Türkiye’de son haftalarda art arda çıkan orman yangınları, yalnızca müdahale kapasitesini değil, yangın yönetimindeki yapısal eksiklikleri de yeniden gündeme getirdi. Doç. Dr. Cihan Erdönmez, Türkiye’de orman yangınlarının ardındaki asıl sorunun sabotaj ya da rant değil, yangınları önlemeye yönelik etkili politikanın olmaması olduğunu söyledi.
Son haftalarda Türkiye’nin farklı yerlerinde çıkan ve günlerce kontrol altına alınamayan yangınlar, yangın yönetimine dair tartışmalara neden oldu.
Ancak bu süreçte, bilimsel verilerle örtüşmeyen birçok hatalı bilgi de dolaşıma girdi. Yangınların temel nedeni olarak rant amaçlı kundaklamalar, terör eylemleri ve hatta kızılçam ağaçları gösterildi.
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, Ormancılık Politikası ve Yönetimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cihan Erdönmez, bu anlatıların Türkiye’nin orman yangını gerçeğini yansıtmadığı uyarısında bulunuyor.
İklim Masası‘na konuşan Erdönmez’e göre, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu asıl sorun, yangınları önlemeye yönelik kapsamlı bir politikasının bulunmaması.
‘‘Ormancılık teşkilatı, yukarıdan gelen emirlerle, ormandan ekonomik fayda üretme organizasyonuna dönüştü; koruma geleneği geri plana itildi’’ diyen Erdönmez, kurum kültüründe yaşanan bozulmanın, yangınlarla mücadelede gözlemlenen başarısızlığın önemli sebeplerinden biri olduğunu söylüyor.
İklim değişikliği nedeniyle yangınların daha kolay çıktığını ve daha zor söndürüldüğünü vurgulayan Erdönmez, insan-orman etkileşiminin artmasının da yangın riskini yükselttiğini belirtiyor. Ancak bu artan risklere rağmen süregelen önleyici strateji eksikliği, Türkiye’yi her yaz aynı döngüye mahkum ediyor.
“TÜRKİYE’DE TERÖR AMACIYLA KUNDAKLAMA NEDENİYLE ÇIKAN YANGIN SAYISI ÇOK AZ”
Doç. Dr. Erdönmez, yangınların sabotaj veya rant kaynaklı olduğu ya da sorunun kızılçam ağaçları olduğu gibi hatalı bilgilere yanıt verdi. Erdönmez, “Türkiye’de terör amacıyla kundaklama nedeniyle çıkan yangın sayısı çok az. Bu olaylar, Türkiye’nin orman yangını gerçeğini yansıtmıyor; istisnai nitelikte” dedi.
Ormanların rant için yakıldığı iddiasının doğru olmadığını belirten Erdönmez, ”Türkiye’de yanmamış orman alanında her şeyi yapabilirsiniz ama bir orman yanarsa, Anayasa’nın 169. maddesinin korumasına girer ve bütün bunlar yapılamaz” ifadesinde bulundu.
Erdönmez, kızılçamın yangına uyum sağlamış bir bitki olduğuna ve yangınlardan sonra kendiliğinden yeşerebildiğine dikkat çekiyor. Bölgede kızılçam ekosistemi bulunduğunu, tüm bitkilerin ve hayvanların bu ekosisteme uyum sağlamış olduğunu açıklayan Erdönmez, kızılçam yerine başka ağaç dikme önerilerinin kesinlikle hatalı olduğunu vurguluyor.
Erdönmez’e göre Türkiye’nin karşı karşıya olduğu esas sorun bunların hiçbiri değil; yangın önlemeye yönelik etkili bir politikanın bulunmaması. Bunun ardında ise Orman Genel Müdürlüğü’nün ormandan ekonomik fayda üretme baskısıyla yapısal bir dönüşüm geçirmesi ve kurumsal olarak zayıflaması yatıyor.
“KURUMSALLAŞMIŞ BİR ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ VARDI”
Erdönmez yaptığı değerlendirmede şunları kaydetti:
“Türkiye’de Orman Genel Müdürlüğü, 1937’den beri orman yangını kayıtları tutuyor. 2010’lu yıllara kadar orman yangını grafikleri dalgalı bir görüntü çizse de genel bir trend vardı: Yangın sayısı artıyordu.
Ancak yangın başına yanan alan miktarı azalıyordu. Yangın sayısı artıyordu çünkü insan-orman etkileşimi de artıyordu. Yanan alan miktarı ise yangın sayısına paralel artmıyordu çünkü kurumsallaşmış bir Orman Genel Müdürlüğü vardı.”
Erdönmez şöyle devam etti:
“Türkiye’de ormancılığın çok iyi kurumsallaşmış olduğunu vurgulamamız gerek. 1839’da kurulmuş bir genel müdürlükten ve 1857’de kurulmuş İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi’nden bahsediyoruz.
Fransız, Alman, Avusturyalı ormancıların katkı sunduğu çok sağlam bir ormancılık geleneği vardı Türkiye’de. Bu gelenek, ormancılık sorunlarını çözebiliyordu veya çözüm yönünde olumlu adımların atılmasını sağlıyordu.”
Siyasetçilerin örgüte müdahalesinin son 15 yılda had safhaya ulaştığını belirten Erdönmez, “Daha da önemlisi, artık Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile hiç kimse üstüne sormadan bir şey yapamaz hale geldi. Dolayısıyla ormancılıktaki kurumsal işleyiş bozuldu” dedi.
“KORUMA ODAKLI ORMANCILIK GELENEĞİ GERİ PLANA İTİLDİ”
Erdönmez kurumsallaşma ile neyi kastettiğini şöyle açıkladı:
“Ormancılığın temel ilkeleri vardır ve birinci ilkesi korumaktır. Ormancı, korumaya odaklanır. Odun üretmek, endüstrinin taleplerini karşılamak, madencinin taleplerini karşılamak bunlar hep ikinci plandadır.
Ormancılığı ormancılık yapan, koruma odaklı olmasıdır. Bu bozuldu. Ormancılık teşkilatı, yukarıdan gelen emirlerle, ormandan ekonomik fayda üretme organizasyonuna dönüştü; koruma geleneği geri plana itildi.”
İşini bilen yöneticilerin pasif konuma getirildiği veya emekli olmak zorunda bırakıldığını vurgulayan Erdönmez, şunu aktardı:
“İşini bilmeyen, deneyimsiz insanlar ise siyasi mekanizmalarla üst kademelere taşındı. Ülkenin içinde bulunduğu sorunların yarattığı moralsizlik de eklenince, motivasyon ve kurum aidiyet kültürü kayboldu. Tüm bunlar, büyük bir başarısızlık ortaya çıkardı.”
2010’lu yılların ortasından itibaren yangın sayısının arttığına değinen Erdönmez, geçen sene tarihteki en yüksek sayıda yangının çıktığını belirtti.
“BİZİM BİR YANGIN ÖNLEME POLİTİKAMIZ YOK”
Bir yandan insan ile orman etkileşiminin arttığını ifade eden Erdönmez, diğer yandan iklim krizinin etkilerini vurgulayarak “İklim değişikliği, yangınların daha kolay çıkmasını sağlıyor ve daha zor söndürülmesine neden oluyor. Ancak bunların yanı sıra, bizim bir yangın önleme politikamız yok” dedi.
6831 sayılı Orman Kanunu’nun 74’üncü maddesine atıf yapan Erdönmez, şunları kaydetti:
“Bu madde, fevkalade koşullarda ormana giriş-çıkışı yasaklama ve ormanlar içerisindeki bütün faaliyetleri tatil etme hakkını mülki idare amirlerine veriyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi, böyle bir ihtiyacın doğabileceğini düşünerek kanuna bu maddeyi koymuş.
Oysa sıradan vatandaşın ormana giriş-çıkışını yasaklamak dışında bugüne kadar hiçbir kaymakam ya da vali bu kanunun verdiği yetkiyi kullanamadı.”
“BU YETKİ KULLANILARAK BİRÇOK YANGIN ÖNLENEBİLİR”
Erdönmez, bu yetkinin kullanılmamasını şöyle açıkladı:
“Kullanamazdı çünkü bu madencilik faaliyetini, turizm faaliyetini, teknik alanlardaki işletmecilik faaliyetlerini durdurmak anlamına gelir ve şu anda Türkiye’de buna cesaret edebilecek bir kaymakam ya da valinin olduğunu düşünmüyorum. Aslında bu yetki kullanılarak birçok yangın önlenebilir.”
Meteorolojik raporlara göre bu haftanın çok kritik olduğunu belirten Erdönmez, şunları aktardı:
“Sezonluk olarak olmasa bile hiç değilse meteorolojik koşulların yangın riskini artırdığı dönemlerde bu faaliyetler tatil edilebilir. Orman Kanunu’nun 74’ncü maddesinin verdiği yetki yerli yerince kullanılabilseydi benim tahminin odur ki çıkan yangınların en az yarısı çıkmadan önlenirdi.
Yangın sayısı azaldığında kalan yangınları söndürme çalışmalarındaki başarı düzeyi de artardı. Ama yangını önleme kısmında zafiyet var; daha doğrusu önleme konusunda bir stratejimiz yok.”
“SABOTAJ NEDENİYLE ÇIKAN YANGINLAR İSTİSNAİ”
Geçen yıl 3 bin 797 yangın çıktığını, bunların yarıya yakının Temmuz ve Ağustos aylarında çıktığına değinen Erdönmez, “Bu da günde yaklaşık 30 yangına denk geliyor. Türkiye’de de başka yerlerde de bu yangınlar çıkıyor” ifadesinde bulundu.
Türkiye’de sabotaj ya da terör amacıyla kundaklama olduğunu ancak resmi istatistiklere göre bunun devede kulak kaldığını vurgulayan Erdönmez, “Örneğin 2024 yılında çıkan toplam 3 bin 797 yangının 98’i kundaklama sonucu çıkmış. Terör nedeniyle çıkan bir yangın ise yok” dedi.
Erdönmez şöyle devam etti:
“Herhalde terör ve kundaklanmanın saptanması ve devletin açıklamaması mümkün olamaz. Mesela 2021 yılında en çok ormanın yandığı sene, açıklanan istatistiklerde bir tane bile terör kaynaklı yangın yok. Ama Bursa’daki adam, yangını çıkardığını itiraf etmiş. Bu oluyor ama bunun üzerinden ilerleyemeyiz. Türkiye’nin orman yangını gerçeği, bu değil. Bu gibi olaylar istisnai.”
“BU COĞRAFYADA EN İYİ KIZILÇAM TUTUNABİLMİŞ”
İngilizce literatürde kızılçam için “red pine”dan daha çok “Turkish pine”, yani Türk çamı tanımının kullanıldığını belirten Erdönmez, şunları kaydetti:
“Bu bile bir göstergedir çünkü bu ağaç en iyi yayılışını milyonlarca yıldır Türkiye’de yapıyor. Bu, bizim seçimimiz değil. Biz ormancılar veya insanlar, ‘hadi buralar kızılçam olsun’ demedik. Bu seçimi doğa yapmış ve bunun da birtakım nedenleri var, bu coğrafyada en iyi kızılçam tutunabilmiş.
Kızılçam, kolay yanmasının yanı sıra, yangına uyum sağlamış bir bitki. Ayrıca yangından sonra, yanan veya sağ kalan ağaçlardan yayılan tohumlardan kendi kendini yeniden yeşertebiliyor. Dolayısıyla bu yangınların sorumlusu kızılçam değil, insan.”
“MEYVE AĞAÇLARINI DİKERSİNİZ AMA ÜÇ SENE SONRA HEPSİ KURUR”
Bu bölgelerde ne kadar istersek isteyelim meyve ağacı yetiştirilemeyeceğini belirten Erdönmez, şöyle devam etti:
“Meyvecilik yapmak için toprağı çapalamak, gübrelemek, sulamak, bakım yapmak gerekir. Milyonlarca hektar alanda bunların hangi birini, nasıl yapacaksınız? Meyve ağacını neyle sulayacaksınız?
Biri çıkıp Akdeniz bölgesinde on milyon hektar araziyi hangi su kaynağıyla sulayacağını söylesin. Bu mümkün değil. Meyve ağaçlarını dikersiniz ama üç sene sonra hepsi kurur. Yine kızılçam gelir çünkü doğa, tercihini yapmış.”
Sulama başarılsa bile meyve ağacı dikmenin yine de yanlış olduğunu ifade eden Erdönmez, şunu aktardı:
“O kızılçam ekosistemiyle birlikte pek çok başka bitki türü, hayvan, kuş, sürüngen, memeli, o ekosisteme adapte olmuş. Siz meyve bahçesi yaptığınız zaman hangi yaban hayvanı yaşayacak orada? Böyle bir şey yok; orman böyle bir şey değil. Bu gibi eleştiriler kesinlikle yanlış.”
“ORMAN YANARSA ANAYASAL KORUMA ALTINA GİRER”
Erdönmez, otel yapmak için yangın çıkarıldığına yönelik yaygın söylemleri ise şöyle değerlendirdi:
“Bir bölgede otel yapılabilmesi, madencilik yapılabilmesi için yangın çıkarıldığı da söyleniyor. Bursa’daki yangınla ilgili olarak aynı bölgede madencilik izni alındığı söyleniyor örneğin. Ama bu izin zaten alınmış, valilik de ‘‘çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir,’’ demiş. Niye yaksın ormanı?
Türkiye’de yanmamış orman alanında her şeyi yapabilirsiniz. Otel de yapabilirsiniz, turizm tesisi de yapabilirsiniz, üniversite de kurabilirsiniz. Ama bir orman yanarsa, Anayasa’nın 169. maddesinin korumasına girer ve bütün bunlar yapılamaz. Yapılacak tek şey, orayı yeniden ormanlaştırmak olur.”
Erdönmez, İzmir’deki yangına dair ise şunları kaydetti:
“İzmir yangınından sonra, yanan orman alanı Ek-16 ile orman sınırları dışarısına çıkarıldı. Aslında Ek-16 belgeleri yangından önce hazırlanıp Cumhurbaşkanlığına sunulmuş. Fakat Cumhurbaşkanı imzalayana kadar yangın çıktı. Bunu düşünemediler ve Cumhurbaşkanı imzaladı. Şimdi buna dava açıldı ve muhtemelen mahkeme iptal edecek çünkü yanmış bir alan Ek-16’ya sokulamaz.”
Yurttaşların, “Anayasa böyle demiş ama bu ülkede neler neler yapılıyor?” şeklinde düşündüğünü ancak haklı olsalar da bu konu özelinde Anayasa’nın 169’uncu maddesine uyulduğunu belirterek şunlara değindi:
“Zaten Turizmi Teşvik Kanunu’nun 8. Maddesi var; oradan başvurarak orman alanını alıyorlar. Turizm Bakanlığı, turizme açılacak orman alanlarını çarşaf çarşaf Resmi Gazete’de yayımlıyor. Bu ormanlar yakılırsa tam tersi etki yapar ve inşaat yapılamaz hale gelir.
Ormancılar olarak, Türkiye Ormancılar Derneği çatısı altında Türkiye’nin her yerinde temsilcilerimiz var; her yerde ne yapıldığını takip ediyorlar. Bir gün yanmış bir orman alanında Anayasa 169’a aykırı bir şey yapılırsa bunun bilgisi bize hemen gelir ve ilk itiraz eden biz oluruz.”
YAZAR HAKKINDA


Doç. Dr. Cihan Erdönmez, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Orman Fakültesi, Ormancılık Politikası ve Yönetimi Anabilim Dalı öğretim üyesidir. Ormancılık politikası, iklim ormancılık ilişkileri, ormancılık tarihi, korunan alanlar politikası, çevre politikası ve kırsal kalkınma politikası başlıca çalışma alanlarını oluşturmaktadır.
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği bölümünden 1990 yılında mezun olmuş, aynı üniversitede, Orman Ekonomisi alanında 1993 yılında yüksek lisans 1997 yılında ise doktora çalışmalarını tamamlamıştır. 1996 yılında Finlandiya’da European Forest Institute tarafından düzenlenen Forest Policy Analysis sertifika programını bitirmiştir.
Şu anki akademik göreviyle birlikte daha önceden adı İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi olan yükseköğretim kurumunda değişik akademik kadrolarda görev yapan Cihan Erdönmez, 2002-2004 yılları arasında 19 Mayıs Üniversitesi Mesudiye Meslek Yüksekokulunu kurucu müdürlüğü görevini yerine getirmiştir. 2010-2017 yılları arasında ise farklı vakıf yükseköğretim kurumlarında hem akademisyen hem de yönetici olarak görevler almıştır.
Cihan Erdönmez yürüttüğü akademik faaliyetlere ek olarak halen beIN İZ TV’de yayımlanmaya devam eden 20 bölümlük Orman Yolu ve Habitat TV’de yayımlanmaya devam eden altı bölümlük Ayrık Otu adlı belgesel dizilerini çekmiştir. Türkiye Ormancılar Derneği ile Yuvam Dünya Derneğinin bilim kurulu üyesi olan Cihan Erdönmez Yeşil Gazete’de köşe yazıları yayımlamaktadır.
Özellikle çocuklara yönelik doğa eğitimi faaliyetleri de yürütmektedir ve yine çocuklara yönelik olarak yazdığı ve 2021 yılında yayımladığı Orman Kâşifleri adlı kitabı değişik ilköğretim kurumlarında kaynak kitap olarak okutulmaktadır. Bu kitap 2025 yılında Orman Gezginleri adıyla yedinci baskısını yapmıştır.
İKLİM MASASI HAKKINDA
İklim Masası, basına bilimsel temelli iklim haberleri servis etmek amacıyla kurulmuştur. İklim değişikliğini, ekonomiden tarıma, biyoçeşitliliğe etkilerinden toplumsal sonuçlarına, tüm yönleriyle ele almayı hedefleyen bir haber servisidir.
Bilim insanları tarafından İklim Masası için kaleme alınan haber metinleri, gazetecilere ve basın kuruluşlarına ücretsiz sunulur.
Gazeteciler, haberi hazırlayan bilim insanını ve İklim Masası’nı referans göstermek kaydıyla, metinlerin tamamını veya bir kısmını kullanabilir ve metinlerden alıntı yapabilir.
İklim Masası, iklim değişikliğiyle ilgili basında yer alan haberlerin nicelik, nitelik ve konu çeşitliliği bakımından gelişmesini hedefler. İklim değişikliği konusundaki çalışmaları daha görünür kılmayı, yeni araştırmalara ilham vermeyi ve iklim değişikliği konusunda üretilen akademik bilgiyi bir araya getirerek gazeteciler için güvenilir bir bilgi kaynağı oluşturmayı amaçlar.












