Sulak alan ekosistemlerinin önemi
Bu yıl 22 Mart Dünya Su Günü’nde sulak alanların önemini değerlendiriyoruz.
Su, tüm canlıların yaşamsal sürdürülebilirliği için vazgeçilemez nitelikte hayati bir kaynaktır. Böyle olmasına rağmen dünyada hala temiz ve kullanılabilir suya ulaşamayan milyonlarca insan bulunmaktadır. Bunun yanı sıra; su ne kadar insan hakkı olarak görülse de diğer canlıların yaşam alanları ve ihtiyaçları göz ardı edilmektedir.
Sorunun kökeninde, suyu daha çok kazanç motivasyonu çerçevesinde; alınır, satılır meta olarak gören insanın düşünce yaklaşımı vardır. Bu yaklaşımlar, neoliberal politikalarla başlayan ve bütün dünyaya yayılan özelleştirmeyle kendisine daha çok alan açmaya başlamıştır. Suyu ticari bir meta olarak kabul etmek yerine, bütün canlıların haklarının ayrılmaz bir parçası olarak görmek sorunun çözümüne önemli katkı sağlayacaktır.
Sulak alan ekosistemleri yeryüzünün en üretken ve zengin sistemleri olduğu gibi aynı zamanda en çabuk zarar gören ve yok edilen yaşam alanları olduğunu üzülerek görüyoruz. Aslında ülkemiz, sulak alan çeşitliliği ve sayısı açısından çok zengin coğrafyaya sahip bir ülke ve sulak alanlarımızın büyük çoğunluğu uluslararası öneme sahip “Önemli Doğa Alanı” statüsünde.
Anadolu’da çok sayıda kapalı su havzasının olması, yüksek sayıda endemik yani kendine özgü türlerin zenginliğini de sağlıyor. Kuşlar, iç su balıkları, iki yaşamlılar gibi pek çok canlı grubunun, nesli küresel ölçekte tehlike altında olan türleri bu alanlarda yaşıyor. Bugüne kadar Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından bu alanların 14’ü Ramsar Alanı (Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar), 59’u Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan ve 32’si Mahalli Öneme Haiz Sulak Alan statüsüyle koruma altına alındı.
Bu alanlar hem üreme döneminde hem de göç döneminde kuşlar için hayati önem taşıyor. Yıl boyunca, su kuşlarının güvenli bir şekilde üremesi, beslenmesi ve yeniden göç etmesi bu ekosistemlerin var olmasına ve korunmasına bağlı. Suyun, her ne kadar yaşamın döngüsünde kilit rol oynadığını bilsek de su kullanımındaki yanlış uygulamalar suyun varlığını tehlikeye atıyor.
Yürütülen politikalar ve uygulamaların bir sonucu olarak Türkiye’deki sulak alan ekosistemleri ve su kaynakları hızla zarar görüyor ve yok oluyor. Günümüzde, bu yok oluşun nedeni olarak birincil sorumlu iklim değişikliği olarak gösterilse de 20 yılı aşkın süredir asıl tehdidin yanlış tarım ve su politikaları olduğunu görüyoruz. Sanılanın aksine iklim değişikliği bir sebep olarak değil, bu yanlış politikaların bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Yıllardır suyun boşa aktığı, baraj ve gölet yatırımlarının birer kalkınma projesi olduğu, su israfının ilk çözümünün evde çeşmeleri kısarak başladığı, sulu tarımın verimi arttırdığı ve nehirleri başka havzaya taşıyarak su sorununun çözülebileceği gibi yanlış yaklaşımların sonucunda bugün büyük bir kuraklıkla karşı karşıyayız. Türkiye’nin en kurak havzası olan Konya Kapalı Havzası’nda hala devam etmekte olan sulu tarım uygulamaları desteklenmeye devam ediyor. Bunun sonucunda göller ve sulak alanlar birer birer kurutuldu.
Yüzey sularının yeterli olmadığı düşünülerek açılan yüz binlerce kaçak kuyu da yer altı su zenginliğimizi yok etmesi sonucu devasa obruklar oluştu.
Son altmış yılda kaybedilen sulak alanların yüzölçümü iki milyon hektara, yani yaklaşık bir buçuk Marmara Denizi büyüklüğüne ulaştı. Biyoçeşitliliğin hızla yok olmakta olduğunu gösteren raporlarsa birbirini takip ediyor. 1970’ten bu yana dünyadaki omurgalı hayvan nüfusu yüzde 69 azaldı. Bu sayı tatlı su türleri için ise yüzde 83’e ulaşmış durumda ve bu durum sulak alanların ciddi biçimde tahrip edildiğinin de bir göstergesi.
Ülkemiz yanlış politikaların da etkisiyle iklim değişikliğinden büyük oranda etkilenecek ve buna uyum sağlamakta zorlanacak ülkeler arasında. Sulak alanlar iklim değişikliğinden kaynaklı fırtına, sel ve kıyı şeridi erozyonunun etkilerini azaltıcı etkiye sahip. Ayrıca yeraltı suyu depolarını doldurması ve suyu doğal olarak filtre etmesi özellikleri nedeniyle kritik öneme sahip. Sulak alanlar bulundukları bölgede mikro klima etkisi yarattığı gibi, balıkçılık, mera hayvancılığı, saz kesimi, tuz üretimi, turizm ve tarım gibi faaliyetleri de destekler.
İklim değişikliği veya hava olayları değişimlerine karşılık, sulak alanların ve suyun döngüsünün korunması gerekiyor. Bunun için ilk olarak tarım ve su politikalarındaki uygulamalarda değişikliğe gidilmesi gerekiyor.
“Dünya su günü sadece insanların değil, tüm canlıların günüdür.”
*Bu yazı ilk olarak 13 Mart 2025’te fetder.org’da yayınlanmıştır.
