Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan İklim Kanunu Teklifi’ne karşı dört sağlık örgütü bir açıklama yayımladı. Açıklamada, “Bilimsel temellere dayalı bir İklim Kanunu’nun hayata geçirilmesi için mücadele edeceğiz” denildi.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) milletvekillerinin imzasını ile Türkiye’nin ilk “İklim Kanunu Teklifi” Türkiye Büyük Miller Meclisi (TBMM) Başkanlığına sunulmuştu. Kanun teklifine dair görüşmeler 26 Şubat TBMM Çevre Komisyonunda tamamlanarak, maddelere geçilmesine karar verilmişti.
Kanun teklifine karşı; Türk Tabipleri Birliği (TTB), Halk Sağlığı Uzmanları Derneği, İş ve Meslek Hastalıkları Uzmanları Derneği ve Çevre İçin Hekimler Derneği, “İklim Kanunu teklifinde doğa ve toplum sağlığı yok” başlıklı yazılı bir açıklama yayımladı.
İklim Kanunu teklifinin iklim krizini görmezden gelinerek yapıldığı belirtilen açıklamada, “Halkın yaşam hakkını piyasanın insafına terk etmektedir. Bilim insanları ve sağlık örgütleri yıllardır iklim krizinin ölümcül etkilerine dikkat çekerken, Meclis’e sunulan bu yasa teklifi, doğa ve toplum sağlığının korunmasına yönelik somut politika ve hedefler içermemektedir” denildi.
İklim krizinin Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından 21. yüzyılın en büyük sağlık tehdidi olarak görüldüğü hatırlatılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Bilimsel çalışmalar gösteriyor ki, iklim değişikliği yaşam alanlarımıza ve yaşamlarımıza telafisi imkansız zararlar vermeye başladı ve gerekli adımlar atılmadığı müddetçe bu zararlar her geçen gün artmaya devam edecek. İklim krizi ile birlikte, insan sağlığı, hem aşırı hava olayları, yükselen sıcaklıklar ve artan hava kirliliği nedeniyle doğrudan, hem de sağlığın önemli belirleyicileri olan gıdaya erişim, suya erişim, barınma koşullarında yaşanacak değişimler nedeniyle dolaylı olarak etkilenecek. DSÖ tarafından 2030-2050 yılları arasındaki 20 yıllık süreçte, iklim değişikliğinin her yıl 250 bin erken ölüme neden olacağı öngörülüyor.”
Açıklamada, TBMM’ye sunulan İklim Kanunu teklifinin, iklim krizinden en çok etkilenecek alanlardan biri olan sağlık sektörünü göz ardı ettiği belirtildi. Halk sağlığının yok sayıldığı vurgulanan açıklamada; bilim insanları, demokratik kitle ve meslek örgütleri, sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarının sürece dahil edilmediği, bu nedenle teklifin kabul edilemez olduğu ifade edildi.
Açıklamada, kanun teklifinin geri çekilmesi yeni bir yasa hazırlanması talep edildi. Sağlık örgütleri taleplerini şu şekilde sıraladı:
1- Kanunun Önceliği Bilimin Işığında Halk Sağlığı Olmalı ve Sağlık Sistemi İklim Krizine Dirençli Hale Getirilmelidir – İklim değişikliğinin halk sağlığı üzerindeki etkileri göz ardı edilmemeli, kanun teklifine halk sağlığını temel alan politikalar eklenmelidir.
Bilimsel veriler ve tahminler ışığında iklim krizine dirençli bir sağlık sistemi geliştirilmelidir. Bunun ön koşulu olarak kamu kurumlarının sorumluluklarının net olarak tanımlandığı, eşgüdüm içinde çalışacakları ulusal bir yapılanma oluşturulmalıdır.
İklim değişikliğinin sağlık etkilerinin araştırılması, iklim değişikliğiyle ilişkili afetlere dayanıklı sağlık sistemlerinin kurulması, sıcak hava sağlık eylem planları, bulaşıcı hastalıkların kontrolü, su ve gıda güvencesi ve güvenliği ve iklim değişikliğinin ruh sağlığına etkileri ve koruyucu önlemler öncelikli politika alanları olarak belirlenmelidir.
İklim değişikliğinin çalışan sağlığı üzerindeki yoğun etkileri göz önünde bulundurularak çalışma saatleri başta olmak üzere iş yaşamı yeniden düzenlenmeli; ek riski değerlendirmeleri ve daha sık sağlık takipleri işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarına eklenmelidir.
2- İklim Krizinin Derinleşmesinin Önlenmesi ve Hava Kalitesinin İyileştirilmesi İçin Somut Hedefler Tanımlanmalıdır – Türkiye, dünyanın en fazla sera gazı salan ülkelerinden biri haline gelmiştir. Son sekiz yıldır en çok sera gazı üreten ilk 20 ülkenin arasında yer almaktadır. Öte yandan hava kirliliği nedeni ile Türkiye’de yılda 70 bine yakın ölüm yaşanmaktadır; bunların yarıdan fazlası kömür ve petrol gibi fosil yakıtlardan kaynaklanmaktadır. Ancak kanun teklifi, sera gazı salımları ya da fosil yakıt tüketimi hakkında herhangi bir sınırlayıcı ulusal hedef koymamakta; sera gazı salımlarını alınıp satılacak bir meta haline getirerek ihtiyaç duyulan azaltımı piyasa güçlerine bırakmaktadır.
İklim Kanunu çerçevesinde sera gazlarının azaltımı için ulusal ve sektörel düzeylerde somut ve bağlayıcı yükümlülükler tanımlanmalıdır.
Kanun, fosil yakıt kullanımına açıkça sınır getirmeli ve kömürden enerji üretiminin sonlandırılması için net bir takvim belirlemelidir.
Enerji tasarrufu, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı için net politik hedefler kanuna eklenmelidir.
3- ‘Tek Sağlık”‘İlkesi Benimsenmelidir – İnsanların, doğanın ve tüm canlıların sağlığı bir bütündür. Sağlıkçılar olarak, sağlık politikalarının ekosistem sağlığından ayrı düşünülemeyeceğini vurguluyoruz.
Kanun, ormanlar, bozkırlar, tatlı su varlıkları, denizler gibi ekosistemleri, tarımsal alanları, meraları ve biyolojik çeşitliliği tehdit eden hiçbir düzenlemeye geçit vermemelidir.
Madencilik, enerji, sanayi, kentleşme, endüstriyel tarım ve hayvancılık alanlarında ekosistemleri ve canlı yaşamını tehdit eden neoliberal sektörel politikalardan vazgeçilmeli; İklim Kanunu’nda bu politikaların bugüne kadar yarattığı ekolojik yıkımın onarılmasına yönelik somut politikalar tanımlanmalıdır.
4- İklim Adaleti Sağlanmalıdır – İklim değişikliği en çok yoksulları, emekçileri, çocukları, yaşlıları, kadınları, LGBTİ+’ları, göçmenleri ve iklim değişikliği karşısında kendini koruyamayacak olan diğer dezavantajlı grupları vuracaktır. Kanun teklifi, iklim adaleti kavramını dar bir tanımla geçiştirmekte; adaleti sağlayacak politikalar teklifte yer almamaktadır.
İklim Kanunu, toplumun tüm kesimlerini koruyacak sosyal politikalar içermeli, toplumsal cinsiyet eşitliğini dikkate almalıdır. Toplumcu bir yaklaşımla, herkes için eşit ve ücretsiz sağlık hizmetine, güvenli gıdaya, suya ve barınma olanaklarına erişim garanti altına alınmalıdır.
5- Adil Geçiş İklim Kanununun Hedeflerinden Biri Olarak Tanımlanmalıdır – ‘Adil Geçiş’ kavramı da tıpkı ‘İklim Adaleti’ gibi kanun teklifi metninin tanımlamalar bölümüne salt bir tanım olarak sıkıştırılmış ancak katılımcı yapılanması, politikaları, finansmanı olan somut bir ulusal mekanizmadan yoksun bırakılmıştır. Oysa toplum yararına bir İklim Kanunu’nda, küresel düzeyde iklim krizine cevaben gerçekleşmesi muhtemel sosyal, ekonomik ve teknolojik dönüşümün bedelinin emekçilerin sırtına yüklenmesini engelleyecek bir Adil Geçiş mekanizması oluşturulmalıdır.
Öncelikli olarak kömür madenlerinde ve termik santrallerde çalışanlar olmak üzere fosil yakıtlara bağımlı sektörlerdeki işçilerin, ailelerinin ve ekonomik olarak fosil yakıtlara bağımlı bölgelerde yaşayan yurttaşların insan onuruna yakışır bir geleceği olabilmesi için somut, katılımcı işleyiş mekanizmaları, finansman kaynakları olan bir ulusal adil geçiş programı tasarlanmalı ve kanuna entegre edilmelidir.
Başta on yıllardır kömür madenciliği yapılan ve termik santrallerin işletildiği bölgelerde olmak üzere, fosil yakıtlara bağlı ekolojik yıkımın rehabilitasyonu adil geçiş programının hedefleri arasında yer almalıdır.
Hazırlanan kanun teklifinin mevcut haliyle yurttaşların sağlığını korumaktan uzak olduğu belirtilen açıklamada, “Bizler, sağlıklı bir gelecek için mücadele eden sağlık emekçileri olarak, iklim krizine karşı toplumcu, adaletli ve bilimsel temellere dayalı bir İklim Kanunu’nun hayata geçirilmesi için mücadele edeceğiz” sözlerine yer verildi.
İklim krizinden en çok etkilenecek olanın halk sağlığı olduğu vurgulanan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Sermayenin ve piyasa mekanizmalarının insafına bırakılamaz; toplumcu politikalarla güvence altına alınmalıdır! TBMM’yi yasayı geri çekmeye; doğa ve toplum sağlığını öncelik olarak alan, bilimsel temelli, kapsayıcı, azaltım ve uyum için somut hedefleri ve politikaları olan bir İklim Kanunu’nu bilim insanları, meslek örgütleri, sendikalar ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte hazırlamaya çağırıyoruz.”