MUÇEP Bodrum Meclisi’nin çağrısı üzerine, Bodrum Belediye Meydanı’nda bir araya gelen ekoloji aktivistleri, Muğla’da sürmekte olan direnişler ve deprem bölgesindeki yıkımlar konusunda kamuoyunu uyardı.
İklim Adaleti Koalisyonu ve Ekoloji Birliği’nin ülke çapında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İl Müdürlükleri önünde yaptığı protesto eylemi Muğla’nın Bodrum ilçesinde de gerçekleştirildi.
Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Bodrum Meclisi’nin çağrısı üzerine ekoloji aktivistleri, önceki gün (7 Nisan 2023) saat 16:00’da Bodrum Belediye Meydanı’nda toplanarak, “Mamürek, Samandağ, Deştin ve Akkuyu’daki yaşam savunucuları ile dayanışıyoruz” dedi.
Aktivistler, üzerinde “Anadolu’nun Her Yeri Eko-kırım Suç Mahali”, “Nükleer Santrallere Hayır”, “Kömür Değil Ormandan Yanayız – Akbelen Direnişine Bin Selam”, “Deştin ’de Çimento Fabrikasına Hayır” yazılı dövizler taşıdı.
MUÇEP Bodrum Meclisi Eş Sözcüsü Umay Karabaş, Türkiye‘nin dört bir yanında devam eden ve yaşam hakkını savunan direnişlerle dayanıştıklarını vurgulayan basın açıklamasını okudu.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI’NA ÇAĞRIDA BULUNULDU
Açıklamada, Malatya ve Hatay’da deprem sonrası uygulanan yanlış moloz bertarafı uygulamaları ile Muğla ve Mersin’deki eko-kırım faaliyetlerine karşı direnişlerin desteklendiği açıklanarak, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na çağrıda bulunuldu.
Türkiye’nin dört bir yanında ve özellikle deprem bölgesinde devam eden, yaşam hakkını savunan direnişlere destek vermek için toplandıklarını belirten Karabaş, “Biliyoruz ki 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan ve bir doğa olayı olan depremin 11 ili etkileyen bir felakete dönüşmesinin başlıca nedenleri, rant hırsı ile inşa edilen depreme dayanıksız binalar, bilimsellikten uzak imar planları, afete müdahale için hemen hiçbir önlemin gereğince alınmamış olması, devlet kurumlarındaki liyakatsız ve koordinasyon kurmayı başaramayan kadrolar ve halkın önemsenmediği yönetim biçimidir” diye konuştu.
Kaldırılan enkazlarla birlikte yıkımlara, zehirli enkaz tozlarının ve kimyasalların yol açacağı sağlık sorunlarının da eklendiği belirtilen açıklamada, “Ailelerini, yakınlarını, evlerini, işlerini kaybetmiş, yiyecek, su ve hijyen gibi en temel gereksinimleri dahi ancak kısmen karşılanmış insanlar, depremin hemen ardından bir de Urfa ve Adıyaman’daki sel felaketinin korkunç sonuçlarına maruz kaldılar. Kaldırılan enkazlarla birlikte bu yıkımlara, başta kanserojen asbest tozu olmak üzere zehirli enkaz tozlarının ve kimyasalların yol açacağı sağlık sorunları eklenmiştir” denildi.
“ENKAZLAR TÜM UYARILARA RAĞMEN HIZLA KALDIRILIYOR”
Enkazların uyarılara rağmen hızla kaldırıldığı belirtilerek, “İnşaat rantının önünü açmak için gösterilen bu aceleciliğin yaratacağı büyük tehlikeler göz ardı edilmektedir. Oysa deprem bölgesinin acil ihtiyaçları gıda teminidir, nitelikli geçici barınmadır, halk sağlığı hizmetleridir. Tarım alanlarına, meyve bahçelerine, yol kenarlarına, çadırkentlerin-yerleşim yerlerinin bulunduğu alanların hemen yanına, su havzalarına, vadilere dökülen molozlar, hem halk sağlığını tehdit etmekte hem de doğal miras alanlarını zehirlemektedir” ifadeleri kullanıldı.
İşlemlerin Hafriyat ve Yıkıntı Atıkları Yönetmeliği ile Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Yönetmeliği’ni yok saydığı ifade edilerek, “Emek, meslek, ekoloji örgütlerinin ve yerel halkın bu konuyla ilgili uyarıları ve talepleri de dikkate alınmamaktadır. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir diyen Anayasa’nın 56’ncı maddesi direnişlerin hukuksal dayanaklarından yalnızca biri ve en önemlisidir. Deprem bölgelerindeki halkın çağrısına ve direnişine acilen kulak verilmeli ve molozlar, yalnız ve ancak yönetmeliklere uygun bir biçimde kaldırılmalıdır” açıklaması yapıldı.
Ranta dayalı bu uygulamanın derhal durdurulması gerektiği söylenerek, “Tüm bina yıkma, enkaz kaldırma, taşıma ve depolama işlemlerinin yol ve yöntemlerinin, kurulacak yeni yaşam alanlarının nasıl ve nerelerde olması gerektiğinin kararını uzmanlarla yerel halkın ortaklaşarak vermesini, bir kez daha, rant uğruna, bölgenin geleceğini yok edecek uygulamalara geçit verilmemesini istiyoruz” belirlemesi yapıldı.
“DEŞTİN’DE YAPILMASI PLANLANAN ÇİMENTO FABRİKASININ YARATACAĞI KORKUNÇ DOĞA KATLİAMINA KARŞI YEREL BİR DİRENİŞ DEVAM ETMEKTEDİR”
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın göreve çağrıldığı açıklamada, “Muğla Deştin’de yapılması planlanan çimento fabrikasının yaratacağı korkunç doğa katliamına karşı yerel bir direniş devam etmektedir. Çimento fabrikası yapılması demek, bölge ormanının yok olması, halk sağlığının büyük bir risk altına sokulması, tarımsal üretimin sonlanması demektir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın adında geçen ‘iklim değişikliği’ sözcüğüne uygun olarak, imza koyduğu uluslararası taahhütler gereği, hava kirliliği ve biyolojik çeşitliliğin yok olmasına karşı görevini yerine getirmesini bekliyoruz” denildi.
“AKKUYU NÜKLEER İNŞAATI DERHAL DURDURULMALI”
Akkuyu Nükleer Santrali’ne yakıt getirileceği duyurularının seçim propagandası olduğunun bilindiği belirtilerek, “Akkuyu Nükleer Santrali’nin faaliyete başlatılması amacıyla ilk yakıtın 27 Nisan tarihinde geleceğinin müjdesini veren yönetim anlayışını kınıyoruz. Henüz inşaatı devam eden santrale yakıtın getirileceğine yönelik duyuruların santralin çalışmaya başlaması için değil, seçim propagandası yapma amaçlı olduğunun farkındayız. Fay hattının üstünde yer alan bu santralin çalışmaya başlaması halinde, korkunç sonuçlar verecek bir çevre felaketinin insan eliyle tetiklenmiş olacağını buradan kamuoyuna duyuruyor ve çağrılarımızı yineliyoruz: yakıt temini ve Akkuyu Nükleer Santral inşaatı derhal durdurulmalı, tüm anlaşmalar iptal edilmelidir” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada, “Gerek deprem bölgelerinde, gerek çimento fabrikası önünde gerekse nükleer santrale karşı yapılan direnişlerin amacı doğanın, bugünün ve gelecek nesillerin yaşam hakkını savunmaktır. Bugüne kadar özellikle son yirmi yılda giderek artan bir hızda toprağa, suya ve havaya kalıcı ve telafi edilemez zararlar verilmiştir, bugün de verilmeye devam edilmektedir” denildi.
“TOPRAĞA, SUYA VE HAVAYA KALICI VE TELAFİ EDİLEMEZ ZARARLAR VERİLMİŞTİR”
Amaçlarının doğal ve kültürel mirasları gelecek nesillere taşımanın olduğu belirtilerek, “Malatya Mamürek’teki, Hatay Samandağ’daki, Muğla Deştin’deki ve Mersin Akkuyu’daki direnişlerin amacı doğal ve kültürel miraslarımızı gelecek nesillere taşımak, özne olarak doğanın haklarını savunmak, yaşam alanlarını korumaktır. Bugün, toprağa, suya ve havaya kalıcı ve telafi edilemez zararlar verilmiştir ve verilmeye devam edilmektedir” açıklaması yapıldı.
Ekokırımları unutmayacakları ve sorumlularını affetmeyeceklerini belirten açıklama, “Dün depremin 60’ıncı günü nedeniyle yapılan anmada Samandağ’dan ‘Gitmedik, buradayız’, ‘Unutmayacağız, affetmeyeceğiz, helalleşmeyeceğiz’ , ‘Ma rıhna nıhna hon’ sloganları yükseliyordu. Bizler de her zaman deprem bölgesindeki halkların yanında olmaya devam edeceğiz. Ekokırımları unutmayacağız, sorumlularını affetmeyeceğiz, hesap soracağız. Ma rıhna nıhna hon, gitmedik, buradayız” ifadeleriyle son buldu.