Muğla’nın Datça ilçesinde Datça Demokrasi Platformu’nun çağrısı ile toplanan yurttaşlar “Geçinemiyoruz, Yaşayamıyoruz Mitingi”nde yaşam şartlarının zorlaşmasına karşı ses yükseltti.
Muğla’nın Datça ilçesinde, Datça Demokrasi Platformu’nun çağrısıyla yurttaşlar dün (15 Ekim) saat 13.00’te Demokrasi Evi’nde toplandı.
Demokrasi Evi’nden Cumhuriyet Meydanı’na yürüyen yurttaşlar, burada gerçekleştirilen “Geçinemiyoruz, Yaşayamıyoruz Mitingi”nde ekonomik kriz, hukuk ve adalet, savaş ve seçim ile ilgili iktidara eleştirilerini dile getirdi.
Mitingde yurttaşlar adına basın açıklamasını Caner Koç okudu.
“İKTİDARI UYGULADIĞI POLİTİKALARA KARŞI UYARMIŞTIK”
Açıklamanın başında, 9 Nisan 2022’de gerçekleştirilen “Yete gari geçinemiyoruz” mitingi hatırlatılarak, “Bundan yaklaşık iki sene önce yine böyle bir miting düzenlemiş ve hayat şartlarının zorlaşmasına karşı ‘Yete Gari Geçinemiyoruz’ demiştik. O gün bu meydanda toplanan kalabalık yaklaşan seçimlere karşı umut dolu bir çığlık atarak iktidarı uyguladığı politikalara karşı uyarmıştı” denildi.
“BASKI VE ADALETSİZLİK, HUKUKSUZLUK İLE BİRLEŞİNCE İKTİDARIN BEKASI DA SAĞLANMIŞ OLDU”
Seçimlerde iktidar değişikliği yaşanmadığı belirtilen açıklamada, “Eşitsiz şartlarda girilen seçimlerde iktidar devletin tüm olanaklarını kullanarak yerini muhafaza etti. Kullanılan bu olanaklar pek çok sandıkta meşru olmayan sonuçlara imza attı. Baskı ve adaletsizlik, hukuksuzluk ile birleşince iktidarın bekası da sağlanmış oldu” ifadeleri kullanıldı.
“Biz bu durumu kabul etmiyoruz. O yüzden bugün burada Hadi Gari diyerek toplandık” denilen açıklamada,
“Hadi Gari, meşru olmayan seçim sonuçlarını kabul etmeyenlere bir çağrıdır.
Hadi Gari, bu düzeni değiştirmek için oy vermekten başka şeyler de yapılabileceğine olan inançtır.
Hadi Gari, kırılan umutların tekrardan ayağa kaldırılmasıdır.
Hadi Gari, yalnız olmadığımızı görmektir.
Hadi Gari, geleceği kazanmaktır.
Hadi Gari kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” ifadelerine yer verildi.
“KRİZLERİ YARATAN HALKLAR DEĞİL AMA SONUCUNU NEDENSE HEP HALKLAR ÇEKİYOR”
Savaşlarda krizleri halkların yaratmadığı ancak sonucunu halkların çektiği vurgulanan açıklamada, “Dostlar, dört bir tarafı savaşla çevrili bir coğrafyada hızla ateşe doğru sürükleniyoruz. Dünya büyük güçlerin pazar savaşının bir arenası haline geldi.
Yaşanan ekonomik krizlerin çözümü olarak dünya halklarının önüne bu pazar savaşlarından başka bir çözüm sunulmuyor. Bu çözüm bizlerin çözümü değildir. Bizlere dayatılan bu askeri çözüm her birimiz için daha fazla kan ve yoksulluktan başka bir anlam taşımamaktadır. Krizleri yaratan halklar değil ama sonucunu nedense hep halklar çekiyor.
Her bir savaş dökülen kan dışında beraberinde yeni bir kriz ile geliyor. Gıda fiyatları yükseliyor, doğalgaz ve petrol daha kıymetleniyor, kitlesel göçler artıyor” denildi.
“İKTİDAR YELKENLERİNİ SAVAŞ RÜZGARLARI İLE DOLDURMAYA ÇALIŞIRKEN HALKIN ÇEKTİĞİ SIKINTILAR UMURUNDA MI?”
Savaş dolayısıyla meydana gelen krizlerin Datça’da da yaşandığı belirtilen açıklamada, “Nasıl yaşamayalım? İktidar yelkenlerini savaş rüzgarları ile doldurmaya çalışırken halkın çektiği sıkıntılar umurunda mı? Bütün bir seçim çalışmasını İHA’lara, SİHA’lara endeksleyen AKP-MHP koalisyonunun halkın karnını doyuracak bir formülü bulunmuyor.
Geçtiğimiz ay açıklanan Orta Vadeli Program ile gördük ki önümüzdeki üç yılda ücretler azalır, halka yansıyan vergiler yükselirken yoksullaşma gittikçe artacak. Buna karşılık şirketlere her tür kolaylık, teşvik, vergi avantajı sağlanacak. İşte müjde olarak sunulan formül bu. Halkın cebinden al, şirketlerin cebine koy” denildi.
“BEŞLİ ÇETE’NİN ÖDEMEDİĞİ VERGİLER HEPİMİZİN SIRTINDADIR”
Seçimden sonra gelen zamlarla yoksullaşmanın arttığı söylenen açıklamada, “Bir yanda vergi yükü sırtına binmiş ve geçim sıkıntısı çeken milyonlar, diğer yanda milyonlar kazanırken bir işçiden daha az vergi veren Dilan Polat, vergileri silinen Mehmet Cengiz ve benzerleri. Beşli Çete’nin ödemediği vergiler hepimizin sırtındadır. Onların ödemediklerini biz ödüyoruz.
Açlık sınırı 12.198 TL iken 7500 TL ile bir ay geçinmeye çalışan emekliye bunu nasıl açıklarsınız? İnsanın onuruna dokunan bu durumun tek sorumlusu IMF politikalarını uygulayan iktidardan başkası değildir. İşte o politikalar sonucunda bugün vergiler artarken, ücretler azalmış, sermaye büyürken halk ekonomik olarak küçülmüştür” ifadelerine yer verildi.
İktidarın uyguladığı politikalara karşı oldukları belirtilen açıklamada, talepler şu şekilde sıralandı:
“Ülkede bulunan tüm çalışanlar için yoksulluk sınırı üzerinde insanca yaşamaya yetecek bir ücret, güvenceli istihdam ve demokratik bir çalışma yaşamı, eşit işe eşit ücret istiyoruz.
İktidarın kurtulmak istediği bir “çöp” olarak gördüğü emekliler için en düşük emekli aylığının asgari ücretin üzerinde olmasını istiyoruz.
Emekliler için bir kandırmaca olan “Kök aylık” uygulamasına son verilmeli, emekli aylıklarında artış, SGK’nın ödediği gerçek aylıklara yapılmalıdır.”
“ÖRGÜTLENMENİN ÖNÜNDEKİ TÜM ENGELLER KALDIRILMALIDIR”
Emekli sendikaları statü yasası çıkartılması çağrısında bulunulan açıklamada, “En son Gaziantep’te görüldüğü üzere sendikalarında örgütlü işçiler direnerek kazanmışlardır. O yüzden örgütlenmenin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Sendikalı olan işçilerin çeşitli oyunlarla işten çıkartılması engellenmeli ve bu yüzden direnen işçiler engellenmemelidir.
Kamu emekçileri, her sendikanın, konfederasyonun kendi üyeleri adına masaya oturabildiği, başta ILO sözleşmeleri olmak üzere uluslararası sözleşmelerle, evrensel sendikal hak ve özgürlüklerle uyumlu, grev hakkı ile tamamlanmış gerçek bir toplu sözleşme hakkına sahip olmalıdır.
Emekli sendikaları statü yasası çıkartılmalı, emeklilerin haklarını korumak için örgütlenmesinin önündeki engeller kaldırılmalıdır” ifadeleri kullanıldı.
“KİRA SORUNUNUN TEK SORUMLUSU VARDIR O DA AKP-MHP İKTİDARIDIR”
Kira sorununa da dikkat çekilen açıklamada, “Astronomik rakamlara varan kiralar bir yandan barınmayı imkansız hale getirirken diğer yandan ev sahibi kiracı kavgaları artık ölümlerle sonuçlanmaktadır. Son bir yılda ev sahibi kiracı kavgalarında 11 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu durumun tek sorumlusu vardır o da AKP-MHP iktidarıdır” denildi.
“BÜTÜN SİYASİ REHİNLER DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR”
Çete ve mafyaların serbest olduğu ancak suçsuz insanların mahkum edildiği söylenen açıklamada şunlar söylendi:
“Ekonomideki açıklar kara para ile kapatılmaya çalışılırken ülkenin her tarafında uluslararası çeteler cirit atmaya başlamıştır. Değişen içişleri bakanı mafyalaşmayı uluslararası boyuta taşırken eski ve yeni bakanlar arasındaki hesaplaşma bir çete kavgası gibi sürmektedir. Hukuksuzluk çeteler için uygun bir ortam yaratırken mafya hakkını arayanlar kadar bir baskıya uğramamaktadır. İşçiye, emekliye, doğa savunucularına devlet şiddeti uyuşturucu tacirlerine ise devlet görevlileriyle fotoğraf çektirmek düşmektedir.
Hukukun hiçe sayıldığı bu ortamda çete düzeni devletin karakteri olmuş ve binlerce insan bu çerçevede haksız yere hapishanelerde tutulmaktadır. Anayasa mahkemesi kararları, seçim kanunları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları hiçe sayılarak hukuksuzluk normal bir durummuş gibi davranılmaktadır.
Ama biz biliyoruz ki çeteler, mafyalar ülkede elini kolunu sallaya sallaya dolanırken binlerce suçsuz insanın içerde olması normal değildir ve milyonlarca insan tarafından kabul edilmemektedir. Muhalifler işledikleri suçlardan dolayı değil düşüncelerinden dolayı içerde rehin tutulmaktadır. Bütün siyasi rehinler derhal serbest bırakılmalıdır.”
“LAİKLİKTEN DE ÖZGÜRLÜKTEN DE VAZGEÇMEYECEĞİZ”
Laiklikten de özgürlükten de vazgeçilmeyeceği vurgusu yapılan açıklamada, “Bir taraftan çeteleri besleyen devlet diğer yandan tarikatları büyüterek toplumu din ile baskılamaya çalışmaktadır. Başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere din baskısı ile yüz yüze kalan pek çok insan kendi iradesi dışında bir yöne doğru sürüklenmektedir.
Okullarda ÇEDES projesiyle çocuklar tarikatların kaderine terkediliyor. Aile hukukunu yeniden ele almak adına Medeni Yasanın lağvedilmesi, dini hukukun uygulanması gündeme getiriliyor. Her fırsatta kız çocuklarının evlendirilmesini yasallaştırmaya çalışılıyor.
Laiklikten de özgürlükten de vazgeçmeyeceğiz. Dinin yoksulluğun yaygınlaştırılma ve normalleştirilme aracı olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz. İnançların özgürce yaşandığı, dinin baskı unsuru olarak kullanılmadığı bir ülke istiyoruz” ifadelerine yer verildi.
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ GERİ GELECEK, 6284 UYGULANACAK”
Kadın cinayetlerine dikkat çekilen açıklamada, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasa’ya dikkat çekilerek, şu ifadeler kullanıldı: “Kadınlar bu ülkede her gün öldürülüyor. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı davalarında failler aklanıyor. Yargı kararlarının her alanda olduğu gibi adaletsizliği meşrulaştırmalarına asla sessiz kalmayacağız. Kadınların güvencesi İstanbul Sözleşmesi geri gelecek, 6284 uygulanacak.”
“İKLİM ADALETSİZLİĞİNİN TÜM YÜKÜNÜ HALA BİZLER YÜKLENİYORUZ”
İklim krizi vurgusu yapılan açıklamada, iklim adaletsizliğinin yükünü haklın çektiği belirtilerek, “Sermaye insan kadar doğayı da rant ve sömürü aracı olarak görmektedir. Bunun sonucu olarak ormanlar yağmalanmakta, kıyılar talan edilmekte, iklimler değişmektedir.
Küresel ısınma ve iklim krizini yaşarken, iklim adaletsizliğinin tüm yükünü dünya halklarıyla birlikte hala bizler yükleniyoruz. Zeytin yok, badem yok, üzüm yok. Veriler bu sorunlarla daha sık karşılaşacağımızı gösteriyor. Suyumuz giderek daha aşağılara kaçıyor ve ağaçlarımız, bitkilerimiz bu derinlere uzanamıyor, ölüyorlar” denildi.
“SERMAYEYE DAYALI DÜZEN KAMU ÇIKARINI HİÇE SAYMAKTADIR”
Semayeye dayalı düzenin halkın çıkarlarını hiçe saydığı bildirilen açıklamada, “Akbelen’de yaşanan orman talanı ile kıyılarımızda adım atacak yer bırakmayan azgın şezlong rantı ya da Datça halkında huzur bırakmayan gürültü terörü birbirinden bağımsız değildir. Şirketlere ve sermayeye dayalı düzen kamu çıkarını hiçe saymaktadır. Ekolojik kriz tarımdan yaşama her alanı vururken etkiyi arttıran kâr düzenidir” ifadelerine yer verildi.
“YASAKLAR YASAKLANMALI, KALDIRILMALIDIR”
Sansür ve yasaklara tepki gösterilen açıklamada, şunlar söylendi: “Gün geçmiyor ki bir film, tiyatro yasaklanmasın ya da sansüre uğramasın. Bu yasaklar toplumun beynine vurulmuş zincirlerdir. Bu durumu kabul etmiyoruz.
Düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı, polisiye müdahaleler son bulmalıdır. Yasaklar yasaklanmalı, kaldırılmalıdır. Her türlü sanatsal üretimin toplumla buluşabilmesi için tüm olanakların sağlanması yasal bir görev olmalıdır”
“HADİ GARİ DİRENİŞE”
İnsanca yaşayabilmek için tek çarenin mücadele etmek olduğu vurgulanan açıklama, şu ifadeler ile sonlandı:
İktidar bugün mücadele ederek kazanılmayacağının inancını yaymaya çalışıyor. Hile, hurda ile kazanılan seçimleri bunun için örnek olarak gösteriyorlar. Ama biz biliyoruz ki ne bu iktidar ne de seçimler meşrudur.
Ve de biliyoruz ki direnenler kazanıyor. Aynı Gaziantep’deki işçiler gibi. O yüzden Hadi Gari direnişe…”