Muğla’nın Fethiye ilçesine bağlı Kargı Mahallesi’nde, Özyer Grup’a ait Liberty Fabay otelin önünde bulunan ve 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı olan Karataş Plajı’ndaki tepe yok edildi. Kıyılar Halkındır İnisiyatifi, kıyı tahribatına ilişkin bir basın açıklaması yaptı.
Haber: Hülya Çetinkaya – Burak Necip Başar- Duru Şevval Ayyüce
Muğla’nın Fethiye ilçesine bağlı Kargı Mahallesi’nde yer alan ve 21. ve 22. Dönem Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Muğla Milletvekili Hasan Özyer’in sahibi olduğu Özyer Grup’un şirketi Fabay A.Ş’nin bünyesindeki Liberty Fabay otelin önündeki tepe iş makineleriyle yok edildi.
Karataş Plajı olarak bilinen bölgenin 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı olduğu öğrenilirken, kıyıda bulunan tepenin ortasında bir oyuk oluşturulduğu gözlemlendi.
3194 sayılı İmar Kanunu‘na göre “Herhangi bir saha, her ölçekteki plan esaslarına, bulunduğu bölgenin şartlarına ve yönetmelik hükümlerine aykırı maksatlar için kullanılamaz.” Bölgedeki geçerli imar planına göre ise “Kanal” olarak işaretlenen bölgenin dışına çıkıldığı, “1. Derece Sit Alanı” içinde kalan bölgede kanalın yönünün değiştirildiği görülüyor. Diğer yandan, geçerli imar planında tahrip edilen bölgenin deniz kaplımbağalarının yuvalama alanı olduğu görülüyor.
Bunun üzerine Fethiye Kıyılar Halkındır İnisiyatifi, bugün (9 Ocak) saat 15.00’te bölgede bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamayı grup adına Aleyna Çevik ve Turan Yurteser okudu.
Açıklamanın başında şu ifadelere yer verildi:
“Bugün burada; arkadaki tabelaya göre DSİ 213. Şube Müdürlüğü tarafından ihale edildiği yazan ‘Değirmenboğazı Deresi Islah Çalışması’ adı altında; ihale bedeli, sözleşme tarihi, süresi ve proje detayı belli olmayan, ihale basın ilanının bile yapıldığından şüpheli; doğanın, kıyının, denizin, belki altında tarih yatan ve 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı içerisinde olduğunu bildiğimiz ekolojik bir çevre de, tarihi eser felaketi yaşandığını görüyoruz.”
Derenin güzergahı değiştirildiği için ıslah çalışması yapılamayacağı belirtilen açıklamada, “İmar planlarında değişiklik yapılmadan gelişi güzel oldubittiye getirilen bu işin adı olsa olsa doğa katliamı, kıyı talanı, arkeolojik alanı yok etme, kayıtlarda çam ormanı geçen sahayı yarmak bölmek olabilir” denildi.
Derenin güzergâh değişikliğinin taşkınları önlemek amacıyla yapılıp yapılmadığının sorulduğu açıklamada, “Bu güzergâh değişikliğinin, dere ağzını dalga hareketi ile deniz kumu ile tıkayarak akışı engelleyeceği ve taşkınlara neden olabileceği bilinmiyor mu? Tabii ki biliniyor. Görecekseniz buraya ikinci aşamada dalgakıran, üçüncü aşama ise marina projeleri gelecek” ifadeler kullanıldı.
Vergilerle kıyıların, denizlerin, doğanın, ağaçların ve kumsalların ranta teslim edildiği ifade edilen açıklamada, “Geçmişte halkın faydalandığı bu sahil bu kıyı halktan koparılarak sermayeye teslim edilerek bir kesim zümreye hizmet eden kıyı olacak yani ‘başkalarının kıyısı’ olacak. Özelikle yerel halk mahalle halkı için artık hak edilmeyen kıyı ve deniz olacak” sözleri kullanıldı.
“RANT UĞRUNA ZARAR GÖRMEMEK İÇİN ARTIK YETER”
İnsan müdahalesiyle değiştirilen her coğrafi durumun felakete yol açtığı vurgulanan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Kesilen ağaçlar, yok edilen bitki örtüsü, haritalardan silinen tepeler ve yıllardır akan suyun akışının değiştirilmesi doğaya verilen geri dönülemez bu zarardan etkilenecek olanlar kim!? Biliyoruz ki insan müdahalesi ile değiştirilen her coğrafik durum akabinde felaketle sonuçlanmıştır. Yaşanılan doğal dediğimiz çoğu afet gibi burada gerçekleşecek insan kaynaklı afetlerde zarar görecek olan kim? Bu yapılanların geri dönüşü yok ama daha da fazla rant uğruna zarar görmemek için artık yeter!”
Bölgede yaşanacak olan durumlarla ilişkin olarak ekolojik tespit raporunun olup olmadığı sorulan açıklamada, şunlar söylendi: “Varsa bölge halkı bu durumdan ne kadar etkilenecek? Bu bölgenin arkeolojik olarak sit alanı bölgesinde olduğu biliniyor bu sebeple yapılan kazı ve talandan kimler sorumlu tutulacak? Coğrafik bir yapının değiştirilmesinden kimler ne kazanç sağlayacak? Özel çevre koruma bölgesinde bulunan bu yere verilen zararın hesabı kimden sorulacak? Canlıların yaşam alanı ve halkın kullanımına ait olan alanların belirli kişilere verilerek kullanım hakkımızın engellenmesine kim artık dur diyecek.”
“DOĞA KİMSENİN METASI DEĞİLDİR”
Yetkililerin göreve çağrıldığı açıklamanın sonunda şu ifadeler kullanıldı:
“Burada tüm yetkili kurum ve kuruluşları artık yeter demek için, doğanın ve doğanın bir parçası olan biz halkın yanında olduğunu göstermesi için hem açıklama ve tespit yapmaya hem de ilgililerden hesap sormaya davet ediyoruz. Doğa kimsenin metası değildir!”
FETHİYE BELEDİYE BAŞKANI KARACA: “TAMAMEN YASAL BİR ÇALIŞMA“
Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Fethiye Belediye Başkanı Alim Karaca, “Konuyu yakından biliyoruz. Ancak bu konu, tamamen DSİ ile ilgili bir durum. O bölgedeki bir özel mülkten geçen su kanalı yatağının, vatandaşın talebi üzerine DSİ ve Anıtlar Kurulu’ndan alınan onay ve izin çerçevesinde değiştirilmesine yönelik bir çalışma olduğunu öğrendik” dedi.
DSİ’nin kendi çalışmasını yürüttüğünü vurgulayan Karaca, “Bu çalışma, halen özel mülkiyetten geçen derenin oradaki hazine arazisinden denize ulaşması için yapılıyor. Tamamen yasal bir çalışma olduğunu vurgulamak isterim. Çünkü yasal olmasa, zaten belediye ekipleriyle birlikte biz müdahale ederiz” ifadelerini kullandı.
Konunun gündeme gelmesinin ardından izinlerin olup olmadığı konusunda inceleme başlattığını belirten Karaca, “Tüm izinlerin mevcut olduğu, Anıtlar Kurulu’nun onay verdiği ve çalışmanın DSİ tarafından yapıldığına dair elimizde belgeler bulunuyor” dedi.
“YOLU KAPATARAK BENİM DENİZE, KUMSALA VE TABİATA ERİŞMEM ENGELLENİYOR”
Basın açıklamasının ardından Fethiye Kıyılar Halkındır İnisiyatifi’nden Turan Yurteser Gündem Fethiye’nin sorularını yanıtladı.
Bölgede yapılan çalışmaların hepsi yasal ve gerekli izinler alınarak yapıldığını belirten Yurteser, “Sadece burası için değil, başka yerlerde de birinci derece sit alanları, turizm amacıyla koruma vasfından çıkartıldılar, bu da o örneklerden biri” dedi.
Tabelada ‘Değirmen Boğazı Deresi Islah Çalışması’ yazmasına rağmen yapılan işlemin bir ıslah çalışması olmadığını ifade eden Yurteser, şunları söyledi:
“Burada denizden gelen yani Fethiye Körfezi’nden gelen bütün tekneler; buna sizin, benim, başkasının, Ahmet’in, Mehmet’in teknesi de dahil buradan girecek, otellerin önünden arkada meydana getirilen çekek yerine kadar uzatılacak. Şu anda gördüğümüz karayolu iptal ediliyor, dere yatağı içerisine alınıyor ve bu gördüğünüz beş metrelik kanal, aşağı yukarı galiba yirmi beş veya otuz metre genişliğinde bir boğaz haline getiriliyor.”
Projenin ilk görünümdeki esası bu olduğunu dile getiren Yurteser, “Bu olumlu bir şey; birincisi, buraya bir tane mendirek çekilecek, bir dalga kıran yapılacak, bu dere ağzının dolması veya kumlarla tahrip edilmesi önlenecek. İkincisi de Fethiye’nin ve bu bölgenin çok büyük ihtiyacı olan balıkçı veya gezi teknelerinin barınağı veya çekek yerleri ihtiyacı burada şu anda karşılanmış gözüküyor ama bütün bunlara rağmen olumsuz olan tek şey burada muazzam bir tabiat tahribatı var” ifadelerini kullandı.
Yurtsever, bölgenin kiralık bir alan olduğunu ve diğer tarafın özel mülkiyet olduğu için dilediği gibi kullandığını ifade etti. Yurteser, “Ancak tabiat varlıkları bütün insanlığın malıdır, kişiye özel topraklar değildir. Burası birinci derecede tabii sit alanı ve orman alanı” sözlerini kullandı.
Son olarak Yurteser, yapılan işlem öncesi halka nede danışılmadığını sorarak, şunları söyledi:
“Ben bahçemdeki bir ağacı keserken bile devletimden izin alırken, burada bu kadar tahribat yapılıp, bir dağ ortadan kaldırılırken kime soruyorlar acaba, halka niye sormuyorlar? Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? Burada benim kumsalım var, yolu kapatarak benim denize, kumsala ve tabiata erişmem engelleniyor. Bunu benden almaya kimin hakkı var? Ben bu ülkenin vatandaşı değil miyim. Bize gösterilen bir karış topraktı, bütün ülkeyi elimizden alıyorlar. bizim yüreğimizi yakıyor“
“YAŞAM ALANLARIMIZI YOK EDİYORLAR VE BİZ BUNUN İÇİN MÜCADELE ETMEYE ÇALIŞIYORUZ”
Konuya ilişkin Gündem Fethiye’ye değerlendirmelerde bulunan Fethiye Kıyılar Halkındır İnisiyatifi’nden Mete Kekeç, “Şu arkada gördüğümüz dere, yaklaşık bin yıllardır kendi kanalında akan bir dere. Bu oteller yokken hiçbir sorunu yoktu bu derenin akmasına devam ediyordu, kimseye de bir zarar vermiyordu” dedi.
Dere yatağının kuşların, çeşitli balıkların yuvalama alanı olduğunu ifade eden Kekeç, “Hatta küçük balıkçı teknelerinin, kayıkların tekne indirme yerleriydi fakat bu oteller buraya geldiğinde birden bire bu derede bir haller oldu ve bu derenin yönünün değişmesi gerekti. Bu gördüğünüz alanı bu dereyi bu tarafa doğru aktarmaya karar verdiler ve bunu da yapan şurada gördüğünüz gibi DSİ fakat doğru düzgün ne ihale şeyi var, ne bir şeyi var, basında da yayınlandı mı yayınlamadı onu da bilmiyorum” sözlerine yer verdi.
Konuya ilişkin içlerine bir kuşku düştüğünü söyleyen Kekeç, şu ifadeleri kullandı:
“Bu dere buradan akarsa bu derenin eski yeri acaba otele mi tahsis edilecek, onların kullanım alanına mı açılacak ya da bu dere bu yolu kestiğinde biz bu tarafa geçemeyecek miyiz? Bunların hepsi bizim kuşkumuz ve bu konuda hiç bilgilendirme yok. Yasal başvurularımızı yaptık, bilgilendirilmek de istiyoruz, bunun amacı nedir ne için yapılıyor diye.”
Kekeç, bu tarz işlemlerin iyi niyetle yapıldığı söyleniyor fakat altından başka şeylerin çıktığını ifade etti. Kekeç, “Yani işte buralar boşken diyorlardı ki Özyerler aldı burayı falan, bir dedikodu gibi geliyordu. Bir baktık ki hakikaten almış yani, otelleri dizerek geldi.”
Şuan bölgeyi Özyer’in aldığına dair bir dedikodu dolaştığını belirten Kekeç, “Bilmiyoruz, nasıl aldı, acaba gerçekten aldı mı ya da biz bunu iki sene sonra mı aldığını öğreneceğiz? Bizim içimizde kuşkular var, doğamızı yok ediyorlar, yaşam alanlarımızı yok ediyorlar ve biz bunun için mücadele etmeye çalışıyoruz” diyerek sözlerini tamamladı.