Muğla’nın Fethiye ilçesinde 6 Şubat Depremi’nde hayatını kaybedenle için düzenlenen anmanın ve basın açıklamasının ardından forum düzenlendi. Yurttaşlar depremin ardından gerçekleşen politikaları eleştirirken alınması gereken önlemlere dikkat çekti.
6 Şubat 2023’te gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerden 11 il etkilenmiş, 50 binin üstünde yurttaş hayatını kaybetmişti. Depremde hayatını kaybeden yurttaşlar Muğla’nın Fethiye ilçesinde, dün (6 Şubat) depremin yıldönümünde anıldı ve basın açıklaması düzenlendi.
Basın açıklamasının ardından ise forum gerçekleştirildi ve yurttaşlar düşüncelerini dile getirdi. İlk sözü alan eğitimci İbrahim Sarı, “Maalesef unutmuşuz. Hani bir sahne vardı; bir baba ölmüş kızının elini tutuyordu, sürekli tuttu orada. En azından o çocuk için, o baba için unutmamamız lazımdı. Maalesef unuttuk, maalesef affettik de. Buna çok üzülüyorum” dedi.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı olarak görev yaptığı sırada imar barışı uygulamaları nedeniyle eleştirilen Murat Kurum’un AK Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı olarak gösterilmesini eleştiren Sarı, “Depremin birinci sorumlusu Şehircilik Bakanını aldılar İstanbul Belediye Başkan Adayı yaptılar” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın da eleştirilere rağmen yeniden aday gösterilmesine değinen Sarı şöyle konuştu:
“İmar aflarını savunan kişiyi aldılar tekrardan Hatay Belediye Başkan Adayı yaptılar. En azından ama en azından kendine muhalif diyen belediyenin, o kadar kızdığımız iktidardaki partinin bile Maraş, Malatya, Adıyaman belediye başkanlarını değiştirmesine rağmen kendine muhalif diyen bir partinin kendi adayını değiştirmemesi benim içim çok acıttı. Bugüne kadar evet bir sürü partiye oy verdik, onlara da verdim ama bugünden sonra kesinlikle affetmeyeceğim.”
Fethiye’nin deprem bölgesi olduğuna değinen Sarı, yaşanabilecek büyük bir depreme karşı Fethiye’nin hazırlıksız olduğunu dile getirdi ve “Bununla ilgili bundan sonra bir çalışma yapalım. Bundan sonra emeğimizi buna verelim. Ben geldiğiniz için, katıldığınız için unutmadığınız için ses verdiğiniz için hepinizi çok seviyorum” dedi.
DR. ENGİN ERÇETİN: “DURUMUN CİDDİYETİNİN KAVRANAMAMIŞ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM”
Ardından söz alan Jeofizik Mühendisi Dr. Engin Erçetin ise 6 Şubat depreminin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen durumun ciddiyetinin kavramamış olduğunu söyledi. Bir Fethiyeli ve bilim insanı olarak kendini sorumlu hissettiğin söyleyen Erçetin empati kurabilmek adına Fethiye’deki büyük depremlerin ardında basında yer almış bazı bölümleri okudu:
“1851 yılında gerçekleşen depremde Osmanlı kayıtlarında şöyle yazmaktadır: ‘Babadağ’dan top patlamasına benzer sesler eşliğinde deprem yaşanmıştır. Dönemin gazetesi olan Ceride-i Havadis kayıtlarında ise Babadağ’ın tepelerinden volkanik faaliyet başladığından söz ederken bir süre sonra bu aktivitenin bittiği fakat bu sefer dağın tepelerinden dumanlar yükseldiği yazmakla kalmayıp dağın iki tepesi neredeyse birbirine kavuşmuştur ve sahilde bir, iki arşın deniz suları kabarıp alçalmıştır.’
1957 yılında gerçekleşen depremde ise Milliyet Gazetesi’nin yazdığı haber şu şekilde: ‘Babadağ’dan günlerce, kaya parçaları Ovacık Ovası’na doğru yuvarlanmıi, Mendos Dağı’ndan kopan bir kütle ise Seki yolun dört kilometre kısmına ulaşıma kapatmıştır. Fethiye merkezi deniz kordona aşmış, sular fışkırıyor’ diye bahsetmektedir.”
Fethiye’nin yakın tarihinde bulunan bu tip kayırlara rağmen olası bir 2050 depreminde yaşanabileceklere değinmek istediğini söyleyen Erçetin sözlerine şöyle devam etti:
“Aktif fay hatları sınırında bulunan ve heyelan tehlike alanlarında istinat duvarı tek bir seferde ciddi bir yükselim gösteren Seydikemer Devlet Hastanesi yola doğru yıkılabilir. Kaş yolunda, Faralya yolunda, Nif yolunda kayalar devrilir ve yollar kapanır. Barajlarımız çatlar, su sızıntılarımız başlar. Elektriklerimiz, internetimiz gider. Çalış Sahili’nden Günlükbaşı’na kadar su yükselir, iki metre tsunami oluşur.
Kargı köprüsünde büyük bir hasar var. Fethiye merkezde ise pek çok bina sıvılaşmadan dolayı yan batar. Bir kısmı yıkılır, bir kısmı sağlam kalır. Devlet hastanemizin temelinde bulunan kazıklarla beraber kayma yaşanır, dolgu sahası suya gömülür, şehre ulaşım sağlanamaz.”
“ÇÜNKÜ DEPREMİ GAZ BOMBALARIYLA ZEHİRLEYEMEZ, COPLAYIP İÇERİYE ATAMAZ, SİLİVRİ’YE GÖNDEREMEZSİNİZ”
Erçetin bahsettiği senaryoların hayal gibi görünse de bir yıl önce yakın bir coğrafyada yaşandığını söyledi. Son olarak ise 1999 Marmara Depremi sonrasından yapılan TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Deprem, Kentleşme ve Yerel Yönetimler Sempozyumundan bir alıntı ile sözlerine son verdi:
“Depremlerde yaşananlar bir doğa olayının, üstelik yer ve büyüklüğü tahmin edilebilen bir doğa olayının, toplumsal yapımızdaki derin kırıklar nedeniyle büyük bir felakete dönüşmesinin sonucudur. Felaketler ise insan ilişkilerine sömürü ve kar temelinde bakan başka bir dünya görüşünün, doğayla olan ilişkisine de bu faydacı mantığını egemen kılmasının bir uzantısıdır.
Fakat depremi gelişmişlik nutuklarıyla kandıramazsınız. Bir avuç mutlu azınlığın yaşam kırıntılarıyla süslediğiniz medyayla uyutamazsınız. Çünkü depremi yoksulluk ücretine mahkum edemez, ikinci bir emre kadar yasaklayamaz, işsizleştiremez, özelleştiremezsiniz. Çünkü depremi dinsel ninnilerle, kaderci iki yüzlülükle avutamazsınız. Çünkü depremi baskı altına alamazsınız. Mezarda emekli edemezsiniz. Çünkü depremi gaz bombalarıyla zehirleyemez, coplayıp içeriye atamaz, Silivri’ye gönderemezsiniz. Velhasıl depremi susturamazsınız.”
“DEPREM GELDİĞİ ZAMAN NE POLİS DİNLER NE DOKTOR DİNLER, YERLİ VE YABANCI DİNLEMEZ ALIR GİDER”
Ardından söz alan bir başka yurttaş ise, “Deprem geldiği zaman ne polis dinler ne doktor dinler, yerli ve yabancı dinlemez alır gider” dedi.
Toplanmalarının sebebinin geleceklerini bilinçli bir şeklide korumak olduğunu söyleyen yurttaş, “Birbirimizi sevelim. Bu ülke bizim. Acılarımızı bu şekilde paylaşmakla yenebiliriz. Hepinize teşekkür ederim” diyerek sözlerini bitirdi.