kazandı. Amaç, kirletici sektörlerde çalışan işçilerin ve toplulukların işlerinin ve gelirlerinin korunması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve sağlıklı bir çevrede yaşama imkanlarının sağlanmasıydı. Aynı dönemde ABD’de sendikal hareketin çevre adaleti hareketleriyle bağlantıları, somut işbirliklerine dönüştü, sendikalar ve çevre hareketinden gruplar Adil Geçiş İttifakı’nı (Just Transition Alliance, JTA) kurdu. ABD’de gündeme gelen adil geçiş konusu, küresel ölçekte yayılmaya başladı ve uluslararası müzakerelerin konusuna haline geldi.” Raporu okuma için buraya tıklayın.