Beynimin içindeki sansürle yazıyorum. Başıma gardiyan dikilmesine gerek kalmamış. Beyin kıvrımlarımın kendi gardiyanıma dönüştüğü bir labirentin içinde geziyorum. Labirentin duvarlarına asılı, hemen kullanılmaya hazır pek çok sıfat var.
Örneğin; yazacaklarım sonucunda ilk başta HDPKK’li olabilirim. Tutmadı mı? El mesafesi uzaklıktaki diğer sıfata var: Terörist! Bu da tutmadı mı? “Şunun adamı olmak” etiketi ne güne duruyor, her durumda iş görür. En olmadık anda imdada yetişen sıfat ise “marjinal” olur.
İtiraz eden, yanlışı gösteren, gerçeği anlatan herkesin bu sıfatlardan biriyle tanımlanması kaçınılmaz gibi görünüyor. Kavramların içinin boşaltıldığı ya da kavramın anlamı ülke nüfusunun çoğunluğunca bilinmediği koşullarda ötekileştirmek, düşmanlaştırmak çocuk oyuncağına dönüşmüş nasıl olsa.
Bu kötücül, çirkin, karanlık propaganda aygıtları iktidar ya da muhalefete dikensiz gül bahçesinde arz-ı endam etmeyi sağlıyor. Profesyonelleşmiş yani gerçekleştirdiği edimlere bir fiyat belirlenmiş kişilerce yürütülen ülke siyaseti, halktan uzak hatta halkı kullanmaya elverişli yığın olarak değerlendiren bir hal içerisinde.
İdeoloji, seçim dönemlerinde kürsülerden okunan metinlere dönüşmüş. Bu metinlerle elde edilen makamlardaki görevler ise kamu kaynaklarının paylaşımında ideolojiden azade, iktidar ve muhalefet tarafından tam bir uzlaşı ile yürütülmekte.
Muğla’ya şöyle bir bakan durumu hızlıca görebilir. Marmaris’te Sinpaş, Karacasöğüt MUÇEV Marina ve Albatros Marina’ya Çevre Müdürlüğü ya da Çevre Bakanlığı ÇED izinlerini dağıtırken eksik kalanı koşarak Marmaris Belediyesi tamamlamış: Efendim buyurun, kırmızı kurdele ile takdim edeyim, işte ruhsatlar demiş. Aynı iktidar-belediye dayanışması Deştin’de çimento fabrikası için de kesintisiz devam etmiş. Sadece belediyenin ismi değişmiş, bayrağı Menteşe Belediyesi devralmış. Eee tabii Milas Belediyesi eksik kalır mı? ‘Peki ben’ diye sormuş, ona da üzülme elimizde Ağaoğlu projesi var, sen de ona ruhsatları verirsin denmiş. Göz yaşartıcı bir profesyonel dayanışması!
İklim değişikliği, susuzluk, kıyıların işgali, orman alanlarının kaybı sesleri kulaklara teğet geçmiş. En bildik yöntemle kolayca halledilmiş. Gerçeği gören, itiraz eden ve yaşam alanlarını savunanlar ise şaşırmayacağınız gibi HDPKK’li olmuş, şunun adamı olmuş, terörist olmuş, marjinal olmuş da bir namusuyla hak savunan olmamış. Olmamış çünkü almak üzerine kurulu profesyonel siyasette algı bu kavrama kapalı.
Soru şu: Yılgınlığa düşüp, kendimizi çaresiz hissedip, teslim olup yaşam alanlarından vaz mı geçeceğiz? Yani kendi topraklarımızda göçmen olup, bize uygun gördükleri sıkışmış hayatlarda yoksullukla debelenen, kullanılabilir yığınlar mı olacağız? Yoksa siyaseti, siyasi partileri (özellikle üyesi olduğumuz partilerden başlamak üzere) yeniden mi kurgulayacağız?
Madem bizler marjinaliz; gelin yerelin, halkın söz sahibi olduğu, ayağını ahlaka basan bir siyaseti yaratalım. Marjinallerin profesyonelleri işten çıkarma vakti geldi.
Şimdi amatörlük zamanı.