Bu siteye girerek Gizlilik İlkeleri ve Kullanım Şartlarını kabul etmiş sayılıyorsunuz.
Accept
Gündem FethiyeGündem Fethiye
  • Gündem
  • Politika
  • Toplumsal Cinsiyet
  • Ekoloji
  • Yaşam
  • Kültür&Sanat
  • Spor
  • Özel Haberler
  • Resmi İlan
Okunuyor Mülteci
Paylaş
Aa
Gündem FethiyeGündem Fethiye
Aa
  • Gündem
  • Politika
  • Toplumsal Cinsiyet
  • Ekoloji
  • Yaşam
  • Kültür&Sanat
  • Spor
  • Özel Haberler
  • Resmi İlan
Arama
  • Gündem
  • Politika
  • Toplumsal Cinsiyet
  • Ekoloji
  • Yaşam
  • Kültür&Sanat
  • Spor
  • Özel Haberler
  • Resmi İlan
Takip edin
© 2022 Foxiz News Network. Ruby Design Company. All Rights Reserved.
Köşe Yazısı

Mülteci

Son güncelleme: 5 Haziran 2025 20:35
 Yazar:  Nejdet Evren  
5 Haziran 2025 20:34
Paylaş
Paylaş

Arapça kökenli bir sözcük olan mültecinin Türk Dil Kurumu (TDK) Güncel Sözlükteki karşılığı sığınmacı olarak veriliyor. Sığınmacı sözcüğüyse TDK Büyük Türkçe Sözlükte “Başka bir ülkeye veya yere sığınmış olan kişi, sığınık, mülteci; Yabancı bir ülkede iltica etmeden önce belirli bir süre kalan kimse.” şeklinde açıklanıyor.

Sığınmak eyleminin altında bir korku ve ondan kaçış söz konusudur. Korkunun kaynağından kaçan kişi bu korkuyu yaşamayacağı başka bir yer, güvenilir bir alan olarak değerlendirdiği yere doğru bir yer-değiştirme eylemini gerçekleştirmiş olur. Ancak sığındığı yerin güvenli olup olmadığını asla bilemez; buna rağmen aktif tehlike karşısında adeta seçeneksizdir ve olası tehlikeleri ileriye savurarak bir eylemde bulunmak zorundadır.

Tarihte insanlar yerleşik hayata geçmeden önce –“kadim uygarlıklar”dan sonra – göçebe hayatı yaşadılar. “Üretim aletleri” nin henüz gelişmemiş olduğu bu zaman diliminde “artık ürün” e sahip olmadıklarından dolayı, günübirlik yiyecek gereksinimlerini karşılayıp, hiçbir yere bağlı olmadan topluluğun varlığını sürdürebildiler. Hiçbir yer-zamanda sınırsız bir hareket serbestisine asla sahip olmadılar; zira yaşanılan dünya en-nihayetinde sınırlıydı. Tüm diğer canlılarda olduğu gibi o da doğal besin kaynaklarının çevresinde hareket edip durdu. Evrim sürecinde iki ayakları üzerinde durmayı başardığından ellerini alet olarak kullanabildi ve el-beyin-dil diyalektiği sayesinde ilkel de olsa alet üretmeyi başardı.

Aletler insanın hem biyolojisini hem de yaşam tarzını değiştirmeye başladı; diyalektik süreç zincirleme olarak onun doğal ürünler üzerindeki egemenliği ile ileri bir aşamaya taşındı. Taneli bitkileri üretmeye başladığında belirli bir bölgeye/toprağa bağımlı hale geldi ve doğal kaynakları kovalamaktan çıkarak onu ihtiyacına göre biçimlendirmeyi ve “artık ürün” sayesinde biriktirmeyi sağladı. Günübirlik hayat geride kalmıştı. Bir kısım hayvanları evcilleştirdiğinde ise tamamen yerleşik düzene geçmişti. Ürün fazlalığı yaşam kalitesinde iyileşme sağladığı gibi, üretim-dışı bir zaman elde etmesini sağladı. Bayram denilen şenlikler ilkin o zaman dilimlerinde yaşanmaya başlandı.

Yerleşik yaşam ile “artık ürün”ü elde eden insan toplulukları göreceli olarak daha refah bir toplumsal aşamaya kavuşurken, topluluk bireylerinin üretim-dışı artık zamanlarının oluşmasını da sağladı; böylece bireyler üretimden artan zamanlarda kendilerini üretime yeniden hazırlarken salt kendileri için yeni uğraşılar edinmeye başladılar.

“Boş zaman” kavramı köken olarak bu zamanlara kadar geriye götürülebilir; gerçekte üretim içi ve dışı zamandan söz edilebilir ancak, boş zaman diye bir olgu yoktur. Üretim dışı zaman toplumlarda yaşanan devrimsel süreçlere yeni bir boyut olarak eklenmiştir.

Yerleşik yaşam tarzı zamanla “mülkiyet ilişkileri”ne bağlı olarak sınıfları doğurmuş ve sömürünün ana temelleri “artık-ürün”e el-koyma ile eş-zamanlı olarak başlamıştır. Bir yandan ileriye doğru adım alan insan bir yandan da sömürüye bağlı sınıflaşma ve kölelik sistemine doğru evrilirken yerleşik yaşam tarzının faydalarından asla taviz vermemiş, toplumlarını biçimlendirerek imparatorluklar, devletler kurmuştur.

Yerleşik yaşam tarzı göçebe bireysel özgürlüğü yok ederek “mülkiyet ilişkileri”ne göre tabiyet ve aidiyet bağlarını özgür insanın boynuna bir kement olarak takmıştır. Yerler, yurtlar, ülkeler, devletler belirginleştikçe sınırlar ve sınır-ötesi kavramlar şekillenmeye başlamıştır. Uygarlık denilen süreç çeşitli coğrafyalara yayılmış ve çeşitli biçimlerde yoluna devam ederken insanın en temel özgürlüklerinden olan seyahat özgürlüğü tarih sayfalarında bir anı olarak yerini almıştır.

Tüm canlıların gereksinim duyduğu yaşamsal kaynaklar Dünya gezegeni ile sınırlı olduğundan bu kaynaklara ulaşma, sahiplenme ve üretim bunlar üzerinde yaşanan mücadelelere göre biçimlenmeye başlamıştır. Tüm yaşanılanlara rağmen yerleşik yaşamdan insan toplulukları asla vazgeçmemişlerdir. Her ne olursa olsun insan istencinin bir değeri olmalı; göçebe mi, yerleşik mi yaşayacağına kendi karar verebilmeli!

Yurdundan, yerleşik düzeninden/yaşam biçiminden dış bir tehdit sonucu malını-mülkünü geride bırakarak kendi ve en yakın aile bireylerini mevcut tehditten korumak düşünce ve amacı ile apar-topar/hiç bir hazırlık yapmadan ve ayrıntılı düşünüp tartışacak zaman dahi bulamadan daha güvenilir olabileceği umudu ile başka bir yurda, ülkeye, coğrafyaya giden kişi mülteci/sığınmacı olan kişidir; gezgin ya da seyyah değildir; başka yaşam formlarını, başka ülke ve insanlarını görmek, tanımak, bilgi sahibi olmak ya da eğlenmek amacında olan değildir.

Tek kaygısı “yaşamak” tır; diğer beşerî tüm kaygılarını ötelemiş ve sadece yaşamak kaygısına odaklanmıştır. Yerleşik olduğu yerde bu güvenceyi bulamadığı açıktır. Önceden planlayamadığı için çıkacağı yolun güzergahı, şekli, zamanı ve süresi de belirli değildir; fırsatçıların, cambazın, madrabazın insan tacirinin insafına kalmış, elindeki som meteliği de bu kan-emicilere teslim etmiş kişidir. Kurtarmak istediği hayat/lar da tüm belirsizlikler içinde insan tacirlerinin insafına kalmıştır.

Yerleşik yaşamdan önce insan toplulukları göçebe yaşıyorlardı. Göçebe yaşam doğal besin kaynaklarının mevsimler üretim sahasına göre sınırlar olmadan belirli bir coğrafyada sürekli yer değiştirmek ile gerçekleşir; onun sınırlarını çitle belirlediği sabit bir yurdu yoktur; sürekli yer değiştirmesi sadece doğal baskı sonucunda gerçekleşen bir süreçtir; başka insanların, toplulukların baskısı söz konusu değildir. Ayrıca göçebe topluluklara sığınan bireyler olabilir, bunlar toplu halde bir kaçışın sonucunda meydana gelmiş sığınmalar değildir; göçmen, sığınmacı, mülteci son yüz yılın kavramları ve olgularıdır ve ciddi farklılıklar içermektedirler.

İnsanlar kendi coğrafyalarında, ana-yurtlarında kendi aralarında barışık yaşarlarken emperyal güçlerin kavgalarının tam ortasında bulurlar kendilerini; coğrafyaları yaşanılacak yer olmaktan çıktığında ise “göç yolları” kapılarını çalmış demektir. Tüm varlıklarını geride bırakıp, bir soluk alabilmek ve çocuklarını yarınlara taşıyabilmek adına “göç yolları”nı mülteci denilen insanların ayak sesleri ile inletmeye başlarlar.

Hayatı yaşanılmaz kılanların bir de sözüm ona çözüm üreten postuna bürünmeleri ise tam bir ironi olsa gerek. Hırçın denizin yaşla kuruyu, iyi ile kötüyü, suçlu ile masumu ayırt etmesi elbette beklenemez; güvenliği hiç olmayan botlara çok sayıda masum insanın yüklendiğinden habersizce dalgalarını büyütür, sonrası malum…

Yurdundan edinilme biçimlerinden mübadele ve mülteci arasındaki keskin bir ayrım vardır; temelinde sınıflar arası hatları çizilmemiş/belirgin olmayan bir çatışma vardır. Korona virüsünü geride bırakan “liberal virüs” dünyadaki tüm üretim kaynaklarına en ucuz harcama ile el-koymak adına çekinmeden ve hiçbir kaygı taşımadan militarist müdahaleyi kendine bir hak görmekte ve bunu yaparken sözde geri kalmış toplumlara demokrasi götürdüğü savı ile insanları yerinden yurdundan etmektedir.

Mülteci denilen yaşanılan dramatik sürecin her geçen gün artma eğiliminde olması müdahalelerin de fütursuzlaştığını göstermektedir. Mübadele edilen halklar iki devlet arasındaki anlaşma çerçevesinde yurtlarından koparılıp başka bir yurda göçe zorlandıklarında yaşadıkları kayıplar “göç yolları”na zorlanan mültecilere göre en azından başka bir yurdun kapılarının açık olması nedeniyle daha avantajlı sayılmalıdırlar; zira sığınmacıların ne gidebilecekleri bir yurt ne de kendilerini mülteci olarak kabul edecek bir yurtları “göç yolculuğu”na başladıklarında yoktur ve endişe verici bir şekilde belirsizdir.

Mübadil ve mülteci olan için hayat bıçakla ve bir anda ikiye ayrılmış gibi geçmişi geleceğinden kopartılmış bir belirsizliği yaşamak zorunda bırakılmış olmayı ifade eder. Bunu yerleşik olan hiçbir insanın sindirmesi, kabul etmesi mümkün değildir.

Birleşmiş Milletlet Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) 14 Aralık 1950 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararı ile kurulmuştur. Dünya genelindeki mültecileri korumaya ve mülteci sorunlarına kalıcı çözümler bulmakla görevlendirilmiştir. Bu bağlamda Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1951 tarihli Sözleşme (144 Ülke katılmıştır) ve 1967 Protokolü (145 Ülke katılmıştır) mülteciler ile ilgili uluslararası hak ve yükümlülükleri norma altına almış sözleşmelerdir. Sözleşmeleri imzalayan ülkelerin koydukları çekinceler nedeniyle sığınmacılardan mülteci statüsüne alınacaklar yer, ülke, coğrafyalara göre farklı muamelelere tabi tutulabilmektedir. Sığınmacılar bu sözleşmeler kapsamında kalmamaktadırlar. Sığınan ve iltica eden kişi sığındığı ülke tarafından iltica talebi kabul edildiğinde mülteci statüsünü kazanacaktır. Haymatlos olanlar uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmışlardır; sınırlı olsa da, oysa sığınmacı olanın hiçbir hakkı tanımlanmamış, koruma altına alınmamıştır.

UNHCR ( The UN Refugee Agency ) verilerine göre; 2023 yılı sonu itibariyle 117,3 milyon kişi zorla yerinden edilmiş ve bunların yüzde 40 civarı yaklaşık 47 Milyonu 18 yaş altındaki çocuklardan oluşmaktadır. 2018-2023 yıllarında yıllık ortalama olarak 339.000 çocuk mülteci olarak dünyaya gelmiştir. 2024 yılı itibariyle dünya genelinde 112,6 Milyon kişi yerinden zorla edilmiştir; mülteci sayısı ise 37,9 Milyon kişi olarak bildirilmiştir. Bunlar sadece resmiyet kazanan rakamlar; göç yollarında ise yitip giden milyonlar bu rakamlar içinde yer almıyor.

Doğal kaynakların zengin olduğu bölgelerde ve çoğunlukla kapitalizmin “çeper ülkeleri”nde yerlerinden, yurtlarından, yerleşik yaşamlarından kopartılan insan sayısı her geçen gün artarken uluslararası sözleşmeler ile birtakım hakları tanınmış olsa bile “mülteci “ olmak kabul edilebilecek bir yaşam biçimi olarak görülemez. Ana-vatanlarına geri dönme şansları neredeyse kalmayan bu insanlar gittikleri/sığındıkları ülkelerde bir öteki/sakıncalı/tehlikeli/istenmeyen kişi olarak algılanacak ve aynı zamanda ilerleyen süreçte yerleştikleri coğrafyaların sosyal/toplumsal dokularını da değiştireceklerdir.

Tanınmış birtakım hakların sağlanıp sağlanmadığı, bunun denetlenebilir olup olmadığı da ayrı bir durum. BMMYK de çalışan kişi sayısı 27 milyonu bulmuş olsa bile sözleşmelere konulan çekinceler ve hükümranlık haklarının kullanılması ile hak ihlalleri konusunda uluslararası kuruluşların refleksleri, yaptırımların etkinliği, yaptırımların yerinde ve zamanında alınmaması ve çoğu kez de yetersiz kalması karşısında tüm dünya insanlarını ilgilendiren bu soruna kalıcı çözümlerin bulunması kaçınılmaz olmuştur.

Mültecisiz bir dünya mümkün!

Nisan/Mayıs 2025, Akarca

Nejdet Evren

Yarım yüz yılı geride bırakan bir insanım. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. 23 yıl Cumhuriyet Savcısı olarak çalıştım. 10 yıldır avukat olarak mesleğimi sürdürüyorum. Torunlarım için 1984 yılından bu yana yazıyorum. Okumayı, yazmayı ve paylaşmayı seviyorum. Gündem Fethiye severek katıldığım alanlardan biri oldu.

Paylaş:

  • X'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) X
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) Facebook
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) WhatsApp
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) Telegram

İlginizi Çekebilecek Haberler

2x2x3 metrekare

Karmaşık zihinli çocuklar

Dünya Su Günü üzerine – Bölüm 2

Dünya Su Günü üzerine – Bölüm 1

Çalış Tepe

Paylaş
Önceki Haber yatağanbayram namazı yatağankurban bayramı namazı saati kurban bayramı namazı kaç rekat bayram namazı saat kaçta yatağan bayram namazı saat kaçta Yatağan’da Kurban Bayramı namazı saat kaçta kılınacak? 2025 Kurban Bayramı vakti belli oldu
Sonraki Haber 5 haziran süper loto sonuçları, süper loto sorgulama, süper loto sonuçları, 5 haziran 2025 süper loto, süper loto sonuçları belli oldu mu 5 Haziran Süper Loto sonuçları açıklandı: Kazandıran numaralar belli oldu

Bizi Takip Edin

37.8k Takipçi Beğen
3k Takipçi Takip Et
28.7k Takipçi Takip Et
2.4k Abone Abone Ol

En Çok Okunan Haberler

deprem, son dakika egede deprem, afad, son dakika deprem, girit deprem
Marmaris’te 5.8 büyüklüğünde deprem meydana geldi
Gündem
Muğlalı Eylül Ülkü Yiğit, Para Yüzme Kulüplerarası Türkiye Şampiyonası ve Deaf Yüzme Bireysel Milli Takım Seçmeleri’nde dereceye girdi
Spor
ege denizinde deprem datçada deprem afad deprem datça 5 büyüklüğünde deprem muğla deprem
Ege Denizi’nde 5 büyüklüğünde deprem
Gündem
menteşe boksik madeni CHP Muğla Milletvekili Cumhur Uzun menteşe boksik madeni
CHP’li Uzun, Savcı Sayan’ın sosyal medya paylaşımındaki iddiaları Meclis gündemine taşıdı
Politika
Sinpaş’a engel olmadığı gerekçesiyle Marmaris Kaymakamı’nın değişmesi talep edildi
Ekoloji

Hakkımızda

  • Biz Kimiz?
  • Gizlilik İlkeleri / Privacy Policy
  • Künye
  • İletişim
  • Politika Belgeleri

Kategoriler

  • Gündem
  • Politika
  • Toplumsal Cinsiyet
  • Ekoloji
  • Yaşam
  • Kültür&Sanat
  • Spor
  • Özel Haberler
  • Resmi İlan

Sosyal Medya

  • Twitter
  • Facebook
  • İnstagram
  • Youtube

İlçeler

  • Fethiye
  • Bodrum
  • Menteşe
  • Marmaris
  • Datça
  • Milas
  • Seydikemer
  • Köyceğiz
  • Ortaca
  • Dalaman
  • Ula
  • Yatağan
  • Kavaklıdere

Copyright © 2023 Gündem Fethiye. Tüm Haklı Saklıdır.

Welcome Back!

Sign in to your account

Lost your password?