Muğla’daki ekoloji, emek ve demokrasi örgütleri; zeytinliklerin, meraların, ormanların enerji yatırımlarına ve madenlere açılmasını kolaylaştıran ve “Süper izin yasası” olarak bilinen 7554 Sayılı Kanun’a karşı bir araya gelerek “Muğla Toprağımızı Vermiyoruz Kampanya Grubu”nu oluşturdu. Toplantı sonrası yapılan basın açıklamasında mücadele vurgusu yapıldı.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) milletvekillerinin imzasını taşıyan ve enerji ile maden yatırımlarına ilişkin düzenlemeler içeren “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, 19 Temmuz 2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda oylamaya sunulmuş ve kabul edilmişti.
Hemen ardından 7554 Sayılı Kanun olarak 24 Temmuz 2025 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmış ve süreç tamamlanmıştı. Kamuoyunda “Süper İzin Yasası” olarak anılan kanun teklifi, hem Komisyon hem de Genel Kurul görüşmeleri sırasında ekoloji örgütleri ve muhalefet partileri tarafından eleştirilerin hedefi olmuştu.
Eleştirilerin odağında; zeytinlikler, orman alanları ve meralarda madencilik faaliyetlerinin kolaylaştırılması, enerji yatırımları için idari süreçlerin sadeleştirilmesi ve Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreçlerinin hızlandırılması gibi başlıklar yer almıştı.
Bu süreçte Türkiye’nin farklı illerinden gelen çevre örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve yerel yaşam savunucuları kanuna karşı “Toprağımızı Vermiyoruz Kampanyası”nı örgütlemişti.

Kanun’a karşı “Muğla’dan güçlü bir karşı çıkış örgütlemek için toplanıyoruz” diyen yaşam savunucuları bugün (27 Temmuz) Konakaltı Kültür Merkezi’nde “Muğla Toprağımızı Vermiyoruz Kampanyası” olarak bir araya geldi.
Toplantıya 35 farklı kurum temsilcisi katıldı ve yasanın etkileri ile yasaya karşı oluşturulacak mücadele yöntemleri konuşuldu. Kanun’da Muğla’yı hedef alan pek çok hükmün yer aldığına dikkat çekildi. Özellikle maden alanlarındaki zeytinliklerin taşınmasını öngören Madde 11’deki haritanın, Milas ve Yatağan’daki termik santrallerin maden alanlarına işaret edilmesinin altı çizildi.

Öte yandan, Kanun’un yalnızca zeytinlikleri hedef almadığı ya da madencilik faaliyetleri ile ilgili olmadığına dikkat çekildi. Kanun’un başta Muğla olmak üzere tüm Türkiye’de gıda ve su hakkına da saldırı niteliğinde olduğu söylendi.

Toplantının ardından ise basın açıklaması yapıldı. Açıklamayı Muğla Toprağımızı Vermiyoruz Kampanyası adına Marmaris Kent Politikaları Derneği’nden Halime Şaman okudu.
“ORMANLAR, TARIM ARAZİLERİ, MERALAR, SİT ALANLARI, KIYILAR VE KÖYLER MADEN VE ENERJİ ŞİRKETLERİNİN KOLAY ERİŞEBİLECEĞİ ‘SERMAYE STOKLARINA’ DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR”
Açıklamada 7554 Sayılı Kanun’un bir dizi teknik düzenlemeden ibaret olmadığının altı çizilerek, “Toprağımızdan, suyumuza; köyümüzden, kentimize kadar uzanan bütün bir yaşamı tasfiye girişimidir” denildi.
Kanun içeriğine dair şu değerlendirmeler yapıldı:
“Devletin kamu adına kullanılması gereken tüm yetkileri, artık doğrudan şirketlerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere seferber ediliyor. Bu yasa, kamu gücünü özel çıkarların hizmetine sokuyor; ormanları, tarım arazilerini, meraları, sit alanlarını, kıyıları ve köyleri maden ve enerji şirketlerinin kolay erişebileceği ‘sermaye stoklarına’ dönüştürüyor.
Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) gibi kurumlar, Anayasa’nın açıkça güvence altına aldığı mülkiyet hakkını, ‘acele kamulaştırma’ kararlarıyla fiilen geçersiz kılabilecek. Üstelik bu kararlar, yargı denetimi beklenmeden, halkın onayı aranmadan uygulanabilecek. Böylece tapular fiilen hükümsüzleşecek; insanlar yıllardır yaşadıkları topraklardan koparılacak.”
“BU, BİR KÖKSÜZLEŞTİRME POLİTİKASIDIR”
Düzenlemenin anlamının açık şekilde ‘zorunlu göç politikası’ anlamına geldiği belirtilen açıklama şöyle devam etti:
“Köylüye, çiftçiye, kırsalda yaşayan yurttaşlara açıkça ‘Bu topraklardan çekil’ denmektedir. Geçimlik üretimin sürdüğü alanlar şirket projeleriyle kuşatılırken, halkın yaşamla kurduğu bağ parçalanmakta; tarihsel, toplumsal ve mekânsal aidiyetler ortadan kaldırılmaktadır. Bu, bir köksüzleştirme politikasıdır. Bu, bir tasfiye planıdır.”
“SERMAYEYE, KAMU KAYNAKLARIYLA VE HALKIN MÜLKÜ ÜZERİNDEN AÇIK BİR SERVET TRANSFERİ YAPILMAKTADIR”
Ayrıca, devletin yurttaşı korumak olan görevinin terk edildiği, bunun yerine maden ve enerji şirketlerine ‘engel çıkmadan’ faaliyet yürütebilecekleri bir rejim yaratıldığı söylendi.
Kamulaştırma, ruhsatlandırma, imar ve planlama gibi araçların, şirketlerin ihtiyaçlarına göre şekillendirildiği söylenen açıklamada, “Sermayeye, kamu kaynaklarıyla ve halkın mülkü üzerinden açık bir servet transferi yapılmaktadır” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada yurttaşların düzenlemeye rıza göstermeyeceği, yaşam alanlarının feda edilmesine sessiz kalınmayacağı; köksüzleştirme ve göçe zorlanmayı kabul etmeyeceğinin altı çizildi.
“Yasal olan her zaman meşru değildir” vurgusu yapılan açıklamada, “7554 Sayılı Yasa, halkın gözünde meşru değildir. Anayasa’nın bizlere yüklediği görev açıktır: Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir ve bu hakkı savunmakla da görevlidir. Bu hakka dayanarak, yaşam alanlarımızı savunma meşruiyetimiz doğmuştur” denildi.
Son olarak, Muğla’da ve Türkiye’nin dört bir yanında süren ekoloji mücadelelerinin ‘bu yağma düzenine karşı ortak bir direniş hattı’ kurmaya devam edeceği belirtilerek şunlar şöylendi:
“Biz buradayız. Topraklarımızı terk etmeyeceğiz. Birlikte yaşamı savunacağız.”
“MUĞLA’DA 48 TANE KÖY YERİNDEN EDİLECEK, TERMİK SANTRALLER BEŞ ON YIL DAHA ÇALIŞSIN DİYE”
Toplantı sonrası Toprağımızı Vermiyoruz Kampanya Grubu’ndan Kazım Yılmaz, Gündem Fethiye’nin sorularını yanıtladı.
Yasaya karşı Türkiye genelinde “Toprağımızı Vermiyoruz” kampanyası olarak örgütlendiklerini belirten Yılmaz, “Türkiye’nin her yeniden ekoloji örgütleri, yurttaşlar, direniş alanları var. O çalışmanın Muğla’daki yerel ayağını örgütlemek için toplandık bugün” dedi.
Yasadan en çok etkilenecek yerlerden birisinin de Muğla olduğuna dikkat çeken Yılmaz, şöyle devam etti: “Halihazırda zaten Muğla bir sürü krizler yaşarken -işte su krizi, gıda krizi- bu yasa ile birlikte burada köyler, kırsal yaşam yok olacak. Bu da ciddi bir yerinden edilme ve gıda krizine sebep olacak. Yerel üretimler bitecek. Muğla’da 48 tane köy yerinden edilecek, termik santraller beş on yıl daha çalışsın diye.”
“BU YASA DOĞAYA KARŞI YAPILAN GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK SALDIRILARDAN BİRİSİ”
Zeytinliklerin ve ormanların yanı sıra sulak alanlar gibi korunması gereken alanların da olduğunu söyleyen Yılmaz, “Muğla özelinde termik santral, maden sahaları yönünden daha çok dikkat çekti yasa, zeytinlikler gidecek diye. Ama yenilenebilir enerji yatırımları da var Muğla’da. Başka maden çalışmaları da var” ifadelerine yer verdi.
Maden ve enerji faaliyetlerinde izin süreçlerinin kolaylaştığını hatırlatan Yılmaz, “Muğla’nın, Türkiye’nin her yeri çok ciddi bir tehdit altında. Bu yasa doğaya karşı yapılan gelmiş geçmiş en büyük saldırılardan birisi” diye konuştu.
NE OLMUŞTU?
Teklif, 13 Haziran’da TBMM Başkanlığı’na sunuldu. 19 Haziran’da Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda görüşmeler başladı.
Muğla başta olmak üzere farklı kentlerden gelen yurttaşların komisyona alınmaması, AK Parti ve muhalefet partileri arasında fiziksel tartışmalara yol açtı. Avukat Yakup Okumuşoğlu Meclis’te yerde sürüklendi.
26 saat süren görüşmelerin sonunda teklif, 20 Haziran’da komisyon tarafından kabul edildi.
Ardından torba yasa kapsamında TBMM Genel Kurulu’na geldi. Bu süreçte Muğla’nın Milas ilçesindeki Akbelen Ormanı’nı korumak için bir araya gelen ve Akbelen Ormanı’nın kesilmesinden sonra da köyleri maden tehdidi altında olan İkizköylüler, 3 Temmuz’da Ankara’daki Cemal Süreyya Parkı’nda nöbete başladı.
Köyleri yasadan doğrudan etkilenecek olan İkizköylüler görüşmelerin devem ettiği sırada, 16 Temmuz’da “süper izin yasasına” karşı açlık grevi başlattı. Açlık grevi, 19 Temmuz akşam saatlerinde yurttaşların sağlık problemleri nedeniyle hastaneye kaldırılmalarının ardından sona erdi.
Yasanın Genel Kurul’da görüşülmesi ise 8 Temmuz’da başladı. Görüşmeler sırasında muhalefet vekilleri ile AK Parti milletvekilleri arasında arbedeye varan tartışmalar yaşandı.
YASA NE GETİRİYOR?
İlk maddeye göre, ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) süreçlerinde “ÇED gerekli değildir” kararının yanlış yorumlandığı öne sürülerek şirketlerin, gerekli izinleri alabilmesi için ÇED sürecinin tamamlanması gerekliliği ortadan kaldırılıyor.
İkinci maddeyle maden sahalarının çevresel rehabilitasyonu için ödenen çevre uyum teminatlarının yerine “rehabilitasyon bedeli” sistemi getiriliyor.
Üçüncü maddede ise madencilik faaliyetleri için izin süreçleri yeniden yapılandırılıyor. İlgili kurumlar izin başvurularına üç ay içinde yanıt vermezse ek bir aylık sürenin ardından “izin verilmiş” sayılıyor.
Diğer yandan Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) talebiyle devlet ormanlarında madencilik faaliyetleri için 24 ay süreyle bedelsiz izin veriliyor; bu süre gerektiğinde 12 ay daha uzatılabiliyor.
Dördüncü maddeyle stratejik veya kritik madenler tanımı değişiyor, acele kamulaştırma uygulanabiliyor ve zorunlu maden stoku tutma yetkisi cumhurbaşkanına veriliyor.
Beşinci maddeyle ruhsat bedelinde yüzde 30 oranında indirim yapılıyor. Bunun yanında rehabilitasyon bedeli ruhsat bedelinden ayrıştırılarak ruhsat bedeli kadar bir tutarın rehabilitasyon bedeli olarak ödenmesi zorunlu hale getiriyor.
Ayrıca, ruhsat bedelinin devlet bütçesine giden pay yüzde 50’den yüzde 70’e çıkarılıyor. Bedellerin ödenmesine ilişkin yükümlülüklerin yerine getirilmemesi hâlinde madencilik faaliyetine son verilmesi öngörülüyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı, izin sahibi kamu kurum ve kuruluşunun bütçesinde ayırdığı ödenekleri rehabilitasyon amacıyla kullanabiliyor.
Altıncı maddeyle Teklif ile ruhsat sahiplerinin işletme ruhsat bedeli kadar rehabilitasyon bedeli ödemesi zorunlu hale getiriliyor. Tahsil edilecek işletme ruhsatı bedelinde yapılan indirim, asgari devlet hakkı miktarı da ruhsat bedelinin yüzde 50 fazlası kadar artırılıyor.
Diğer yandan krom madeni, Londra Metal Borsası’nda işlem görmediğinden, 3213 sayılı Maden Kanunu’na ekli 3 sayılı tablodan çıkarılarak genel hükümlere tabi oluyor.
Yedinci maddeyle arama ruhsatı düzenlenebilmesi için yatırım teminatı zorunluluğu getiriliyor. Ayrıca, IV. Grup madenlerin bent olarak ayrı ayrı ruhsatlandırılmasına imkân tanınabiliyor.
Sekizinci maddeyle arama döneminin sonuna kadar, üç boyutu ve miktarıyla rezervin belirlenmesi yükümlülüğü ve projede sunulan taahhüde uyulmaması hâli için teminatın iradı yaptırımı, asgari faaliyetlerin yapılmaması hâlinde ise ruhsat iptali yaptırımı öngörülüyor.
Ayrıca, programın iki yıl üst üste yüzde 50’nin altında gerçekleştirilmesi durumunda ruhsat iptal ediliyor. İşletilebilir rezerv bulunamayan durumlar için ruhsat bedeli ve ihale bedeli iade ediliyor.
Dokuzuncu maddeyle ruhsat süresinin uzatılması taleplerinin uygun bulunabilmesi için asgari üretim faaliyeti yapılması şartı getiriliyor. Bu asgari üretim şartının detaylarının ise yönetmelikle belirlenmesi bekleniyor.
Diğer yandan vadesi geçmiş borcun bulunmadığına dair belge ibrazına, rehabilitasyon bedeli iadesi başvuruları da dâhil ediliyor.
10’uncu maddeyle herhangi bir sebeple hükümden düşmüş, terk edilmiş veya taksir edilmiş bütün alanların; ihaleyle ruhsatlandırılması yerine, rezerv varlığına ilişkin herhangi bir verinin bulunmaması durumlarında alanların genel hükümlere tabi olarak ruhsatlandırılabiliyor.
Ancak, II. Grup (b) bendi ve IV. Grup maden alanlarının sahayla ilgili konum, rezerv ve geçmiş bilgiler doğrultusunda Genel Müdürlük kararıyla ihaleyle verilebiliyor.
AK Parti’nin verdiği önergeyle teklifin 11’inci maddesindeki yeni değişiklikle ise 3213 sayılı Maden Kanun‘a eklenen geçici 45’inci maddenin ikinci fıkrasında yer alan “öncelik verilmek suretiyle” ibaresinden sonra gelmek üzere, “taşınan ve taşınamayan zeytin ağacı sayısının en az iki katı zeytin ağacı ile oluşan” ibaresi eklendi.
Yapılan değişiklikle zeytinliği taşınacak olan köylülere; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından uygun görülen ya da maden sahalarının bulunduğu il sınırlarındaki KİT’lere ait taşınmazlarda yer alan zeytinlikler, değerinin yüzde biri üzerinden 20 yıl süreyle doğrudan kiralanabilecek.
Diğer yandan teklifin yürürlüğe girdiği tarihte ruhsat sahibi olan şirketlere, elektrik ihtiyacını karşılamak amacıyla yürüttükleri madencilik faaliyetleri için zeytinlik sahalarında izin verilebilecek. Bu iznin verilebilmesi için madencilik faaliyetinin başka bir alanda yürütülmesinin mümkün olmadığının tespiti gerekiyor ve “kamu yararı” şartı aranıyor.
Faaliyetin yürütüleceği alandaki zeytin ağaçlarının mümkün olduğunca aynı il veya ilçe içerisinde başka bir alana taşınması gerekiyor. Ancak taşınması mümkün olmayan zeytin ağaçları olması halinde bile madencilik faaliyetine izin verilebilecek. Madencilik faaliyetlerine izin verilen şirketler, taşınan veya zarar gören ağaçlar için eşdeğer büyüklükte yeni bir zeytinlik tesis etmekle yükümlü tutuluyor.
MUĞLA NASIL ETKİLENECEK?
Muğla Çevre Platformu (MUÇEP), kanun teklifi ile ilgili yazılı bir açıklama yayımladı ve Muğla’da 48 köy ve mahalle acele kamulaştırma ve yerinden edilmeyle karşı karşıya kalabileceği belirtildi.
MUÇEP’in araştırmasına göre, Muğla’da etkilenecek köy ve mahalleler ile nüfusları şu şekilde:
Mahalle/Köy | Nüfus |
Kuzyaka | 756 |
Kısırlar | 462 |
Söğütçük | 1631 |
Çiftlikköy | 492 |
Karacahisar | 708 |
Pınararası | 189 |
Çamköy | 775 |
İkizköy | 218 |
Karacaağaç | 144 |
Bağdamları | 1654 |
Sekköy | 44 |
Bayırköy | 338 |
Akçakaya | 294 |
Fesleğen | 791 |
Hasanlar | 367 |
Çakıralan | 237 |
Gürceğiz | 188 |
Türkevleri | 826 |
Yoğunoluk | 348 |
Dereköy | 267 |
Pınarköy | 517 |
Hüsamlar | 346 |
Çamlıca | 254 |
Kalem | 526 |
Alatepe | 362 |
Kultak | 392 |
Çaybükü | 321 |
Gökpınar | 732 |
Bozüyük | 1060 |
Bağyaka | 337 |
Kapabağ | 546 |
Eskihisar | 560 |
Bencik | 1751 |
Köklük | 479 |
Kafaca | 1511 |
Akçaova | 1708 |
Salihpaşalar | 384 |
Bayır | 6301 |
Bahçeyaka | 624 |
Hisarardı | 397 |
Hacıbayramlar | 588 |
Yeniköy | 349 |
Şahinler | 633 |
Yeşilbağcılar | 849 |
Kırık | 201 |
Gökgedikköyü | 402 |
Yayla | 249 |
Yava | 238 |