Eşitlik İçin Kadın Platformu, 9 Aralık’ta Meclis’e sunulan Anayasa değişikliği teklifi hakkında açıklama yaparak; özgür, demokratik ve eşit bir tartışma ortamı olmadan ve toplumsal uzlaşma sağlanmadan Anayasa değişikliği yapılamayacağını söyledi.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti), uzun zamandır tartışılan başörtüsüne yönelik Anayasa değişiklik teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunması üzerine Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) açıklama yaptı.
“Aklınızdan bile geçirmeyin; Anayasa’yı defalarca ayaklar altına alanlarla Anayasa yapılamaz” başlıklı açıklamada, teklifi sunan AK Parti grup Başkanvekili Özlem Zengin’in “Sadece kendi mahallelerinde siyaset yapmak yetmiyor. Tereciye tere satıyorlar” sözleri eleştirildi. Zengin’in sözlerinin, konunun yalnızca AK Parti’nin siyasetlerinin bir parçası olarak göüldüğününü itirafı olduğu söylendi.
Açıklamada, “6 yaşında bir kız çocuğunun cinsel istismarını ‘siyaset üstü’ bir konu olarak niteleyen siyasi iktidar zihniyeti, kadınların kılık kıyafetini ‘siyasetin merkezine’ alarak yeni ayrımcılıklara kapı aralıyor. AKP-MHP-BBP teklifi, kadınların ne giyip ne giyemeyeceği gibi Anayasalarda yer alamayacak detaylar içeriyor. Anayasalarda kadınlar inançlı/inançsız, başörtülü/örtüsüz şeklinde tasnif edilemez, herhangi bir dini inanca referansla kadınların kılık kıyafetine dair düzenleme yapılamaz” dendi.
Muhalefet vekilleri ve siyasi parti yöneticilerine seslenilen açıklamada, “Bu Anayasa teklifinin, demokratik bir anayasa metninin en temel ilkeleri olan laiklik ve eşitlik ilkelerine temelden aykırı olduğunun farkında mısınız? Toplumsal ve ekonomik krizin giderek derinleştiği, şiddetin yaygınlaştığı bir ortamda, toplumsal meşruluğu azalan bir siyasal iktidarın, seçim yatırımı olarak kullandığı bu Anayasa teklifine destek vermeyi aklınızdan bile geçirmeyin” ifadeleri kullandı.
Grekçeler ise şu şekilde sıralandı:
Çünkü bu teklif;
· Toplumun bir arada özgürce yaşamasının güvencesi olan, ama 20 yıllık AKP iktidarı süresince sistematik olarak zayıflatılan laiklik ilkesini tamamen terk etmenin ön hazırlıklarından biridir. Anayasada belli bir dine atıf yapılması ve bir dini inancın kadınların kıyafeti ile ilgili yorumunu referans alan düzenleme yapılması laiklik ilkesine temelden aykırıdır.
· Bu teklifle, kadın bedeni ve kadın giysileri üzerinden yapılan cinsiyetçi siyasetin kadınlar nezdinde hiçbir karşılığı yoktur. Başını örten ya da örtmeyen milyonlarca kadının acil ihtiyacı; yüzde 83’ü erkeklerden oluşan meclisin ne giyeceği hakkında yapacağı anayasa değişikliği değil, içine itildiği ekonomik çöküş ve yoksullaştırılmadan çıkış için somut ekonomik planlar, şiddetten etkin bir şekilde korunması için acil önlemler, eşitsiz ev içi ve bakım emeğini dengeleyecek bütüncül ve eşitlikçi politikalardır. Yanlış uygulamalarla bir sorun haline getirilmiş olan başörtüsü meselesini kadınlar toplumsal alanda büyük ölçüde çözmüştür. Nitekim, çok yakın tarihli bir araştırmaya göre halkın yüzde 90’ı başörtüsünü bir sorun olarak görmemektedir.
· Teklif metninin 24. Madde ile ilgili değişiklik önerisinde yer alan ‘hiçbir kadın tercih ettiği kıyafetinden dolayı…’ ifadesi son derece geniş ve riskli bir düzenlemedir. Başörtüsü serbestliği ötesinde, yetişkin kadınlar için kimlik tespiti sorunları yaratacak, peçeden burkaya her türlü kıyafetin her alanda serbestliği şeklinde uygulanmasına yol açabilir. Ayrıca farklı din ve inançların kıyafete ilişkin uygulamaları veya erkeklerin ve çocukların dini inanca dayandırılan kıyafetleri söz konusu olduğunda bu düzenlemenin neler getireceği veya nasıl yorumlanacağı da belirsizdir.
· Teklif kabul edilirse içerisinde yer alan ‘alınan hizmetin gereği olan kıyafet’ ibaresi hizmet verirken de alırken de dini gerekçelerle tamamen keyfi ve denetimsiz bir alan yaratacak, birçok meslekte karmaşaya neden olacaktır.
·Aile Maddesinde (m.41) yapılmak istenen değişiklik, LGBTİ+ varoluşu yok sayma, onlara karşı yaratılan ve tırmandırılan düşmanlığı kalıcı hale getirme ve halkın bir kesimini göz göre göre şiddet ve ayrımcılıkla örülü bir hayata mahkum etme girişimidir. Kaldı ki tamamen gereksizdir çünkü Medeni Yasa’nın birçok maddesi Anayasa’da yapılmak istenen değişiklikleri zaten içermektedir.
·41. maddedeki çocukların korunmasına ilişkin hükümleri uygulamayarak çocuk cinsel istismarını önlemeyenlerin, kız çocuklarının evlilik adı altında yıllar süren istismarına ses çıkarmayanların, bütün bir topluma aile tanımı üzerinden nizam vermeye çalışmaları açık bir samimiyetsizliktir.
·Ayrıca 41’inci maddeye getirilmek istenen ‘kadın ve erkek’ şeklindeki evlilik tanımı erkek çokeşliliğinin önünü açma potansiyeli taşımaktadır. İzleyen süreçlerde, Medeni Yasa’nın, resmi nikah ile ilgili hükümlerinin lağvedilmesi riskini barındırmakta ve laiklik ilkesine bir aykırılık daha oluşturmaktadır. Ayrıca, çocuğu ile yalnız yaşayan kadın ya da erkeği aile kabul etmeyerek kadınların boşanmasını ya da yetişkin kadınların bekar yaşamasını zorlaştırıcı uygulamalara kapı açması kuvvetle muhtemeldir.
Müzakere bile etmeyin! Çünkü;
·Kadınların yaşamlarını doğrudan ilgilendiren bir konuda değişikliğe gidilirken hiçbir kadın örgütünün görüşü alınmamıştır. Görüş alınması bir yana kadın ve LGBTI+ örgütler susturulmaya çalışılmaktadır. Esas öznelerini dışarda bırakarak hazırlanmış olması bile teklifi müzakere etmeyi reddetmek için tek başına yeterli bir sebeptir.
·Bu teklife ‘evet’ demek, Anayasa’yı defalarca ayakları altına alan iktidarın hukuka saygısızlığını onaylamak anlamına gelir.
·Ayrıca, kadınlara ‘siyasi rehine’ olarak davranan iktidar bloğu ile aynı düzlemde siyaset yapmak demektir.
“ANAYASAL DÜZEYDE ÖZGÜR VE DEMOKRATİK BİR TARTIŞMA ORTAMI YOKKEN BU KONULAR TARTIŞMAYA AÇILAMAZ”
Açıklamanın devamında, sanatçı Gülşen örneğine yer verilerek, “Dini konular söz konusu olduğunda özrü dilenmiş bir şaka için dahi insanların hapse atıldığı; dinle ilgili konuları özgürce tartışmanın imkansız kılındığı; LGBTİ+lara ve kadın örgütlerine karşı devlet destekli gösterilerle nefret kampanyaları yürütülen bir ortamda herhangi bir anayasa tartışması mümkün değildir. Anayasal düzeyde özgür ve demokratik bir tartışma ortamı yokken bu konular tartışmaya açılamaz.
Anayasa’nın fiilen uygulanmamasına, devlet politikasının ve bütçenin Diyanet İşleri Başkanlığı ağırlıklı olarak yürütülmesine itiraz eden herkesin polis ve jandarma baskısı ile susturulmaya çalışıldığı, yargının sadece muhalifleri tutuklayıp hapse atarak korkutma ve yıldırma aracına dönüştürüldüğü bir ortamda Anayasa hiçbir şekilde konuşulamaz” dendi.
Temel hakların, din ve inanç özgürlüğünün, laiklik ve aile kavramları açısından referandum konusu yapılamayacağı söyleyerek, “Dünya İnsan Hakları Haftası’nda altını çiziyoruz: Sayısız insan, kadın ve çocuk hakları ihlallerinin doğrudan sorumluları ile ne anayasa ne de herhangi bir yasa yapılamaz. Aklınızdan geçirmeyin! Müzakere bile etmeyin” dendi.