Fikret Başkaya Yeni Yaşam’daki yazısında seçimlere de değinen, değerlendiren bir yazı yazmış ve temel mesel’e, değiştirilmesi gereken terazi üzerinden değinmiş: https://yeniyasamgazetesi5.com/teraziyi-degistirme-zamani-2/
…
“Kapitalizm varlığını büyümeye borçludur. Şimdilerde artık yeteri kadar büyüyemiyor, ama büyürse de sosyal kötülükleri (açlığı, işsizliği, yoksulluğu, sefaleti, manevi yozlaşmayı…) derinleştiriyor; iklim krizini ve ekolojik yıkımı, ekositi (canlı türlerin yok olması) azdırıyor…
Aslında bu durum, “Boşa koysan dolmaz, doluya koysan almaz” halidir… İnsanlığın yüzleşmek zorunda olduğu kötülükler sadece ekonomik kriz, finansal kriz, iklim krizi, ekolojik yıkım, sosyal kriz, politik ve jeopolitik, kriz, etik krizi… değil, bunların tamamı veya aynı anlama gelmek üzere bir uygarlık krizi… Daha da ötede şimdilerde antroposen (anthropocene) denilen bir ‘jeolojik çağ dönüşümü’ zamanı…”
…
Hoş bir yazı, değil mi? Hele benim-bizim gibi kendini anti-kapitalist olarak tanımlayan yaşlı kuşak için… Ama yine de bu anti-kapitalist perspektife sanki bir şeyler daha eklenmesi gerekiyor… Yazının içinde bir eksik var gibi geldi bana ya da daha doğru bir ifadeyle eksik demesek bile saklı bir şey var gibi? Haddim olmadan saklı olana ya da eksiğe dikkat çekmek istedim!
Kimi arkadaşlarımız (ki eski sosyalist çizgiden gelen anti-kapitalist arkadaşlarımız diye tarifleyelim, bu arkadaşlarımızı), Antroposen etkiden söz edenlerin aslında meseleyi çarpıttıklarını insan eliyle dünyaya kötülük yapılmadığını… yapılan kötülüğün kapitalizmden kaynaklı olduğunu, kapitalizmi devirince dünyanın güllük gülistanlık olacağını iddia ediyor.
Oysa bu arkadaşlarımızın önemlice bölümü, tam da Başkaya’nın bu yazısında değindiği gibi kapitalizme özgü tüketim alışkanlıklarını değiştiremeyen, tabiri caizse sigara almak için 100 adım ötedeki bakkala bile karbon üreten arabasıyla giden ya da ne bileyim çok büyük olasılıkla başka bir sürü tüketim alışkanlıklarını da değiştirmekten kaçınan, dünyaya-dünyadaki diğer varlıklara zarar veren davranışlarını, ümit ettikleri kapitalizm sonrası “sosyalist” toplumda da devam ettirecek dostlarımız (İtiraf etmeliyim ki bunlara kendimi de dahil etmem gerek, üzülerek) olduğunu da söylemek yanlış olmaz sanırım!?
Bu alışkanlıklar değişmeden, kapitalizme ait olduğunu tariflediğimiz ama aslında bal gibi insan odaklı olduğunu bildiğimiz bu davranışları değiştirmeden, dünyanın olumlu anlamda değişmesinin pek mümkün olmadığına dair kuşkularınız yok mu sizin de!?
Evet dünyanın kapitalizmden kaynaklı olsa bile insan eliyle oluşan bu eko-kırımdan, kurtarılması için mutlaka kapitalizm karşıtlığı gerekiyor ama yetmiyor, demeye çalışıyorum. Kapitalist olmadığını iddia eden reel sosyalist (ya da adı her ne ise) rejimlerin bu dünyaya saldığı karbon eşleniklerinin kapitalist dünya ile yarıştığını da unutmamak gerekiyor, yakın geçmişimizde.
Tüketim alışkanlıklarını, insan odaklı düşünme biçimini değiştirmeyen bir “sosyalist toplum”un da dünyaya pek iyi gelmeyeceğini, sosyalizm ile kapitalizm arasındaki yarışta, refahı ölçerken mesela ne kadar çok enerji-elektrik üretildiği ya da ne bileyim ne kadar çok pastırma yenildiği ile karşılaştırma yapma yanlışlığına bir kez daha düşmemek gerekiyor. Demek istediğim kapitalizm sonrası toplumda da tüketim toplumunu önceleyen, insan refahı ya da kalkınma odaklı bir “sosyalizm” denemesinin daha pek de farklı sonuçlar getirmeyeceğine dikkat çekmek istiyorum…
Kapitalizm sonrasını tasarlarken de daha yarına kalmadan bugünden değiştirmemiz gereken ne çok berbat alışkanlıklarımız, denenmiş ve becerilememiş tasarımlarımız var, biraz da bunlara kafa yormak lazım değil mi?
21 Nisan Pazar günü, Datça’da Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Meclisi Antroposen Etkiyi, İnsan ve Kapitalizm ilişkisini konuşacak, tartışacak… Kolaylaştıcı Tuğrul Kınıkoğlu…
İkinci tartışma-sohbet ise 5 Mayıs’ta yeni mücadele yöntemleri üzerine olacak: Nereden Başlamalı, kolaylaştırıcı Faruk Alpkaya ile…
Sizleri de bekleriz…
Mezuniyet (ODTÜ-İşletme) sonrası bir süre büyük şirketlerde profesyonel olarak çalıştım. Profesyonel yaşamdan çabuk bıktım ve alışıldık iş yaşamından kopup, daha önce pek denenmemiş, niş alanlarda yazılı ve görsel/işitsel yayıncılık faaliyetlerine kalkıştım.
Basılı ya da dijital ortamlarda dergiler, gazeteler, çeviri ve derleme kitaplar ile interaktif eğitime dönük kurgu videolar hazırladım, sundum. Kitap yayıncılığının yanı sıra, meslek odaları ve örgütlerde yayıncılık-iletişim ve örgütlenme alanlarında hizmet vererek yaşamını idame ettirdim. Datça’ya yerleştim. Bir süredir doğrudan ya da katılımcı demokrasinin işletildiği, hiyerarşisiz/şiddetsiz yerel meclisli yapılarla hak ve yaşam alanlarının savunuculuğunda arayışlar içindeyim.