Zeytinlik alanlarda, ormanlarda ve meralarda madencilik faaliyetlerinin yapılmasını, enerji yatırımları izinlerinin kolaylaştırılmasını ve Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreçlerinin hızlandırılmasını öngören kanun teklifi, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda kabul edildi. Teklif Meclis Genel Kurulu’nda görüşülecek. Peki yasa teklifinin içeriğinde neler var?
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) milletvekillerinin imzasını taşıyan enerji ve maden alanlarına yönelik düzenlemeler içeren “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, 13 Haziran’da Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı’na sunuldu ve bugün (20 Haziran) Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda kabul edildi.
Zeytinlikleri maden faaliyetlerine açacağı, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreçlerinde şirkete büyük kolaylıklar sağlayacağı gibi bir dizi gerekçesiyle yurttaşlar ve ekoloji örgütleri kanun teklifine tepki gösterdi.
Komisyon’da dün (19 Haziran) saat 10.00’da başlayan görüşmelere, Muğla başlata olmak üzere Türkiye’nin farklı noktalarından gelerek katılmak isteyen yurttaşların alınamaması üzerine AK Parti ve muhalefet partileri arasında fiziksel şiddete varan tartışmalar yaşandı, Avukat Yakup Okumuşoğlu Mevlis’te yerde sürüklendi.
Toplamda 26 saat süren görüşmeler sonucunda, ekolojistlerin ve muhalefet partilerinin eleştirilerine rağmen kabul edilen kanun teklifinin, önümüzdeki günlerde TBMM Genel Kurulu’na görüşülmesi bekleniyor.
TBMM Genel Kurul görüşmesi ve oylama sürecinde ise teklif bütünüyle görüşülüp kabul edilmesi durumunda kanun teklifleri madde madde görülerek oylanıyor ve öneri sürecine geçiliyor. Görüşmenin sonunda, madde ve metnin kabulü için en az toplantıya katılanların salt çoğunluğu aranıyor. Arından ise Cumhurbaşkanı onayına sunuluyor.


HANGİ KANUNLARDA, HANGİ DEĞİŞİKLİKLER YAPILMASI ÖNGÖRÜLÜYOR?
TBMM’ye sunulan torba kanun teklifi, ekoloji ve doğa hakları açısından önemli değişiklikler içeriyor. Komisyon görüşmelerinde sivil toplum örgütlerinin izlediği ve eleştirilerini ilettiği teklifin geri çekilmesi isteniyor.
Peki hangi kanunlarda ne değişiklik yapılması planlanıyor?
Öncelikle, 2872 sayılı Çevre Kanunu‘nda yapılan değişikliklerle ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) süreçlerinde “ÇED gerekli değildir” kararının yanlış yorumlandığı öne sürülerek değişiklik yapılması isteniyor. ÇED gerekli değildir kararında da hazırlanan Proje Tanırım Dosyası aşamasında çevresel etkenlerin göz önüne alındığı iddia ediliyor ve bu yanlış anlaşılmanın giderilmesine yönelik düzenlem yapıldığı savunuluyor.
Diğer yandan, şirketlerin gerekli izinleri alabilmesi için ÇED sürecinin tamamlanması gerekliliği ortadan kaldırılmak isteniyor.
Ancak ekoloji örgütleri, bu düzenlemenin pratikte “yatırımların hızlandırılması” adına çevre koruma süreçlerinin esnetilmesine kapı aralayacağız konusunda eleştirilerini dile getiriyor.


Teklifin en tartışmalı düzenlemelerinden biri 3213 sayılı Maden Kanunu‘na ilişkin. Bu değişikliklerde, maden sahalarının çevresel rehabilitasyonu için ödenen çevre uyum teminatlarının yerine “rehabilitasyon bedeli” sistemi getiriliyor. Böylelikle maden faaliyetleri sonrası çevresel zararın azaltılmasının hedeflendiği öne sürülüyor.
Ayrıca, özellikle Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG)’e ve oluşturulması planlanan yeni “Üst Kurul”a tanınan yetkiler, ekoloji ve doğa hakları örgütleri tarafından ciddi eleştirilere konu oluyor.
Yeni düzenleme ile birlikte MAPEG, ruhsat düzenlenmeden önce gerekli izinlerin alınması süreçlerinde önemli yetkilere sahip olacak. Kanun teklifine göre, MAPEG diğer kamu kurumlarının yerini alarak karar verebilecek. Özellikle teklifin maddesinde şu ibare dikkat çekiyor:
“İlgili kurum değerlendirmelerini tamamlayarak üç ay içinde izin talebine cevap verir. Bu süre içerisinde cevap verilmemesi durumunda ilgili kuruma Genel Müdürlükçe bir ay ilave süre verilir. Bu süre sonunda da karar bildirilmezse, izin verilmiş sayılır.
Ekoloji ve hak savunucuları, bu durumun doğrudan şirket çıkarlarını gözeten bir “süper kurum” olarak değerlendiriyor. Kamu kurumlarının yeterli değerlendirme yapmasının mümkün olmadan, çevresel etkilerin doğru ve yereli şekilde analiz edilmeden maden projelerinin otomatik olarak onaylanacağı konusundaki endişeler dile getiriliyor.


YENİ “ÜST KURUL” İLE KURUMSAL VESAYET ENDİŞELERİ
Kanun teklifinde ayrıca, Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın başkan olacağı ve ilgili bakanlardan oluşan yeni bir “Kurul” oluşturulması planlanıyor. Bu kurulun görevleri arasında, kurumlar arasında çıkan izin anlaşmazlıklarında son kararı vermek bulunuyor. Maddede bu kurulun yetkileri şöyle ifade ediliyor:
“Üçüncü veya dördüncü fıkra uyarınca ilgili kurum tarafından IV. Grup ile stratejik veya kritik madenlere izin verilmeyen hâllerde; sahanın rezerv potansiyeli, yeri, cinsi ve ekonomiye katkısı gibi hususlar dikkate alınarak Bakanlıkça yapılacak başvuru üzerine izin hakkında nihai karar, üstün kamu yararı çerçevesinde Kurul tarafından verilir.”
Ekoloji örgütlerinin eleştirilerine göre, bu “Üst Kurul”un yaratılması ve yetkilerin merkezi olarak tek bir üst kurula bağlanması; yerel yönetimlerin, yerel halkın iradesinin ve bilimsel görüşlerin devre dışı bırakılmasına yol açma riski taşıyor.
Kanun teklifinin eklenen en tartışmalı bölümlerinden biri olan Geçici Madde 45, özellikle ekoloji örgütleri ve doğa hakları savunucularının sert tepkisine neden oluyor. Bu madde, doğrudan zeytinlik sahalarında madencilik faaliyetlerine sınırlı koşullarla izin verilmesini öngörüyor.
Kanun teklifinin 11’inci maddesiyle, 3213 sayılı Maden Kanunu’na eklenen Geçici Madde 45, elektrik üretimini desteklemek amacıyla belirli koşullarla zeytinlik sahalarının madencilik faaliyetlerine açılmasını mümkün kılıyor.
Bu maddeye göre:
- Teklifin yürürlüğe girdiği tarihte ruhsat sahibi olan şirketlere, elektrik ihtiyacını karşılamak amacıyla yürüttükleri madencilik faaliyetleri için zeytinlik sahalarında izin verilebilecek.
- Bu iznin verilebilmesi için madencilik faaliyetinin başka bir alanda yürütülmesinin mümkün olmadığının tespiti gerekiyor ve “kamu yararı” şartı aranıyor.
- Faaliyetin yürütüleceği alandaki zeytin ağaçlarının mümkün olduğunca aynı il veya ilçe içerisinde başka bir alana taşınması gerekiyor. Ancak taşınması mümkün olmayan zeytin ağaçları olması halinde bile madencilik faaliyetine izin verilebilecek.
- Madencilik faaliyetlerine izin verilen şirketler, taşınan veya zarar gören ağaçlar için eşdeğer büyüklükte yeni bir zeytinlik tesis etmekle yükümlü tutuluyor.
Zeytin ağaçlarının başka bir alana taşınması veya eşdeğer yeni zeytinliklerin kurulması zorunlu tutulsa da uzmanlar bunun ekolojik anlamda gerçekçi olmadığını vurguluyor. Özellikle olgun ve üretken zeytin ağaçlarının taşınmasının, bu ağaçların çoğunun zarar görmesi veya ölmesi anlamına geleceğine dikkat çekiliyor. Ayrıca yeni oluşturulacak zeytinliklerin, yok edilen ekosistemin yerini tutmasının onlarca yıl alacağı, belki de asla mümkün olmayacağı belirtiliyor.
YASA TEKLİFİNE EKLİ KOORDİNATLAR “KİŞİYE ÖZEL DÜZENLEME” Mİ?
Kanun teklifinde ek olarak koordinatlar ve haritalar yer alıyor. Bu koordinatların ise Muğla’nın Milas ilçesinde bağlı İkizköy Mahallesi’ndeki Akbeen Ormanı ve Muğla’nın Yatağan ilçesi gibi alanları işaret ediyor.


Ekoloji örgütleri, bu durumun özellikle YK Enerji, Limak, İçtaş gibi bazı enerji ve madencilik şirketlerinin taleplerine göre şekillenmiş, “kişiye özel yasa” şeklinde yorumluyor.
Bu eleştirilere göre, şirketlerin çıkarları gözetilerek hazırlanan koordinatlar, bölgedeki ekolojik bütünlüğü tehdit ediyor ve biyolojik çeşitlilik üzerinde geri dönülmez zararlara yol açma ihtimali taşıyor.
Kanun teklifinde yenilenebilir enerji kaynakları da ele alınıyor. Buna göre, 4342 sayılı Mera Kanunu‘nda yapılan düzenleme ile yenilenebilir enerji yatırımları için meraların kullanımını kolaylaştırıyor. Hayvancılık için önemli alanlar olan meraların bu şekilde kullanılmasının kırsal yoksulluğu derinleştirebileceği uyarısı yapılıyor.
5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun‘da ise yenilenebilir enerji projelerinin izin süreçlerinin hızlandırılması öngörülüyor. Ormanlık alanlarda rüzgar ve güneş enerji santrallerinin kurulması kolaylaştırılmak isteniyor.
3194 sayılı İmar Kanunu‘na doğrudan bir değişiklik yapılmasa da enerji tesislerinin imar ve ruhsat süreçlerinin yerel yönetimlerden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na devredilmesi, çevre ve yerel demokrasi açısından eleştirilere konu oluyor. Merkezi yönetimin yetki alanının genişletilmesi, yerel halkın söz hakkını ve demokratik katılım mekanizmalarını sınırlayıcı bir adım olarak değerlendiriliyor.
Diğer yandan, 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile acele kamulaştırma yetkisinin genişletilmesi eleştirilere yol açıyor. DİSK, KESK TMMOB VE TTB tarafından yapılan açıklamada konuya dair şu ifadeler kullanılmıştı: “2035 yılına kadar enerji projeleri için köylünün toprağı ‘acele’ kamulaştırılacaktır. Kamulaştırma artık kamu yararı için değil, özel şirketlerin önünü açmak için kullanılacaktır.”