Muğla’nın Fethiye ilçesinde, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü dolayısıyla kadınlar sloganlarla yürüdü ve basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada, “Söylemleri ve yaptırımları ile kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran ve bizden de boyun eğip bunu kabul etmemizi bekleyenler, daha çok beklerler” denildi.
Muğla’nın Fethiye ilçesinde, Fethiye Kadın Danışma ve Dayanışma Derneği’nin (FKDD) çağrısıyla bugün (23 Kasım) bir araya gelen kadınlar, kadına yönelik şiddete karşı yürüdü ve basın açıklaması düzenledi.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü dolayısıyla gerçekleştirilen yürüyüş Fethiye 1. No’lu Sağlık Ocağı önünden saat 15.10’da başladı.
Yürüyüşte, “Kadınlar birlikte, birlikte güçlü”, “Erkek vuruyor, devlet koruyor”, “Cinsiyet akışkan, erkeklik yapışkan”, “Jin, jiyan, azadi; kadın, yaşam, özgürlük”, “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz”, “Katillerden hesabı, kadınlar soracak” sloganları atıldı.
Yürüyüş, Beşkaza Meydanı’nda sona erdi. Yürüyüş sonrası gerçekleştirilen basın açıklamasını grup adına Aleyna Çevik okudu.
Açıklamada, “Bugün biz kadınlar ve LGBTİ+’lar 25 Kasım uluslararası kadına karşı şiddetle mücadele gününde yine alanlardayız.
Bir araya gelmemiz tesadüf değil. Dayanışmanın direniş olduğunu biliyoruz. Bu yüzden Susmuyoruz! Korkmuyoruz! Vazgeçmiyoruz” denildi.


“KAZANIMLARIMIZI BİZE KİMSE BAHŞETMEDİ”
Kadınların tarihin en eski ötelerinden ve aynı zaman en eski direnenlerinden olduğu belirtilen açıklama, şu şekilde devam etti:
“Bugüne kadar kazanımlarımızı bize kimse bahşetmedi! Bugün bizlere verildiği söylenen tüm haklarımızı dünyanın dört bir yanında biz kadınlar tırnaklarımızla kazıyarak ve bedelini hayatlarımızla ödeyerek kazandık.”


“BİZ KADINLAR ‘SAYI’DAN İBARET DEĞİLİZ”
Türkiye’de 2025 yılında 401 kadının erkekler tarafından öldürüldüğü hatırlatılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Öldürülen kadınların failleri çoğunlukla evli olduğu, boşandığı ya da aile bireyi olan erkekler. Biz kadınlar ‘sayı’dan ibaret değiliz. Kadına yönelik şiddet, fiziksel ya da psikolojik zarar vermekle sınırlı kalmaz; bazen kadınların kaybettirilmesi adaletsizliğin ve cezasızlığın en acı yüzüdür.”


“PEK ÇOK KADIN BU ÇARPIK YARGININ, ERKEK ADALETİN GÖLGESİNDE ÖLDÜRÜLDÜ”
Açıklamada; son dönemdeki kadın cinayetlerine ve şüpheli kadın ölümlerine dikkat çekildi ve şunlar söylendi:
“Buradan sesleniyoruz: Gülistan Doku nerede! ‘İntihar etti’ denilerek münferit gösterilmeye çalışılan Rojin Kabaiş’in bedeninde iki ayrı erkeğe ait DNA bulunmasının ardından, deliller dosyaya bile eklenmeyerek cinayetin üstü örtülmeye çalışılıyor. Serkan Dindar, cinsel ilişkiyi reddettiği için Ceyda Yüksel’i katlettikten sonra “elem ve kedere sürüklendiği” gerekçesiyle haksız tahrik indirimi aldı. Ve pek çok kadın bu çarpık yargının, erkek adaletin gölgesinde öldürüldü.”


“ERKEK ADALETİNİZİ LAĞVEDECEĞİZ, PATRİYARKANIZI BAŞINIZA YIKACAĞIZ!”
Şüpheli kadın ölümlerinin, kadın cinayetlerini geçtiğine dikkat çekilen açıklamada, kadınların ölümlerinin üstünün ‘intihar’, ‘kaza’, ‘yüksekten düşme’ denilerek kapatıldığı ifade edildi ve “İktidarın sessizliği, yargının cezasızlığı, medyanın suskunluğu bu cinayetlerin ortağıdır” denildi.
Failller hak ettikleri cezaları alana kadar ve kadın cinayetleri son bulana kadar mücadeleden vazgeçmeyeceklerinin altı çizilen açıklamada, “Erkek adaletinizi lağvedeceğiz, patriyarkanızı başınıza yıkacağız!” ifadeleri kullanıldı.
“KADIN VE LGBTİ+ HAREKETİNİN SARSILMAZ VARLIĞININ VE İRADESİNİN GÜÇLÜ SESİNİ BULACAKLAR”
Açıklamanın devamında, 11. Yargı Paketi’ne dikkat çekildi ve şunlar söylendi:
“Ülkemizde ‘Aile Yılı’ diyerek kadınları görünmez ev emeğine ve suç mahalli aile kurumuna mahkum etmeye çalışanlar, cezasızlık politikalarıyla kadın düşmanlığını perçinleyenler, ‘11. Yargı Paketi’ ile LGBTİ+’ların varlığını hiçe sayanlar her ne yaparlarsa yapsınlar, karşılarında her zaman kadın ve LGBTİ+ hareketinin sarsılmaz varlığının ve iradesinin güçlü sesini bulacaklar.”


“BİZLER AİLE DEĞİL, KADINIZ, LGBTİ+’LARIZ, BURADAYIZ”
“Bizler aile değil, kadınız, LGBTİ+’larız, buradayız” denilen açıklamada şu sorular soruldu:
“Soruyoruz: Kutsal aile diye diye yere göğe sığdıramadığınız, ‘kadının yeri’ diye işaret ettiğiniz ‘kutsal aile’ kadınların öldürüldüğü bir suç mahalli midir? Yargınız, kolluk kuvvetleriniz ve bakanlığınız ne iş yapar? Kadınların güvenliğini böyle mi sağlıyorsunuz? Televizyonlardan, yasa tasarılarınıza kadar kadına yönelik şiddet övücülüğü ve ataerkil toplum mühendisliğiniz aile yapısını bozmazken, LGBTİ+’lar ve kadınlar mı bozuyor o çok övdüğünüz aile yapınızı? Soruyoruz: Bu nasıl kırılgan bir aile yapısıdır ki LGBTİ+’lar ile yahut kendi hayatına kendi karar veren kadınların varlığı ile bozulacaktır?”


“İKTİDARINI SÜRDÜREBİLMEK İÇİN HER TÜRLÜ HUKUKSUZ YÖNTEME BAŞVURUYOR”
İktidarın birçok alanda kadın ve LGBTİ+ haklarına saldırdığı ifade edilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Artık toplumda rıza kazanamayan patriyarkal iktidarlar hukuksuz tutuklamalarla ve keyfi yaptırımlarla kadın ve LGBTİ+’ları hedefleyen politikalar üretiyor. Dört koldan tüm anayasal haklarımıza saldırıyor, iktidarını sürdürebilmek için her türlü hukuksuz yönteme başvuruyor. Kadınlara çıplak arama işkencesi yapıyor, hutbelerle kadınların miras hakkına göz dikiyor, esnek çalışma adı altında kadını eve kapatmaya çalışıyor ve direnen kadınlara tüm zor aygıtlarıyla saldırıyor.”


“UCUZ İŞ GÜCÜ OLARAK GÖRDÜĞÜNÜZ ÇOCUKLARIN VE KADINLARIN HESABINI SORUYORUZ”
Kocaeli’nin Dilovası ilçesindeki bir parfüm fabrikasında 8 Kasım’da çıkan yangında yedi kişinin hayatını kaybettiği iş cinayeti hakkında şunlar söylendi:
Kadına yönelik şiddet sadece evde sokakta değil, işyerlerinde de devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Dilovası’nda Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi olan CİMER’E defalarca şikayet edilmesine rağmen kötü şartlarda hiçbir değişiklik yapılmadan, sigortasız ve yoksulluk sınırına bile yaklaşmayan ücretlerle çalıştırılan yedi kadın çıkan yangında hayatını kaybetti. Üçü henüz 18 yaşında bile değildi. İş cinayetlerinde katlettiğiniz, ucuz iş gücü olarak gördüğünüz çocukların ve kadınların hesabını soruyoruz!


11. Yargı Paketi ile nefret suçlarının muşrulaştırıldığı belirtilen açıklama, şöyle devam etti:
“Bugün bu iktidar, LGBTİ+’ları korumak yerine 11. Yargı Paketi ile varlığımızı hedef alan yeni suç tanımları hazırlıyor. Nefret, yasal zemine taşınmak isteniyor. Bizleri görünmez kılmaya, yaşam hakkımızı kısıtlamaya yönelik hiçbir düzenlemeyi kabul etmiyoruz. Ne yok sayılmaya, ne susturulmaya, ne de öldürülmeye izin vermeyeceğiz. Vardık, varız, var olacağız!”
“ÇOCUĞU KORUMAYAN SİSTEM, ŞİMDİ ONU DAHA ‘HIZLI’ VE ‘ETKİN’ CEZALANDIRMANIN YOLLARINI ARIYOR”
Çocukların 11. Yargı Paketi ile yargılanmaya çalışıldığı ifade edilen açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:
“Yine 11. Yargı paketi ile yetişkinleri bile yargılamayan patriyarkal düzen, çocukları yargılamaya kalkışıyor. Bu ülkede çocuklar korunmuyor. Yargı sistemi çocukları hala ‘suçlu’ görerek işe başlıyor. Oysa çocukların suça itilmesinin arkasında yoksulluk, ihmal, istismar, güvencesizlik ve devletin koruyucu mekanizmalarının eksiği var. Çocuğu korumayan sistem, şimdi onu daha ‘hızlı’ ve ‘etkin’ cezalandırmanın yollarını arıyor.”


“HAKLARIMIZDAN DA, ÖZGÜRLÜĞÜMÜZDEN DE, ONURLU DİRENİŞİMİZDEN DE BİR ADIM GERİ ATMAYACAĞIMIZI BURADAN HAYKIRIYORUZ”
“Biz 11. Yargı Paketi değil, 6284 Sayılı Kanun’un etkin uygulanmasını, gerçek bir adaletin tesis edilmesini istiyoruz! İstanbul Sözleşmesi’nden de vazgeçmiyoruz” ifadelerine yer verilen açıklamada, şunlar söylendi:
“‘Aile yılı’, ‘11. Yargı Paketi’, “İstanbul Sözleşmesi’nin feshi” gibi bizler için yok hükmünde olan uygulamalarla erkek adaletin ve patriyarkal kapitalizmin gasbetmeye çalıştığı haklarımızdan da, özgürlüğümüzden de, onurlu direnişimizden de bir adım geri atmayacağımızı buradan haykırıyoruz!”


“BİR YERDE BİR KADIN ÖLDÜRÜLÜYORSA HİÇBİRİMİZİN HAYATI GÜVENDE DEĞİL”
Savaşların en çok kadınları ve çocukları vurduğu ifade edilen açıklama, şöyle devam etti:
“Filistin’de savaşın gölgesinde kadınlar evlerini, çocuklarını, bedenlerini, hayatlarını savunmaya çalışıyor; bombaların, kuşatmanın zorunlu göçün en ağır yükü yine kadınların omuzlarında.
Suriye’de yerinden edilen kadınlar hem yoksulluğun hem şiddetin hedefinde yaşıyor.
Afganistan’da kadınların eğitime erişimi yasaklanıyor, hayatları kapatılan kapılarla karartılıyor.
Sudan’da savaşın ortasında kadın bedeni hala bir savaş taktiği olarak kullanılıyor.
Bir yerde bir kadın susturuluyorsa hiçbirimiz özgür değiliz.
Bir yerde bir kadın öldürülüyorsa hiçbirimizin hayatı güvende değil.”


İran’da mücadele eden kadınlara selam gönderilen açıklama, şu ifadelerle sona erdi:
“Söylemleri ve yaptırımları ile kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran ve bizden de boyun eğip bunu kabul etmemizi bekleyenler, daha çok beklerler! Sesimizi kısmayacağız, itaat etmeyeceğiz, sokakları terk etmeyeceğiz.”
25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI ULUSLARARASI MÜCADELE GÜNÜ NEDİR?
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, kadınlara yönelik şiddete dikkat çekmek, farkındalık yaratmak ve bu şiddetin önlenmesi için adımlar atılması gerektiğini vurgulamak amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilen bir gün.
25 Kasım’ın tarihi önemi ise şu şekilde: 25 Kasım günü, 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde diktatör Rafael Trujillo rejimine karşı mücadele eden ve Mirabal Kardeşler olarak bilinen üç kız kardeşin (Patria Mercedes Mirabal Reyes, María Argentina Minerva Mirabal Reyes, Antonia María Teresa Mirabal Reyes) tecavüz edilerek öldürüldüğü gün.


Mirabal Kardeşler, bu dönemde rejim tarafından kadın haklarının sembolü haline geldi. Trujillo diktatörlüğüne karşı Clandestina isimli gizli bir örgüt kuran kardeşler diktatörlük tarafından düşman ilan edildi ve Trujillo bir konuşmasında, “Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabal Kardeşler” dedi.
Bu konuşmadan kısa bir süre sonra ise üç kız kardeş bir trafik kazası sonucu hayatlarını kaybetti. Fakat daha sonra bunun bir kaza olmadığı, öldürülmeden önce Mirabal kardeşlere işkence edildiği ortaya çıktı.
25 Kasım ilk olarak 1981 yılında Kolombiya’nın Bogoto şehrinde bir araya gelen Latin Amerikalı ve Karaipli Kadınlar Kongresinde, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan edildi. Ardından, 1999 yılında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından resmi olarak kabul edildi.











