Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin kabul edilişinin 35’nci yılında Muğla Barosu, Fethiye Adliyesi önünde bugün (20 Kasım) basın açıklaması yaptı. Açıklamada, “Savaşların, yoksulluğun, iklim krizinin, zorla çalıştırılmanın ve erken yaşta zorla evliliklerin gölgesinde nice çocuk hala çocuk olamıyor” denildi.
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 20 Kasım 1989’da BM Genel Kurulu’nda kabul edilmesinden bu yana her yıl 20 Kasım’da Dünya Çocuk Hakları Günü kutlanıyor.
Türkiye’nin de taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kabul edilişinin 35’inci yılında Muğla Barosu, Fethiye Adliyesi önünde basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasını, Muğla Barosu Fethiye İlçe Temsilcisi Avukat Ufuk Kaya okudu.
Sözleşme’nin, temel insan hakları belgesi olduğunun vurgulandığı açıklamada, devlete yalnızca çocukları koruma ve destekleme yükümlülüğü değil; aynı zamanda her çocuğun ”iyi olma hâlini” koşulsuz biçimde güvence altına alma sorumluluğu yüklediği belirtildi.


“ÇOCUK HAKLARI, GÜNÜBİRLİK SİYASİ TERCİHLERLE ESNETİLEBİLECEK BİR ALAN DEĞİL”
Açıklamanın devamında, şunların altı çizildi:
“Çocuk hakları, günübirlik siyasi tercihlerle esnetilebilecek bir alan değil; evrensel hukukun, devletin bağlayıcı yükümlülüklerinin ve insan onurunun dokunulmaz bir parçasıdır.
Oysa, aradan geçen 35 yıla rağmen milyonlarca çocuk hala haklarına ulaşamıyor. Savaşların, yoksulluğun, iklim krizinin, zorla çalıştırılmanın ve erken yaşta zorla evliliklerin gölgesinde nice çocuk hala çocuk olamıyor.”
Eğitim hakkı elinden alınan, ailelerinden koparılan, istismara, şiddete ve ayrımcılığa maruz kalan her çocuğun yalnızca kendi hayatından değil; herkesin insanlığından bir parçayı alıp götürdüğünün ifade edildiği açıklamada, şunlar aktarıldı:
“Bu yaralar sadece çocukların değil, insanlığın ortak vicdanında kapanmayan izler bırakıyor. Ekonomik koşulların ağırlaşması, eğitimden kopuş, çocuk yaşta işçiliğin yaygınlaşması, göçmen çocukların maruz kaldığı ayrımcılık ve sosyal hizmetlerdeki ciddi kapasite sorunları, çocukların güvenli, sağlıklı ve desteklendikleri bir yaşam sürme haklarını zayıflatmakta, iyi olma hallerini doğrudan tehdit etmekte ve toplumsal eşitsizlikleri derinleştirmektedir.”
“BİR ÇOCUĞUN EMEĞİYLE DEĞİL, HAYALLERİYLE BÜYÜMESİ GEREKİR”
Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde 16 ve 17 yaşında işçi olarak çalışan çocukların fabrikada çıkan yangın sonucu hayatını kaybettiğinin hatırlatıldığı açıklamada, “Çocuk işçiliği ile mücadelenin ve iş güvenliği denetimlerinin ne denli yetersiz olduğunu bir kez daha trajik biçimde ortaya koymuştur” denildi.
Açıklamanın devamında, şunlara dikkat çekildi:
“Bir çocuğun emeğiyle değil, hayalleriyle büyümesi gereken bir ülkede; hâlâ çocukların çalışırken hayatını kaybetmesi yalnızca bir ihmal değil, hepimiz adına derin bir toplumsal yara ve kabul edilmez bir utançtır.”
“CEZALARIN AĞIRLAŞTIRILMASI NE ÖNLEYİCİ ETKİ YARATIR NE DE ÇOCUKLARI KORUR”
11. Yargı Paketi’ne değinilen açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:
“Çocukların yetişkinler gibi cezalandırılabilmesinin tartışıldığı bir dönemde, onların yetişkin ceza infaz rejimine dâhil edilmesi, ‘çocukluk’ statüsünün hukuki koruma alanını daraltacak ve ulusal hukukta çocuk kavramının işlevsizleşmesine yol açacaktır.
Bu tür bir yaklaşım, erken yaşta zorla evlilik, çalıştırılarak emeği sömürülen çocuklar ve benzeri istismar biçimlerinin meşruiyet zeminini güçlendirecektir.”
Diğer yandan sosyal destek mekanizmalarının zayıflatılmasının, BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 37’nci ve 40’ıncı maddeleriyle Avrupa Konseyi Çocuk Dostu Adalet İlkeleri’nin gerektirdiği “yaşa özgü prosedürel güvenceler”, “çocukluğu koruma yükümlülüğü” ve “yeniden entegrasyon odaklı yaklaşım” ile çeliştiğinin altının çizildiği açıklamada, şunlar işaret edildi:


“Çocukları suçtan korumak yerine onları doğrudan ‘fail’ konumuna yerleştiren bu yaklaşım, özellikle kırılgan çocukları sistemin dışına itmekte, onları desteklemek ve güçlendirmek yerine cezalandırmayı merkezileştirmektedir.
Oysa çocuğun adalet sistemine dahil olduğu her aşamada; çocuğun yaşı, gelişimsel kapasitesi ve psikososyal ihtiyaçlarına uygun onarıcı adalet ve yeniden entegrasyonu esas alan mekanizmaların işletilmesi, uluslararası bir yükümlülüktür. “
Çocuklara yönelik sosyal destek ve koruyucu mekanizmalar güçlendiğinde, suç oranlarının düştüğünün vurgulandığı açıklamada, şunlar söylendi:
“Cezaların ağırlaştırılması ise ne önleyici etki yaratır ne de çocukları korur. Aksine yeniden suça karışma oranlarını yükselti.
Bugün Türkiye’de çocuklara yönelik şiddet, istismar, ihmalkârlık ve ikincil örselenme hâlâ yaygın ve yapısal bir sorun olarak varlığını sürdürmekte; korunması gereken çocuklar, bizzat sistem içinde yeniden zarar görmekteler.”
“ÇOCUK ADALET SİSTEMİNE İLİŞKİN MEVCUT YASALARI ETKİN BİR ŞEKİLDE UYGULAYIN”
Barolar olarak sadece mesleki bir yükümlülüğü değil, toplama karşı etik ve kamusal sorumluluklarını de yerine getirildiğinin belirtildiği açıklamada, şunlar aktarıldı:
“Çocuk haklarını korumak, güçlendirmek ve çocukların kazanılmış haklarından ödün vermemek için mücadelemizi kararlılıkla sürdürüyoruz.
Avukat görevlendirmelerinden, çocuk adaletinde uzmanlaşmış birimlerin güçlendirilmesine, farkındalık çalışmalarının yaygınlaştırılmasından, uluslararası standartlara uyumlu bir çocuk adalet sisteminin yerleşik bir hal almasına kadar tüm çabalarımız, hiçbir baskı, önyargı ya da siyasal yönelimin geriletemeyeceği bir kararlılıkla devam edecektir.”
Açıklamada, şu çağrıda bulunuldu:
“Çocuk adalet sistemine ilişkin mevcut yasaları etkin bir şekilde uygulayın,
Çocuğun üstün yararını merkeze alan ve onu cezalandırmak yerine güçlendiren, koruyucu, önleyici politikaları hayata geçirmek bir tercih değil, devletin yükümlülüğüdür, derhal hayata geçirin,
Çocukların demokratik bir toplumda barış içinde yaşayabilmeleri için onları hakları konusunda bilinçlendirin ve güçlendirin,
Çocuk yaşta işçilik ve iş cinayetlerini de kapsayacak şekilde, ülkede çocuk emeğinin sömürülmesine dair son durumun tespit edilebilmesi ve bunula mücadele edilebilmesi için ulusal ölçekte güncel verileri şeffaf bir şekilde paylaşın, eğitim hakkından mahrum kalan bu çocuklar için bir sosyal koruma sisteminin var olup olmadığını açıklayın, acil olarak bağımsız denetim ve izleme mekanizmaları kurun.”
“KAYIP ÇOCUK DOSYALARINI CİDDİYE ALIN”
Türkiye’de hiçbir çocuğun kayıp sayılamayacağının altının çizildiği açıklamada, şunlara dikkat çekildi:
“Eğer kayboluyorsa devlet yükümlülüğünü yerine getirmiyordur. Her bir çocuğun nerede olduğu, güvende olup olmadığı devletin ve toplumun ortak sorumluluğudur.
Kayıp çocukların önemli bir kısmı çocuk işçiliği, insan ticareti, cinsel istismar, erken ve zorla evliliklerde ve suç örgütleri tarafından suç işlemek üzere kullanılmaktadır. Bu nedenle, kayıp çocuk dosyalarını ciddiye alın, bürokratik engelleri kaldırın, ‘nasıl olsa geri gelir’ anlayışının terk edin; risk temelli, hızlı, şeffaf ve etkin prosedürleri hayata geçirin.”
“Çocukların hakları hiçbir koşulda ertelenemez” denilen açıklamada, kriz dönemlerinde bile devletin önceliğinin çocukların güvenliği, sağlığı ve gelişimi olması gerektiği vurgulandı.
Çocukları korumanın evrensel bir yükümlülük olduğunun belirtildiği açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:
“Muğla Barosu Çocuk Hakları Komisyonu olarak, çocukların sesi olmaktan vazgeçmeyeceğimizi, adaletin çocukların yanında ve çocuklar için işlemesi için ve her çocuğun onurlu, güvenli, adil bir yaşam sürebilmesi için mücadelemizi kesintisiz ve kararlılıkla sürdüreceğimizi kamuoyuna ilan ediyoruz.”











