Muğla’da kurulmak istenen Entegre Çimento Fabrikası’na karşı devam eden hukuki sürece dair bilgi vermek ve Muğla Çimento A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Karakurt’un iddialarını yanıtlamak amacıyla Muğlalı çevreciler basın toplantısı gerçekleştirdi. İddialara belgelerle yanıt veren çevreciler kendilerine de bilimsel rapor ve belgelerle karşılık verilmesini talep etti.
Muğla’nın Yatağan ilçesine bağlı Deştin Mahallesi ile Menteşe ilçesine bağlı Bayır Mahallesi’nin ortak sınırındaki Tekağaç sırtı mevkisinde kurulmak istenen “Entegre Çimento Fabrikası ve Hammadde Ocakları” projesine karşı mücadele eden bölge halkı 1 Aralık’ta Menteşe’de basın toplantısı düzenledi.
Muğla Çevre Platomu (MUÇEP) Menteşe Meclisi, Deştin Çevre Platformu ve Bayır Çevre Komitesi’nin çağrısıyla, bir kafede gerçekleşen toplantıya Gündem Fethiye gazetesi uzaktan çevrimiçi olarak katıldı.
Toplantıda entegre tesise karşı yürütülen hukuki mücadeledeki gelişmeler, Muğla Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Karakurt’un çevreciler hakkındaki iddiaları ve tesis kurulduğunda çevreye vereceği zararlar konuşuldu.
6 Ekim 2022 tarihinde düzenlenen basın toplantısında, Muğla Çimento A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Karakurt çimento fabrikasına karşı çıkan çevrecilerin rakip firmalardan para aldığını, çimento fabrikasının çevreci bir proje olduğunu ve projeye karşı devam eden bir davanın olmadığını iddia etmişti.
Karakurt, “Mermer fabrikalarının posoları fabrikamıza gelecek. Mermer ocaklarından çıkan mermer atığı Muğla’nın başına bela olmuş. Bizim burada 186 bin dönüm arazimiz var. Üstü varsa hibe edeceğim. Protestocuların içerisinde 6 ya da 7 kişi onun dışındakiler bizim güzel köylümüz. Bizim de tespitlerimiz. Amaçları tamamen bizim rakiplerimizden para alıp, gelip burada galeyana getirmek. Gariban köylüyü Muğla Çimento’ya dava açacağız diye 26 bin TL parayı alıp içki masasında o para senin bu para benim diye kavga etmişler. Köy de o parayı vermiş. Biz dava açacağız diye toplanmışlar ama öyle bir dava da yok. Buradaki bütün davalar Danıştay onaylı, bitmiş gitmiş davalar. Ruhsat iptali için dava açtılar, yürütmeyi durdurma için dava açtılar ve yerel mahkeme yürütmeyi durdurmayı reddetti. İstinafa gittiler onlar da reddetti. Danıştay’a gitti o da reddetti. Yani Muğla Çimento’da yasal olmayan hiçbir şey yok” demişti.
“BİZE BELGEYLE CEVAP VERMELERİ GEREKİR”
Toplantının başında söz alan MUÇEP Menteşe Meclisi Eş Sözcüsü Mehmet Özavcı, Danıştay’ın Muğla 2. İdare Mahkemesi’nin çimento fabrikasına karşı Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir kararının iptali için açılmak istenen davayı reddetmesi kararını geçersiz kılmasına değindi.
Muğla’da kurulmak istenen “Entegre Çimento Fabrikası ve Hammadde Ocakları” projesine karşı devam eden hukuki mücadelede, projeye verilen ÇED gerekli değildir kararına karşı Muğla 2. İdare Mahkemesi’nde açılan dava “süre aşımı” gerekçesiyle reddedilmiş fakat çevreciler kararı temyiz etmişti.
Danıştay ise çevrecilerin talebini kabul ederek yerel mahkemenin kararını bozmuş ve davanın esastan görüşülmesi için yerel idare mahkemesine gönderilmesine karar vermişti.
Deştin Çevre Platformu, MUÇEP Menteşe Meclisi ve Bayır Çevre Komitesi yaptıkları açıklamada “Özetle davamız Muğla 2. İdare Mahkemesi’nde esasa girilerek kaldığımız yerden devam edecek. Hukuki mücadelenin yürütülmesinde davayı açan Menteşe Kent Konseyi, Akdeniz Yeşilleri Derneği ve Deştin Köylülerine, davanın avukatları Barış Aydın ve Nuray Şahbudak’a çok teşekkür ederiz. Hukuki mücadelemiz sürüyor, çimento yıkım projesi durdurulana kadar fiili alanda da devam edecek” demişti.
Özavcı, Cemal Karakurt’un projeye karşı açılan davanın bulunmadığına yönelik beyanlarının yanlışlığının ortaya çıktığını belirterek kendilerine belgeler ile cevap verilmesi gerektiğini söyledi.
Ayrıca, Karakurt’un 26 bin lirayı paylaşamadıklarına dair iddialarına yer veren Özavcı, töhmet altından bırakıldıklarını söyledi ve söz haklarının doğduğunu belirtti.
“AVUKATLARIMIZ GEREKENİ YAPIYOR”
Özavcı’nın ardından konu ile ilgili konuşan Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Manisa Şube Başkanı İsmail Şener de töhmet altından bırakılanlardan biri olduğunu dile getirdi. Deştin köylüsü olduğunu hatırlatan Şener, hakkında ortaya atılan dolandırıcılık iddialarının gerçeği yansıtmadığını söyledi ve “Ben bir dolandırıcı olsaydım beni sendika başkanı yapmazlardı” dedi.
İddiaların kaynağındaki bilgilerin özel yaşantısının ifşası anlamına geldiğinin altını çizen Şener, “Avukatlarımız gerekeni yapıyor. Maddi manevi tazminat davası açacağız. Bu kirli sanayinin arkasından saldıranlar mücadelemizi ucuzlatmak istiyor” dedi.
“BU MÜCADELE HEPİMİZ İÇİN OKUL OLDU”
Muğla Çimento’nun, Ermaş Muğlaspor’a sponsor olarak kendini şirin göstermeye çalıştığını söyleyen Şener, “Muğlaspor küme düşene kadar neredeydiniz?” diye sordu.
Çimento fabrikasına karşı verdikleri mücadeleden vazgeçmeyeceklerini vurgulayan Şener, “Bu iftiralar bizi geri adım attıramaz. Bu mücadele hepimiz için bir okul oldu. Denizli’ye kadar çevre mücadelesi veren insanların dilini, mücadelesini ortaklaştırdı. Karakurt’a, Ağaoğlu’na, Sinpaş’a teşekkürler. Bir dolu dost kazandırdı bize. Dünyanın vazgeçemediği cennet Muğla’yı biz onların cepleri için, rant için kurban vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
“TERMİK SANTRALİN ZATEN KİRLETTİĞİ YERDE BİR DE ÇİMENTO FABRİKASI KURULMAK İSTENİYOR”
MUÇEP Menteşe Meclisi gönüllüsü ve Akdeniz Yeşilleri Derneği üyesi Mustafa Tuncaelli ise projenin hayata geçmesi durumunda yaşam alanlarının göreceği zararı anlattı. İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği’nin Yatağan Termik Santrali’nin hava kirliliğine etkisini ortaya koymak amacıyla 2021 yılında yaptığı hava kalitesi ölçüm raporuna değinen Tuncaelli, ölçülen Partikül Madde 10 (PM10) ve PM 2,5 kirleticilerine dair değerlerin Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Avrupa Birliği (AB) sınır değerlerinin çok üstünde olduğunu belirtti.
PM10 VE PM2,5 NEDİR?
TMMOB Kimya Mühendisleri Odası’nın tanımlamasına göre Partikül madde kirleticisi (PM10), Çapı 10 µm (mikrometre)‘den daha küçük olan toz zerreciklerini ifade eder ve tüm kirleticiler arasında en zararlı ve tehlikeli olanıdır. Solunum yolu ile alınan PM10 kirleticisine solunun sistemi direnç gösteremez, bu kirletici akciğerin derinliklerine kadar nüfuz eder.
PM,2,5 ise PM10’a göre çok daha küçük boyutlarda. Temiz Hava Hakkı Platformu’nun (THH) Aralık 2019 tarihli PM2,5 raporunda şu ifadeler yer alıyor: “Dünyada her yıl toplam 8 milyon insan hava kirliliği nedeniyle erken ölmektedir. Alt solunum yolu enfeksiyonları kaynaklı ölümlerinin %27,5’inden ve KOAH kaynaklı ölümlerinin %26,8’inden dış ortam havasındaki partikül maddeler sorumludur. Dünya 2 Sağlık Örgütü (DSÖ), 2013 yılında Partikül Madde’yi kanserojen ilan etmiştir .
Akciğerlerin en derin noktalarına kadar ulaşabildiği ve dolaşım sistemine doğrudan karıştığı için PM 2.5 , daha büyük boyutlarda olan PM10 ‘a göre sağlık açısından daha risklidir.
PM10 doğal kaynaklardan gelen tozu da barındırırken, PM 2.5 çoğunlukla yakma kaynaklı tozdur ve insan kaynaklı kirliliği anlamak için temel göstergedir. PM 2.5 dünya genelinde PM 10 ’un yüzde 70’ini oluşturmakta, DSÖ tarafından Türkiye için bu değer yüzde 67 olarak belirlenmiştir.”
Ölçülen değerlerin santralin yarattığı kirliliğin sonucu olduğunu belirten Tuncaelli, bu şeklide kirlenen bir yere çimento fabrikası kurulmak istendiğini ve çok daha ağır tahribata yol açacağını belirtti.
Rapor ile ilgili 6 Ocak’ta Deutsche Welle Türkçe’de yayınlanan habere göre, Yatağan ‘da eylül ayı boyunca hava kirliliği parametreleri olan PM 2.5, PM 10, azot oksit ve kükürtdioksit ölçümleri yapıldı. Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre PM 2.5 değeri günlük ortalama 15 mikrogram/m3 olması gerekirken Yatağan’da bu sonuç günlük 45.24 mikrogram/m3’ün altına düşmedi. PM 10 kirleticisinde ise günlük ortalamada Avrupa Birliği’nin (AB) sınır değeri 50 mikrogram/m3, DSÖ’nün de 45 mikrogram/m3 olmasına karşın Yatağan ilçesinin aylık ortalaması 128.25 mikrogram/m3’e ulaştı.
“BİZİM ÇİMENTOYA İHTİYACIMIZ YOK İHRAÇ ETMEK İÇİN ÜRETİYORUZ”
Toplantıya katılan Türk Toraks Derneği Çevre Sorunları ve Akciğer Sağlığı Çalışma Grubu Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sebahat Genç ise hava kirliliğine bağlı olarak inme, kalp krizi, KOAH gibi hastalıkların görülme sıklığının arttığını, en fazla ise çocukların etkilendiğini dile getirdi.
Sağlık ve Çevre Birliği’nin (HEAL-Health And Environment Alliance), “Kronik kömür kirliliği Türkiye: Kümülatif sağlık etkileri” isimli çalışmasına değinen Genç, Muğla’daki kömürlü termik santrallerin neden olduğu sağlık sorunlarının ekonomik maliyetinin 1982-2020 yılları arasında 1,48 trilyon liraya tekabül ettiğini söyledi.
HEAL’in çalışmasına göre ise bu rakam Türkiye’deki termik santrallerin sağlık maliyetinin neredeyse üçte birini oluşturuyor ve Muğla’daki kömürlü termik santrallerin en çok sağlık sorununa yol açtığı tahmin ediliyor.
Kurulacak entegre tesis ile hava kirliliğinin çok daha fazla artacağını vurgulayan Genç, çimento üretiminin ihracata yönelik olduğunu vurgulayarak, “Bizim çimentoya ihtiyacımız yok. Üretim halkın yararına mı, sermaye sahiplerinin çıkarına mı gerçekleştiriliyor? Bizim ağaca, yeşile ihtiyacımız var. Yeşil gidecek, hava kirlenecek. Bize faydası nedir bunun? Bu halkın yararına diye anlatılıyor ama aslında yaşamına problem katacak bir girişim olur” dedi.
“MUĞLA’DAKİ TÜM MERMER OCAKLARININ ATIK TOZLARININ HEPSİNİ HEBA ETMEDEN TOPLASANIZ BİLE ÇİMENTO FABRİKASININ İHTİYACI OLAN KİREÇ TAŞI İHTİYACINI KARŞILAYAMAZ”
Toplantıda çimento fabrikasının yeni ocak açmadan mermer tozlarından ve termik santral küllerinden çimento üretimi yapacağına ve çevreci bir tesis işletileceğine dair iddialarına da yanıt verildi. Tuncaelli, iddialarla ilgili şunları söyledi:
“Kurulmak istenen entegre çimento tesisinin ÇED raporunda yer alan teknik verilere göre, yılda 2 milyon 500 bin ton çimento elde edilmesi hedeflenmektedir. Bu miktarda çimento üretimi için yine ÇED raporuna göre yılda 2 milyon 200 bin ton kalker ve 480 bin ton kile ihtiyaç vardır. Bunun anlamı yılda 340 gün ve 24 saat çalışacağı öngörülen fabrikanın günde 6 bin 470 ton kalker, bin 411 ton kile ihtiyacının olduğudur.
ÇED raporunda bu hammaddelerin hangi ocaklardan elde edileceğinin koordinatları verilmiştir. Raporun hiçbir yerinde mermer ocaklarını atıklarının kullanılacağı belirtilmemiştir. Çünkü onların ihtiyacını karşılayabilecek özellikte ve miktarda mermer ince atığı Muğla’da yoktur. Üniversitenin yaptığı bir çalışmada Muğla’daki tüm mermer ocaklarından çıkan atık miktarı yaklaşık olarak günde bin ton olarak hesaplanmıştır. Mermer ocaklarından çıkan tüm atığın istenen özellikleri taşıdığını varsaysak bile, ki öyle değildir, günlük ihtiyaç olan 6 bin 470 ton kalkerin yaklaşık yedi de biri kadardır.
Yani mevcut mermer ocaklarının ince atıklarının tümünü heba etmeden toplayıp kullansalar bile fabrikanın ihtiyacını karşılamaktan çok uzaktır. Ayrıca her mermer atığı da çimento hammaddesi olarak kullanılamaz. Ağırlıklı olarak mermerin yapısı ve oluşum mekanizmalarından dolayı sadece beyaz portlant çimento yapımında bir miktar kullanılmaktadır.
Termik santral külleri de çimento üretiminde katkı maddesi olarak bir miktar kullanılabilir ama çimentonun temel hammaddesi değildir, kafalarına göre istedikleri kadar kullanamazlar. Ayrıca bu küller ağır metaller içeren radyoaktif küllerdir ve kullanımı insan sağlığı açısından da hiç uygun değildir.
Özetle çimentocu şirketin, gayri sıhhi sanayi tesisleri içinde birinci sıralarda yer alan, çıkardığı toz ve duman nedeniyle üretim ve proses tekniği olarak son derece kirletici bir çimento tesisini çevreci bir yatırımmış gibi göstermeyi çalışması komiktir. Ayrıca 13 hammadde ocağı için yok etmeyi planladığı 7.656 dönümlük orman, zeytinlik, tarım arazisi, bağ bahçe, derelerimizi, Kazan Göleti ve Bayır Barajı’nı ve göç etmek zorunda kalacak köylerimizi de sayarsak bu proje çevreci bir proje değil, tam bir yıkım ve yok etme projesidir.”