Teknelerin altına sürülen ve deniz canlılarının tekneye tutunmasını engellemek için sürülen zehirli boyaya rağmen oluşan ekosistemlerin ortaya çıkardığı desenleri fotoğraflayan Devrim Çelebi, Fethiye Yeşilüzümlü’de düzenlediği ve “Toksik Renkler” ismini verdiği fotoğraf sergisini Gündem Fethiye’ye anlattı.
Haber: Hülya Çetinkaya – Burak Necip Başar
Muğla’nın Fethiye ilçesine bağlı Yeşilüzümlü Mahallesi’nde, Ekolojik Yerleşim Araştırma Tasarım Merkezi/Litea FoodArtJoy’da Fotoğrafçı Devrim Çelebi’nin “Toksik Renkler” başlıklı fotoğraf sergisi 13-29 Eylül tarihleri arasında gerçekleşti.
Devrim Çelebi, teknelerin altına deniz canlılarının tutunmasını engellemek için sürülen zehirli boyanın çıkarılıp yeniden sürülmesinden hemen önce, tekne yüzeyinde boyaya rağmen canlıların oluşturduğu desenleri 10 yıl boyunca fotoğraflayarak “Toksik Renkler” sergisini oluşturdu.
Sergi açıklamasında da “Doğa, insanların yaptığı nesnelerin üzerine kendinden bir şeyler eklediğinde, biz insanlar, genellikle bundan çok hoşlanmaz ve o şeyden -her neyse artık; pas, küf vs.- kurtulmaya çalışırız ama onlara yakından bakmaya başladığımızda hoşnutsuzluk duygusu yerini hayranlığa bırakır” diyen Devrim Çelebi üretim sürecini Gündem Fethiye’ye anlattı.
TEKNELERİN ALTINA SÜRÜLEN ZEHİRLİ BOYA NEDİR?
Teknelerin altına sürülen zehirli boya, antifouling boya olarak bilinir. Bu boya, teknelerin su altında kalan yüzeylerine yapışan deniz organizmalarını (yosunlar, midyeler, deniz salyangozları vb.) önlemek için kullanılır. Bu tür organizmalar teknenin yüzeyine yapıştığında, sürtünme artar ve teknenin performansı düşer, aynı zamanda yakıt tüketimi de artar. Antifouling boyaların içeriğinde genellikle bakır oksit veya diğer biyositler bulunur. Bu maddeler, deniz canlılarının teknenin gövdesine tutunmasını engelleyerek yüzeyin temiz kalmasını sağlar. Ancak, bu boyalar aynı zamanda çevreye zararlı olabilen kimyasallar içerir.
Teknelerin altında, sürülen zehirli boyaya rağmen canlıların çok güzel desenler oluşturduğunu söyleyen Çelebi, bu desenleri fotoğrafladığını anlattı. Oluşan renklere ilişkin ise şunları dile getirdi: “Bu canlıların oluşmaması için teknelerin altına zehirli boya sürülüyor. O zehirli boya esasında bu renkleri oluşturan şey. Doğa hiçbir zaman bizim isteklerimize uymadığı için canlılar yine yerleşmeye devam ediyorlar. Ben de o renkleri görüyorum”
ÇALIŞMA NEDEN 10 YIL ALDI?
Çalışmasının yaklaşık 10 yıl sürdüğünü dile getiren Çelebi, neden 10 yıl sürdüğünü şu şekilde açıkladı:
“Bu kadar uzun zaman almasının sebebi şu: Tekneleri karaya çektikleri zaman ben gidip çalışabiliyorum. Bu da yaklaşık iki günlük bir zaman oluyor her sene. Tekneleri çeker çekmez hemen bunları temizliyorlar. Dolayısıyla ben sadece o temizlik zamanına kadar ne kadar vakit olursa o kadar zamanda çalışabiliyorum.”
“BU TEKNENİN ALTINDA OLUŞMUŞ BİR DÜNYA VAR VE HER YIL TAMAMEN YIKILIYOR, EN BAŞTAN ERTESİ YIL YENİDEN OLUŞUYOR VE BU BOYAYI SÜRENLER TARAFINDAN OLUŞTURULMUŞ BİR DÜNYAYA DÖNÜŞÜYOR”
Projenin oluşan renklerin güzelliğinin dışında bir başka önemi daha olduğunu dile getiren Çelebi, bu önemi fotoğrafları çekmeye başladıktan sonra fark ettiğini söyledi ve şöyle açıkladı:
“Tekne altındaki canlıları bilgisayarda fotoğrafları işlerken fark ettim ve o canlıların aslında hayatlarının son anlarını çekmiş oldum ben. Bunun üzerine düşünmeye başlayınca, aslında bu teknenin altında oluşmuş bir dünya ve her yıl bu dünya tamamen yıkılıyor ve en baştan ertesi yıl yeniden oluşuyor ve o oluşumu sağlamak için de işte bu boyayı sürenler, o teknenin temizliği ile ilgili çalışanlar, insanlar tarafından oluşturulmuş bir dünyaya dönüşmüş oluyor.”
“O SON ANA ŞAHİTLİK EDİYOR OLMAK ASLINDA BENİM AÇIMDAN BİR MESAJ”
Çalışmanın bir mesajı olup olmadığına dair soruya ise Çelebi, aslında bir mesajı olmadığını, sadece renkleri ve desenleri sevdiği için fotoğrafları çekmemeye başladığını fakat sonrasında bu fotoğrafları çekerken oradaki canlıların son anına tanıklık ettiğini fark ettiğini söyledi.
Çelebi, “O son ana şahitlik ediyor olmak aslında benim açımdan bir mesaj” diye konuştu.
Çelebi son olarak canlıların oluşup yok olma sürecine dair şunları söyledi:
“Fraktal diye bir konu vardır, her şey kendini tekrar eder evrende. Dolayısıyla bu da belki de bir zamansal fraktal durumu. Onları biz bir yıl içinde orada bir dünyanın oluşmasını ve tamamen yok olmasını izliyoruz ama bizim dünyamız için de aynı şey söz konusu olacak. Bizim dünyamız da oluştu ve bir son kullanım tarihi var ve o da bitecek. Dolayısıyla bizim yaşayacağımız şeyi, dünyada yaşayacağımız şeyi aslında onların ölçeğinde görmüş oluyoruz. Belki mesaj olarak düşünülebilirse o olabilir.”
ZEYNEP EBRU AKSOY: “YAN YANA GELİŞLERDEN YENİ BİR BÜTÜN OLUŞMASINI HAYATIM BOYUNCA HEYECANLA İZLEDİM”
Toksik Renkler’in sergilendiği Ekolojik Yerleşim Araştırma Tasarım Merkezi/Litea FoodArtJoy’un kurucusu Mimar Zeynep Ebru Aksoy ise hem mesleği gereği hem de ekolojik, bütünsel tasarım ile ilgilenmesinden dolayı yan yana gelişleri gördüğünü, bu yan yana gelişlerden yeni bir bütün oluşmasını da hayatı boyunca heyecanla izlediğini dile getirdi.
Böyle bir mekânın yaratılmasına ilişkin ise şunları dile getirdi:
“Burada insanların sadece yeme içme için değil, yerel ürünleri tatmak için güvendiği üreticilerden ürün alabilmek için bir araya geldiği, belki karşılaşmaların arttığı bir mekân yaratmak istedik. Buradaki ana hikâye bu. Hep şöyle anlatmaya çalışıyorum: Hayatın içinde ne varsa bizim konumuz. Hayatın içinde yemek mi var, hayatın içinde sanat mı var, sohbet mi var, bahçecilik mi var, eğitimler mi var hepsi bizim konumuz olması gerekiyor. Dolayısıyla bazı insanlara çok karışık gibi gelebilir ama değil. Hayatın içinde ne varsa olan bir mekân yaratmaya çalıştık. Ocak, sofra tarih boyu bütün kültürün bir araya geldiği bir yer olmuştur. O ateşte nasıl farklı malzemeler dönüşür ve yepyeni, besleyici bir şey haline gelir. Biz de burada onu yapmaya çalışıyoruz.”
Özellikle arazide su tutma ve ekolojik yerleşimlerle ilgili kendisinin de geçmiş dönemden birikimlerinin olduğuna dikkat çeken Aksoy, farklı kişilerin de birikimleriyle destekleyerek çevrimiçi ve yüz yüze atölyeler de düzenleyeceklerini dile getirdi.
İlerleyen dönemde “Ya Ya 48” yani “Yaratıcı Yalnızlık 48” isimli bir atölye de düzenleyeceklerini belirten Aksoy, atölyenin içeriğini şöyle açıkladı: “Burada oturacağız bir saat, bir buçuk saat boyunca kişi ne yapmak istiyorsa onu yaptığı; örgü mü örecek, suluboya mı yapacak, roman mı yazacak onu yaptığı; kimsenin birbiriyle bir iletişiminin olmadığı, içe döndüğü bir zaman aralığı tanıyacağız. Bittikten sonra da isteyenler birbiriyle paylaşabilecek.”
Bu tür fikirlere de açık olduklarını söyleyen Aksoy, “İnsanların kalabalık bir kümesteki tavuklar gibi sıkıştırılıp gergin hale geldiğini görüyoruz. Bunu kırmak, bunu yumuşatmak, bireyin içindeki kendini gerçekleştirme hayalini desteklemek için, oralara olanak olmak için, burayı açtık” ifadelerini kullandı.
TOKSİK REKNLER SERGİ TANITIMI VE DEVRİM ÇELEBİ HAKKINDA
Toksik Renkler sergi tanıtımı ve Devrim Çelebi’ye dair kısa tanıtım şu şekildeydi:
“Doğa, insanların yaptığı nesnelerin üzerine kendinden bir şeyler eklediğinde, biz insanlar, genellikle bundan çok hoşlanmaz ve o şeyden -her neyse artık; pas, küf vs- kurtulmaya çalışırız. Ama onlara yakından bakmaya başladığımızda hoşnutsuzluk duygusu yerini hayranlığa bırakır. İnsan eliyle yapılmış düzgün, geometrik formlar doğanın organik örüntüleri ile sarmalanmıştır. İkisinin birlikteliği zaman zaman rekabet veya taklit ile yaptıkları bir dansı, bazen de birbirlerinden üstün gelmeye çalıştıkları bir çatışmayı andırır.
Bu proje, tekneler ve onları yuva edinmeye çalışan deniz canlılarının öyküsü olarak başladı. Teknelerin gövdesi ve metal aksamı üzerine sürülmüş zehirli boyaya rağmen yerleşen bu canlıların oluşturduğu zarif desenlerin renklerle uyumlarını ve teknelerin aksamlarını dantel gibi kuşatmalarını fotoğraflamak hayranlıktan doğan bir mecburiyetti. Renklerin bu desenlerle olan ilişkisi, denizin derinliklerinde gezinmek gibiydi.
Fakat bir süre önce kadraja ilk kez giren yumuşakçalar, teknelerin karaya çekilmesinin, gövdesinde oluşan ekosistem için toplu yok oluş anlamına geldiğini fark ettirdi.
O günden beridir, teknelerin üzerinde görünen her boya katmanı yok olmuş bir nesli, her desen de o yıl orada yaşamış canlıyı temsil eder oldu ve bu proje artık sadece bir öykü değil, defalarca yok olup, sil baştan kurulmuş bu tekne dünyanın yitik canlılarına ağıta dönüştü.
DEVRİM ÇELEBİ KİMDİR?
Devrim Çelebi, Anadolu Üniversitesi Fotoğrafçılık ve Kameramanlık Bölümünden mezun olmuştur. 2012 yılından bu yana profesyonel olarak emlak fotoğrafçılığı yapmaktadır. Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı küçük bir sahil kasabası olan Kalkan’da yaşayan Devrim Çelebi, son iki yıldır Halk Eğitim Merkezinde Fotoğrafçılık Eğitmeni olarak görev yapmaktadır.
Katıldığı Sergiler:
- 2024 Kalkan Kültür Evi (Kişisel Sergi)
- 2022 Kalkan Kültür Evi (Karma Sergi)
- 2022 Kaş Kültür Evi (Karma Sergi)
- 2013 Kalkan Kültür Evi (Kişisel Sergi)
- 2012 Patara Meclis Binası (Karma Sergi)
- 2012 Kalkan Kültür Evi (Karma Sergi)
Devrim Çelebi, profesyonel çalışmalarının yanı sıra, mikro desenler üzerinde varlıkların oluşturduğu dokular çalışmayı özel bir ilgi alanı olarak benimsemiştir. Çelebi’nin sanatında renkler büyük bir önem taşımaktadır; renkler, mikro varlıkların dünyasındaki detayları ve yapıları vurgulamak için güçlü bir gerçekliktir.
Çelebi’nin eserleri, mikro varlıkların dünyasını ve bu varlıkların yaratıcı dokularını gözler önüne sermektedir. Bu sergi, izleyicilere doğanın küçük ama büyüleyici detaylarına dair derin bir bakış sunarken, mikro kozmosun düzenli ve yapılandırılmış güzelliklerini keşfetmeye davet etmektedir.
‘Profesyonel alanımın dışında özellikle mikro varlıkların oluşturduğu dokular ve desenler üzerinde çalışmayı sevdiğim konular. Mikro varlıkların bizden çok farklı olmalarına rağmen çevrelerini, bizim çevremizi ve hatta kentlerimizi oluşturma şeklimiz gibi düzenliyor olmaları bana çok büyüleyici geliyor. Ve bildiğimiz tüm varlıkların evrene ait kadim bilgiye sınırsız erişiminin mümkün olduğu inancımı güçlendiriyor.’ Devrim Çelebi, 2024”