Muğla’nın Fethiye ilçesinde, Fethiye Ekoloji Yaşam Derneği tarafından 14’üncü Ekoloji Sohbetleri “Olağanlaşmış Olağanüstü Hâl Döneminde, Haklarımız ve Müştereklerimiz” başlığıyla gerçekleşti. Söyleşide Hukukçu ve Yazar Ezgi Duman sunum yaptı ve ardından katılımcıların dahil olduğu bir forum gerçekleştirildi.
Haber: Hülya Çetinkaya
Fethiye Ekoloji Yaşam Derneği (FETDER), Muğla’nın Fethiye ilçesinde “Ekoloji Sohbetleri XIV: Olağanlaşmış Olağanüstü Hâl Döneminde, Haklarımız ve Müştereklerimiz” başlığıyla 5 Nisan 2025 tarihinde söyleşi düzenledi.
Bu söyleşi ile gelenekselleşen “Ekoloji Sohbetleri”nin 14’üncüsü gerçekleşmiş oldu.
Ezgi Duman’ın konuşmacı olduğu söyleşi saat 14.00’te başladı. Duman’ın sunumunun ardından da hem katılımcıların dahil olduğu bir forum hem de soru cevap bölümü yapıldı. Program saat 18.00’de sona erdi.
EZGİ DUMAN KİMDİR?
Lisans öğrenimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladı. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde genel kamu hukuku- insan hakları alanında yüksek lisans yaptı. Şu anda aynı program kapsamında doktora çalışmalarına devam etmektedir. 2011 yılından beri İstanbul Barosu’na bağlı olarak avukatlık mesleğini icra etmektedir. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında, hapishaneler, ayrımcılık, kadın, LGBTİ+ ve mülteci hakları üzerine gönüllü ve profesyonel çalışmaları olmuştur. “Leviathan’dan Neoleviathan’a Suç Ceza Hapsetme” isimli bir kitabı bulunan ve çeşitli dergilerde ve kitap derlemelerinde yazıları yayınlanmış olan Duman’ın temel ilgi alanları eleştirel hukuk felsefesi, devlet kuramları, psikanaliz, suç ve ceza politikaları, feminizm ve queer teoridir.
Duman’ın sunumu öncesinde FETDER Gönüllüsü Avukat Bora Sarıca bir giriş konuşması yaptı. Sarıca, Duman’ın “Leviathan’dan Neoleviathan’a Suç Ceza Hapsetme” kitabından bir alıntı yaparak, bu alıntıyı “yaşadığımız dönemin bir resmi” olarak değerlendirdi.

Alıntı şu şekildeydi: “Loïc Wacquant’ın belirttiği üzere, dünyada suç oranlarında ciddi bir artıştan bahsedemiyoruz. Ancak hapishane sayısını ve hapishane nüfusunu artırmak yükselen bir trend. Mevzu, suç oranlarındaki artış değilse ne?”
Sarıca, “İktidar suçu önleme, suçtan kurtulma değil bir şekilde bir tahakküm yaratmaya çalışıyor ve bunu cezaevleri ile yaratıyor” dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ve ardından İstanbul Saraçhane merkezli olarak Türkiye genelinde gerçekleşen protestolarda 301 öğrencinin tutuklanması ile devam eden sürece değinen Sarıca, bu tutuklamaları “istisna halinden de öte bir otoriter popülizm, ondan da öte bir faşizm dönemine geçiş” olarak değerlendirdi.
Tutuklu öğrencilerin maruz bırakıldığı şiddet dikkat çeken Sarıca, tutuklamanın tedbir olmaktan çıkıp bir cezalandırma yöntemine dönüşmesi, kötü muamelelerin de bir düşman hukukunu hatırlattığını belirtti.
Sarıca, buradan yola çıkarak söyleşinin ana sorularının şu şeklide olacağını söyledi: “Bu yaşadığımız gelişmeleri ‘düşman hukuku’ olarak tanımlayabilir miyiz? Biz neredeyiz, ne yaşıyoruz ve buradan bir çıkış yolu var mı? Haklarımız neler? Hangi konularda müşterekleşebiliriz?”
Sarıca’nın ardından sözü alan Ezgi Duman, olağanüstü hâl durumunun vahim durumlara ulaştığını, her alanda olduğu gibi ekoloji alanında da yurttaşları ve toplumsal hareketleri ciddi şekilde etkileyen bir durum olduğunu söyledi.

Saraçhanedeki polis müdahalesinin şiddetine dikkat çeken Duman, “Gezi’den beri görmediğimiz meselelerle karşı karşıyayız ama bunun bir sebebi de sokağa çıkamıyor oluşumuzdu. Kamusal alanlarımızın, müştereklerimizin bize kapatılmış olması, çitlenmiş olmasıydı” dedi.
Bu durumun nedenlerine dair konuşan Duman şunları söyledi:
“Dünya sağa kayıyor, sadece Türkiye değil. Hala toplumsal mücadeleler var, hala kürtaj karşıtı yasalarla mücadele eden kadınlar var, Türkiye’de hala valilik yasaklarına rağmen LGBTİ+’lar sokağa çıkıyor, İmamoğlu’nun tutuklanması ile ilgili eylemler var ama bir yandan da o eylemleri de kapsayacak bir sağa kayıştan bahsetmek mümkün. Umudumuzu korumaya çalışıyoruz ama bu gerçeği de görmek gerekiyor. Terry Eagleton’ın dediği ‘İyimser olmayan umut’. Buna tutunabilmek bakımından tablonun kötümser bir yorumunu da yapmak zorundayız diye düşünüyorum.”
“BİZ GÜVENSİZLEŞTİKÇE GÜVENLİKLİLEŞTİRİLDİK”
Sunumun devamında güvenlikleşme politikalarından bahseden Duman, bu politikaların nasıl geliştiğine dair konuştu. Duman, “Biz güvensizkleştikçe güvenlikleştirildik. Hayatımız sözde daha güvenli kalındı ama tam tersine hayatımız güvenli kılınmadı, biz güvencesizleştirildik, hayatımız sürekli gözetlenir ve denetlenir oldu” dedi.
Duman konuşmasının devamında, Guantanamo Kampı ve düşman ceza hukuku kavramına dair konuştu. 11 Eylül 2001 Saldırıları sonrasında kurulan Gunantanamo Kampı’nın özel bir hapishane gibi görünse de farklı düzeylerde tüm dünyaya yayıldığını söyledi. “Düşman ceza hukuku” kavramının mucidi Günter Jacobs’un 11 Eylül sonrasında yeniden bir makale yazmak ve kavramı güncellemek zorunda kaldığına işaret eden Duman bugün yaşanılan durun ise bunun da önüne geçtiğini dile getirdi.
Küba’daki Guantanamo Kampı, 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra, 2002’de dönemin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı George Bush tarafından “teröre karşı küresel savaş” gerekçesiyle yabancı terör zanlılarını tutmak için kurulmuştu. Eski ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, görevdeki son günlerinde tesisi kapatmaya yönelik çalışmalar yapmış, bu kapsamda 07 Ocak 2025 tarihli Reuters haberinde hapishanede sadece 15 tutuklunun kaldığını bildirmişti. Guantanamo’daki insan hakları ihlallerine ve işkenceye dair Avrupa Parlamentosu bir rapor hazırlamıştı. Ayrıca, Uluslararası Af Örgütü be Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan bir başka raporda Guantanamo’daki ihlaller “insan hakları skandalı” olarak nitelendirilmişti. Guntanamo, işkence olduğu belirtilen sorgulama yöntemleri ile terörle mücadeledeki aşırılıkların sembolü haline gelmişti.
2008 yılında yaşanan ekonomik kriz sonrasında otoriterleşen bir döneme girildiğini belirten Duman, bu tarihten sonra hukukun “olağanüstü hâl hukuku” ya da “x kişisinin hukuku” haline geldiğini, bu türden bir hukuk anlayışının da otoriter ve sağ popülist rejimlerin elinde yeniden ve daha aymaz bir şeklide popüler olmaya başladığını söyledi. “Hukuk; egemenleri, muktedirleri sınırlandıran bir şey oldu mu bu ayrı bir tartışma ama bir yanda da günümüzde bunun daha açıkça ortaya çıktığı bir durum söz konusu” dedi.
Duman bu durumun örneklerinden birinin Saraçhane protestolarında tutuklanan öğrencilerin gözaltı ve tutuklanma süreçlerinde yaşandığını dile getirdi: “Avukat arkadaşlarımla konuşuyordum İstanbul’daki gözaltılar ile ilgili ve şunu söylediler: Saraçhanede gözaltına alınan gençlerin bir kısmını savcı adli kontrolle mahkemeye sevk etmiş ve sanırım bir saat içerisinde karar değişiyor ve tutuklama talebi geliyor. Yani artık bu kadar açıktan yapılıyor. Eskiden bu gizlenirdi, doğrudan talimat verilmesi gibi durumlar ki eskiden 2911 sayılı yasaya muhalefetten tutuklama olmazdı. Katalog suçlar vardı, örgüt üyeliği gibi, katalog suçlardan soruşturuluyorsanız tutuklanırdınız. Şimdi 1 Mayıs’tan beri, İmamoğlu’nun tutuklanmasından da önce 2911 sayılı yasaya muhalefetten tutuklamalar başladı. Bence artık talimat verdikleri belli olsun da istiyorlar diye düşünüyorum ‘Bakın biz ne kadar muktediriz’ demek için.”
DÜŞMAN CEZA HUKUKU NEDİR?
Yargıçlar Sendikası’nda yer alan yazıya göre, Düşman Ceza Hukuku” kavramı ilk defa 1985 yılında yazdığı bir makale ile Alman Ceza Hukukçusu ve Hukuk Felsefecisi Profesör Günter Jakobs tarafından kullanılmış, sonraki yıllarda kademeli olarak geliştirilerek kavramlaştırılmıştır. Jakobs, düşman ceza hukuku anlayışını açıkladığı 1985 yılındaki ilk makalesinden sonra, 11 Eylül saldırılarının ardından 2003 yılında yayımlanan makalesini yazmıştır. Jakobs’a göre yurttaş ceza hukuku herkesin hukukudur; düşman ceza hukuku ise düşmana karşı duranların hukukudur. Düşman ceza hukuku düşmana karşı savaşa varıncaya dek kapsamını geniş tutan bir fiziki zor/kuvvet uygulamasıdır.
Jakobs’a göre, ceza hukuku kendi kuralları açısından bakıldığında iki farklı kutbun veya eğilimin varlığını tanır. Birinci çerçeve yurttaştır. Buna göre yurttaş eylemini dışsallaştırana kadar beklenir ve ancak bundan sonra ona müdahale edilir, çünkü ancak bu aşamada toplumun normatif yapısı takviye edilebilecektir. İkinci çerçeve ise düşmana ilişkindir. Düşman, eylem hazırlığına başladığı anda yakalanması gereken ve tehlikeliliğiyle mücadele edilen kimsedir. Bu kimselerin gerçekleştirmeyi planladıkları eylemlerin karşılığına nazaran biraz belirsiz bir ceza söz konusu olur. Aslında burada mevzu bahis edilen şey “ceza” olarak adlandırılan ve peşinen infaz edilen bir çeşit “güvenlik tedbiri”dir.
Panelin tamamını izlemek için:
“GEZİ’NİN BİZE BIRAKTIĞI KİTABI TEKRAR TEKRAR OKUMAK İSTİYORUZ”
Söyleşinin ardından FETDER Gönüllüsü Ulaş Kiper Gündem Fethiye’ye değerlendirmelerde bulundu. Kiper, “Son bir aydır pek çok şeyden ötürü çok öfkeliyiz, sinirliyiz ama bir yandan yapılacak şeyler olduğunu da gördük hep beraber konuşarak. Bulunduğumuz noktayı devam ettirmek, Gezi’nin bize bıraktığı kitabı tekrar tekrar okumak istiyoruz. O yüzden bir araya geldik” dedi.
Kiper, söyleşinin beklediklerinden yüksek bir katılımla gerçekleştiğine dikkat çekti ve “Çok umut dolu bir toplantı yaptık hep beraber” ifadelerini kullandı.
“HEM DE YAŞADIĞIMIZ ZOR GÜNLERDE BURADAN NASIL ÇIKACAĞIMIZI, NASIL MÜŞTEREKLEŞECEĞİMİZİ KONUŞTUK”
FETDER Gönüllüsü Bora Sarıca ise 14’üncüsünü gerçekleştirdikleri Ekoloji Sohbetleri’nin kalabalık geçtiğine dikkat çekti. Sarıca şu değerlendirmeleri yaptı:
“Yaşadığımız siyasal dönem, iktidar, yaşadığımız problemler elbette ekolojiden bağımsız değil, biz de gündemdeki politik sorunlardan bağımsız değiliz. Bu anlamda da hem müştereklerimizi konuştuk hem de yaşadığımız zor günlerde buradan nasıl çıkacağımızı, nasıl müşterekleşeceğimizi konuştuk.”
Katılımcıların katkılarıyla söyleşiyi zenginleştirdiğini belirten Sarıca, “Nihayetinde güzel bir sonuç da çıkardık. O sonuç bir araya gelmemizin ne kadar kıymetli olduğuydu. Bundan sonra yine ekolojik sohbetlerimiz devam edecek” dedi.