Geçtiğimiz günlerde kitaplığımda gözüme 10 yıl önce okuduğum bir kitap takıldı. Yıllar sonra farklı bir gözle okumak için kitabı aldım. Dünyadaki eğitim sistemleri üzerine düşünmemi sağlayan o kitabın adı: Beyaz Zambaklar Ülkesinde.
Bu kitap Finlandiya’nın yaklaşık olarak 650 yıl İsveç hakimiyetinde kaldıktan sonra Rusya’nın özerk bölgesi olmasıyla beraber özgür Finlandiya fikrini nasıl hayata geçirdiklerini anlatıyor.
Bu kitapta beni en çok etkileyen konu yeraltı ve yerüstü zenginliği olmayan kendi dillerinde dahi ülkelerine ‘Souomi (Bataklıklar ülkesi)’ diyen bir toplumun 650 yıllık İsveç hakimiyetinden sonra yaklaşık 200 yıl içerisinde dünyanın en iyi eğitim sistemini oluşturmuş olması.
Eğitim sisteminin nasıl olması gerektiği hala dünyada tartışılan en önemli konulardan birisi. Günümüzde eğitim sisteminden iyi sonuçlar alan Çin, ödev sayısını hala üst düzeyde tutan bir sistemle ilerlerken yine bu konuda başarılı olan Avrupa ülkeleri daha az ödevlendirmeyle ilerliyor. Güncel metotlar sürekli araştırılarak daha iyisi olması adına yeni çalışmalar yapılıyor.
Finlandiya’ya dönecek olursak 1800’lü yılların başlarında İsveç egemenliğinden çıktıklarında eğitim sistemleri zayıf, halk eğitimsiz ve devlet dairelerinde İsveçli memurların bıraktığı liyakatsiz bir sistem kalıyor.
Finlandiya’nın çok az sayıda aydını ülkeyi geliştirmek adına bir eğitim seferberliğine başlıyor. Bu seferberliğin sembol ismi ise Snell. Bu eğitim seferberliği sırasında tek tek küçük kasabalara, köylere giderek halkla sohbet etmeye başlıyorlar. ‘Nasıl daha iyi bir ülke oluruz?’ bunu anlatmaya başlıyorlar. Gittikleri yerlerdeki öğretmenlere eğitimler vererek onların halka bu konuları öğretmelerinin devamlılığını sağlıyorlar. Bu seferberlik sadece okullardaki akademik dersler adına değil. Bir insan nasıl davranmalı, evlilik hayatı nasıl olmalı, çocuklara nasıl davranılmalı gibi konularda halkı eğitiyorlar. Snell, din adamlarının toplantısına katılarak halkın kaba, yalancı, hiçbir şeye saygı göstermeyen yapıda olduğundan bahsediyor. Halkın içlerindeki tanrıyı kaybettiğinden söz ederek onlara vaazlarda gerçek tanrıyı anlatın diyor.
Kışlalar, İsveç döneminde alkol içilen, küfürler edilen kaba bir yapıdayken bir eğitim yuvası haline getiriliyor. Komutanlara psikologlar tarafından pedagojik eğitimler veriliyor. Komutanlar erlere hayatı anlatıyor, döndüklerinde neler yapacaklarını konuşuyorlar. Finlandiya da tıpkı ülkemizdeki gibi bir söz ortaya çıkıyor: “Askere gitsin de orada adam olup döner.” Kısacası kışlalar eğitim yuvasına dönüştürülüyor ve halk burada da eğitime ulaşıyor.
O dönemin Finlandiya’sında eğitimin okul kısmına bakacak olursak 6 bin kişilik nüfusu olan bir kasabada dahi altı tane okul bulunuyor. Eğitim saatleri uzun değil ve sadece akademik eğitim yok. Spor saatleri, bir şeyleri ekip biçme gibi hayata dair dersler de mevcut. Dersler okulda bitiyor, ödevle ya da başka bir şekilde eve taşınmıyor. Bu sisteme hala günümüzde de devam etmeleri belki de onları dünyanın en iyi eğitim sistemine sahip ülke yapıyor.
Finlandiya’nın 200 yıllık eğitim sürecine baktığımızda akademik temelli eğitim sistemi değil her alanda eğitimli bir ülke için çalışıyorlar. Aslında bu sistem kendi hayatlarımızda da geçerli değil mi? Akademik bir konuda çok iyi olabiliriz ama kendimizi başka alanlarda eğitmediysek; insanlara saygılı olmayan, kaba biriysek, başka alanlarda bir bilgimiz yoksa eğitimli sayılır mıyız? Ebeveynlere buradan söylemek istediğim bir şey var; akademik alanda çok başarılı çocuklar yetiştireceğiz diye kendimizden uzak, ilişkilerimizin zayıf olduğu çocuklar yetiştirmeyelim. Bize ulaşabilsinler, bizimle konuşabilsinler ve her alanda eğitimlerine önem gösterelim. Kendi ‘souomi’lerimizi günümüzün Finlandiya’sı yapalım.
Yaşar Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunuyum. 2022 yılının ocak ayından itibaren Fethiye’de özel olarak çalışıyorum. Çocuk ve ergen alanında çalışmalar yürütüyorum. Bireysel çalışmalar dışında çocuklar için atölyeler düzenlemekteyim.