Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, kadınların miras hakkını hedef alan cuma hutbesine tepki gösteren Bodrum Kadın Dayanışma Derneği açıklama yaptı. Dernek, hutbenin kadınların kazanılmış haklarına bir saldırı niteliğinde olduğunu söyleyerek mücadele vurgusu yaptı.
Diyanet İşleri Başkanlığı, 15 Ağustos 2025 tarihli “Kul Hakkı Ateşten Gömlektir” başlıklı hutbesinde, kadınların mirastan aldıkları paya dair ifadeler yer aldı.
Hutbede şu ifadeler kullanıldı: “Karşılıklı rıza olmadan Yüce Rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek ilahî adalete aykırıdır. Dolayısıyla kişinin; kız çocuklarını mirastan mahrum bırakması, kız çocuklarının da Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır.”
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu ise “Yasal Mirasçılar” alt başlığında Madde 495’te, açıkça eşitlik vurgusu yapıyor ve “Çocuklar eşit olarak mirasçıdırlar” diyor.
Diyanet’in hutbesi, hem Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda düzenlenen laiklik ve eşitlik ilkleri hem de Medeni Kanun’a aykırı olmakla eleştirildi ve hutbeye, başta kadın hakları örgütleri olmak üzere hukukçular ve aktivistlerden de tepki geldi.
“DİYANET, KADINLARIN MİRAS HAKKINA SALDIRIYOR”
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu, “15 Ağustos’ta Diyanet’in hutbesinde kadınların miras haklarını hedef alan söylemleri reddediyoruz. Adalet, seçici suskunlukla sağlanmaz!” ifadelerini kullandı.
Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) ise “Diyanet İşleri Başkanlığı 1 Ağustos 2025 tarihinde kadınların kıyafeti konusunda büyük tepkilere ve kadınlara yönelik yeni saldırılara neden olan bir Cuma Hutbesi yayınlamıştı. Bugünkü hutbesinde de kadınların miras hakkına saldırıyor” dedi.
Diyanet, 1 Ağustos 2025 tarihli “Hayâ: Allah’ın emri, fıtratın gereği” başlıklı cuma hutbesinde şu ifadeler yer almıştı: “Maalesef, mahremiyetin pervasızca ihlal edildiği bir çağda yaşıyoruz. Günümüzde giyim sektörü, modacılar ve bazı medya çevreleri, ‘özgürlük’ ve ‘çağdaşlık’ adı altında çıplaklığı özendirmekte, örtünmeyi değersizleştirmektedir. Bu anlayış, kadını da erkeği de değerli bir varlık olmaktan çıkarıp izlenen ve tüketilen bir nesneye indirgemiştir. Oysaki insanın bedenini, mahremiyetini ve özelini toplum önünde sergilemesi; aklın, vicdanın ve fıtratın bozulmasıdır.”
Aynı şekilde, 13 Haziran 2025 tarihli “Düğün yapmanın da bir adabı vardır” başlıklı hutbede ise şunlar söylenmişti: “Şatafatlı salonlardan israf kokan menülere, tesettüre uymayan kıyafetlerden hediyeleşme ruhundan uzak adeta bir borç gibi değerlendirilen takı yarışlarına kadar abartılı yapılan her şey, evliliğin ruhunu bozmaktadır.”
Hutbeye Muğla’daki kadın örgütlerinden de tepkiler geldi.
Bodrum Kadın Dayanışma Derneği 16 Ağustos tarihli açıklamasında, Anayasa’da “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir” diyen Madde 10’a ve Türk Medeni Kanunu’na dikkat çekti.


“TÜRKİYE HÂLÂ LAİK HUKUK SİSTEMİ İÇİNDE YER ALAN BİR ÜLKE OLMASINA RAĞMEN, DİYANET NEDEN FETVA YAYINLAMA TELAŞINA DÜŞTÜ?”
Ayrıca, Türkiye’nin de 14 Ekim 1985’te onayladığı Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi (CEDAW – Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women) de hatırlatıldı ve “CEDAW devletlere, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırma yükümlülüğü getirir” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada Türkiye Cumhuriyeti’nin hala laik hukuk siteminde yer aldığına dikkat çekilerek, “Diyanet neden fetva yayınlama telaşına düştü?” denildi.
“BU SADECE BİR ‘FETVA’ DEĞİL, KADINLARI EKONOMİK OLARAK GÜÇSÜZLEŞTİRME VE YAŞAMIN HER ALANINDA İKİNCİLLEŞTİRME POLİTİKALARININ BİR PARÇASIDIR”
Yayınlanan hutbenin içeriği ise şu ifadelerle eleştirildi:
“Kadınların eşit miras hakkını hedef alan fetva; Anayasa’nın eşitlik ilkesine, Türk Medeni Kanunu’na ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerini ‘Diyanet olarak tanımıyor ve kabul etmiyoruz’ açıklamasını fetvaya dönüştürerek dinsel inançlar üzerinden ‘kadınlar yerini bilmeli’ politikalarının önünü açma yönünde adım atıyor.
Bu, aslında kadın cinsini topyekûn itaatleştirme politikalarının dinsel argümanlarla güçlendirme ve karşı çıkılamaz hale getirme pratiğidir.
Kadınların mirastaki payını erkeklerden daha az gören bu zihniyet; laik hukuk düzenini, toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesini ve temel insan haklarını hedef almaktadır.
Bu sadece bir ‘fetva’ değil, kadınları ekonomik olarak güçsüzleştirme ve yaşamın her alanında ikincilleştirme politikalarının bir parçasıdır.”
“BİZ HAKKIMIZI KİMSENİN LÜTFU İLE ELDE ETMEDİK, MÜCADELEYLE KAZANDIK”
Açıklamada kadınların hak mücadelesinin tarihine ve süreçteki kazanımlarına işaret edildi. “Biz kadınlar mücadele etmeyi, direnmeyi ve eşit cins olma politikalarımızdan hiç vazgeçmedik ve tarih boyunca erkek egemen sisteme boyun eğmedik ve teslim olmadık” ifadeleri kullanıldı. Sürecin köşe başlarına dair şunlar hatırlatıldı:
“Diyanet’e ve Türkiye’nin kadın karşıtı politikalarını adım adım uygulamaya koyanlara bir sözümüz var. Bu ülkede Nezihe Muhiddin ve yoldaşları Kadınlar Halk Fırkası’nı kurmaya kalktığında, Halide Edib Sultanahmet Meydanı’nda binlerce kadınla işgale karşı ses yükselttiğinde, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Medeni Kanun’la eşit yurttaşlık için meydanlara çıktığımızda, 1980’lerde ‘dayak cennetten çıkma değildir’ diyerek Mor İsyan yürüyüşlerinde sokakları doldurduğumuzda da karşımızda aynı erkek egemen düzen ve politikaları vardı.
Bugün bize ‘susun, razı olun’ diyorlar ama biz kadınlar razı olmayı değil, itiraz etmenin mücadelesini biliriz.
Bugün bize fetvalarla dini metinleri kullanarak kadın cinsini baskı altında kabul etmeye zorlayanlar, oy hakkı, boşanma hakkı, velayet hakkı, miras hakkı, çalışma hakkı gibi kazanımlarla dolu tarihimizi biliriz.
Kazanımlarımızı ortadan kaldırma politikalarını uygulamaya geçirmeye heves edenlere sesleniyoruz: Belli ki kadınları tanımıyorsunuz. Biz hakkımızı kimsenin lütfu ile elde etmedik, mücadeleyle kazandık.”
“BİZ, DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDA BİRBİRİNDEN ÖĞRENEN, BİRBİRİNE GÜÇ VEREN, SINIR TANIMAYAN BİR KADIN HAREKETİYİZ”
Kadın haklarına yönelik saldırıların yalnızca Türkiye ile sınırlı olmadığı belirtilen açıklamada, “Kolonyal güçlerin ülkelere çöküp kaynaklarını sömürdüğü gibi, bugün de tüm dünyada kadınların bedeni, emeği, yaşamı sistematik biçimde sömürülüyor; aynı ayrımcı ve yok edici politika yürütülüyor” denildi.
Küresel ölçekteki saldırılara dair şu başlıklar ele alındı:
“Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) kürtaj hakkının gasp edilmesinden, İran’da kadınların yaşamları pahasına özgürlük mücadelesine; Afganistan’da kız çocuklarının eğitimden men edilmesinden, Ortadoğu’nun çeşitli bölgelerinde –Suriye’de, Irak’ta– kadınların köleleştirilmesine, pazar yerlerinde satılmasına, tecavüz ve işkenceye maruz bırakılmasına kadar, bu erkek egemen şiddet zinciri küresel ölçekte normalleştirilmeye çalışılıyor.
Ama unutuyorlar: Biz, dünyanın dört bir yanında birbirinden öğrenen, birbirine güç veren, sınır tanımayan bir kadın hareketiyiz.”
Eşit miras hakkının, yüz yılı aşkın bir mücadelenin sonucu kazanıldığına vurgu yapılan açıklamada, bu hakkı tartışmaya açmanın “kadın emeğini gasp etmek ve yeniden ikinci sınıf yurttaş konumuna itmek” anlamına geldiği söylendi.
“KADINA ŞİDDETLE MÜCADELEDE ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMAYAN DEVLETİN; SIRA KADINLARIN KAZANILMIŞ HAKLARINA GELİNCE ‘DİNİ’ YA DA ‘SÖZDE HUKUKİ’ GEREKÇELERLE MÜDAHALESİ KABUL EDİLEMEZ”
Bu saldırıların, erkek egemen düzende kadınları diz çöktürme çabasının bir parçası olarak nitelendirildi ve “Kadın cinayetlerini durdurmayan, şiddetle mücadelede üzerine düşeni yapmayan devletin; sıra kadınların kazanılmış haklarına gelince ‘dini’ ya da ‘sözde hukuki’ gerekçelerle müdahale etmesi kabul edilemez. Fetvalarınız da sözde hukuki düzenlemeleriniz de bizi dize getiremez” ifadeleri kullanıldı.
Son olarak mücadele vurgusu yapılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Biz buradayız. Geçmişten bugüne bu topraklarda ve dünyada yürütülen feminist mücadelenin mirasçılarıyız.
Kazanılmış haklarımızdan da eşitlik ısrarımızdan da asla vazgeçmeyeceğiz! Tıpkı geçmişte olduğu gibi, bugün de kadın dayanışmasıyla, mirasta, iş yaşamında, eğitimde ve hayatın tüm alanlarında eşitliği fiilen hayata geçirmek için örgütleniyoruz.
Yaşasın feminist mücadelemiz, yaşasın kadın dayanışması!”