Muğla Çevre Platformu’nun da çağrıcısı olduğu Ekoloji Hareketleri Konferansı 21 Ocak’ta tamamlandı. Yayınlanan tutum belgesinde “Bizler ekoloji hareketleri olarak sermayenin ve devletin saldırılarına karşı tüm mücadeleleri birlikte yürümeye, tüm varlıklar için eşit ve özgür bir yaşamı birlikte inşa etmeye çağırıyoruz” dendi.
Muğla Çevre Platformu’nun (MUÇEP) da arasında olduğu 70’ten fazla ekoloji örgütünün çağrıcısı olduğu “Ekoloji Hareketleri Konferansı” 21 Ocak 2022 tarihinde İstanbul’da İBB Cem Karaca Kültür Merkezinde gerçekleşti.
100’den fazla ekoloji örgütünün katıldığı konferansta, dört yıldır Akbelen Ormanı’nın kömür madeni için kesilmesine karşı çıkan İkizköylüler adına, Karadam ve Karacahisar Mahalleleri Doğayı ve Doğal Hayatı Koruma Güzelleştirme ve Dayanışma Derneği (KARDOK) Başkanı Nejla Işık da söz aldı.
“TERMİK SANTRALLER KAPATILSIN”
“Buradaki çoğu yüzü Akbelen’den tanıyorum” diyen Işık, konferans salonuna girdiği andan itibaren kendisini evinde hissettiğini söyledi.
Konferansa gelemeden önce nöbet alanındaki kadınlara konferansta ne söylemesini istediklerini sorduğunu söyleyen Işık şunları söyledi: “Eylemci olduk diyoruz ya artık evi, eşi, çocuğu, hayvanı bırakıp, İkizköylü kadınların eylemci olmasına sebep olan termik santral, Muğla’daki üç termik santral ve Türkiye’nin her yerinde çalışan termik santraller kapatılsın. Ömrümüzden ömür çaldıkları, bizler sağlığımızdan ettikleri yeter diyerek çıktığımız bu yolda topraklarımızı, hayvanlarımızı, insanlarımızı kaybettirdiler.”
Termik santralin Milas’ın iki buçuk katı su tükettiğini söyleyen Işık, koronavirüs pandemisinin ilk zamanlarında termik santral yüzünden 15 gün boyunca susuz kaldıklarını hatırlattı.
Işık, “Kadınların, çocukların, doğanın talan edilmediği, suların derelerin yok edilmediği, insanca yaşam onurlu bir yaşam istiyoruz” dedi.
Konferansın tamının canlı yayın kaydını izlemek için buraya tıklayın.
“BUGÜNE KADAR DAHA ÇOK SAVUNMA İÇİNDE OLDUK AMA BUNDAN SONRA BİZ DE ÖZNEYİZ, ŞÖYLE BİR HAYAT İSTİYORUZ DİYECEĞİZ”
Konferansta söz alan, MUÇEP gönüllüsü hukukçu Güngör Erçil ise ekoloji hareketlerinin savunma içinde olduğuna dikkat çekerek, “Karşımızda olan güç bizi savunma yapmak zorunda bırakıyor ve bu ‘nasıl bir yaşam istiyoruz’u dillendiremeye az çok engel oluyor. Burada bunu ifade etmememiz lazım” dedi.
Konferansın amaçlarından bir olarak ekoloji hareketlerinin nasıl bir yaşam istediği, yaşamı nasıl özgürleştireceğinin dile getirilmesi gerektiğine dikkat çeken Erçil, enerjinin nasıl sağlanacağı, tarımın nasıl yapılacağı gibi sorulara yanıtlar üretilmesi gerektiğini söyledi.
“TÜM VARLIKLAR İÇİN ÖZGÜR VE EŞİT BİR YAŞAMI SAVUNUYORUZ”
Konferansın sonunda ise Ekoloji Hareketleri Konferansı Tutum Belgesi yayınlandı. “Tüm varlıklar için özgür ve eşit bir yaşamı savunuyoruz” başlıklı Tutum Belgesi’nde, “Bir çalıştay ve altı webinarı da içeren bir hazırlık sürecinden sonra bu Konferansa katılan bizler, ekolojik yaşamı esas alan bir program ve talepler için bir aradayız. Yaşamımızı, toplumu ve siyaseti bu yönde dönüştürmeye kararlıyız” dendi.
“YAŞAMSAL BİR DEĞER OLAN MÜŞTEREKLERİMİZ ÖZEL MÜLKİYETE DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR”
Tutum Belgesi’nde, Türkiye’de gittikçe hızlanan ekokırım politikalarının hüküm sürdüğüne dikkat çekilerek “Tarım alanları maden, enerji, inşaat şirketlerine sunularak yok ediliyor, mera alanları vasıf değişikliği ile nükleer atık sahası olarak tahsis ediliyor. Doğu Akdeniz’de fosil yakıt aramak üzere yaşanan ekolojik yıkım, eş zamanlı olarak Yunanistan’la Türkiye arasında savaşa bile yol açabilecek bir gerginlik üretiyor. İnşaata dayalı büyüme betonlaşma ve ormansızlaşmayı, kentlerin çölleşmesini beraberinde getiriyor. En çevreci belediyenin bile asfalt dökmekte yarıştığı bir ülkede doğal alanların, koruların, meraların, bostanların korumakla görevli kurumlardan korunması gerekiyor. Bilimsel ve hukuksal olmayan uygulamalarla kentlerimizde en ufak yağmurlar doğal afete dönüşüyor, kent yaşamı imkânsız hale geliyor. Yaşamsal bir değer olan müştereklerimiz özel mülkiyete dönüştürülüyor” ifadeleri kullanıldı.
“BU TUTUM BELGESİ AYNI ZAMANDA BİR EYLEM ÇAĞRISIDIR”
Bildirge’nin sonuç bölümünde ise verilen mücadelenin ekolojik yıkımlara karşı savunmanın ötesinde, bunlara neden olan kapitalist sisteme son verme mücadelesi olduğu söylendi ve “Bu nedenle güç olma, sahip olma, fethetme politikaları olmadan doğayla birlikte yaşamanın yeni yollarını üreterek, yaşamı özgür kılacak, ihtiyaç için üretecek, biyoçeşitliliği, yaşam döngüsünü ve yaşam alanlarını koruyacak, yadigâr tohumlara dayanan agroekoloji temelli, hayvanların metalaştırılıp sömürülmediği, somut olmayan kültürel mirasın korunduğu, ekokırımın, cinskırımın ve işçi kırımının olmadığı başka bir yaşamı örmenin zorunlu hale geldiğini biliyoruz” dendi.
Ekolojik yıkımın konferans salonlarında veya müzakerelerde durduramayacağının bilindiği ifade edilerek Tutum Belgesi’nin aynı zamanda bir eylem çağrısı olduğuna dikkat çekildi. “Bizler ekoloji hareketleri olarak sermayenin ve devletin saldırılarına karşı tüm mücadeleleri birlikte yürümeye, tüm varlıklar için eşit ve özgür bir yaşamı birlikte inşa etmeye çağırıyoruz. Yerel direnişleri birleştirerek bu sistemden çıkabiliriz. Suyun sermaye birikiminden kurtarılması, nehirlerin özgür akması için, emeğin kurtuluşu için bir araya geleceğiz. Benden çıkıp, biz olacağız. Genç kuşaklara da bu ekoloji mücadelesinin coşku ve kararlılığını yansıtacağız” dendi.
Ekoloji Hareketleri Konferansı Tutum Belgesi’nin tamamını okumak için buraya tıklayın.