Muğla’da termik santraller ve kömür madenleri yüzünden yok olan köyler ve göçe zorlanan köylüleri konu alan belgesel gösteriminin ardından yapılan basın açıklamasında, Muğla’daki termik santrallerin çalışmasının hukuka uygun olmadığı söylenerek kapatılması istendi.
Muğla’nın Menteşe ilçesi Türkan Saylan Çağdaş Yaşam Merkezi’nde bugün saat 14:00’te Akdeniz Yeşiller Derneği tarafından hazırlanan “Muğla’da Kömür İçin Yok Edilen Köyler” belgeselinin ilk gösterimi yapıldı.
Gösterime çevre örgütleri, Muğla’nın pek çok ilçesinden ve köyünden çevre mücadelesi veren köylüler ile belgeselin hayata geçirilmesine destek olan teknik ekip katıldı.
Belgeselde Milas ve Yatağan bölgesindeki üç termik santrale kaynak sağlamak amacıyla açılan maden ocakları nedeniyle yok edilen Eskihisar, Bağyaka, Tınaz, Karakuyu, Yeşilbağcılar, Sekköy, Hüsamlar ve İkizköy’den yurttaşların hikayeleri anlatıldı.
Diğer yandan, Milas bölgesinde 1978 ve 2020 yılları arasında yaklaşık 3 bin 400 hektarlık, Yatağan bölgesinde ise 1979 ve 2020 yılları arasında yaklaşık 3 bin 600 hektarlık alanın termik santral ve kömür ocakları tarafından yok edildiği söylendi.
Belgesel gösteriminin ardından Muğla Çevre Platformu (MUÇEP), İklim Adaleti Koalisyonu ve Ekoloji Birliği’nin imzacısı olduğu “Muğla’da Termik Santraller Kapatılsın; Ekokırıma ve Hukuksuzluğa Son Verilsin” başlıklı basın açıklaması, MUÇEP Gönüllüsü Candan Süsoy tarafından okundu.
“ULUSAL VE ULUSLARARASI YASALAR YOK SAYILARAK TERMİK SANTRALLER İŞLETİLİYOR”
Muğla’nın termik santrallerin iklim ve doğa düşmanı politikalarının tahribatını en ağır yaşayan bölgelerden biri olduğunu vurgulayan Süsoy, üç termik santrale karşı geçmişte verilen hukuki mücadelenin tarihine yönelik şunları anlattı:
“25 yıl önce bölge köylüleri tarımsal verimin düşmesine neden oldukları için Kemerköy, Yeniköy ve Yatağan termik santralleri hakkında tazminat davaları açtı ve Yargıtay bu kararları onadı. Aydın İdare Mahkemesi bu üç termik santral için kapatma kararı verdi. Danıştay tarafından da onanan karar dönemin hükümeti tarafından Bakanlar Kurulu kararı ile uygulanmayınca, dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınmış ve AİHM de mahkeme kararını onamıştı. Ne yazık ki, anayasasında ‘hukuk devleti’ yazan Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri ulusal ve uluslararası yasaları yok sayarak ve AİHM kararını uygulamayarak santrallerin işletilmesinin devam etmesine yol vermiştir.”
Mevcut hükümetin de termik santrallere verdiği kapasite artışlarını sürdürdüğünü söyleyen Süsoy, “Devlette devamlılık esastır anlayışı bir kara mizaha dönüşmüştür” dedi.
Santrallere tahsis edilen maden sahalarının yarısına yakının ormanlık alanlar olduğuna dikkat çeken Süsoy, santrallerin neden olduğu tahribata yönelik ise şunları anlattı:
“Halen baca gazı arıtma tesisleri, katı atık depolama ve kül sahaları gerekli şartları sağlamamalarına rağmen çevre izni alıp çalışabiliyorlar. Bu santrallerin neden olduğu emisyon Muğla’yı Türkiye’nin havası en kirli illerinden biri haline getiriyor. Faaliyete girdiklerinden bu yana 68.000’den fazla erken ölüme ve 98 milyar Euro’nun üzerinde sağlık harcamasına sebep oldukları hesaplanıyor. Termik santraller su kıtlığı çeken ülkemizde aşırı su sarfiyatlarıyla, kömür madenleri ise yok ettikleri yeraltı su rezervleri ile bölgenin su varlıklarını tehdit ediyorlar. Bugüne kadar toplam 360 milyon tonu bulan karbondioksit salımlarıyla iklim krizini derinleştiriyorlar. Bölgenin temel geçim kaynakları olan zeytin, bal ve diğer tarımsal ürünlerde ciddi oranda nitelik ve verim kaybına yol açıyorlar.”
“KÖYLERİN TAŞINMASI DOĞAL YAŞAMI YOK EDERKEN BÖLGE İNSANINI AİDİYETSİZLİK HİSSİYLE VE DERİNLEŞEN YOKSULLUKLA KARŞI KARŞIYA BIRAKIYOR”
Termik santrallere kömür sağlamak amacıyla Muğla’da 60 köyün kömür işletme ruhsat sahası içinde kaldığını söyleyen Süsoy, şu ana kadar sekiz köyün tamamının, 15 köyün ise büyük bir kısmının yok edildiğini hatırlattı. Ruhsat sahası içinde kalan 37 köyün ise yok edilme tehdidi ile karşı karşıya olduğunu vurguladı.
Kömür madenleri yüzünden yaşanan zorunlu göçlerin etkilerine değinen Süsoy, “Kömür çıkarmak için köylerin taşınması, zeytinlerin, ormanların ve toprağın yok edilmesiyle çok sayıda insan ve canlının yaşam alanlarından koparılması ve göçe zorlanması hem doğal yaşamı tehdit ediyor, hem de bölgede yaşayan insanımızı aidiyetsizlik hissiyle ve derinleşen yoksullukla karşı karşıya bırakıyor” ifadelerini kullandı.
“ÜLKEMİZDE KURULU ELEKTRİK ÜRETME KAPASİTESİ, BU SANTRALLERİN ÜRETTİKLERİ ELEKTRİĞİN ÇOK ÜSTÜNDE”
Termik santrallerin kamu bütçesine maliyetinin yılda yaklaşık 200 milyon dolar olduğunu vurgulayan Süsoy, “Üstelik ülkemizin kurulu elektrik üretme kapasitesi, bu santrallerin ürettikleri elektriğin çok üstünde olması, yani kapatılmaları bir elektrik kesintisine yol açmayacağı gerçeğine rağmen” diye ekledi.
Termik santrallerin kapatılmasının insanları işsizliğe mahkum etmek anlamına gelmediğini, alternatiflerinin yaratılabileceğini belirten Süsoy, “Termik santrallara verilen bir yıllık teşvik ile zeytine dayalı küçük ölçekli işletmeler kurulabilir ve termik santrallerde ve kömür ocaklarında çalışanlar için istihdam yaratılabilir” dedi.
“MUĞLALILAR NE İSTİYOR?”
“Muğlalılar ne istiyor?” diye soran Süsoy sorusunun cevabını şöyle açıkladı:
“Türkiye’nin küresel iklim kriziyle mücadelede 2050’lerin başında ‘net sıfır’ hedefine ulaşmak ve son 20 yılda hızla artan doğa tahribatını azaltmak için öncelikli hedeflerinden biri kömürden çıkış olmalıdır. Bu hedefe uygun olarak, 25 yıldır uygulanmayan mahkeme kararı artık yerine getirilerek Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy santralleri ve bunların maden sahaları kapatılmalı; Türkiye Cumhuriyeti devleti, bir an önce hukuk devleti olmaya dönmelidir.
Ekosisteme ve iklime ağır tahribat veren, insan sağlığına ve sosyal yaşama büyük yıkımlar getiren, emekliye ayrılma yaşı gelmiş olmasına karşın Muğla’nın kömürlü termik santrallerini hukuksuzca çalıştırma ısrarından ve kamu kaynaklarının sermayeye aktarımından artık vazgeçilmelidir.
Muğla’da kömürden çıkışın tüm yöre halkı için adil olmasına öncelik verilmeli, termik santrallere kamu bütçesinden ayrılan her türlü teşvik ve destek kapatılacak olacak santral ve maden ocaklarında çalışan emekçilere yeni istihdam alanları sağlamak için harcanmalıdır. Kömür dışı sektörlere geçişte, bölgenin potansiyeli ile halkın yaşam biçimi ve tercihlerinin merkeze alınacağı bir planlama yapılarak, doğayla uyum ve ekolojik sürdürülebilirlik hedeflenmelidir.”
“Kömürsüz ve termik santralsız bir Muğla ve dünya mümkündür” diyen Süsoy, “İklimi değil sistemi değiştirelim” söyleriyle basın açıklamasını sonlandırdı.