Gündem Fethiye, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla kadına yönelik şiddeti ele alan bir haber serisi hazırladı. Bu bağlamda kadın cinayetlerinin verilerine ilişkin soruları yanıtlayan Ortaca Kadın Platformu üyesi Döndü Taka Çınar, “İlgili kurumlar yasada yer alan önleyici ve koruyucu tedbirleri zamanında almadıkları için sorumludur” dedi.
Haber: Burak Necip Başar
Gündem Fethiye, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında, kadınların yaşadığı hak ihlallerine yönelik bir haber dizisini yayınlamaya başladı.
Bu kapsamda, Gündem Fethiye’nin sorularını yanıtlayan Ortaca Kadın Platformu Döndü Taka Çınar, kadın cinayetlerinin 2024 yılı verilerini değerlendirdi.
“MEVCUT KANUNLAR, KADIN ERKEK EŞİTLİĞİNİ, TOPLUMSAL CİNSİYETİ DEĞİL, AİLEYİ VE AİLENİN KORUNMASINI ESAS ALMAKTADIR”
Kadın Cinayetlerini Durduracağı Platformu’nun yayınladığı kadın cinayeti verilerine göre, kadınlar en çok evli oldukları erkekler (yüzde 42) ve birinci dereceden yakınları olan erkekler tarafından öldürüldü. Çınar, verilerin 6284 Sayılı Yasa ve Medeni Kanun bağlamında nasıl değerlendirilebileceğine ilişkin soruyu yanıtlarken şu ifadeleri kullandı:
“Gerek 6284 sayılı Kanun gerekse Medeni Kanun, kadınların yıllarca yürüttükleri mücadeleler sonucu kadının eşitlik ve şiddetten korunma taleplerini kısmen içerecek şekilde yeniden düzenlendi. Bununla birlikte hala mevcut kanunlar, kadın erkek eşitliğini, toplumsal cinsiyeti değil, aileyi ve ailenin korunmasını esas almaktadır. “
Kadının üzerine yüklenen ‘annelik’ görevleriyle hayatta kalmaya çalıştığını ifade eden Çınar, “Yaşamı boyunca, evin reisinin erkek olduğu dayatılan kadın, ‘aile içinde olan aile içinde kalır’ zihniyetiyle büyütülüyor ve ev içi şiddeti, olağan bir durummuş gibi kabullenmeye zorlanıyor. Bu tablonun dışına çıkan kadınlar şiddet ve ölümle karşı karşıya kalıyor” dedi.
6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve ilgili yönetmelik yeterli olmadığını belirten Çınar, “Şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir” sözlerini kullandı.
Çınar, yasada ve yönetmelikte belirtilen kadını şiddetten koruyucu ve şiddeti önleyici tedbirler ne kolluk ne de yargı tarafından yerine getirilmediğini belirtti. Şiddete uğrayan veya uğraması olası kadınların mülki amirlere yaptığı başvurular çoğunlukla dikkate alınmadığını ifade etti.
Yasaya göre; mülki amirlerin, mağdurun kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlayabildiğini açıklayan Çınar, “Geçici koruma altına alma tedbiri, rehberlik ve danışmanlık hizmeti ve geçici maddi yardım tedbiri ve annenin çalışma hayatına girmesini teşvik etmek üzere çocuklar için kreş imkanı sunma yükümlülüğü var” ifadelerini kullandı.
Hakimler tarafından verilecek önleyici ve koruyucu tedbirler mevcut ilgili yönetmelikte: Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması, müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi, Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması,(…) olduğunu hatırlatan Çınar, şu ifadeleri kullandı:
“Hâkim tarafından verilebilecek koruyucu tedbirler, mağdurun işyerinin değiştirilmesi, mağdurun evli olması halinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi, aile konutu şerhi konulması ve mağdurun kimlik ve ilgili bilgi ve belgelerinin değiştirilmesidir. Kolluk amirlerinin de uzaklaştırma, müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi vb. yükümlülükleri mevcut. Ancak, ne hakimlerin, ne mülki amirlerin, ne de kolluğun yasa ve yönetmelikten kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirdiklerini söyleyemeyiz.”
“6284 SAYILI KANUN BİZZAT KAMU GÖREVLİLERİ TARAFINDAN İHLAL EDİLİYOR”
İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin ardından yaşanan kadın cinayetleri sorulduğunda ise Çınar, “İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığı 2011 yılında, 121 kadın öldürülmüş iken, sözleşmenin feshedildiği 2022’de 579 kadın öldürüldü. Sözleşmenin uygulandığı yıllar boyunca birçok kadın ölümden kurtulmuş, kadına yönelik şiddeti önlemek için kamu kurumlarında takip ve koordinasyon çalışmaları, toplumda şiddet karşıtı farkındalık artmıştı” dedi.
Çınar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı vermesinin ardından, kadına yönelik şiddet ve baskıların, kadın cinayetlerinin, çocuk istismarının arttığını ifade etti.
6284 Sayılı Kanun’un aksine, kolluk güçlerinin şiddet mağduru kadınların başvurularını almamak için keyfi uygulamaları olduğunu ve mahkemelerde koruma kararlarının uygulanmadığının basına yansıdığını söyleyen Çınar, şöyle devam etti:
“Birçok kentte, şiddet ve tehdit nedeniyle karakola başvuru yapan kadınlar, ‘artık o işlere biz bakmıyoruz, savcılığa ya da aile mahkemesine gidin, kanıt getirin’ yanıtları alıyor, delil getirmeyene koruma kararı verilmiyor. Şiddet mağdurlarına verilen cevaplar, halen yürürlükte olan 6284 Sayılı Kanun’un bizzat kamu görevlileri tarafından ihlal edildiğini gösteriyor. “
29 Mart 2024 tarihinde Ortaca’da sokak ortasında boşanmak üzere olduğu eşi tarafından öldürülen Neşe Gümüş, 2018’den itibaren dört kez uzaklaştırma için kolluğa, savcılığa gitmiş, öldürülmeden iki güm önce savcılık uzaklaştırma kararı verdiğini hatırlatan Çınar, “İlgili kurumlar yasada yer alan önleyici ve koruyucu tedbirleri zamanında almadıkları için sorumludur” dedi.
İktidarın İstanbul Sözleşmesi’ni feshettiğini, 6284 Sayılı Yasa’da ve Medeni Kanun’u işlevsiz hale getirmek istediğini ifade eden Çınar, “Kadınların şiddete uğradıklarında sığınabilecekleri her kurumu pasifleştirerek, etkisiz kılarak, ortadan kaldırarak şiddeti bir nevi meşru ve sistematik hale getirmenin önünü açıyor. Kadına şiddet ve cinayet faillerinin yararlandığı cezai indirimlerle de bu meşruiyet alanını korumak adına adımlar atılıyor. AKP iktidarı, taraf olduğumuz Lanzarote Sözleşmesi’ni uygulamıyor ve çocuklar, istismar karşısında devlet tarafından yalnız bırakılıyor” sözlerini kullandı.
“KADIN DEĞİL FAİLLER KORUNDUKÇA, AİLE KORUNDUKÇA KADINLAR O EVLERİNDE ÖLDÜRÜLÜYOR”
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2024’ün ilk altı ayında kadınların en çok evlerinde öldürüldüğü (yüzde 57) hatırlatılarak boşanma aşamasındaki kadınların güvenliği konusundaki sorunlar sorulduğunda Çınar şu ifadeleri kullandı:
“Bu veriler, en güvenilir yaşam alanlarımız olan evlerin, kadınlar için ‘ölüm çukuru’na dönüştüğünü gösteriyor. Aile kurumu kutsandıkça, boşanma güçleştirildikçe, boşanma davaları yıllarca sürdükçe, kadın değil failler korundukça, aile korundukça kadınlar o evlerinde öldürülüyor.”
Esnek çalışma ve işsizlik nedeniyle eve, ev içi emek sömürüsüne mahkum edilen kadınların ezildiğini belirten Çınar, “Baskı ve tahakküm altına alınıyor. Evlerin yanı sıra, sokaklar, kampüsler, yurtlar, işyerleri kadınlar için tehlike saçıyor. Kadın katliamlarının bu kadar arttığı koşullarda kadın ve çocuklara yönelik taciz, tecavüz, fiziki ve psikolojik şiddet dile getirilemez hale geldi” dedi.
Çınar, boşanma aşamasında olan kadınların can güvenliğinin tehlikede olduğunu söyledi.
Kadına yönelik korunma tedbirlerinin sonuna kadar uygulanması, yargı ve mülki amirliklerin yasa ve yönetmelik hükümlerini yerine getirmeleri gerektiğini belirten Çınar, “Özellikle barınma, kreş, maddi destek, psikolojik destek, uzaklaştırma kararlarının uzatılmadan verilmesi kadınının yaşamını koruyacak, kendine güven duygusunu arttıracaktır” sözlerini kullandı.
“TÜM BAKANLIKLARIN, İLGİLİ KURUMLARIN HAREKETE GEÇİRİLMESİ İÇİN MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ”
Ekim ayında KDCP’nin tarihinin en yüksek kadın cinayetlerini verisini yayınladığını açıklamıştı. Bu durumu nasıl yorumladığı konusunda Çınar, “2024 yılının başından Ekim ayına kadar 296 kadın cinayeti işlenirken, bu 10 aylık süreçte ise toplamda 184 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu” ifadelerini kullandı.
Çınar, ekim ayında 48 kadın cinayeti işlendiği, 23 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulunduğunu hatırlattı. Öldürülen 48 kadından 10’unun boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak istemesi bahanesi ile katledildiğini belirtti.
Kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin görünür kılınması için kadınlar, tüm farklılıklarıyla bir araya gelip, birlikte mücadele ettiklerini ifade eden Çınar “Kadına şiddetin, kadın ve çocuklara yönelik şiddet, istismar, taciz tecavüz ve kıyımların bu denli artmasında iktidarın izlediği, kadın düşmanı, ayrımcı politikaların etkili olduğunu belirtmek gerekir. Kadın erkek eşitliğini, toplumsal cinsiyet eşitliği reddeden, kadınların nasıl giyineceğinden, kaç çocuk doğuracağına, nasıl güleceğine kadar söz söyleyen tek adam iktidarının ekonomik, kültürel, dini, sosyal, eğitim alanında izlediği politikalar şiddeti besliyor” dedi.
Son olarak Çınar, şunları söyledi:
“Kadına şiddeti, çocuk istismarlarını önlemek, kadın cinayetlerini durdurmak devletin görevidir. Bu görevin yerine getirilmesi için ilgili tüm bakanlıkların, ilgili kurumların harekete geçirilmesi için mücadeleye devam edeceğiz.”
25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI ULUSLARARASI MÜCADELE GÜNÜ NEDİR?
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, kadınlara yönelik şiddete dikkat çekmek, farkındalık yaratmak ve bu şiddetin önlenmesi için adımlar atılması gerektiğini vurgulamak amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilen bir gün.
25 Kasım’ın tarihi önemi ise şu şekilde: 25 Kasım günü, 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde diktatör Rafael Trujillo rejimine karşı mücadele eden ve Mirabal Kardeşler olarak bilinen üç kız kardeşin (Patria Mercedes Mirabal Reyes, María Argentina Minerva Mirabal Reyes, Antonia María Teresa Mirabal Reyes) tecavüz edilerek öldürüldüğü gün.
Mirabal Kardeşler, bu dönemde rejim tarafından kadın haklarının sembolü haline geldi. Trujillo diktatörlüğüne karşı Clandestina isimli gizli bir örgüt kuran kardeşler diktatörlük tarafından düşman ilan edildi ve Trujillo bir konuşmasında, “Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabal Kardeşler” dedi.
Bu konuşmadan kısa bir süre sonra ise üç kız kardeş bir trafik kazası sonucu hayatlarını kaybetti. Fakat daha sonra bunun bir kaza olmadığı, öldürülmeden önce Mirabal kardeşlere işkence edildiği ortaya çıktı.
25 Kasım ilk olarak 1981 yılında Kolombiya’nın Bogoto şehrinde bir araya gelen Latin Amerikalı ve Karaipli Kadınlar Kongresinde, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan edildi. Ardından, 1999 yılında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından resmi olarak kabul edildi.