Bir ülke düşünün; Çevre Bakanlığı çevreyi yok ediyor, Orman Bakanlığı ormanları kesiyor; işçi sendikası, komşuda pişer bize de düşer misali, iş ve aşın nasıl elde edildiğine bakmaksızın patronların yanında; havanın kirletilmesini, suyun kurutulmasını, toprağın yok edilmesini, kısacası yaşam alanlarının yok edilmesini savunuyor; köyün muhtarı, evi, barkı, bağı, bahçesi ve tüm yaşanmışlıkları ile kendi köyünün yok edilmesini onaylıyor; böyle bir ülkede yaşamak ister misiniz?
Bana sorarsanız benim cevabım belli; böyle bir yerde yaşamak istemem.
Maalesef böyle bir yerde yaşıyoruz, yaşıyorum.
Büyük sermayenin çıkarları doğrultusunda, siyasal iktidarın kolaylaştırıcılığı altında, her şeyin ranta dönüştürüldüğü, işvereninden sendikacısına, köy muhtarından sıradan esnafına kadar, büyük ya da küçük, sırf kendi çıkarları için, pastadan bir parça da kendilerine düşsün diye çırpınan insanlar sizde nasıl bir duygu uyandırıyor?
Mideniz mi bulanıyor, yoksa pastadan bir pay ben de nasıl alabilir diye mi düşünüyorsunuz?
Helal olsun adama, bütün bu direnişe rağmen malı götürdü diye takdir mi ediyorsunuz, küfür mü?
Bilmiyorum.
Bildiğim tek şey, hep birlikte suça bir şekilde iştirak etmesek, göz yummasak, sessiz kalmasak böyle şeylerin olamayacağı.
Yine bildiğim diğer bir şeyse, bozuk bir düzen varsa, öncelikle bu bozukluğun bizlerden başladığı.
Balık baştan kokar misali.
“Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi…. Bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef.”
Aynen böyle, akrep de biziz, ateş lalesi de!
Biz değişmezsek, dünya iyi yönde değişmeyecek.
Her zaman olduğu gibi, bireysel çıkarlar, önce ulvi gerekçelerle yaldızlanmaya çalışılır. ‘Biz bunu vatanımız için, enerjisiz kalmayalım, başkalarına muhtaç olmayalım, kendi kaynaklarımızı kullanalım diye yapıyoruz!’
Yersen!
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, 27 Temmuz 2023 tarihinde yaptığı açıklamada “Küresel ısınma çağının sona erdiğini, bunun yerine “küresel kaynama çağının” başladığını” söyledi.(1)
Tamam söyledi de ne oldu?
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27. Taraflar Konferansı’na (COP 27) (6-18 Kasım 2022) katılan Türkiye, yeni hedefleri kapsamında, 2038’de emisyonların tepe noktasına ulaşacağını ve 2030 yılı için azaltım hedefini %41’e yükselttiğini açıkladı.(2)
Vay canına, biz de azaltım hedefimizi büyütmüşüz sandınız değil mi? Öyle değil.
Azaltım senaryosu altında bile 2020 yılına göre 2030 yılında yüzde 33’lük bir artış öngörüldüğü anlaşılıyor. Öte yandan, 2038’de emisyonların en yüksek seviyesine çıkması da yaklaşık yüzde 47 artışa işaret ediyor. Yani emisyonları azaltacağım ve 2053 yılında net sıfır karbon emisyonlarına geçeceğim diyen Türkiye azaltım değil, karbon artış senaryoları hazırlıyor.
Dünyanın tabutuna çivi çakmaya devam.
Dünya, küresel ısınmanın 1,5°C ile sınırlandırılması için 2030 yılına kadar yüzde 45’lik bir emisyon azaltımına ihtiyaç duyarken biz küresel ısınmayı arttıran, atmosferi kirleten fosil yakıtlarımızı arttırmaya çalışıyoruz…
Nasıl ama, harikayız değil mi?
Ama yine de haksızlık yapmamalıyım.
Küresel ısınma ve iklim değişiklikleri konusunda ne kadar duyarlı olduğumuzu göstermek için, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ismini, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yapmadık mı? Yaptık, bu bize yeter.
Ayrıca, 2022 yılının Temmuz ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Dünya Bankası’ndan “İklim ve Liderlik Kalkınma Ödülü”(3) almadı mı?
Ödül töreninde konuşan Emine Erdoğan “İklim değişikliğinin artık yalnızca bir çevre sorunu değil, ülkenin kalkınmasını ve refahını derinden etkileyen küresel bir kriz, insanlık için büyük bir gelecek kaygısı” olduğunu söylemiş, devamında “Ormanlarımızın ve denizlerimizin korunması, sel yönetimi, sürdürülebilir tarım, yenilenebilir enerji gibi … yeni projeler hepimizi çok heyecanlandırıyor” demiş.
Ormanlarımızın ve denizlerimizin korunması.
Ormanlarımızın korunması.
Orman.
Or.
İkizköylülerin, Akbelen ormanının kestirmemek için sürdürdüğü iki senesi çadırlı nöbet olmak üzere dört senedir süren direnişe ve Anayasa’nın “Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez” diyen 169. Maddesinin emredici hükümlerine rağmen 24 Temmuz 2023 tarihinde Orman Bakanlığı eliyle, güvenlik kuvvetlerinin koruyuculuğu altında Akbelen Ormanı kesilmiştir.
Muğla Valiliği, 30 Temmuz 2023 tarihli basın açıklamasında “24 Temmuz 2023’te Orman Genel Müdürlüğü tarafından başlatılan çalışmalar bugün itibariyle sona ermiştir”(4)diyerek bir hafta içinde 740 dönüm orman alanını bütün direnişlere rağmen başarıyla kestiklerini ilan etmiştir.
Kimin eliyle ‘Orman Bakanlığı’ eliyle. Kimin onayıyla ‘Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ onayıyla. Ne amacıyla, bütün dünyada bilim insanlarının bir an önce yasaklanıp, kullanılmasının durdurulmasını istediği fosil yakıt ‘kömür madenini çıkarmak için.’ Maden kimin için çıkarılacak? Kömür ocaklarının ve Yeniköy ve Kemerköy Termik Santrallarının sahibi ‘Limak ve IC İcdaş Şirketi’ için. Bu işten kim kazançlı çıkacak? En başta, tabi ki şirket. Ne kazanacak? Para. Başka kimler para kazanacak? Santralda ve maden ocaklarında çalışan işçiler ve sendikaları. Başka kimler? Şirketle iş yapanlar ve alışveriş yapılan şehir esnafı.
Kimler kaybedecek? Başta termik santralın tozuna, dumanına, külüne, asit yağmurlarına, civasına, ağır metallerine, radyasyonuna doğrudan maruz kalanlar. Önce onlar ve yakınları hasta olacak. Başta solunum yolu hastalıkları olmak üzere, kansere kadar her türlü hastalığa yakalanacaklar. Her yıl bu yüzden yüzlerce kişi ölecek. Bu kişilerin içinde termik santralda çalışanlar da, onların yakınları ve çocukları da olacak. Başka? İnsan dışındaki diğer canlılarda zehirlenecek, ölecek ya da göç edecek. Bazı canlı türlerinin nesli tükenecek. Sadece hava değil, su, toprak, yediğimiz, içtiğimiz her şey kirlenecek, zehirlenecek. Zehir, besin zinciri yoluyla yakın ya da uzak her yere ulaşacak. Yeni kömür madenini çıkarmak için yine bağımız, bahçemiz, evimiz, barkımız, köyümüz yok edilecek. Burada yaşayan yüzlerce köylü göçe zorlanacak. Yoksullaşacaklar. Ormanlar, dereler yok edilecek. Arıcılığımız bitecek. Küçükbaş, büyükbaş hayvanlarımız için otlak bulamayacağız, su bulamayacağız. Hayvancılığımız bitecek. Termik santralların atmosfere attığı başta karbondioksit olmak üzere gazlar nedeniyle küremiz daha çok ısınacak, öngörülemeyen iklim olayları yaşayacağız. Aşırı sıcaklar ve soğuklar yaşayacağız. Görmediğimiz fırtınalar, yağışlar, sel baskınları yaşayacağız. İklim olaylarında ölenlerimiz, sel sularında boğulanlarımız olacak. Bir yandan da bir yudum suya muhtaç olacağımız kuraklıklar yaşayacağız.
Kim kaybedecek, bütün bir dünya, bütün canlılar.
Kim kazanacak. Bir şirket.
Temel güdümüz ÇIKARLARIMIZ, tamam ama kendimizi dünyada yaşayan tüm canlıların bir parçası olarak görüp düşünmez isek gerçek çıkarlarımızın nerede olduğunu da görme şansımız yok.
Gerçek çıkarlarımızın nerede olduğunu gören bir bilince sahip olmaz isek, küçük çıkarlarımızın esiri olup, bir avuç çıkar çevresinin oyuncağı olur, bindiğimiz dalı keseriz.
Tercih sizin.
İNSANLIK HALLERİ’ni tartışmaya devam. Bir sonraki yazımda Milas’taki 26 köy muhtarının Akbelen ormanı kesilemeyecek, kömür çıkarılamayacak ve dolayısıyla termik santrallar kapanacak endişesiyle yaptıkları basın açıklamasını ele alacağım.
İnsanlık Halleri -3 Gündem Fethiye’de 6 Ağustos’ta yayınlanmış. O günden bu yana bir ay geçmiş. Bu süre içinde olanları kısaca özetlersem;
6 Ağustos 2023 Pazar günü Akbelen’de büyük buluşma vardı. Güçlü bir katılım oldu.
7 Ağustos’ta İkizköylülerle birlikte Ankara’ya gitmek için yola çıktık. Onlar otobüsle, biz beş arkadaş otomobille.
İkizköylüler Ankara’ya gidene kadar sürekli yollarda durduruldular ve kimlik kontrollerinden geçtiler.
Önce Denizli Avdan’a uğradık. Kurulmak istenen termik santrala ve kömür maden ocaklarına karşı direnen köylülerle buluştuk. İkizköylü ve İkizköy Çevre Komitesi sözcüsü Nejla Işık onlara İkizköylülerin destek mesajlarını iletti.
8 Ağustos sabahında Ankara’daydık. Önce Makine Mühendisleri Odası önünde basın açıklaması, sonra TBMM’ye gidildi. Partilerle görüşmeler daha sonra CHP grup toplantısı açılışında Nejla Işık’ın konuşması alkışlarla karşılandı.
Meclis Akbelen gündemi ile toplanmıştı. Ama Cumhur İttifakı’nın oyları ile Meclis’te Akbelen için genel görüşme açılması talebi kabul edilmedi.
Akşam dönüş yoluna çıktık. 9 Ağustos sabahı Muğla’daydık.
9 Ağustos, Perşembe saat 16:00’da İdare Mahkemesi önünde ‘Deştin İçin Adalet Nöbeti’miz vardı. Buna katıldık.
Adalet nöbetleri 17-24-31 Ağustos ve 7 Eylül tarihlerinde, yani her Perşembe saat 16:00-17:30 arasında İdare Mahkemesi önünde devam ediyor. Mahkeme bilirkişilerin oy birliği halinde belirttiği gibi ÇED Raporunu iptal edene kadar adalet nöbetleri sürecek.
Direne direne kazanacağız…
Makina mühendisiyim. İstanbul’dan Muğla’ya bir otel şantiyesinde çalışmak için 1991 yılında geldim. Geliş o geliş. O günden bu yana Muğlalıyım. İnşaat faslından sonra turizmde teknik müdür olarak 17 sene çalıştım. Arada 3 sene Antalya merkezli çalışma var ama o zaman bile Muğla ile bağım kopmadı. Muğla’ya yerleştiğim yıldan bu yana Muğla’nın havasına, suyuna, taşına, toprağına sahip çıkma mücadelesine elimden gelen desteği vermeye çalışıyorum. Gündem Fethiye ile bu vesile ile tanıştık, yazılarımla da bir nebze katkıda bulunabilirsem ne mutlu bana.
- https://www.bbc.com/turkce/articles/cv2xv5wj2g7o
- https://sefia.org/blog/cop-27-ciktilari-ve-turkiyenin-konumu/?gclid=CjwKCAjwjOunBhB4EiwA94JWsGWtAxNqX7YouzXCOeaJNaqAf3Ifc3gE-SEv5TCSR1noAloeSez0GBoCzUUQAvD_BwE
- https://www.aa.com.tr/tr/gundem/dunya-bankasindan-emine-erdogana-iklim-ve-kalkinma-liderlik-odulu/2642543
- http://www.mugla.gov.tr/basin-aciklamasi-3007302023