Muğla’nın Marmaris ilçesindeki Kızılkum Koyu’nda Sinpaş Holding’in yapmak istediği otel ve devremülk projesine Marmaris Belediyesi tarafından verilen 17 yapı ruhsatına karşı açılan davanın duruşması görüldü. Sinpaş ve Kızılbük GYO vekilleri davada çevresel boyutun değerlendirilmesini dava konusu dışında görürken, davacılar bir deprem durumunda projenin burada yaşayanlara mezar olabileceğini dile getirdi. Gündem Fethiye duruşmayı izledi.
Haber: Hülya Çetinkaya
Muğla’nın Marmaris ilçesine bağlı Kızılkum Koyu’nda Sinpaş Holding’in iştirak şirketi Kızılbük Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (GYO) A.Ş’nin yapmak istediği otel ve devremülk projesi inşaatına, Marmaris Belediyesi tarafından 28 Ekim 2021’de 16 adet tadilat ve yeni yapı ruhsatı; 4 Ocak 2022’de ise isim değişikliği amaçlı yapı ruhsatı verilmişti.
Verilen ruhsatlarla ilgili yurttaşlar 29 Haziran 2022 tarihinde Muğla 3. İdare Mahkemesi’nde Marmaris Belediyesi’ne karşı dava açmıştı, dava kapsamında 26 Mart 2024 tarihinde bilirkişi keşfi yapılmıştı. Mahkeme heyetine 26 Temmuz’da sunulan bilirkişi raporunda ise istinat duvarı dışındaki 16 adet ruhsat ve “imar durum belgesinin” mevzuata aykırı olduğu kanaati açıklanmıştı.
Açılan davanın duruşması 12 Kasım’da Muğla 3. İdare Mahkemesi’nde görüldü. Başlangıç saati 10.00 olarak belirlenen duruşma, saat 11.00’de başladı ve saat 11.52’de sona erdi.
Duruşmaya davacılardan Ufuk Beytekin, Halime Şaman, Ayşegül Siray, Güven Göknar ve Haydar Küreş ile vekilleri Avukat Atilla Öztürk ve Arzu Alper katıldı. Davalılardan ise Marmaris Belediyesi vekili Avukat Önder Akdeniz ve davalı yanında müdahil Sinpaş GYO vekili Avukat Tuğba Ünlü ile Kızılbük GYO vekili Avukat Şükrü Kaplan duruşmaya katıldı.
Gündem Fethiye ekibi de duruşmayı yerinde izledi.
Mahkeme önünde yargılamada aleniyet ilkesi gereği duruşmayı izlemek isteyen gazetecilerin ve yurttaşların, davada gizlilik kararı olmamasına rağmen duruşma salonuna alınması için mahkeme başkanının iznine gerek olduğu belirtildi. Yapılan görüşmenin ardından mahkeme başkanının izni ile gazetecilerin ve yurttaşların duruşmayı izleyebileceği söylendi.
YARGILAMADA ALENİYET İLKESİ NEDİR?
Yargılamanın aleniyeti ilkesi, yargılama sürecinin kamuoyunun gözü önünde yapılmasını sağlayan temel bir hukuk ilkesidir. Bu ilke, yargılamanın şeffaf ve yurttaşlara açık bir şekilde yapılmasını sağlar. Bu sayede kamuoyu adaletin işleyişine tanık olabilir. Böylece, yurttaşlar ve basın mensupları yargılama sürecini izleyerek yargının işlemesini denetleme imkânı bulur. Diğer yandan aleniyet, hakimi de aldığı kararlar bakımından şüpheden koruyan bir ilkedir.
Ancak bazı özel durumlarda; örneğin kamu güvenliği, devlet sırları veya mağdurların özel hayatlarının korunması gibi nedenlerle; yargılamalar gizli olarak yapılabilir.
Türkiye’de bu ilke, Anayasa’nın 36’ncı maddesi ve 141’inci maddesi ile güvence altına alınmıştır ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesiyle desteklenmektedir. Ayrıca, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 182’nci maddesi “Duruşma herkese açıktır” der ve duruşmaların açıklığının hangi durumlarda sınırlandırılabileceği açıkça belirtir.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin gazetecilerin duruşma salonuna alınmaması uygulamasının giderek yaygınlaştığını söyleyen bir haberinde şu ifadelere veriliyor: “Ancak Türkiye’de COVID-19 Salgını ile mücadele adı altında adliye binalarına ve duruşma salonlarına girişlerde getirilen kısıtlamalar genel bir uygulama halini almaya başladı. Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneğinin (MLSA) 15 Haziran – 31 Aralık 2020 tarihleri arasında izlediği davalara ilişkin hazırladığı ‘Dava Gözlem Raporuna’ göre bu dönemde izlenen 195 gazetecilik ve ifade özgürlüğü davasının 74’ünde gazeteciler ve gözlemciler, COVID-19 Salgını ve diğer başka gerekçeler gösterilerek duruşma salonuna alınmadı.”
Duruşma gözlemi yapan Uluslararası Af Örgütü Dava Gözlem Program Sorumlusu Batuhan Durmuş’un “Duruşma Salonlarının Açık Kapısı: Aleniyet İlkesi” başlıklı yazısında da şu ifadeler kullanılıyor: “Türkiye’de doğrudan aleniyetin sınırlarını mahkeme salonlarındaki sandalye sayısı ve hakimlerin ‘iyi niyeti’nin belirlediğini ileri sürmek mümkün.”
Gündem Fethiye’nin izlediği duruşmalarda da kimiz zaman mahkeme salonlarının yetersiz kapasitesi, kimi zaman da neden belirtmeksizin gazetecilerin duruşmayı izlemesi engellenmeye çalışıldı. Şimdiye kadar Gündem Fethiye muhabirlerinin alınmadığı tek duruşma 12 Kasım 2024’te görülen Akbelen Ormanı’nı savunan yurttaşların yargılandığı duruşma oldu. Ayrıca, Muğla’ya Hizmet Vakfı tarafından Akyaka’da mesire alanını halkın ücretsiz kullanımına kapatacak şeklide işletmesine karşı eylem yapan yurttaşların yargılandığı ikinci duruşmada da Gündem Fethiye muhabiri yaklaşık bir saat boyunca itirazlarına rağmen duruşmaya alınmadı. Muhabirinin duruşma salonuna neden izleyicilerin alınmadığını sorgulaması üzerine başta “hâkimin öyle karar verdiği”, ikinci defa ise salonda yer olmadığı gerekçesiyle izleyicilerin salona alınmadığı söylendi. Duruma itiraz edilerek tutanak tutulmasının istenmesi üzerine ise salona yalnızca üç kişinin girebileceği, üç izleyici salona alındığında beş koltuğun boş olduğu görüldü.
AVUKAT ARZU ALPER: “BİR DEPREMDE PROJE, SAKİNLERİNE MEZAR OLACAK”
Duruşmada ilk sözü davacılar arasında olan Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) vekili Avukat Arzu Alper aldı. Daha önceki Marmaris Belediyesi yönetimi tarafından projeye 56 adet ruhsat verildiğini fakat verilen ruhsatların iptal edildiğini hatırlatan Alper, hemen ardından verilen 17 ruhsatın yurttaşların can güvenliğine aykırı olduğunu söyledi.
Verilen 17 ruhsat ile kat sayısının yediden 11’e çıkarıldığına işret ederek, Muğla’nın deprem riski alındaki illerden biri olduğunu ve olası bir depremde ölümle sonuçlanacak bir yapıya izin verilmiş olduğunu dile getirdi.
Ayrıca, bölgede var olan projeyi karşılayabilecek bir kanalizasyon altyapısının bulunmadığını, Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin de bu konuda herhangi bir çalışmanın planlanmadığını açıkladığını hatırlattı.
Alper projenin 30 yıllık bir otel inşaatı üzerine kurulduğuna dikkat çekti ve mahkeme heyetine bölgede yaklaşık 30 yıl önce temelleri atılan inşaatın korozyona uğramış temellerinin fotoğraflarını sundu. Bu temeller üzerine inşaatın beş kat daha yükseltildiğine dikkat çekti.
Muğla’da yaşanacak bir depremde, projenin burada yaşayanlara mezar olacağını, ikinci bir Hatay otel çökmesi yaşanmaması için ruhsatların iptal edilmesi gerektiğini söyledi. Alper, imar durum belgesi ve tüm ruhsatların iptal edilmesi gerektiğini talep etti.
Davalı tarafın kazanılmış haklardan bahsettiğini fakat bu durumun mümkün olmadığını, projede ÇED sürecinin tamamlanmasından önce inşaata başlandığını dile getirdi.
AVUKAT ATİLLA ÖZTÜRK: “PROJE YAŞAYANLARA MEZAR OLACAK MI OLMAYACAK MI BUNUN KARI VERİLECEK BU DAVADA”
Muğla sakinleri olarak Marmaris’in nasıl yok edildiğini izlediklerini, bilirkişi raporuyla da iddiaların ispatlandığını dile getirdi. Proje alanında parselasyon olmadığını söyleyen Öztürk, ruhsatların imar uygulaması yapılmadan düzenlenemeyecek belgeler olduğunu söyledi.
Avukat Arzu Alper gibi, Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin bölgeye altyapı yapılamayacağını söylediğini aktaran Öztürk, ayrıca projenin deprem yönetmeliğine de aykırı olduğunu söyledi.
Öztürk, “Nasıl İstanbul depremin geleceği belliydi, Muğla depreminin geleceği de belli. Bu bina yaşayanlara mezar olacak. Burası yaşayanlara mezar olacak mı olmayacak mı bunun karı verilecek bugün” ifadelerini kullandı.
“KIYI KANUNU’NA AYKIRI”
Öztürk, Sinpaş/Kızılbük projesinin Kıyı Kanunu’na aykırı da olduğunu belirterek, kıyıların tüm yurttaşların kullanımına açık olması gerekirken, proje ile kıyıya ulaşmanın mümkün olmadığını söyledi.
Şirketin arıtma sistemi yapılacağından bahsettiğini, fakat arıtma sitemi kurulsa dahi İçmeler Mahallesi ve Bozburun Mahallesi’nin foseptik çukuruna dönüşeceğini dile getirdi ve “İlerleyen yıllarda buralarda denize girilemeyecek. 10 yıl sonra İçmeler diye bir yerden bahsedemeyeceğiz. Kıyı şeridinin kirlenmesiyle doğal yapı kalmayacak” dedi.
Kamu yararı için ve Marmaris’in kıyı şeridinden tüm vatandaşların, turistlerin yararlanabilmeleri için davanın reddini istediklerini dile getirdi.
Davalı Marmaris Belediyesi vekili Avukat Önder Akdeniz ise beyanda bulunmadı ve yalnızca “Davanın reddini istiyoruz” dedi.
AVUKAT TUBA ÜNLÜ: “MARMARİS’İN ZATEN HER YERİ MİLLİ PARK”
Davalı yanında müdahil Sinpaş GYO vekili Avukat Tuba Ünlü, öncelikle davanın usul yönünden reddini istediklerini söyledi çünkü davanın belirlenen yasal süre içinde açılmadığını iddia etti. Ayrıca, davacılarla davalı arasında husumet ilişkisi olamayacağını, çıkar ve hak sahipliği olmadığını söyledi. Bu nedenle kişisel bir hak ihlalinin olmadığını öne sürdü.
İmar planlarının iptali istemine yönelik ise daha önce verilen 56 adet ruhsat iptali davasında imar durum belgesinin hukuka uygunluğunun tespit edildiğini söyledi.
Esasa yönelik ise Marmaris’in zaten her yerinin milli park sınırları içinde kaldığını söyleyen Ünlü, bu durumun mili parkta herhangi bir işlem yapılamayacağı anlamına gelmediğini öne sürdü.
Yapı ruhsatlarının ÇED gerekli değildir kararı öncesinde verildiğine ilişkin iddiaların ise gerçek olmadığını iddia etti.
“Mehmet Oktay’ın Belediye Başkanı olduğu dönemde, Marmaris Belediyesi Sinpaş GYO’ya 15 – 16 Nisan 2021 tarihinde istinat duvarına ve ilavelere ilişkin 17 yapı ruhsatı vermişti fakat bu ruhsatlar 29 Nisan’da iptal edilmişti. Ardından, 27 Mayıs 2021’de 1598 parselde beş, 2518 parselde 34 yapı ruhsatı daha verilmişti. Bu ruhsatlarla verilen ruhsat sayısı toplamda 56 adet olmuştu. Son verilen 39 ruhsat da Mekansal Adres Kayıt Sistemi’nde onay kodu alınması aşamasında, onay kodu alınmadan iptal edilmişti. Bu aşamalarda verilen 56 adet ruhsattan yurttaşların bilgisi yoktu.
Projenin ÇED süreci ise 1 Haziran 2021 tarihinde başlatıldı ve projeye, daha sonra mahkeme kararıyla iptal edilen ÇED gerekli değildir kararı, 13 Ağustos 2021 tarihinde verildi. Yani Marmaris Belediyesi her ne kadar iptal edilmiş de olsa projeye ÇED gerekli değildir kararı öncesinde yapı ruhsatı vermişti.
Bu ruhsatlardan sonra, dava konusu olan 28 Ekim 2021 tarihli tadilat ve yeni yapı amaçlı 16 ruhsat ve 4 Ocak 2022 tarihli otel ve mesken yapımına dair bir adet ruhsat olmak üzere toplamda 17 adet ruhsat daha verilmişti. ÇED gerekli değildir kararının iptalinde sonra ise yeni ÇED süreci 08 Eylül 2022’de başlamış, 10 Mart 2023 tarihinde ÇED olumlu kararı verilmişti. Son verilen 17 ruhsat da ÇED olumlu kararından önce verilmişti.
O dönemde yaşananları Halime Şaman şöyle anlatmıştı: ‘E-ÇED sitesinden Sinpaş için ÇED gerekli değildir kararını öğrendikten sonra hemen Marmaris Belediyesi ile görüşüp ruhsat verip vermediklerini sorduk. Hem ilk sorduğumuz anda hem de sonraki süreçte aylar boyunca ‘biz ruhsat vermedik’ dediler. Açık kaynaklar üzerinden Sinpaş konusunu çalışmaya, belgeleri okumaya başladık. Hukukçu raporuna ulaşınca bir baktık ki Marmaris Belediyesi bırakın ruhsat vermemeyi mevzuata aykırı biçimde ÇED sürecinin tamamlamasını bile beklemeden 56 adet ruhsat vermiş. Kendilerine hukukçu raporu ve orada yer alan ruhsatları gösterince de ‘e verdik ama iptal ettik’ yanıtıyla karşılaştık.’”
ÇED YÖNETMELİĞİ NE SÖYLÜYOR?
Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 6’ncı madde 3’üncü fıkrasına göre “Bu Yönetmeliğe tabi projeler için ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu’ kararı veya ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir’ kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. Ancak bu durum söz konusu teşvik, onay, izin ve ruhsat süreçlerine başvurulmasına engel teşkil etmez.”
“PROJEDE ALTYAPI PROBLEMİ YOK”
Ünlü bölgedeki imar planının kesinleşmiş olduğunu söyleyerek bilirkişi raporunda bilirkişilerin Kıyı Kanunu ile ilgili tespit yaparak bu kanununa aykırılıklar tespit emesine dair bilirkişilerin böyle bir yetkisinin bulunmadığını savundu. Ünlü, “Bilirkişilerin davanın konusu olmayan anlamda tespit yapması uygun değil” ifadelerini kullandı.
Projenin yapıldığı bölgede yeterli altyapının bulunmaması ile ilgili olarak ise bu konuda herhangi bir problem olmadığını, şirketin gerekli çalışmaları yaptığını söyledi.
Ünlü son olarak davanın ÇED davası olmadığını fakat ruhsatların verildiği tarihte ÇED raporunun bulunduğunu iddia etti ve davanın reddedilmesini talep etti. Bilirkişi raporuna ilişkin ise raporun hükme esas alınamayacağını, mahkemenin gerekli görmesi durumunda yeniden inceleme yapılmasını talep etti.
AVUKAT ŞÜKRÜ KAPLAN: “DEPREM, MEZAR GİBİ DUYGUSAL İFADELER VAR AMA ALINAN BELGELER HUKUKA UYGUN”
Kızılbük GYO vekili Avukat Şükrü Kaplan da davanın ruhsat davası olduğunu dile getirdi ve davcıların bu konuda dava açma ehliyetlerinin bulunmadığını savundu. Davacılardan Atilla Öztürk’ün kamu yararı gözetilerek bir karara varılması gerektiği sözlerine değinen Kaplan, Öztürk’ün kamu adına beyanda bulunamayacağını; davacılardan MUÇEP’in de kamu adına talepte bulunamayacağını öne sürdü.
Davacı vekillerinin beyanlarındaki “deprem, mezar” gibi söylemleri eleştiren Kaplan, ifadelerin duygusal olduğunu fakat alınan belgelerin hukuka uygun olduğunu söyledi.
Kaplan ayrıca iptali istenen imar durum belgesinin idari bir işlem olmadığı ve iptal davasına konu edilemeyeceğini dile getirdi ve davanın konusu olamayacağını öne sürdü.
Bilirkişilerin dava konusunu incelemediğini, dava konusu dışına çıkıldığını dile getirdi.
DAVACILAR, DAVA AÇMA EHLİYETLERİ OLMADIĞININ SÖYLENMESİNİ ELEŞTİRDİ
Davalı ve davacıların vekillerinin ardından davacılara söz verildi. Söz alan Güven Göknar Sinpaş ve Kızılbük GYO vekillerin, davacıların dava açma ehliyeti olmadığına dair beyanlarını eleştirerek sözlerine başladı. 35 yıldır Marmaris’te yaşadığını ve projenin yapılması durumundan en çok etkilenenlerden biri olduğuna dikkat çekti.
Projenin yaratacağı tahribata değinen Göknar, “Bu proje denizi, turizmi yok edecek. Yeni bir İçmeler kurulmak isteniyor, Marmaris bu yapıyı kaldıramaz. Gençlerin, çocukların yaşayabileceği Marmaris’in sonu bu proje” diye konuştu.
HALİME ŞAMAN: “BİR DELİ KUYUYA TAŞ ATTI 40 AKILLI ÇIKARMAYA ÇALIŞIYORUZ”
Marmaris Kent Politikaları Derneği kurucu üyesi ve eski Marmaris Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi Halime Şaman, dava ehliyetlerinin bulunmadığına yönelik söylemlere karşı çıktı. Davanın her aşamasında gerçek kişi olarak yer aldıklarını hatırlatan Şaman, “Bu bir algı yaratma söylemidir” dedi.
“Bir deli kuyuya taş attı 40 akıllı çıkarmaya çalışıyoruz” diye sözlerine devam eden Şaman, ruhsatı veren bir önceki dönem Marmaris Belediyesi yönetiminin de bu ruhsatların mevzuatlara uygun olmadığını bildiğini, bu yüzden de bir yıl boyunca her sorulduğunda ruhsat verdiğini inkar ettiğini söyledi.
Dava süreçlerinde ve açık kaynaklardan ruhsat verildiğini öğrendiklerinde ruhsat verdiklerini kabul ettiklerini hatırlatan Şaman, 56 adet ruhsatın ardından verdikleri 17 ruhsatın da hukuksuz olduğunu söyledi.
“NE İSTENSE VERİLEN BİR FİRMA VE KURAL TANIMAYAN BİR KURUM VAR KARŞIMIZDA”
46 bin metre kare olan inşaat alnının verilen ruhsatlarla 120 bin metrekareye çıkartıldığına dikkat çeken Şaman, Milli Park’tan 15 hektar alanın işgal edildiğini söyledi.
Şaman, “Ne istense verilen bir firma ve kural tanımayan bir kurum var karşımızda. Biz kamuyuz elbette talepte bulunacağız. Yangınlar sonrasında dinamitlerle girdiler ormana, elbette savunacağız” dedi.
Diğer yandan, kendisinin de biyolog olduğunu ve Kızılkum’un yanındaki Turunç Mahallesi’nde artık müsilaj görüldüğüne işaret etti.
Şaman ayrıca, davalı şirket vekillerinin bilirkişilerin imar planlarını, uygulama imar planlarını, plan notlarını, imar ve kıyı kanunun mevzuatlarını incelenmesini davanın konusu olmaması şekilde yorumlamasına da tepki gösterdi ve planlar arasında bir hiyerarşinin olduğunu, bilirkişilerinde bu hiyerarşik düzende planları incelediğini söyledi. Şaman, “Bilirkişiler planlara bakmayıp falcıya mı soracaklardı” dedi.
UFUK BEYTEKİN: “KARŞIMIZDA ÖYLE BİR YAPI VAR Kİ HİÇBİR KANUN DİNLEMİYOR”
Marmaris Kent Politikaları Derneği Başkanı ve eski Marmaris Kent Konseyi Başkanı Ufuk Beytekin, alanında uzman bilirkişilerin, verilen ruhsatların mevzuata aykırı olduğuna hükmettiğini hatırlattı. Şirket avukatlarının kendilerini durumu dramatize ermekle eleştirmesi konusunda ise ortaya koydukları noktaların hayatın gerçeği olduğunu söyledi.
Devlet önünde herkesin eşit olduğunu söyleyen Beytekin, bu davada verilen kararın bun durumun turnusolü olacağını belirtti.
Şirketin projede, altyapı sorununu hallettiğine dair argümanına dair konuşarak, şirketin izinsiz borular döşediğini, bir şirketin “kafasına göre” bu tür adımları atmasının nasıl mümkün olduğunu anlamadıklarını dile getirdi.
Ayrıca deprem riskinin küçümsendiğine vurgu yaparak, inşaat temellerinin 30 yıl boyunca tahribata uğradığını, tahribata uğramış yapının üstüne fazladan kat çıktıklarında bu yapıyı otel olarak satamadıkları için devremülk şeklide sattıklarını söyledi.
“Karşımızda öyle bir yapı var ki hiçbir kanun dinlemiyor” diye sözlerine devam eden Beytekin, Milli Park konusuna değindi. “Marmaris’in her yeri zaten Milli Park” söylemini eleştirerek, bu alanlardaki yapılaşmanın kanunla, yönetmelikle tanımlandığını ve açıkça milli parkın doğal yapısının bozulamayacağının söylendiğini vurguladı.
“VATAN TOPAĞI SAYILAN 15 HEKTAR ALANA ŞİRKET KİMSEYİ SOKMUYOR”
Sinpaş/Kızılbük otel ve devremülk projesinin ise dinamitlerle Milli Park’ı oyduğunu, yurttaşların milli parka giriş çıkışlarını ise hukuksuzca engellediğini söyledi. “Vatan topağı sayılan 15 hektar alana şirket kimseyi sokmuyor” dedi.
MİLLİ PARKLAR KANUNU NE SÖYLÜYOR?
2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’na göre bu alanlarda yasaklanan faaliyetler şöyle belirtiliyor:
Madde 14 – Bu Kanun kapsamına giren yerlerde;
- a) Tabii ve ekolojik denge ve tabii ekosistem değeri bozulamaz,
- b) Yaban hayatı tahrip edilemez,
- c) Bu sahaların özelliklerinin kaybolmasına veya değiştirilmesine sebep olan veya olabilecek her türlü müdahaleler ile toprak, su ve hava kirlenmesi ve benzeri çevre sorunları yaratacak iş ve işlemler yapılamaz,
- d) Tabii dengeyi bozacak her türlü orman ürünleri üretimi, avlanma ve otlatma yapılamaz,
- e) Onaylanmış planlarda belirtilen yapı ve tesisler ve Genelkurmay Başkanlığınca ihtiyaç duyulacak savunma sistemi için gerekli tesisler dışında kamu yararı açısından vazgeçilmez ve kesin bir zorunluluk bulunmadıkça her ne suretle olursa olsun hiçbir yapı ve tesis kurulamaz ve işletilemez veya bu alanlarda var olan yerleşim sahaları dışında iskan yapılamaz.
AV. ATİLLA ÖZTÜRK: “DAVA SONA GELMİŞKEN, DAVACILARIN DAVA EHLİYETİNİN OLMADIĞINI SÖYLEMEK DAYANAKSIZDIR”
Duruşmanın ikinci bölümünde yenide davacılara ve davalı tarafa ikinci ve son kez söz verildi. İlk sözü alan Avukat Atilla Öztürk, öncelikle Sinpaş ve Kızılbük GYO avukatlarının öne sürdüğü dava ehliyeti konusunda konuştu. Kent konseylerinin zaten tüzel kişiliği olmadığını söyledi.
Şirketin davanın sona geldiği aşamada bu argümanı dile getirmesinin bir dayanağı olmadığını dile getirdi.
AVUKAT ARZU ALPER: “BURASI TÜRKİYE CUMHURİYETİ İSE ORASI DA ‘SİNPAŞ CUMHURİYETİ’ DEĞİLSE KANUNLAR UYGULANMALI”
Avukat Arzu Alper de “Burası milli park. Tüm yurttaşların meşru dava açma hakkı vardır” dedi. Bu hakkın Danıştay’ın menfaat ihlali ile ilgili kararlarının bulunduğunu, çevre davalarında da menfaatin geniş tutulması gerektiğine dair kararları olduğunu hatırlattı. Ayrıca, MUÇEP’in daha önce defalarca çevre davaları açtığını ve kazandığını dile getirdi.
Diğer yandan, bölgenin kontrollü kullanım alanı olduğunu ve kat sayısının var olan sınırdan dört kat daha fazla olduğuna dikkat çekti.
“Eski Marmaris Belediyesi yönetimi ruhsat fabrikasına dönüştü” diyen Alper, ruhsatların hiçbir denetim yapılmadan verildiğini söyledi.
Projede arıtma tesisi yapılacağının söylenmesine dair ise bu durumu “şirketin kafasına göre iş yapması” olarak nitelendirdi ve arıtma tesisinin de başlı başına ÇED’e tabi bir işlem olduğuna dikkat çekti.
“Burası Türkiye Cumhuriyeti ise orası da ‘Sinpaş cumhuriyeti’ değilse kanunlar uygulanmalı” dedi. Aynı şekilde, şirketin milli park kapılarını yurttaşlara kapatmasını, kadastral olmayan yollar açılmasını da aynı şekilde değerlendirdi.
Alper son olarak Sinpaş/Kızılbük projesinin kıyıdaki yapılaşmasından dolayı yeni Marmaris Belediyesi yönetiminin şirkete ceza kestiğini ve inşaatın mühürlediğini hatırlattı.
TUBA ÜNLÜ: “FARKLI RÜZGARLA ESTİRMEYE GEREK YOK”
“Farklı rüzgarla estirmeye gerek yok” diyen Sinpaş GYO Avukatı Tuba Ünlü, davanı bir çevre davası olmadığını, ruhsat iptal davası olduğunu tekrar etti.
Şirkete verilen para cezası ve dinamit patlatılmasının bu davanın konusu olmadığını söyledi. Bilirkişi raporunun da neden bu kadar geniş kapsamlı olduğunu anlayamadıklarını söyleyen Ünlü, “Ruhsatlar değil başka şeyler incelendi” dedi. Raporun hükme esas alınamayacağını iddia etti.
ŞÜKRÜ KAPLAN: “POZİTİF STATÜ HAKKIMIZI BERTARAF EDECEK ŞEKİLDE, ÇEVRE ADI ALTINDA DAVA KONUSU DIŞINA ÇIKILMASINI KABUL ETMİYORUZ”
Son olarak söz alan Kızılbük GYO avukatı Şükrü Kaplan ise, şirketin proje alanının en başta 216 bin metrekarelin inşaat alanı olarak satın aldığını söyledi.
Kaplan, Anayasal hakları olan pozitif statü haklarını bertaraf edecek şekilde “çevre adı altında” dava konusunun dışına çıkılmasını kabul etmediklerini söyledi.
“DAVADA ÇEVRESEL BOYUT DEĞERLENDİRİLMEMELİ”
Kaplan son olarak, dava konusu işlemde çevresel boyutun değerlendirilmemesi gerektiğini savundu.
Bilirkişilerin ise görevlendirilmelerine uygun hareket etmediklerini öne sürdü.
Duruşma saat 11.52’de sona erdi.
POZİTİF STATÜ HAKLARI NEDİR?
Anadolu Üniversitesi ders notlarında pozitif statü hakları şöyle açıklanıyor:
“Pozitif statü hakları, bireylere devletten olumlu bir davranış, bir hizmet, bir yardım isteme imkânını tanıyan haklardır. Örneğin çalışma hakkı, sağlık hakkı, konut hakkı, sosyal güvenlik hakkı bu tür haklardandır. Bu tür haklar, devlete sosyal alanda birtakım ödevler yüklerler. Pozitif statü haklarına, kişiye devletten bir şey istemesi hakkını verdiği için ‘isteme hakları’ da denmektedir. Sosyal devlet anlayışının sonuçları olduğundan bu haklara kısaca ‘sosyal haklar’ da denir.”