Sanat ve aktivizmi birleştirerek küresel sorunlara dikkat çeken Yasemin Sayıbaş Akyüz, Bodrum’daki yerel iklim hareketlerinden uluslararası sergilere uzanan yolculuğunda umut dolu bir dünya için çalışıyor. Akyüz, Akbelen ile kurduğu bağı ve sanat yolculuğunun hikayesini Gündem Fethiye’ye anlattı.
Haber: Songül Karadeniz
Grafik tasarımcı ve iklim aktivisti Yasemin Sayıbaş Akyüz, sanatıyla iklim krizine karşı farkındalık yaratıyor. Bodrum İklim Acil Çağrısı grubunun kurucularından olan Akyüz, yerel ve uluslararası düzeyde çalışmalar yapıyor. Dijital tasarımlarıyla binlerce insana ulaşan aktivist sanatçı, orman yangınlarından iklim grevlerine kadar pek çok alanda aktif rol alıyor. İklim kriziyle mücadeleyi bir yaşam amacı olarak gören Akyüz, sanat ve aktivizmin birbirini nasıl beslediğini anlattı.
Uzun yıllardır iklim krizindeki gelişmeleri takip eden Yasemin Sayıbaş Akyüz, iklim krizine olan ilgisinin aktivizme yönelmesinden çok daha önce başladığını belirterek ekledi: “Bu iklim değişikliğinden iklim krizine, hatta bugün geldiğimiz noktadaki iklim yıkımına doğru giden bir süreç. Benim profesyonel mesleğim grafik tasarım. Onun dışında uzun süre kendi atölyemde çeşitli sanatsal çalışmalar yaptım. Stop motion animasyonu, kinetik sanat, resim gibi farklı alanlarda çalıştım. Gerek bilgisayar başında otururken gerekse atölyemde çalışırken bir yandan da iklim ve doğa konusunda programlar dinliyordum. Açık Radyo’nun iklim krizi konusunda bir farkındalık oluşturmada bana çok büyük katkısı olmuştur.”
Çocukların dünya çapında başlattığı iklim hareketinin Türkiye’de de başlamasıyla sahada aktivizme yöneldiğini ifade eden Akyüz, şunları söyledi:
“20 Eylül 2019’da Bodrum Belediye Meydanı’nda Fridays For Future hareketinden liseli gençler bir iklim grevi düzenlemişlerdi. Biz de bir arkadaşımızın daveti üzerine pankartlarımızı hazırlayarak kızımızla birlikte ailecek gittik. Orada biz beş kadın bir araya geldik ve çocuklarımızla Bodrum İklim Acil Çağrısı adında bir grup kurduk. Sonrasında üç ay boyunca her cuma Bodrum’da iklim krizi farkındalık eylemleri düzenledik. Sesimiz kısa sürede duyuldu. Sivil toplumdan ciddi bir destek gördük. Kent Konseyi’nde bir grup kurduk. Bodrum Belediyesi ile de çalışmalar yapmaya başladık. Liseli gençlere yönelik bir iklim krizi eğitimi planladık ve çalışmalara başladık. Pandemi başladığında grup olarak çalışmalara devam edemedik. Herkesin evlerine kapandığı dönemde ben de aktivizme devam edebilmek için dijital tasarımlar yapıp sosyal medyada paylaşmaya başladım.”
Pandeminin işlerinin azalması dışında kendisini maddi anlamda çok fazla etkilemediğini belirten Yasemin Sayıbaş Akyüz, bu dönemin iklim ve çevre konusunda görsel tasarımlara başlamasına vesile olduğunu aktardı: “Kendi işim zaten online. O dönemde de uzaktan çalışıyordum. Sosyal medyada paylaşmak üzere tasarımlar yapmak için de daha fazla zamanım oldu. Bugün dönüp baktığımda iyi ki başlamışım diyorum. Yerel olarak çalışmalarımız da mutlaka çok anlamlı olacaktı ama bu şekilde çok daha fazla insana ulaşma şansım oldu. Benimle aynı kaygıları taşıyan, benzer ideallere sahip pek çok insanla arkadaş oldum. Pandemi bir bakıma bana hiç planlamadığım bambaşka bir yol açmış oldu.”
“KÜRESEL ISITMA” SERGİSİ
2021 sonbaharında Gümüşlük Müzik Festivali’nde ‘Küresel Isıtma’ isimli sergi düzenlenen Akyüz serginin ortaya çıkış sürecini anlattı:
“O sergi, daha önce sosyal medyada paylaştığım tasarımlarımdan oluşmuştu. Yani festival ekibi bana böyle bir sergi teklifinde bulunduğunda görseller hazırdı. Ama yine de sergi hazırlığı bir aydan fazla sürdü. Tasarımların seçilmesi, boyutlandırılması, baskısı, sergi duyurusu, davetiyeler vs. derken düşündüğümden daha yoğun bir hazırlık süreci geçirdim.
Sadece iklim krizi ile ilgili çalışmalarımın olduğu bir sergiydi. Sanırım Türkiye’de de bu konuda yapılan ilk sergiydi. Yani direk olarak ‘Küresel Isıtma’ başlıklı ve iklim krizi odaklı bir sergi. Açılışından itibaren bana gerçekten çok umut verdi. Sergiye duyulan ilgi oldukça yüksekti. Ziyaretçiler, ulusal ve yerel basında yapılan haberler beni çok umutlandırdı. İklim krizine duyulan ilgiyi görmemi sağladı. Diğer yandan iklim krizinin de bir grafik tasarım sergisi ile haber olması faydalı olmuştur diye düşünüyorum.”

“YANGINLARIN MUĞLA’DA BAŞLADIĞI GÜN AKBELEN ORMANI’NDAYDIM”
Bodrum’da yaşayan Yasemin Sayıbaş Akyüz, 2021’in yaz aylarında Ege ve Akdeniz Bölgesi’nde gerçekleşen orman yangınlarına birebir şahit olduğuna değinerek, şunları kaydetti:
“Yangınların Muğla’da başladığı gün ben Akbelen Ormanı’ndaydım. O günün sabahı çadırımı alıp gece nöbetinde kalmak için gitmiştim. Eşim ve kızım da şehir dışındaydılar. Öğlen civarı biz Akbelen nöbet alanındayken bana bir telefon geldi. Bodrum’da bizim evin bulunduğu bölgeye çok yakın bir yerde orman yangını çıkmıştı ve evlerimiz boşaltılıyordu. Yangın sebebiyle yoğun trafikten dolayı eve gitmem mümkün değildi. Komşumuzu aradım. Sağ olsunlar kedimiz ve köpeğimizle ilgilendiler.
Ben Akbelen Nöbet alanında kalmaya devam ettim. Akşam üzeri Akbelen Ormanı’na yakın bir bölgede yangın başladı. Uzaktan dumanları görüyorduk. Hemen bir toplantı yaptık ve yangının Akbelen’e doğru gelmesi ihtimaline karşı hazırlıklarımızı yaptık. Yangın bizim olduğumuz tarafa değil de aşağıya Kemerköy Termik Santralinin olduğu yere doğru ilerledi. O gece yangının ilerlediği taraftan evleri boşaltılan pek çok kişi geldi nöbet alanına. Eşim ve kızım gece yarısı ancak gelebildiler. Bizim bölgedeki yangın evlerimize ulaşmadan söndürülmüştü. Biz de dönebildik.
O dönem gerçekten çok can acıtıcıydı… Kocaman ormanları içindeki canlarıyla beraber kaybettik. İnsanlar evlerini, tarlalarını, zeytinliklerini kaybettiler. Bodrum Belediyesi bir yardım kampanyası başlatmıştı. Benim sergim de yangınlardan hemen sonra Eylül başında açıldı. Böylece sergimin gelirlerini yangınlardan etkilenenlere bağışlama fırsatım oldu. İklim krizi temalı bir sergiydi ve iklim krizinin yakıcı yüzünü birebir orman yangınlarla tecrübe etmiş bir bölgede ufak da olsa böyle bir şey yapabilmek benim için çok anlamlıydı.”

“SANAT ESERİ İÇERİSİNDE UMUT DA BARINDIRIYORSA HAREKETE GEÇİRİCİ BİR ETKİ YARATABİLİR”
Sanatın iklim krizi gibi küresel sorunlara dikkat çekmede çok önemli bir rol oynadığını belirten Akyüz, sanat eserleri vasıtasıyla insanların duygularına hitap edilebildiğini aktardı. Grafik tasarım sanatçısı Akyüz, sanatın evrensel bir dili olduğunu vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti:
“Sanatla dil, kültür, coğrafya fark etmeksizin küresel bir soruna küresel bir cevap verebilirsiniz. İklim krizi gibi bir konuda bilimsel verileri aktarmanın yanında henüz etkileriyle karşılaşmamış insanlara durumun aciliyetini ve vahametini hissettirmeye çalışabiliyorsun. Duygular devreye girdiğinde sanat eseri içerisinde umut da barındırıyorsa harekete geçirici bir etki yaratabilir. Ben bu bağlamda sanat eserleri vasıtasıyla hikaye anlatıcılığının çok etkili olduğunu düşünüyorum. Bu sanatın herhangi bir dalıyla olabilir. Bir resim, bir heykel, bir edebi roman, bir melodi, bir tiyatro eseri vs. her zaman farkındalık uyandırıcı ve harekete geçiren etkiye sahip.”
“SANAT VE AKTİVİZM ARASINDA BİRBİRİNİ BESLEYEN BİR BAĞ VAR”
Sanat eserlerine boya fırlatarak yapılan eylemler hakkında ne düşündüğü sorulan aktivist sanatçı, yapılan ilk eylemleri tekil bir eylem olarak etkili bulduğunu belirterek şunları kaydetti:
“Van Gogh’un Ayçiçekleri tablosuna bir teneke çorba fırlatmışlardı. Esere bir zarar gelmedi. Çorbayı fırlattıktan sonra şöyle bir mesaj vermişlerdi: ‘Bir tablonun korunmasıyla mı yoksa gezegenimizin ve insanların korunmasıyla mı daha çok ilgileniyorsunuz? Milyonlarca aile aç ve ısınamıyor. Bir teneke çorbayı bile ısıtmaya güçleri yok.’ Buradaki mesaja ve altında yatan sebebe baktığınızda aslında gayet geçerli bir argümanları var. Sorun yaptıkları fiziksel eylemin mesajlarının önüne geçmesinde oldu. Özellikle basın vasıtasıyla vermek istedikleri mesajdan çok insanların yaptıkları fiziksel eyleme odaklanmasını sağladılar. Bu da eylemlerinin vandalizm olarak adlandırılmasına kadar gitti.
Bu aşamadan sonra aynı tarz eylemlere devam edilmemeliydi. Eylemlilikle maksadınız bir konuya dikkat çekmekse, ama böyle bir etkisi olduysa, aynı tarzda devam etmek sadece harekete zarar verir diye düşünüyorum. Sonraki eylemler tamamı ile sanat eserlerine saldırı olarak anlaşıldı ve insanlarda bu tarz radikal yolları tercih eden iklim aktivistlerine karşı güvensizlik yarattı.”
Sanat ve aktivizm arasında birbirini besleyen bir bağ olduğunu ifade eden Akyüz, “Sanat, mevcut düzeni sorgulamak ve eleştirmek için güçlü bir araç. Aktivizmin temelinde de sorgulayıcı ve eleştirel bir duruş var. Böylelikle toplum için yapılan sanat, aktivizmi fazlasıyla besleyebilir nitelikte” dedi.
“SANAT EMPATİ YARATMADA DA SON DERECE ETKİLİ BİR ARAÇ”
Akyüz, tasarımlarında sıklıkla başvurduğu yöntemin; normal hayatta görsel olarak bir araya gelmesi mümkün olmayan nesneleri, birbirleriyle ilişkilerini anlatmak için bir arada resmetmek olduğunu ifade ederek şöyle örneklendirdi:
“Mesela orman yangınlarına kömür kullanımının etkisini anlatmak için yoğun siyah dumanlar saçan bir kömürlü termik santral bacasının yanında alev almış bir ağaç resmetmek gibi. Böylece insanlara göreceli olarak soyut gelen birtakım olaylar sanat sayesinde somutlaştırılmış oluyor. Sanat empati yaratmada da son derece etkili bir araç. Dünyanın herhangi bir yerindeki bir problemle ilgili harekete geçirici bir eylemde bulunmak istiyorsanız, aynı şekilde olayı görselleştirmek insanlarda empati duygularını harekete geçirebilir.
Sanat, yaratıcı bir eylemlilik açısından da çok kıymetli. Dikkat çekebilmek için size geniş bir hareket alanı sağlıyor. Aynı zamanda yaratıcı bir şekilde tasarlanmış eylemler sanatın desteği ile diyalog zemini oluşturabiliyor. Bu da başka türlü tartışmaya açılamayacak konuları olumlu bir noktaya vardırmak için gündeme getirebiliyor. Bu anlamda aktivizmin de sanatsal ifade özgürlüğüne katkısından da bahsetmek istiyorum. Aktivizm sanatsal çalışmalar için bir ilham kaynağı olabilir. Aktivist bir bakış açısı sanatçıyı statükonun kırılması, eleştirel bir yöntemle iyiye ulaşmak için bir araç olabilir. Bu sanatçıya karmaşık toplumsal ve politik meseleleri hikayeleştirilerek daha geniş kesimlere ulaşma imkanı sağlar. Yani aktivizm sanatçıya ilham kaynağı olabilir ve sanat da aktivist için güçlü bir araç olarak toplumsal değişimin gerçekleştirilmesine ön ayak olabilir.”
“YAKIN ZAMANDA BİR SERGİ DÜŞÜNMÜYORUM”
Savaşlar, adaletsizlik, hukuksuzluk ve ekonomik sıkıntıların olduğu çok zor zamanlardan geçildiğini vurgulayan Akyüz, iklim krizi ve ekolojik yıkımın her geçen gün daha da büyüdüğünü ifade ederek, şöyle devam etti:
“Böyle bir durumda, normal şartlarda bütün ülkelerin birlik olup yaşadığımız gezegen üzerindeki bu sistem baskısını sonlandırmak ve onarım için çalışması lazım. Ama öyle olmuyor. Karar vericilerin bütün çabası yaşanabilir bir gezegeni değil, aslında son demlerini yaşayan, bitmiş bir kapitalist düzeni kurtarmak için… Benim kendime seçtiğim konu iklim ve ekoloji aktivizmi. Bu konuda aynı şekilde sosyal medya üzerinden çalışmalarıma devam edeceğim. Son zamanlarda video animasyon çalışmaları yapıyorum ağırlıklı olarak. Daha etkili olduğunu düşünüyorum.
Gümüşlük’teki sergiden sonra yurtdışında iki karma sergiye katıldım. İstanbul’da Gazhane İklim Müzesinde de altı adet kolaj çalışmamın yer aldığı bir bölüm var. Yakın zamanda bir sergi düşünmüyorum. Yerel savunma hareketlerine gönüllü görsel tasarımı desteği ve iklim krizi çalışmalarımla devam edeceğim.”

“İKLİM ADALETİNİ SAVUNURKEN, TÜM EKOSİSTEMİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURMAK GEREKİYOR”
İklim krizinin sera gazı salımı gibi teknik sebeplerinin yanında, kapitalist düzenin ve neoliberal sistemin doğayı kaynak olarak gören anlayışın da yol açtığı bir yıkım olduğuna değinen Akyüz, iklim adaletsizliğine dair şunları kaydetti:
“İklim krizinin etkileri, aşırı yağışlar, seller, orman yangınları, kuraklık ve fırtına gibi olağanüstü hava olayları ile kendini gösteriyor. Bu olaylardan en çok etkilenen gruplar ise sosyal ve ekonomik olarak daha kırılgan durumda olan insanlar, topluluklar ve ülkeler. Kırılgan gruplar, halihazırda zorlu yaşam şartlarına sahip oldukları için bu olaylardan daha fazla zarar görüyor. Bu noktada, küresel kuzey ve küresel güney arasındaki ayrım dikkat çekiyor.
Genelleme yapmak gerekirse, iklim krizine sebep olan sera gazı salımları ve doğa tahribatından küresel kuzey ülkeleri sorumluyken, bu krizden en çok etkilenenler ise küresel güney ülkeleri oluyor. Burada adaletsizlik açık bir şekilde ortaya çıkıyor. İklim adaleti kavramı, genellikle insanı merkeze alan bir perspektif sunuyor. Ancak bu anlayışa katılmadığımı belirtmek isterim; çünkü iklim krizinin etkileri sadece insanlar üzerinde değil, doğadaki tüm canlılar ve hatta cansız varlıklar üzerinde de ciddi bir tahribata yol açıyor. İklim adaletini savunurken, tüm ekosistemi göz önünde bulundurmak ve doğanın bir bütün olarak korunmasını merkeze almak gerektiğine inanıyorum.”
“İKLİM KRİZİNİN ETKİLERİ, TÜM CANLILAR ÜZERİNDE EŞİT BİR ŞEKİLDE HİSSEDİLMİYOR”
İklim krizi üzerine çalışma motivasyonunun ‘iklim adaletsizliği problemi’ olduğunu belirten Akyüz, şöyle devam etti:
“İklim krizinin etkileri, tüm canlılar üzerinde eşit bir şekilde hissedilmiyor. Bu adaletsizliği, tasarladığım görsellerde mümkün olduğunca öne çıkarmaya çalışıyorum. Bir dönem bu konuyu sıkça işledim ve çalışmalarımda krize sebep olmayan gruplar ile güç sahibi, karar alıcı ve zengin kesimler arasındaki farkı net bir şekilde görselleştirmeye odaklandım. Örneğin, bir görselimde sular altında oturan bir kadını, suyun üzerinde uzakta görünen bir yat ile karşılaştırarak bu eşitsizliği vurguladım. Sera gazı salımlarına dair çalışmalarımda ise, karbondioksitin yüzde 70 oranındaki etkisini göz önüne alarak genellikle termik santral bacalarını kullandım. Bu tasarımlarda, kömür kullanımını durdurmaya yönelik mücadelelere de bir gönderme yaptım.”

“AKBELEN’LE İLGİLİ TASARIMLARIMA DA BU DAYANIŞMANIN GÜCÜ YANSIYOR”
Yasemin Sayıbaş Akyüz 2021’in ilkbaharında Akbelen direnişinden arkadaşlarının kendisini arayıp bir harita çizmek istediklerini söylemesinden sonra termik santrallerin ve madenlerin bulunduğu bölgenin bir haritasını hazırladıklarını ifade etti. İlk kez İkizköy’e o zaman gittiğini belirten Akyüz, Akbelen ile kurduğu bağın nasıl başladığını aktardı:
“Santralleri, maden alanlarını gördüm, oradaki insanları dinledim. O ziyaret sırasında İkizköy ile kurduğum gönül bağı, bugün daha da güçlenmiş olarak devam ediyor. Akbelen direnişi, bir aktivist olarak da birebir içinde bulunduğum ve derinden bağ kurduğum bir mücadele. Orada verilen kömüre karşı mücadele, iklim krizi üzerine yaptığım çalışmalarla da birebir örtüşüyor. Orada toprağını, havasını, suyunu, ormanını, evini ve hayvanlarını korumak için mücadele eden, başta kadınlar olmak üzere tüm insanların cesareti ve sevgisi de benim için ayrıca çok önemli ve kıymetli. Akbelen’le kurduğum bu gönül bağı, yaptığım görsellere de yansımış olabilir.”
Akbelen direnişine tasarımlarıyla katkı sunmaya çalıştığını ifade eden Akyüz, şu ifadelere yer verdi:
“17 Temmuz 2021’de ilk nöbet başladığında şehir dışındaydım. Sabah uyandığımda kesimin başladığını öğrendim. Hissettiğim duyguları tarif etmek mümkün değil. O an duyduğum üzüntüyle başa çıkabilmek için bir şeyler yapmam gerekiyordu. Hemen tabletimi elime aldım ve çizmeye başladım. Akbelen direnişi için harita çalışmasından sonra yaptığım ilk çizimlerim de o gün ortaya çıktı. Bodrum’a döner dönmez Akbelen Ormanı’na gittim. Orada nöbet başlamıştı. O günden itibaren bölgeye sık sık gidip geldim ve ruhumdan, gönlümden hissederek tasarımlarımla katkı sağlamaya çalıştım. Ancak zaman zaman içimdeki düşünceleri tam anlamıyla da yansıtamadım, özellikle kesim sonrasında…”
Akyüz, Akbelen Ormanı’nın kesilmesi sonrası hislerini şu şekilde aktardı: “Kesim sonrası dönem gerçekten karanlık bir zamandı. Hepimiz çok yıprandık. Yıllarca emek veriyorsunuz; nöbet alanında ağaçların altında uyuyorsunuz, rüzgârın uğultusunu, kuşların cıvıltısını, orman toprağının hışırtısını duyuyorsunuz. Her ziyaretinizde gözleri umut dolu, güçlü İkizköylülerin sizi yürekten kucaklaması, mücadeleye olan inancınızı artırıyor. Ancak bir gün geliyor, ciddi bir baskı altında ormanın gözlerinizin önünde kesildiğine tanık oluyorsunuz.”
Akyüz, Akbelen direnişinin kendisi için bir okul gibi olduğunu ifade ederek, Akbelen mücadelesini “En güzel duyguları ve en acı anıları bir arada yaşadığımız bir tecrübe” olarak tanımladı.

“DAYANIŞMA, AĞACI, KUŞU, ÇİÇEĞİ, BÖCEĞİ, KADINI, ERKEĞİ, ÇOCUĞU; ŞIRIL ŞIRIL AKAN DERELERİ, TOPRAĞI, HAYATIN KENDİSİNİ YAŞATIR”
Akyüz, Akbelen ile ilgili tasarımlarına dayanışmanın gücünün yansıdığını belirterek, şu ifadeleri kullandı:
“Kesim sonrası umutsuzluğa kapıldığım zamanlar oldu. Hatta arkadaşlarla da konuşmuşuzdur; içimdeki duyguları tam anlamıyla yansıtacak çizimler yapamadığımı düşündüm. Çünkü içimde tüm gücüyle yaşamaya çalışan o dirençli kadının zarar göreceğinden korkuyordum. Orada ağaçlar kesildi, ancak hâlâ yaşamaya devam eden bir orman toprağı vardı. Onu korumak için mücadelemizi sürdürdük, ama orman toprağını da kaybettik. Şimdi, hemen yanı başındaki canım İkizköy’ün evlerini, zeytinliklerini ve tarlalarını korumak için aynı kararlılıkla direniş devam ediyor. Çok kırıldığımız, çok üzüldüğümüz zamanlar olsa da hiçbir zaman yalnız olmadığımızı biliyorum. Sanırım Akbelen’le ilgili tasarımlarıma da bu dayanışmanın gücü yansıyor. Çünkü dayanışma yaşatır. Dayanışma, ağacı, kuşu, çiçeği, böceği, kadını, erkeği, çocuğu; şırıl şırıl akan dereleri, toprağı, hayatın kendisini yaşatır.”
*Bu haber, bir Avrupa Birliği projesi olan Demokrasi için Medya / Medya için Demokrasi projesi kapsamında Avrupa Birliği’nin maddi desteği ile oluşturulmuştur ve sürdürülmektedir. İçerik tamamıyla Gündem Fethiye‘nin sorumluluğu altındadır ve Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir

YAZAR HAKKINDA
Songül Karadeniz
Sakarya Üniversitesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Fakülte gazetesinde foto muhabirliği yaptıktan sonra National Geographic dergisinde staj yaptı. Serbest olarak gazetecilik yapmakta ve telifli haber üretmektedir. Veri Gazeteciliği, Kadın Hakları ve Gazeteci Hakları alanında eğitimler aldı. Gazeteciler Cemiyeti üyesi. Hak haberciliği, araştırmacı gazetecilik ve edebi gazetecilikle ilgileniyor.