Muğla’nın Fethiye ilçesine bağlı Yeşilüzümlü Mahallesi’nde yapılması planlanan Krom Konsantre Tesisi projesine verilen ÇED gerekli değildir kararına karşı dava açan yurttaşlar, gerçekleşen duruşmanın ardından neden böyle bir tesis istemediklerini Gündem Fethiye’ye anlattı ve duruşmayı değerlendirdi.
Haber: Hülya Çetinkaya – Burak Necip Başar
Muğla’nın Fethiye ilçesine bağlı Yeşilüzümlü Mahallesi’nde, Eti Elektrometalurji A.Ş tarafından yapılmak istenen Krom Konsantre Tesisi projesine Muğla Valiliği tarafından “Çevresele Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir” kararı verilmesi üzerine yurttaşlar kararın iptali için hukuki süreç başlattı.
Davanın dün (15 Ocak) görülen duruşmasında Yeşilüzümlü ile çevresinde yaşayan davacı yurttaş Zeynep Ebru Aksoy ile yurttaşların vekili Avukat Bora Sarıca bölgede neden krom eleme tesisi yapılmaması gerektiğini anlattı. Mahkeme heyeti kararın ileri bir tarihte verileceğini açıkladı.
Gündem Fethiye ekibi de duruşmayı izleyenler arasında yer aldı.
Duruşmanın ardından yurttaşlar bölgede neden Krom Konsantre Tesisi yapılmaması gerektiğini ve duruşmaya ilişkin değerlendirmelerini Gündem Fethiye’ye anlattı.
AV. BORA SARICA: “BİLİRKİŞİ RAPORUNUN MAHKEME KARARINA ESAS OLACAĞINI VE PROJENİN İPTAL EDİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUZ”
Avukat Bora Sarıca, davacılar ile katıldıkları duruşmada dertlerini anlatabildiklerini düşündüğünü dile getirdi. Bütün yönleriyle itirazlarını dile getirdiklerini ve kısa zamanda lehte bir karar alacaklarını düşündüklerini ifade etti.
Çevre hukukunda ihtiyat ilkesine vurgu yapan Sarıca şöyle konuştu:
“Rapor düzenleyen bilirkişilerden bir tanesinin bile rapor hakkında olumsuz bir görüş bildirmesi, işletme hakkında olumsuz görüş bildirmesi projenin iptal için yeterlidir. Kaldı ki bu hususta hidroloji bilirkişisinin vermiş olduğu su kaynaklarını olumsuz etkisi olabileceği yönündeki raporuyla sabittir. Bu raporun mahkeme kararına esas olacağını ve projenin iptal edileceğini düşünüyoruz.”
İHTİYAT İLKESİ NEDİR?
Türkiye Barolar Birliği Dergisi’nde yer alan “İnsan Hakkı Olarak Çevre ve Çevre Hukukuna Hakim Olan Bazı İlkeler” başlıklı makalede “İhtiyat İlkesi (Precautionary Principle)” başlığı altında şu açıklama yapılıyor:
“İhtiyat ilkesi çevrenin korunması bağlamında aslında bilimsel risklerin yönetimi ile ilgili bir kavramdır. Ekolojik sürdürülebilir kalkınmanın temel bileşenlerinden biridir ve Rio Deklarasyonu 15. maddesinde (1992) tanımlanmıştır.
‘Çevreyi korumak için ihtiyati yaklaşım devletlerin kendi kabiliyetlerine göre geniş olarak uygulanacaktır. Ciddi ve geri dönüştürülemez hasar tehlikesi olan yerlerde tam bilimsel kesinlik eksikliği çevresel kirlenmenin önlenmesi için gecikmenin sebebi olarak kullanılamayacaktır.’
İhtiyat ilkesi taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere rağmen mevzuatımızda yer almamaktadır.
İhtiyat İlkesi geleneksel ispat yükünün değişmesini de gerektirmektedir. Herhangi bir faaliyetin olası etkilerinin bilimsel olarak belirsiz olduğu durumlarda, ispat yükü faaliyetinin çevreye zararlı olmadığını iddia eden, potansiyel kirletene düşmektedir. Yeni faaliyetlerde ispat yükü yer değiştirmektedir. Projeyi savunanlar, projenin çevreye zarar vermeyeceğinin yanında, sorgulanan faaliyetten vazgeçmeyi de kapsamak üzere, farklı seçeneklerin dikkate alındığını da göstermek zorundadırlar.”
Makalenin tamamını okumak için buraya tıklayın.
ATİLLA ÇELİK: “NEREDEYSE SAĞLIKLI BESİNE ULAŞAMAYACAK HALE GELECEĞİZ”
İncirköy’de yaşayan Atilla Çelik ise ÇED raporunun mutlaka gerektiğini düşündüğünü ifade etti. Yapılmadı düşünülen tesisin çevreyi çok büyük ölçüde etkileyeceğine işaret eden Çelik, “Endemik bitkisinden tutun, turizmine, arıcılığına, beslenmemize varana kadar her türlü yaşamımızı olumsuz etkileyeceğini düşünüyoruz. ÇED raporunun gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
Zeytincilikle uğraştığını ifade eden Çelik, tesisin yayacağı toza vurgu yaptı ve olumsuz etkilerine ilişkin şu ifadeleri kullandı: “Daha şimdiden çevreye olumsuz etkileri ürünlerdeki rekolteyi düşürmektedir. Kaldı ki önümüzdeki zamanlarda krom tesisleri gibi büyük tesisler yapıldığı zaman daha da çok etkileyecek, neredeyse sağlıklı besine ulaşamayacak hale geleceğiz.”
ZEYNEP EBRU AKSOY: “YARATICI ENERJİLERİMİZİ NEDEN BÖYLE YANLIŞ, OLMAYACAK İŞLERİ OLDURMAYA ÇALIŞMAKLA HARCIYORUZ BİLMİYORUM AMA TÜRK YARGISINA İNANCIMIZ SONSUZ”
Hem davacılardan olan hem de duruşmada beyanda bulunan Yeşilüzümlü sakini ve Dağ Taş Aş Bizim Platformu Gönüllüsü Zeynep Ebru Aksoy da 11 dakika süren duruşmanın süresinin yetersiz olduğunu dile getirdi. “Biz kendimizi ifade etme imkanı bulduk ama detayına ne kadar inildiğinden çok emin değiliz” dedi.
Aksoy ayrıca, bilirkişi raporu ve proje tanıtım dosyasına ilişkin mevzuat bazlı yaklaşımlar olduğunu fakat bilirkişi raporunda eksikliklerin olduğunu belirtti.
“BU TOPLUM, BU HAVZA, BU GÜZELLİK BU KADAR ÖZENSİZLİĞİ HAK ETMİYOR”
Dosyanın özensiz ve eksik hazırlandığına vurgu yapan Aksoy, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu toplum, bu havza, bu güzellik bu kadar özensizliği hak etmiyor. Çok daha detaylı, çok, daha kapsamlı işlerle çok güzel kalkınabilirken neden böyle kötü işlerin peşinde koşuyoruz? Biz kendi yaratıcı enerjilerimizi neden böyle işlerle; yanlış, olmayacak işleri oldurmaya çalışmakla harcıyoruz bilmiyorum ama Türk yargısına inancımız sonsuz. Güzel haberleri bekliyoruz.”
Bilirkişi raporunda yedi bilirkişinin çalışma yaptığını, bunlardan bir kısmının olumlu bir kısmının ise olumsuz görüş bildirdiğini söyleyen Aksoy rapordaki bazı eksiklere ilişkin şunları söyledi:
“Mesela çevre, şehircilik bilirkişisi bu uygundur demiş çünkü o çevre şehircilik mevzuatına bakıyor, kent planlaması mevzuatına bakıyor. Mesele bence çevre mühendisi bilirkişisinin incelemeye tabi tutulması lazım. Çevre mühendisi sadece içerideki önlemler bazında bir değerlendirme yapmış, sadece mevzuat bazında bir değerlendirme yapmış, olumlu görüş vermiş ama bunun çevreye, ekosisteme etkisi hiçbir yerde geçmiyor.”
Raporda en önemli görüşün ormancılık açısından verildiğin dile getiren Aksoy, bu alandaki raporun kapsamlı olduğunu ve ağaç kesiminin neden olacağı olumsuzlukları ayrıntılı olarak açıkladığını söyledi.
Aksoy ayrıca bilirkişilerden bazılarının tarafsızlığının sorgulanması gerektiğini, bunlardan birinin de ziraat raporunu hazırlayan uzman olduğunu dile getirdi. Sözlerini ise şöyle temellendirdi:
“Burası tarım alanı değildir diye bir rapor vermiş ama hidrojeoloji yönünden bakılması lazımdı. Tabii ki tarım alanı değil çünkü orası bal ormanı ama ziraatın bir parçası olarak orada orman dışı ürünler mantarcılık, bal, tıbbi aromatik bitkiler yapılıyor. Bunlara değinmemiş olması, karşı tarafın eline minik kozlar veriyor”
SELİM ULUÇ: “GELİN ÇED SÜRECİNE SOKALIM PROJEYİ HEM BİLİM İNSANLARI HEM DE YÖRE HALKI SÖZÜNÜ SÖYLESİN”
Yeşilüzümlü de yaşanan de Dağ Taş Aş Bizim Platformu Gönüllüsü Yazar Selim Uluç da böyle büyük bir projede bilim insanlarına danışmadan hareket edilmesinin sakıncalı olduğunu dile getirdi. Ayrıca, projenin sosyal etkilerine değinene Uluç, bölgede yaşayan yurttaşların da söz hakkı sahibi olmaları gerektiğini dile getirdi.
Projenin ÇED sürecine tabi olmasını istediklerini vurgulayan Uluç, “Hem bilim insanları söyleyeceklerini söylesinler, değerlendirmelerde bulunsunlar hem de yöre halkı söylesin” dedi.
Projenin yarım dosyalarla oldubittiye getirilemeyecek kadar büyük ve olumsuz etkilerinin olabileceğine dikkat çekti.
DEVRİM FURKAN KAVCAR: “ORMAN YOKSA SU DA YOK, BÖYLE BASİT BİR DENKLEM VAR”
Kızılbel’de yaşayan ve Dağ Taş Aş Bizim Platformu gönüllülerinden Mühendis Devrim Furkan Kavcar da öncelikle bölgede proje yüzünden yoğun bir trafiğin yaşanacağını dile getirdi.
Tesisiz çıkaracağı toza işaret eden Kavcar, tesisten çıkan tozun tüm bölgeye yayılacağını söyledi.
Havanın, toprağın ve suyun kirlenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu dile getiren Kavcar, bu tehlikeye ilişkin şu açıklamayı yaptı:
“Burası çeşmelerimizin üstü. Geçen gün yine saydık, arabayla geçerken bile on bir tane çeşme saydık. Bunlar hemen su tutma bölgesi, bilirkişi raporunda yazıyor. Bu tesis de hemen onun üzerine kuruluyor, oradaki ormana kuruluyor. Orman yoksa su da yok, böyle basit bir denklem var.”
Kavcar son olarak bilirkişi raporunda proje nedeniyle Fethiye’nin yeraltı sularının ciddi bir tehlike ile karşı karşıya olduğun belirtildiğini, bu nedenle yalnızca Yeşilüzümlü halkını değil tüm Fethiye’yi bu davaya destek olmaya çağırdı.