SES Muğla Şubesi, boşanma aşamasında olduğu erkek tarafından öldürülen Dr. Melek Bağçe için yaptığı basın açıklamasında, “Kadın cinayetleri ve sağlıkta şiddet sona ersin” ifadelerini kullandı.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Muğla Şubesi, Antalya’nın Alanya ilçesinde boşanma aşamasında olduğu erkek tarafından öldürülen Dr. Melek Bağçe için bir basın açıklaması gerçekleştirdi.
Muğla’nın Menteşe ilçesindeki Sınırsızlık Meydanı’nda bugün (16 Haziran 2023) saat 12.30’da yapılan açıklamada, “Ülkemizin içinde bulunduğu şiddet sarmalında bir kadın bir sağlık emekçisini daha kaybetmenin derin hüznünü ve öfkesini yaşıyoruz. İki gün önce Antalya ilinin Alanya ilçesi Damlataş Aile Sağlığı Merkezi’nde çalışan Dr. Melek Bağçe’nin, boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından işyerinde gündüz gözü rehin alınarak vahşice katledildiğini öğrendik” denildi.
Bunun bir ilk olmadığı belirtilen açıklamada, “Kasım 2015’te Dr. Aynur Dağdemir, birlikte çalıştığı kadın hemşireyi erkek şiddetinden korumaya çalışırken öldürülmüştü. Ocak 2022’de Ebe Ömür Erez, aile sağlığı merkezinde erkek şiddetiyle katledilmişti. Ekim 2022’de aile sağlığı merkezinde çalışan Emine hemşire, işyerinde bir erkek tarafından ateşli silahla vurulmuştu. Nisan 2023’de Çanakkale Tabip Odası Başkanı Dr. Ayşe Güneş, eski eşi tarafından hastane bahçesinde bıçaklı saldırıya uğramıştı” hatırlatması yapıldı.
“MELEK BAĞÇE, KADINA YÖNELİK ERKEK ŞİDDETİYLE YAŞAMDAN KOPARILAN KIZKARDEŞİMİZDİR”
Açıklamada, “Bir kaç örneğini sıraladığımız bu acı olaylar, tıpkı Dr. Melek Bağçe cinayetinde olduğu gibi, hem kadına yönelik şiddetin hem de sağlık ve sosyal hizmet emekçilerine yönelik şiddetin vücut bulduğu olaylar sayacında yerlerini aldı. Dr. Melek Bağçe, çağlar boyu süren kadına yönelik erkek şiddetiyle yaşamdan koparılan kızkardeşimizdir” ifadeleri kullanıldı.
Sistemin şiddeti ve ayrımcılığı kurumsallaştırdığı ve failleri cesaretlendirdiği ifade edilerek, “Ataerkil egemen sistemin; eğitimde, medyada, iş yerinde ve gündelik hayatın her alanında yeniden ve yeniden üretildiği Türkiye’de, siyasi iktidarın kadına ve çocuğa karşı işlenen suçları cezasız bırakan mevcut şiddet dili ve politikaları, şiddeti ve ayrımcılığı kurumsallaşmakta, failleri cesaretlendirmektedir. Öyle ki siyasi iktidarın, özellikle son 10 yılda kadın ve çocuk haklarının gaspına yönelik mevcut gerici politika ve uygulamaları ile AKP-MHP ve HÜDA PAR bloğunun çocuk ve kadına yönelik şiddet ve istismarın önünü açan söylemleri, bugün olduğu gibi acı durumların yaşanmasına neden olmaya devam edecektir” denildi.
Şiddet söyleminin dozunun giderek arttığı belirtilen açıklamada, “Şiddeti meşrulaştıran, körükleyen, hatta sürekli olarak yeniden üreten iktidar ve siyaset dili, başta kadınlar, çocuklar, gençler, LGBTİ+lar olmak üzere toplumun bütün kesimlerinde baskı, sindirme ve korku iklimi yaratmak amacıyla sürdürülmektedir. Dozu giderek artan bu şiddet söylemi, insan ve doğa haklarını hiçe sayan güvenlikçi-militarist-neoliberal politikalarla güçlendirilmektedir. Kadını ve kazanılmış haklarını yok sayan, sahiplenilmesi gereken bir mal gibi gören kadın düşmanı erkek egemen politikalar, alınmayan koruyucu önlemler, işletilmeyen düzenleyici mekanizmalar ve cezasızlık politikalar hayatımızın her alanını kuşatmaya devam etmektedir” belirlemesi yapıldı.
“ERKEK FAİLLER CESARETLENDİRİLİYOR”
Söz konusu politikaların erkek failleri cesaretlendirdiği belirtilen açıklamada, “Erkek failleri cesaretlendiren söz konusu politikalar, şiddetin her türünün evlerde, işyerlerinde, okullarda, sokaklarda fütursuzca kol gezmesine ve yaygınlaşmasına yol açmakta; taciz, tecavüz ve cinayetle son bulan yaşam hakkı ihlalleri toplumun beden ve ruh sağlığını her geçen gün daha fazla tehdit etmektedir. Bu süreçte kadına ve çocuğa yönelik her tür ayrımcılığı ve şiddeti önlemeye dönük Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Beyannamesi (CEDAW), Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Lanzarotte Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmelerin hayata geçirilmemesi, kadına yönelik şiddetin önlenmesinde en etkili uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nin fesh edilmesi ve 6284 Sayılı Yasa’nın tartışmaya açılması; kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin yaygınlaşmasında başta gelen belirleyici etkenlerdir” ifadeleri kullanıldı.
Kadın cinayetlerinin politik olduğu belirtilen açıklamada, “Biz biliyoruz ki; kadın cinayetleri politiktir ve bütün kadın cinayetlerinde olduğu gibi kız kardeşimiz Dr. Melek Bağçe’yi yaşamdan koparan yalnızca boşanma aşamasında olduğu bir erkek değil, bu kadın düşmanı politikaların sonucudur. Dr. Melek Bağçe, son zamanlarda hızla artan sağlıkta şiddetin hedefinde yaşamını kaybeden bir sağlık emekçisidir” denildi.
Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin sağlık ve sosyal hizmet emekçileri için tehdit olmaya devam ettiği ifade edilerek, “Sağlıkta Dönüşüm Projesi’yle yaratılan neoliberal sağlık sistemi, yalnızca birinci basamak sağlık hizmetlerini tahrip etmekle kalmamış, aynı zamanda hekimleri ve sağlık çalışanlarını parçalanan ve güvenli olmayan sağlık kurumlarında çalışmaya mahkûm etmiştir. Kışkırtılmış sağlık talepleri, performans baskısı, güvencesiz çalışma, kamudan karşılanmayan koruyucu hizmet paketlerinin yarattığı çaresizlik, emeğin değersizleştirilmesi ve şiddete karşı korunaksız çalışma gibi çok yönlü olumsuz etkenler sağlık ve sosyal hizmet emekçileri için tehdit olmaya devam etmektedir” ifadeleri kullanıldı.
“SAĞLIK EMEKÇİLERİNİN ‘SAĞLIKTA ŞİDDETE SON’ ÇIĞLIKLARI DUYULMAMAKTADIR
Sendikalarının, kadına ve çocuğa karşı her türlü şiddet ve istismar akarşı mücadelesini sürdüreceği belirtilen açıklamada, “Sendika ve emek meslek örgütleri olarak giderek artan sağlıkta şiddetin durdurulması için yaptığımız eylem ve etkinlikler, hazırladığımız yasa önerileri siyasal iktidarın kör duvarlarında yankı bulamamakta, sağlık emekçilerinin ‘Sağlıkta şiddete son’ çığlıkları duyulmamaktadır. Sendikamız, kadına ve çocuğa karşı her türlü şiddet ve istismar ile bunlara neden olan bu karanlık zihniyete karşı mücadelesini yükselterek sürdürecektir” denildi.
Açıklama, “Kadın düşmanlığında ortaklaşan, ‘yalnız yaşayan kadınları sahiplendirmekten’ bahseden, çocuk istismarını meşrulaştıran ve ülkemizi ortaçağ karanlığına gömmeye çalışan bu gerici ve ataerkil zihniyeti, kadınlar eşitlik ve özgürlük mücadelesini yükselterek, dayanışma ve iradeyle değiştirecektir. İnsan haklarına ve onuruna yaraşır, şiddete karşı güvenli çalışma ortamlarını talep etmekten ve mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz” ifadeleriyle son buldu.