Muğla Su İnisiyatifi, Muğla’nın su sorununa çözüm olarak tuzlu su arıtma projelerinin hazırlanması konusunda basın açıklaması yaparak, “Desalinasyon yöntemi hem çok pahalı, hem çok enerji ihtiyacı doğuran, hem de deniz ekosistemine zararlıdır” dedi.
Muğla’da yaşanan su sorununa çözüm olarak tuzlu suyu arıtmak amacıyla desalinasyon tesisi kurulmasına yönelik projelere karşı Muğla Su İnisiyatifi (MSİ) basın açıklaması yaptı.
Açıklamada, tüm dünyada iklim değişikliğinin etkisiyle hava sıcaklıklarının arttığına ve kuraklığın önemli bir sorun olduğuna değinerek, “Muğla ilinde de özellikle Bodrum ilçemizde yaz aylarında susuzluk büyük boyutlara ulaşmaya başlamıştır” denildi.
Su sorununa çözüm olarak hazırlanan projelerden bahsedilen açıklamada, “Son zamanlarda susuzluğa çözüm olarak deniz suyundan desalinasyon ile içme suyu elde edilmesine yönelik planlamalar yapıldığı açıklanmaktadır” ifadelerini kullanıldı.
“ÇALIŞMANIN DAHA FAZLA SORUNLARA YOL AÇACAĞINI DÜŞÜNÜYORUZ”
Açıklamada, İnisiyatif olarak bu yaklaşımı doğru bulmadıkları vurgulanarak, “Ekolojik dengeyi bozan faaliyetler sonucu yaşadığımız bu sorunu yine ekolojik dengeyi bozacak, deniz kirliliğine, deniz canlılarının yok olmasına yol açacak bir yöntemle çözmeye çalışmanın daha fazla sorunlara yol açacağını düşünüyoruz” denildi.
Ayrıca açıklamada, “Desalinasyon yöntemi dünyada özellikle Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve İsrail gibi suya erişim sorunu yaşayan, ekonomik düzeyi yüksek ülkelerde kullanılmaktadır. Ancak hem çok pahalı, hem çok enerji ihtiyacı doğuran, hem de deniz ekosistemine zararlı bir yöntemdir” sözlerine yer verildi.
“HALKIN İÇME SUYUNA ERİŞİMİ DE DAHA PAHALI OLACAKTIR”
Açıklamada, suyun tuzdan arındırılmasında çok fazla enerji gerektiğine dikkat çekilerek, “Desalinasyon yönteminde; reverse ozmos (ters tuz basıncı) uygulanarak membran sistemi ile tuzlu suyun içindeki tuz alınmaktadır” ifadeleri kullanıldı.
Tuz arındırma yönteminin uygun olmadığı söylenen açıklamada, “Sistem maliyeti enerji maliyetine, membran teknolojisine bağlı kalmaya devam ettiği sürece, bu teknolojiler kendilerine en çok ihtiyaç duyan gelişmekte olan ülkeler için uygun yöntemler olamaz. Sonuç olarak halkın içme suyuna erişimi de daha pahalı olacaktır” denildi.
“DENİZ EKOSİSTEMİNDEKİ VARLIKLAR İÇİN GERİ DÖNÜŞSÜZ ZARARLAR VERECEKTİR”
Açıklamada, tuzdan arındırmada enerji yoğunluğunun yanı sıra arındırma sırasında geride kalan tuz yoğun akışkanın da ayrı bir sorun olduğu belirtilerek, şu sözlere yer verildi:
“Bu teknikle arındırılan su, alınan suyun en fazla yüzde 60’ı kadardır, Denizden büyük miktarlarda su alarak ters ozmos ve ultra filtrasyon yöntemleri ile birlikte tuzsuzlaştırma işlemi hem denizden su alırken, hem de denize tuzla yoğunlaşmış konsantre akışkanı deşarj ederken deniz ekosistemindeki varlıklar için geri dönüşsüz zararlar verecektir.”
Deşarj edilecek olan tuz yoğun akışkanın toksik etkisini hızla göstererek deniz yaşamında biyo-çeşitliliği olumsuz etkileyeceği vurgulanan açıklamada, “Balık popülasyonu hızla azalacak, deniz giderek kirlenecek, çölleşecek, çeşitli canlı türlerinin yaşaması daha da imkansızlaşacaktır” denildi.
“DESALİNASYON TESİSLERİ BİRÇOK ULUSLARARASI SÖZLEŞMEYE DE AYKIRIDIR”
Açıklamada, desalinasyon tesislerinin, 1976 Barselona Sözleşmesi gibi Akdeniz’in korunması amaçlı birçok uluslararası sözleşmeye de aykırı olduğu söylenerek, “Desalinasyon projelerini iptal eden mahkeme kararları ve bilirkişi raporları da bu yöndedir” ifadeleri kullanıldı.
En son Datça ve Bozburun’da yapılması planlanan desalinasyon tesislerinin ÇED gerekli değildir kararının, bilirkişi raporlarına dayanılarak iptal edildiği aktarılan açıklamada, şu sözlere yer verildi:
“Yine son zamanlarda suyu daha az tuzlu olduğu için desalinasyonun daha az maliyetli olacağı söylenerek gündeme getirilen Ekinanbarı suyu için de aynı endişeleri taşıdığımızı bildirmek isteriz. Bu projenin Geyik Barajı’nın kamulaştırılmasından dört kat daha fazla maliyetli olacağı MUSKİ tarafından da açıklanmıştır.”
“BU TEKNOLOJİYİ UYGULAMAYI DÜŞÜNMEDEN ÖNCE ATILMASI GEREKEN BİRÇOK ADIM VAR”
Açıklamada; su sıkıntısı yaşanan yerlerde, desalinasyon teknolojisinin uygulanması düşünülmeden önce atılması gereken birçok adım olduğu belirtilerek, “Öncelikle yaşam için vazgeçilmez olan suyun kirletilmesinin ve gereksiz sarfiyatının önüne geçilmesi şarttır” denildi ve şu sözler dile getirildi:
• Denize atılan atık suyun yeniden kazanılması,
• Suyun doğru ve ihtiyatlı kullanımı,
• Su tüketimini teşvik eden yapılaşma faaliyetlerinin sonlandırılması,
• Tarımda aşırı su kullanımının önlenmesi,
• Şebekedeki kayıp ve kaçakların azaltılması,
• Yağmur hasadı işlemlerinin planlı ve etkin uygulanması,
• Bölgede her gün neredeyse bir milyon insanın ihtiyacı kadar su kullanan –Muğla’nın nüfusu bir milyon civarındadır- ancak enerji üretimine katkısı sadece yüzde iki olan, ömrünü çoktan doldurmuş 40 yıllık termik santrallerin kapatılması gibi önlemlerin öncelikle hayata geçirilmesi gereklidir.
Muğla’da yapılması gerekilen uygulamaların tam tersinin yapıldığı söylenen açıklamada, “Dalaman’daki Hilton Otel’in Golf Tesisi Projesi bunlardan biridir. Yüzlerce ağacın kesileceği proje sonucunda oluşan çim sahanın sulanması için de milyonlarca metreküp su kullanılması gerekecektir” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada, bir başka örnek olarak, “Nüfus yoğunluğu nedeniyle büyük sorunlar yaşayan Bodrum’da hala yüksek kapasiteli yeni otel projelerinin hayata geçirilmeye çalışılmasıdır” sözlerine yer verildi.
Bunların yanı sıra açıklamada, “Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bodrum’un en bakir yerlerinden ve çoğu orman olan Kızılağaç’ta 3 bin 575 yatak kapasiteli yedi otel için yatırımcılara arazi tahsis edileceğini ilan etmiştir” denilerek, şu ifadeler dile getildi:
“Bırakın orman alanlarının katledilecek olmasını, bu otellere nereden su sağlamayı düşünüyorlar? Yoksa termik santraller gibi oteller de mi su arzında halktan öncelikli olacak! Suya erişimin bu kadar zorlaştığı koşullarda bu uygulamaların hangi akla hizmet ettiğini anlamakta zorluk çekiyoruz.”
“SUYUN YAŞAM İÇİN VAZGEÇİLMEZ OLDUĞUNUN KABUL EDİLMELİDİR”
Açıklamada su sorunu nedeniyle yapılması gerekilenlerden bahsedilerek, “Sonuç olarak, denizden su elde etmeyi planlamadan önce bölgede hali hazırda suya ihtiyaç duyulan tüm süreçlerin tartışılması, suyun yaşam için vazgeçilmez olduğunun kabul edilmesi, bölgemizde su gereksiniminin doğru hesaplanması ve gerekli önlemlerin alınması öncelikli olmalıdır” ifadeleri kullanıldı.
Son olarak açıklamada şu sözlere yer verildi: “Demokratik kitle örgütleri; emek, ekoloji, meslek örgütleri ve yöre halkı ile birlikte, suyun ve ekosistemlerin korunması esas alınarak su sorununun çözümü tartışılmalı, çözümler aranmalı ve su sorununun çözüm yolları doğru saptanmalıdır. Su varlıkları ve deniz ekosistemi ise mutlaka korunmalıdır.”