Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yönetmelik değişikliği ile kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalan kısımları turizm yatırımlarına açıldı. Sivil toplum örgütleri ve siyasiler, kıyıların Anayasa ile Kıyı Kanunu’na aykırı olarak özelleştirilmesi anlamına geldiği ve mevcut durumdaki hukuksuz uygulamalara yasal altyapı hazırladığı gerekçesiyle değişikliği eleştiriyor. Peki değişiklik neler getiriyor?
Resmi Gazete’de 26 Haziran 2025 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Kamu Taşınmazlarının Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” yayınlandı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, kendi tasarrufuna verilmiş devlet orman arazilerinin, kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalan kısımlarını da turizm yatırımları için tahsis edebilecek hale getirdi. Böylece kanunlarla ve Anayasa ile korunan kıyıların turizm yatırımlarına açılmasının önü açıldı.
Yeni düzenleme, 21 Temmuz 2006 tarihli ve 26235 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmış olan Kamu Taşınmazlarının Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkında Yönetmelik’in 12’nci Maddesi’ne eklenen fıkra ile yapıldı. Söz konusu ek fıkra şu ifadeyi içeriyor:
“(4) Bakanlığa tasarruf hakkı verilen orman alanlarından kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalan alanlar, kamu kullanımına açık olmak şartıyla, kullanma izni verilmek suretiyle tahsis sınırları içerisine dahil edilebilir.”
KIYI KENAR ÇİZGİSİ NEDEN ÖNEMLİ?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 43’üncü Maddesi, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu ve kıyılardan yararlanmada öncelikle “kamu yararının” gözetileceğini açıkça hükme bağlamış durumda. Aynı madde, kıyılarda sahil şeritlerinin nasıl kullanılacağının kanunlarla düzenleneceği belirtiyor.


Bu çerçevede yürürlükte olan 3621 sayılı Kıyı Kanunu, kıyı alanlarını herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açık tutmak amacıyla güvenceler içeriyor. Kanun, “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır” diyerek kıyıların devlet mülkiyetinde olduğunu ve tüm yurttaşların ücretsiz şekilde erişimine açık tutulmasına hükmediyor.
Kanun’daki Madde 6’ya göre; “Kıyı herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz. Kıyılarda, kıyıyı değiştirecek boyutta kazı yapılamaz; kum, çakıl vesaire alınamaz veya çekilemez. Kıyılara moloz, toprak, curuf, çöp gibi kirletici etkisi olan atık ve artıklar dökülemez.”
Geçtiğimiz günlerde, 2025 yılının Mayıs ayında, Muğla’nın Fethiye ilçesine bağlı Kargı Mahallesi’ndeki Karataş Plajı’nda, Eski AK Parti Muğla Milletvekili Hasan Özyer’e ait Özyer Grup bünyesindeki otellerin önündeki sahilde, çakılların toplandığı ve sahile yığıldığı kayıt altına alınmıştı.


Kanun’daki Madde 5 ve 6’daki hükümlere göre kıyıların özel mülkiyete konu olamayacağı ve kıyılarda – ancak kamu yararı gerektiren iskele, liman, balıkçı barınağı gibi zorunlu altyapılar dışında – yapılaşmaya izin verilmeyeceği açıkça vurgulanıyor.
Öncelikle, Kıyı Kanunu’na göre kıyı kenar çizgisi, deniz, göl veya akarsularda suyun kara ile buluştuğu ve etkilediği alanları belirleyen sınırı tanımlıyor. Suyun karaya etkisinin bittiği noktada belirlenen bu çizgi, kıyı ile iç kesimler arasındaki sınır anlamına geliyor. Kıyı kenar çizgisi ile kıyı çizgisi (suyun normal koşullarda ulaştığı en uç nokta) arasında kalan alan ise kanunen “kıyı” olarak tanımlanıyor.


Kanun’a göre, bu alanlar özel mülkiyete konu edilemez ve rekreasyon amaçlı düzenlemeler haricinde özel kullanıma veya yapılaşmaya açılamaz. Sonuç olarak, Anayasa ve Kıyı Kanunu, kıyı alanlarının kamu yararına korunmasını ve kullanımını güvence altına alıyor.
ÇİZGİ, KIYILARDAKİ PLANLAMA VE İNŞAAT FAALİYETLERİNİN BAŞLANGIÇ NOKTASI
Kıyı kenar çizgisinin belirlenmesini önemli kılan durumun başında ise bu çizginin kıyılardaki planlama ve inşaat faaliyetlerinin başlangıç noktası olması ile ilgili. Kıyı Kanunu, kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için öncelikle kıyı kenar çizgisinin belirlenmesinin zorunlu olduğunu belirtiyor.
Buna ek olarak, bu çizgi belirlendikten sonraki yapılaşma şartları da kanunla güvence altına alınıyor. Buna göre, sahil şeridi kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde en az 100 metre genişliğinde bir alanı kapsar. Sahil şeridinde kıyı kenar çizgisinden itibaren yapılar en fazla 50 metre yakına inşa edilebilir. Kıyı Kanunu’na göre arada kalan bölümde ise yalnızca gezinti yolu, park, rekreasyon alanı gibi kamuya açık ve hafif kullanımlara izin veriliyor. Konut, otel gibi yapıların bu alanlara yapılması yasaklanıyor.
Tüm bu hükümler, yurttaşların deniz ile buluşma hakkını güvence altına almayı amaçlıyor. Diğer yandan, Fethiye gibi bölgelerde deniz kaplumbağaların, Akdeniz foklarının ve çeşitli endemik türlerin yaşam ve üreme alanı olan kıyıların, doğal yapısının korunmasını amaçlıyor.


YASALAR UYGULANIYOR MU?
Fakat yasal çerçevenin oldukça net bir şekilde çizilmesine karşın, yurttaşlar Türkiye’nin özellikle Ege ve Akdeniz kıyılarındaki bölgelerde, kanunların ve Anayasa hükümlerinin uygulanması için mücadele veriyor.
Türkiye’nin en uzun kıyı şeridine sahip ili olan Muğla’da da Datça’da “Şezlongsuz Datça İnisiyatifi”, Fethiye’de “Kıyılar Halkındır İnisiyatifi” ve Bodrum’da “Özgür Kıyılar İnisiyatifi” gibi yurttaş inisiyatifleri, kıyıların yasalara rağmen fiili olarak yurttaşlara kapatılmasına, canlıların yaşam ve üreme alanlarının tahrip edilmesine karşı mücadele eden oluşumlardan. Türkiye genelinde ise tüm yerel oluşumları kapsayan Kıyı Hareketleri Dayanışma Ağı (KIYIDA) oluşturulmuş durumda.
Yalnızca yurttaş inisiyatifleri değil resmi veriler de kıyılardaki durumu ortaya koyuyor. Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un 2019 yılında paylaştığı resmi verilere göre Türkiye genelinde tespit edilen 20 binin üzerinde kaçak yapının 7 bin 200 kadarı sahil kesiminde bulunuyor ve bunların 3 bin 260’ı Muğla’daydı. Anadolu Ajansı’nın ‘Türkiye’de 20 binin üzerinde kaçak yapı tespitimiz var’ haberine göre Kurum, bu kaçak yapıların bin 300 tanesinin de doğal sit alanlarında ve özel çevre koruma bölgelerinde olduğunu açıklamıştı.


Diğer yandan, Muğla’nın Fethiye ilçesindeki Karataş Plajı’nda 14 Haziran 2025 tarihinde, Fethiye Kıyılar Halkındır İnisiyatifi tarafından gerçekleştirilen protesto yürüyüşünde, Plaj boyunca Özyer Grup ve TUİ’ye ait olan bir otelin, kıyı kenar çizgisinin içinde yurttaşların yürüyüş bölgesini açıkça ihlal ettiği ortaya koyulmuştu. Buralardan yürümek isteyen yurttaşlar sık sık çitlerle karşılaşmış, ayrıca otel güvenlikleri tarafından da yürüyüşleri engellenmek istenmişti.
Bu yapılara, yurttaşların tepkilerine rağmen yetkili kurumlar tarafından müdahale edilmediği gibi “kaçak yapılara” dahil edilip edilmediği de bilinmiyor.
YÖNETMELİK, KIYI KANUNU VE ANAYASA’YA AYKIRI OLABİLİR Mİ?
Öncelikle, Türkiye’de hukukun kaynakları olan Anayasa, uluslararası sözleşmeler, kanunlar, Cumhurbaşkanı kararnameleri, yönetmelikler ve diğer düzenleyici işlemler arasında “normlar hiyerarşisi” bulunuyor. Buna göre, her türlü norm hiyerarşik olarak sıralanır ve birbirine bağlıdır.
Bu hiyerarşik sıralamada, daha altta yer alan bir norm, kendisinden üstte bulunan norma aykırı hükümler içeremez. Yani, kanunlar Anayasa’ya ve taraf olunan uluslararası sözleşmelere, yönetmelikler de kanunlara uygun olmak zorunda.
Bir yönetmelik kanunlara aykırı olduğunda, Danıştay’da iptal davası açılabilir.


Örneğin, 16 Nisan 2022 tarihinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından kıyı kenar çizgisinin değiştirilmesiyle bazı turistik tesislere ayrıcalık tanıyabileceği öngörülen düzenleme Resmî Gazete’de yayımlanmıştı.
Değişiklik ile onaylı kıyı kenar çizgilerinin değiştirilmesini kolaylaştıran yeni hükümler getirilmişti. Yönetmeliğin 9’uncu maddesine eklenen fıkralarla, kıyı kenar çizgisine itiraz halinde “bilimsel ölçütlere dayalı teknik raporlar” ile çizginin yeniden belirlenebilmesine olanak tanınmıştı.
Ayrıca imar planlarına aykırı yapılaşmaların bulunduğu kıyılarda geniş bir imar affı getirilmiş; Kıyı Kanunu’nu ihlal eden kaçak turizm tesisleri meşrulaştırılmış; mevcut tesislerin de yeni imar koşullarına uygun yenilenmesine imkan sağlanmıştı.
Değişikliğin, Anayasa ve Kıyı Kanunu’na aykırı olduğu gerekçesiyle başta Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Mimarlar Odası ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere farklı kurumlar yargıya başvurmuş, sürecin sonucunda Danıştay (Daireler Kurulu) 2024/1525 sayılı kararıyla Nisan 2022 kıyı yönetmelik değişikliğini iptal etmişti. Kararda, planlanan değişikliğin Kıyı Kanunu hükümlerine ve Anayasa’nın 43. maddesine aykırı olduğu belirtilmişti.


YENİ YÖNETMELİK NELER GETİRİYOR?
Resmi Gazete ile yürürlüğe giren kıyı kenar çizgisi yönetmelik değişikliği kıyıların korunmasına dair yasal düzenlemelerde, öncelikle kıyı orman alanlarının tahsisi konusunda değişiklik içeriyor. Kıyı Kanunu’nda, kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalan orman vasıflı alanlar turizm yatırımlarına tahsis edilemiyor, bu alanlar kamu malı olarak özel kullanıma kapalı kalıyordu.
Yeni düzenleme sonrasında, bu alanlar “kamu kullanımına açık kalmak” şartıyla turizm tahsis alanlarına dahil edilebilecek hale getirildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu alanları yatırımcılara kullanma izni vererek tesislere ekleyebilecek.
Bir diğer değişiklik kıyılardaki yapılaşma yasağına dair. Kıyı Kanunu’na göre, kıyı kenar çizgisinden denize kadar olan alanda kalıcı yapılaşma yasaktı; kıyılar yalnızca iskele, yürüyüş yolu gibi kamu yararına yapılar için kullanılabiliyordu.
Yeni düzenleme ile yasal olarak kıyılardaki yapı yasağı devam etse de yeni tahsis uygulamasıyla bu alanların fiilen özel tesislerin kullanımına verilmesi mümkün hale geliyor. KIYIDA’nın yaptığı açıklamada, bu konuya dair, kıyıların özel mülkün konusu olmasının yasallaştırıldığı söyleniyor.
Son olarak, kıyılar Anayasa ve Kıyı Kanunu güvencesinde halka açık alanlardı ve kıyıya erişimin engellenmesi yasaktı. Kıyıların herkes tarafından ücretsiz ve eşit yararlanıma açık olması esastı.
Yeni düzenlemede “kamu kullanımına açık olma” bulunsa da fiili olarak yurttaşların kıyıya erişimin engelleneceği endişeleri mevcut. Güncel durumda dahi, yurttaşlar kıyıya ulaşım konusunda protestolarla kazanılmış haklarının engellenmesine dair mücadele ederken, düzenlemenin sahillerde yurttaşların ücretsiz şekilde denize girmesini zorlaştıracağı belirtiliyor.


Mevcut durumda ise zaten özellikle Fethiye’de ve Datça’da Kıyılar Halkındır İnisiyatifi ve Şezlongsuz Datça İnisiyatifi, otellerin ve işletmelerin kıyıları şezlonglarla kaplayarak yurttaşların bu alanları kullanmasına karşı fiili bir mücadele içindeydi. Mevcut düzenlemenin, var olan durumu yasal hale getireceği endişelerini taşıyor.
Geçtiğimiz yıla gerçekleştirilen protestolardan bazıları şunlardı:
YÖNETMELİK DEĞİŞİKLİĞİNE MUĞLA’DA KİM NE DEDİ?
Resmi Gazete yayını ile yürürlüğe giren kıyı kenar çizgisi için yönetmelik değişikliğine Muğla’da sivil toplum örgütleri ve siyasetçilerden tepkiler geldi.
Yerel yönetimlerden, herhangi bir belediye henüz bir açıklama yayımlamadı.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Muğla Milletvekili Cumhur Uzun sosyal medya üzerinde yaptığı açıklamada, yönetmelik değişikliğini “yağma” olarak nitelendirdi. Uzun, AK Parti iktidarının “Denizler halkındır” sloganını hatırlatarak şu ifadeleri kullandı: “Söz konusu kıyılar olunca belli ki ‘halkın’ diyemiyorlar. Bu çizgi ile belirlenen alanlara dokunmak ya da buraları yapılaşmaya açmak doğal dengeyi yok etmek anlamına gelir. Üç beş yandaşa rant sağlamak uğruna halkın malına ve doğanın dengesine ihanet edilemez.”
İYİ Parti Muğla Milletvekili Metin Ergun da benzer bir tepkiyle yeni düzenlemeyi “kamusal alanların yağmalanması” olarak tanımladı. Sosyal medya üzerinden açıklama yapan Ergun, “Turizmi doğanın ve çevrenin katledilmesi, vatandaşlarımızın kıyalara ve sahillere erişmesi için vergilendirilmesi olarak anlıyorlar. Bugün rant ve talan için yağmaladıkları bu alanlar, gelecekte turizme fayda değil, tam tersine zarar verecektir” ifadelerini kullandı.
Muhalefet cephesinden merkezî düzeyde de açıklamalar geldi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem, 26 Haziran’da yazılı bir basın açıklaması yaparak “Kıyılar halkındır, sermayeye peşkeş çekilemez” diyerek Resmi Gazete yayını ile yürürlüğe giren kıyı kenar çizgisi yönetmelik değişikliğini eleştirdi. Adem, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın hazırladığı bu düzenlemeyle kıyı şeridindeki değerli kamu arazilerinin hiçbir ilan veya şeffaf ihale sürecine tabi olmadan doğrudan belirlenen yatırımcılara tahsis edilebileceğini belirtti.
KIYIDA’da konuya ilişkin basın açıklaması yaparak yeni düzenlemenin, “kamuya da alan açılıyormuş gibi görünerek, aslında kıyılarda özel mülkiyetle işgali yasal hale getirmeye çalıştığını” ifade etti.