Muğla Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Muğla’nın Bodrum, Marmaris, Menteşe ve Seydikemer ilçelerinde bulunan adliye binaları önünde eş zamanlı açıklama yaptı. Açıklamada, “Eşitliğin her alanda sağlandığı bir yıl için var gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz” denildi.
Muğla’nın Bodrum, Marmaris, Menteşe ve Seydikemer ilçelerinde, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Muğla Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu, bugün (7 Mart) saat 14.00’te adliye binaları önünde eş zamanlı basın açıklaması düzenledi.
Açıklamayı, Komisyon adına Bodrum Adliyesi önünde, Avukat Esra Soylu Gümrah, Marmaris Adliyesi önünde Avukat Füsun Ünlüsoy, Seydikemer Adliyesi önünde ise Avukat Tuğçe Koyuncu okudu. Açıklamada, “Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için kazanana dek bitmeyecek olan varoluş mücadelemiz için buradayız. Her yıl olduğu gibi bu yıl da 8 Mart’a, kadın cinayetleri ve kazanılmış haklarımıza saldırı niteliği taşıyan politikaların varlığı ile giriyoruz” denildi.


Açıklamada, 8 Mart 2024’ten bu yana kadın cinayetleri ve cinsel saldırı faillerinin cezasızlık politikalarıyla adeta suça teşvik edildiği vurgulandı. Artan ev içi şiddet ve kadın cinayetlerini önleyici politikalar yerine, Türk Medeni Kanunu’nda kadının yaşam tarzını ve insan haklarını kısıtlayıcı değişiklikler yapıldığı belirtildi.
İktidar tarafından 2025 yılının “aile yılı” ilan edildiği hatırlatılan açıklamada, “2025 yılı Ocak ayında 33 kadın cinayeti, 32 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmiştir. Şubat ayında 16 kadın cinayeti ve 21 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmiş olup, ölümlerin neredeyse tamamı kadınların eşi, boşandığı eski eşi, boşanma aşamasındaki eşi ya da partneri tarafından gerçekleştirilmiştir” ifadeleri kullanıldı.
“CİNSİYETÇİLİĞİ ASLA KABUL ETMİYORUZ”
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2024 verilerine atıf yapılan açıklamada, “Siyasal iktidar kadınların nafaka hakkına, çalışma hakkına, tazminat hakkına saldırarak bizleri şiddet gördüğümüz, emek ve bedenlerimizin sömürüldüğü, varoluşumuzun tanınmadığı aile kurumlarına hapsetmek üzere politikalar üretmeye devam etmektedir. Kadınların aile içerisine ya da ikili cinsiyet rolleri içerisine hapsedilmesine sadece ülkemizde değil dünya genelinde tanık oluyor ve bu cinsiyetçiliği asla kabul etmiyoruz” sözleri kullanıldı.


Aile kavramını yüceltmek yerine, kadının haklarını ve güvenliğini önceleyen politikalar izlenmesi gerektiği vurgulanan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Zira devletin birincil görevi yaşam hakkının korunmasını sağlamaktır. 2024 yılında öldürülen kadınların yüzde 71’i aile içerisindeki bir erkek tarafından öldürülmüştür. 2024 yılında yedisi Muğla’dan olmak üzere öldürülen 394 kadın iktidarın korumaya ısrar ettiği aileler tarafından hayattan koparılmıştır. ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’ sadece bir slogan değil, kadınlara yönelik her türlü şiddeti önlemeyi ve kadınları korumayı, kadınların korunamaması halinde ise etkin soruşturma ve kovuşturmayı ve bütüncül politikaları hayata geçirmeyi amaçlamaktadır.”
“KADINLARIN YAŞAM HAKKI VE HAYATLARINA DAİR ÖZGÜR BİR ŞEKİLDE KARAR VERME OLANAKLARINA SİSTEMATİK BİR ŞEKİLDE SALDIRILMAKTADIR”
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasından bu yana, kadınların haklarını kısıtlamaya yönelik yasa tasarılarının gündeme getirildiği hatırlatılan açıklamada, “Kadınların yaşam hakkı ve hayatlarına dair özgür bir şekilde karar verme olanaklarına sistematik bir şekilde saldırılmaktadır. Hangi partiden olduğu fark etmeksizin siyasiler, Anayasa başta olmak üzere ulusal ve uluslararası mevzuatlara bağlılıklarına rağmen kadınların yaşam hakkını ve beden bütünlüğünü ihlal edecek yasal düzenlemeler önerme cüretini kendilerinde bulmaktadırlar” denildi.
Açıklamada, Anayasa ile korunan eşitlik ilkesi ve uygulanması gereken uluslararası mevzuatlar göz önünde bulundurulduğunda, bu ilkelere aykırı yasal düzenlemelerin kabul edilemez olduğu vurgulandı. Aile hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda arabuluculuk gibi uygulamaların dayatılmasına ve kadınların yaşam tarzının kanunlarla belirlenmesine karşı çıkıldığı ifade edildi.


Nafaka konusunda kadını mağdur edecek süre kısıtlamaları gündemden çıkarılması gerektiği ifade edilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Sosyal devlet ilkesi gereği nafaka ödemelerinin aksaması durumunda kadınlara ekonomik destek sağlanmalıdır. Bizler Muğla Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu üyeleri, feminist kadın avukatlar ve kadın hak savunucuları olarak ‘erkek adalet değil gerçek adalet’ sağlanıncaya dek mücadele etmeye, aile yılı çalışmaları için değil kadınların adalete erişim hakkının kısıtlanmadığı ve adil yargılamaların olduğu, eşitliğin her alanda sağlandığı bir yıl için var gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz.”


“ÖFKEMİZLE BÜYÜYEN BİR DİRENİŞİMİZ VAR”
Ayrıca Bodrum Adliyesi önünde Bodrumlu Kadın Avukatlar Grubu 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle bir açıklama yaptı.
Açıklamayı Grup adına Stajyer Avukat Zeynep Erduran yaptı. Açıklamada, “Bizler, yüzyıllardır cadı denilerek yakılan, eşit ücret istediği için fabrikalarda katledilen, boşanmak istediği için öldürülen, hayatta kalmak için en ağır mücadeleyi omuzlamak zorunda bırakılan kadınların mirasçılarıyız. Emeği sömürülen, sevgisi yok sayılan, bedeni, kimliği, hayatı üzerine tahakküm kurulmaya çalışılan kadınlar olarak buradayız ve hiçbir yere gitmiyoruz” denildi.
İktidarın 2025 yılını “Aile Yılı” ilan edildiği hatırlatılan açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:
“Kadınların ‘aile’ içindeki erkekler tarafından katledildiği, İstanbul Sözleşmesi’nin ‘tehdit’ olarak görüldüğü bir ülkede yaşıyoruz. 2025 yılının ilk üç ayında 68 kadın, eski eşi, boşanmakta olduğu kocası, babası, erkek kardeşi tarafından öldürüldü. Kadın cinayetlerinin failleri takım elbiseyle ödüllendirilip cezasız bırakılarak şiddete direnen kadınlar cezalara çarptırılıyor. Kadınları korumayan, kadına yönelik şiddetin faillerini cesaretlendiren erkek yargı ve patriyarkal devlet eliyle her gün öldürülüyoruz. Anıt Sayaç saymaya devam ediyor, biz kadınlar her gün eksiliyoruz ama öfkemizle büyüyen bir direnişimiz var.”
Nafaka hakkını ve 6284 sayılı Kanun’u tartışmaya açanlara, kadınların şiddetten korunmasını ‘aileyi bölmek’ olarak görenlere seslenilen açıklamada, “Kadınlar, ‘kutsal aile’ söylemiyle emeklerinin, hayatlarının ve hayallerinin sömürülmesine boyun eğmeyecek, biz boyun eğmeyeceğiz. Çocuk doğduğunda hatırlanan ama çocuğu doğurduktan sonra yalnız bırakılan, çocuk doğurmadığında ise eksik görülen kadınlar için; aile içinde gördüğü şiddete karşı kendini savunduğunda en ağır sonuçlara maruz bırakılan kadınlar için buradayız” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada; patriyarka, kadınların ve LGBTİ+’ların yaşamlarını şekillendirmek, bedenlerini ve kimliklerini denetim altına almak istediği ifade edildi.
“HAKLARIMIZI SAVUNMAYA VE BİRBİRİMİZİ KORUMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Kadınların sessiz kalmaya zorlandığı vurgulanan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Ancak kim olduğumuza ve nasıl yaşayacağımıza biz karar veririz! Hissettiği cinsiyete bedeni uygun görülmeyen trans kadınların, kimliği, dili, dini yok sayılan ve ötekileştirilen tüm kadınların yanındayız. İşte bu yüzden kadın avukatlar olarak hukukun bir baskı aracı değil, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin bir aracı olması gerektiğini biliyoruz. Bodrumlu Kadın Avukatlar Grubu’nu da bu bilinçle kurduk!”
Kadınların; duruşma salonlarında, adliyelerde, karakollarda, işyerlerinde, sokaklarda var olmaya, devam edeceği belirtilen açıklamada, “Haklarımızı savunmaya ve birbirimizi korumaya devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz ki ancak birlikte kazanabiliriz, biz birlikte güçlüyüz! Bizi korkuyla, baskıyla, şiddetle susturabileceklerini sanıyorlar. Ama yanılıyorlar! Emeğimiz, bedenimiz, kimliğimiz bizimdir! Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz! Vardık, varız, var olacağız! Yaşasın kadın hakları mücadelemiz! Yaşasın feminist mücadelemiz! Yaşasın kadın dayanışması” denildi.