Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’deki Akbelen Ormanı’nda “Büyük Akbelen Buluşması” için bir araya gelen yurttaşlar, kesim yapılan alana yürüdü. Yurttaşlar, alana girerek bölgede keşif yaptı.
Akbelen Ormanı’nda bugün (17 Mart) Muğla’nın farklı ilçelerinden ve Türkiye’nin farklı illerinden yurttaşlar, “Akbelen’de Büyük Buluşma” için bir araya geldi.
Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’deki Akbelen Ormanı’nın kesilmesinin ardından kurulan yeni nöbet alanında yapılan açıklamaların ardından, yurttaşlar kesilen alana doğru yürüyüş düzenledi.
Eski nöbet alanının girişi ise jandarma ekipleri tarafından kapatıldı. Yapılan görüşmelerin ardından yurttaşların iki gruba bölünerek jandarma barikatının arkasına geçmesine izin verileceği açıklandı.
İlk grup kesilen alana doğru yürüyüşe devam etti ve alanda keşif yaptı. İkinci grup ise kömür madeni tehdidi altındaki Karacahisar Köyü’ne devam etti.
Yürüyüşün sonunda, yurttaşlar “cehennem çukuru” ya da “ölüm çukuru” olarak da adlandırdıkları alanı ve kesilen Akbelen Ormanı’nı yüksek bir noktadan görme fırsatı buldu.
“BİZ KÖMÜR İSTEMİYORUZ, BİZ ZEYTİN, ZEYTİNYAĞI YEMEK İSTİYORUZ, TEMİZ HAVA İSTİYORUZ”
Burada açıklama yapan İkizköylü Aytaç Yakar, “Biz kömür istemiyoruz, biz zeytin, zeytinyağı yemek istiyoruz, temiz hava istiyoruz” dedi.
Kömür madeni için yok edilmeden önce Işıkdere Köyü’nde yaşayan Yakar, istimlak sürecini anlattı ve bu dönemde köy muhtarının yanlarında olmak yerine Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş. (YK Enerji) yanında yer aldığını hatırlattı.
Cumhurbaşkanı Kararı ile 12 Mart’ta acele kamulaştırma kararı alınan alanın içinde yer alan Ova Mahallesi’nde yaşayan Yakar, yerel seçimler nedeniyle kararın iptal edildiğini söyledi.
“BİZ BURADA YAŞADIK, BURADA VAR OLDUK”
Eskiden köyleri olan maden sahasının hikayesini anlatan İkizköylü Esra Işık, şu ifadeleri kullandı:
“Burası eskiden tabii ki böyle değildi. Burası geldiğimiz yer gibiydi. Ürettiğimiz arpaları, buğdayları ürettiğimiz zeytinlerimiz ürettiğimiz yer gibiydi burası. Şimdi gördüğünüz üzere üzerine bir tek ot bile bitmeyen bir maden alanı. Benim çocukluğumun bir yarısı şurada geçti. Buraya her çıktığımda gerçekten çok kötü oluyorum. Gerçekten dayanması çok zor. Benim babam burada doğdu, burada büyüdü, her şeyini burada yaptı. Bütün anıları burada. Topraklarımızın, zeytinlerimizin yanında bizim anılarımız vardı burada. Biz burada yaşadık, burada var olduk. Şimdi gördüğünüz yerde sadece iş makineleri var, patlatılan dinamitler var. Başka hiçbir şey yok. Bir tek ot bile bitmez bunun üzerinde.”
“BEŞ SENE ÖNCE TARLASINI EKEN BİÇEN KADIN; BUGÜN EVİNDEN DIŞARI DAHİ ÇIKAMIYOR, YATAKLARA DÜŞTÜ”
Toprakları olmadan, üretmeden yaşayamayacaklarını ifade eden Işık, şunları söyledi: “Benim babaannemler şurada gördüğünüz yerde bir köy vardı -aynı burası gibi-oradan şimdi şehre göçtüler, dört duvar arasında hapishane hayatı yaşıyorlar. Elden ayaktan düştü. Beş sene önce sütünü sağan, domatesini eken biçen, tarlasını eken biçen kadın; bugün evinden dışarı dahi çıkamıyor, yataklara düştü.”
“BU MADENİ, YAŞADIĞIMIZ YERLERE TAŞIMAYA ÇALIŞIYORLAR”
Madenin hayatlarını gasbettiğini belirten Işık, şirketin şu anda yaşamlarını sürdürdükleri alanları da almak istediğini söyledi ve şöyle devam etti: “Bu madeni, bu ölüm şeklinde görünen şeyi bizim yeni topraklarımıza, yaşadığımız yerlere taşımaya çalışıyorlar. Biz bunu istemiyoruz. Biz nasıl ki burada bir hayat kurmuştuk. Bu hayatı uzun senelerdir sürdürüyorduk. Aynı şekilde burada köyümüz var. Burada kocaman bir tarih var. Burada üretim var. Biz bunun da aynı şekilde maden peşkeş çekilmesini istemiyoruz.”
“BİZ KÖYÜMÜZÜN BUNA DÖNÜŞMESİNİ İSTEMİYORUZ”
İnsanca yaşamak istediklerini vurgulayan Işık, şunları söyledi: “Acele kamulaştırma gelince şimdi ne olacak? Aynı şekilde şu görmüş olduğunuz arkada dağlar, zeytinlikler, tarım arazileri, su kaynakları bunların hepsi şu gördüğünüz yer gibi olacak. Tek bir ot bile bitmeyen, hiçbir toprak örtüsü olmayan bir yere dönüşecek. Biz köyümüzün buna dönüşmesini istemiyoruz.”
“‘DEVLETİN KESTİĞİ PARMAK ACIMAZ’ DEDİLER, ACIYOR”
Maden sahasının genişletilmesi halinde İkizköy’ün yanı sıra 40 köyün yol olacağını söyleyen Işık, “17 kilometre boyunca burada tek bir ot dahi bitmeyen bir yer var. Köyler vardı, burada 10’a yakın köy yok oldu. Sıradaki köy bizim. 40 yıldır bir kere bir direniş başlamadı burada. Neden? Karşımızda devlet var sandılar, devlet var, devlete karşı gelemeyiz dediler. ‘Devletin kestiği parmak acımaz’ dediler, acıyor” ifadelerini kullandı.
“SONUNA KADAR MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ”
Işık, toprakları için sonuna kadar mücadeleye devam edeceklerini belirterek, konuşmasını şu ifadelerle sonlandırdı:
“Acele kamulaştırma ile şimdiki topraklarımıza göz dikilmiş durumda. Bu karar iptal edilmiş olabilir ama bilin ki biz bu mücadeleyi beş senedir zaten beş sene önce çıktığımızda hiçbir şekilde bir dal ağacımızı, toprağımızı kaybetmeyeceğiz diyerek çıktık. Sonuna kadar mücadeleye devam edeceğiz. Gerek hukuki olarak, hukuki yolların tıkandığı noktalarda fiili meşru mücadelemize biz bunu sonuna kadar götüreceğiz.”
“BAKANLIKLAR GÖREVİNİ YAPMIYOR”
Bakanlıkların görevlerini yerine getirmediğini söyleyen İkizköylülerin avukatı Arif Ali Cangı ise, şu ifadeleri kullandı:
“Burada devletin kurumları içinde Devlet Su İşleri’nin sorumluluğu var. Burada Suçıkan’dan çıkan su var ve Işıkdere’den akan su bu vadiyi tamamıyla besliyordu. Şu anda oradan yeterince su çıkmıyor ve çıkan suyun da nasıl olduğu, bu ağır metallerle ne olduğu bilinmiyor. Devlet Su İşleri görevini yapmamış durumda burada.
Burada zeytinlikler vardı. Zeytinliklerin hiçbirisi yok şu anda. Tarım Bakanlığı görevini yapmamış durumda.
Burası orman sahası. Orman sahasını bir gecede madene tahsis ettiler. Orman Bakanlığı görevini yapmıyor.”
Hukuki ve meşru fiili mücadelenin sürdürülmesi gerektiğini söyleyen Av. Cangı, “Eğer burada Işıkdere Mahallesi’nde öyle bir mücadele başlamış olsaydı burası şimdiki gibi olmayacaktı. Eğer bunun önünde durulmazsa burası da öyle olacak, orası gibi olacak” dedi.
“AKBELEN’DEKİ KAYBIMIZ, HEPİMİZİN KAYBI OLACAK”
Akbelen’e gelen yurttaşlara çağrıda bulunan Av. Cangı, Akbelen’in sesinin duyurulması gerektiğini belirtti ve şöyle devam etti:
“Burada ciddi bir katliam yaşanıyor. Burada ciddi bir ekokırım suçu işleniyor ve bu ekokırım suçu sadece İkizköylüleri falan etkilemiyor. Bütün dünyayı etkiliyor. Burada bu termik santrallardan çıkan karbonu yutan orman sahası yok edildi. Karbon yutak alanı yok edildi, bir ekosistem yok edildi. Bir ekosistemin yok edilmesi demek başka ekosistemlerin zayıflaması demek. O ekosistemi içinde yaşayacağın canlıların türlerinin yok olması demek. Onların yok olması demek zincirleme olarak insan da dahil yeryüzündeki yaşamın tüketilmesi demek. O nedenle burayı anlatın.”
Akbelen’deki mücadeleye destek verilmesini isteyen Av. Cangı, “Buradaki kazanımız bütün her yeri etkileyecek. Buradaki kaybımız hepimizin kaybı olacak” dedi.