Muğla’nın Marmaris ilçesindeki Halıcı Ahmet Urkay Anadolu Lisesi önünde proje okullarında yapılan atamalara karşı öğrenciler, bugün (15 Nisan) oturma eylemi gerçekleştirdi ve Eğitim-İş, basın açıklaması yaptı. Açıklamada, “Bu bir proje değil, bir tasfiye operasyonudur” denildi.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) “2025 Yılı Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme” sonuçlarını 8 Nisan’da açıkladı.
MEB tarafından proje okullarında yapılan atamalar ülke genelinde hem öğretmenler hem öğrenciler hem de mezunlar tarafından protesto ediliyor.
Muğla’nın Marmaris ilçesinde de dün (14 Nisan) Halıcı Ahmet Urkay Anadolu Lisesi’nde görev yapan 17 öğretmen için Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) tarafından basın açıklaması yapılmıştı.

“KAMUSAL EĞİTİM İDEALİ YERLE BİR EDİLMİŞTİR”
Halıcı Ahmet Urkay Anadolu Lisesi öğrencileri, bugün (15 Nisan) saat 08.30’da okul bahçesinde başlattıkları oturma eylemi gerçekleştirdi.
Saat 12.30’a kadar devam eden oturma eyleminin, Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası’nın (Eğitim-İş) yaptığı basın açıklamasıyla sona erdiği belirtildi.
Açıklamada; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesinin, eğitimin kamusal bir hak olduğu ve tüm çocuklara eşit, bilimsel, laik, parasız ve nitelikli biçimde sunulması gerektiği anlayışı üzerine inşa edildiği vurgulandı.
Bu anlayış, özellikle son 20 yıldır sistemli bir biçimde tasfiye edildiğine dikkat çekilen açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:
“Bugün geldiğimiz noktada, kamusal eğitim ideali yerle bir edilmiş; Millî Eğitim Bakanlığı, anayasal sorumluluğu olan eğitimde fırsat eşitliğini sağlama görevini açıkça reddeder hâle gelmiştir.”
Bu reddin sadece sözde olmadığını, uygulamada da kendisini gösterdiği ifade edilen açıklamada, bunun en somut örneğinin proje okulları adı altında sürdürülen politikalar olduğu vurgulandı.

“BUGÜN ÖĞRETMENLER KIYIMA UĞRUYOR, SÜRGÜN EDİLİYOR”
Dönemin Bakanı Nabi Avcı tarafından 2014 yılında 44 okulda başlatılan ve başlangıçta “ulusal ve uluslararası projelerin yürütüleceği özel okullar” şeklinde sunulan modelin, bugün itibariyle 2318 okula ulaşarak kapsamının büyütüldüğü fakat içeriğinin boşaltıldığının altı çizildi.
Açıklamada, proje okulları adı altında yapılan uygulama hakkında “Açıkça eşitsizliğin kurumsallaştırılması, öğretmenin hukuki güvencelerinin yok edilmesi, eğitimde liyakatin ve yerleşik kültürlerin tahrip edilmesidir” denildi.
Bu sürecin mimarının, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin olduğu belirtilen açıklamada; Tekin’in 2014 yılında, dönemin müsteşarıyken söylediği “Mevzuatlar bize engel oluyor. Ama biz siyasi iradeyle hareket ediyoruz. Mevzuatlara rağmen bildiğimizi yapacağız” ifadeleri hatırlatıldı.
Açıklamada, “Bugün öğretmenler kıyıma uğruyor, sürgün ediliyor. Okulların yıllardır oluşan iklimi darmadağın ediliyor. Öğrencilerin sınava aylar kala alıştığı öğretmenlerinden koparılması, eğitimde istikrarı yok ediyor. Bu bir proje değil, bir tasfiye operasyonudur” denildi.

“PROJE OKULLARI UYGULAMASI İLE BAKAN, 80 BİNE YAKIN ÖĞRETMENİ DOĞRUDAN KENDİSİ SEÇME VE ATAMA YETKİSİNİ ELİNDE TOPLAMAKTADIR”
Bu sürecin siyasi ve ideolojik bir projenin ürünü olduğu vurgulanan açıklamada, şunlara dikkat çekildi:
“Proje okulları uygulaması ile Bakan, 80 bine yakın öğretmeni doğrudan kendisi seçme ve atama yetkisini elinde toplamaktadır. Yani artık öğretmenlerin bilgi birikimi, başarı belgesi, akademik unvanı ya da hizmet puanı değil; bakanın onayı belirleyicidir. Bu da açıkça, mülakat düzeninin öğretmen atamalarındaki yeni biçimidir.”
Yüzlerce öğretmenin; yıllardır görev yaptığı, okulun kültürüne katkı sunduğu, öğrencileriyle aile gibi olduğu okullardan gerekçesiz ve ani bir şekilde sürüldüğü belirtilerek “İzmir Atatürk Lisesi gibi Cumhuriyet değerleriyle özdeşleşmiş köklü kurumlarda, bir gecede 60 öğretmen görevden alınmıştır” denildi.

“BU SADECE HUKUKA AYKIRI DEĞİL; AYNI ZAMANDA EĞİTİMİN RUHUNA, OKUL KÜLTÜRÜNE, ÖĞRENCİ-ÖĞRETMEN İLİŞKİSİNE İHANETTİR”
Norm kadro fazlası bahanesiyle on yıllardır emek veren öğretmenlerin; başka ilçelere, bazen 100 kilometre öteye gönderilmek istendiği vurgulanarak şu ifadeler kullanıldı:
“Bu sadece hukuka aykırı değil; aynı zamanda eğitimin ruhuna, okul kültürüne, öğrenci-öğretmen ilişkisine ihanettir.”
Açıklamada, şu sorular soruldu:
- Öğretmenin oradan alınmasının objektif gerekçesi nedir?
- Yıllarca görev yapan, başarı belgesiyle ödüllendirilmiş, yüksek lisans ve doktora sahibi öğretmenler hangi kriterle yetersiz görülmüştür?
- Yerlerine atanacak kişilerin liyakatini kim ve neye göre belirlemiştir?
- Aynı okulda yıllarca çalışan öğretmenleri bir gecede sürgün etmek hangi pedagojiye, hangi hukuk devletine, hangi kamu vicdanına sığar?
Devlet memurluğunun güvence olduğu ifade edilen açıklamada; “Devlet memurluğu, siyasi iktidara göre değil; anayasa ve yasalara göre görev yapma sorumluluğudur” denildi.
Proje okulları aracılığıyla yapılan uygulamanın, güvenceyi ortadan kaldırarak öğretmenleri itaate zorlamak olduğu belirtildi.

“BU SADECE BİR PERSONEL DEĞİŞİMİ DEĞİLDİR”
Eğitim-İş olarak proje okulu adı altında yürütülen uygulamanın; bir okul geliştirme projesi olmadığı, siyasi iktidarın kendi memurunu, kendi neslini ve kendi toplumunu yaratma projesi olduğu vurgulandı.
Köklü okulların emekle, alın teriyle, yılların birikimiyle yetiştirdiği öğretmenlerin tasfiye edildiğine dikkat çekilen açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:
“Bu sadece bir personel değişimi değil; bir hafızanın, bir kültürün, birikimin ve Cumhuriyet’in eğitim anlayışının sistemli biçimde tasfiyesidir.”
Amaçlarının, liyakatsizliği teşvik ederek biat eden kadrolar yaratmak olduğu belirtilen açıklamada; “Düşünmeyen nesiller yetiştirerek sorgulama kültürünü ortadan kaldırmak, Cumhuriyet’in temelini oluşturan laik, bilimsel ve kamusal eğitimi çökertmek” denildi.

“O ÖĞRETMENLER YALNIZCA BİR MESLEK GRUBUNUN DEĞİL, BİR HALKIN VİCDANIDIR”
Kırk yıllık bir öğretmeni, yıllarını eğitime ve öğrencilerine adamış bir insanı, tek bir yazıyla, tek bir imzayla görevden almanın kolay olduğu ama onun öğrencilerinin yüreğinde bıraktığı izi, düşünce dünyasında açtığı kapıları ve hayata dokunuşunu silmenin imkânsız olduğu ifade edildi.
Sistemli bir şekilde görevden uzaklaştırılan öğretmenlerin, aslında Cumhuriyet’in devrimci eğitim mirasını temsil ettikleri vurgulanan açıklamada, “Artık çok açıktır ki, yavaş yavaş aşındırdıkları Cumhuriyet’in en derin, en hayati damarına, eğitime ulaştılar” denildi.
Cumhuriyet’i yıkmanın en kestirme yolunun, onu var eden eğitim devrimini yok etmek olduğunu bildikleri belirtilen açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:
“Köy Enstitüleri’nden bugüne taşınan ilerici eğitim anlayışını tasfiye etmek; özgür, eşit, laik bir toplum idealinden vazgeçirmek demektir ama unuttukları bir şey var; o öğretmenler yalnızca bir meslek grubunun değil, bir halkın vicdanıdır.”

“ÖĞRETMENLERİN SÜRGÜNLE TERBİYE EDİLMEDİĞİ, EĞİTİMDE LİYAKAT VE HUKUK İLKESİNİN ESAS ALINDIĞI BİR SİSTEM İSTİYORUZ”
Açıklamada, Millî Eğitim Bakanlığı’na ve siyasi iktidara seslenerek “Tüm öğretmenler için eşit ve adil atama sistemi istiyoruz. Tüm öğrenciler için eşit ve nitelikli eğitim hakkı istiyoruz. Öğretmenlerin sürgünle terbiye edilmediği, eğitimde liyakat ve hukuk ilkesinin esas alındığı bir sistem istiyoruz” ifadeleri kullanıldı.
Hiçbir öğretmenin yalnız olmadığı hatırlatılan açıklamada, “Bu hukuksuz atamalara karşı her türlü yasal mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğimizi kamuoyuna ilan ediyoruz. Proje değil, adalet istiyoruz” denildi.
Bu adaletsizliğe karşı yalnız kendilerinin değil, halkın da sessiz kalmadığı vurgulanan açıklamada, Türkiye’nin dört bir yanındaki birçok köklü okulda, öğrenciler ve mezunlar, yıllarını eğitime vermiş öğretmenlerine sahip çıkmak için eylemler başlatıldığına dikkat çekildi.
Gençlerin, kendilerine ışık tutan öğretmenlerinin yanında durarak yalnızca bir hak ihlaline değil, Cumhuriyet’in eğitim anlayışına da sahip çıktıklarının belirtildiği açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:
“Bu dayanışma, karanlığa karşı yanan umut ateşidir ve biz o ateşi birlikte büyüteceğiz.”