Muğla’nın Menteşe ve Yatağan ilçelerinde yapılması planlanan çimento fabrikasına klinker kazanı taşıyan kamyonların geçişine izin vermeyen köylülerin başlattığı nöbetin ikinci gününde Muğla’nın farklı bölgelerinden yurttaşlar destek için nöbet alanına geldi.
Muğla’nın Menteşe ve Yatağan ilçelerine bağlı Bayır ve Deştin mahallerinde, 7 bin 751 dönümlük ormanlık arazide kurulmak istenen entegre çimento fabrikasının, hukuki süreç bitmemişken devam eden inşaatına karşı başlatılan nöbet devam ediyor.
Bölge halkın dün (3 Nisan 2023) saat 15:00’ten itibaren, çimento yapımında kullanılan klinker kazanının proje alanına götürülmesine karşı kamyonların yolunu keserek nöbete başlamıştı. Nöbet gece saatlerinde de devam ederken köylüler iftarlarını ve sahurlarını nöbet alanında yaptı.
Ertesi gün (4 Nisan) ise Baraj Caddesi girişinde bekleyen klinker kazanını taşıyan kamyonun hemen ilerisinde jandarma ekiplerinin yola şerit çekerek ilerlemek isteyenlere kimliklerini kontrolü uygulaması başlattı.
“BİZ KENDİ TOPRAĞIMIZA KİMLİĞİMİZLE GİRMEK İSTEMİYORUZ”
Nöbet alanında Gündem Fethiye’ye konuşan Deştinli Servet Uyan, yağmur yağış olmadan burada olduklarını, çimento fabrikasını istemediklerini söyledi. “Bu milletvekilleri nerede, neden gelmiyorlar” diye soran Uyan, “Biz vatanımızı, toprağımızı vermeyeceğiz” dedi.
Deştinli Cemile Şener ise “Suçluyu suçsuzu öğrenmek istiyoruz. Bizi suçlu gören varsa kendisi suçludur” dedi. Jandarmanın kimlik kontrolü uygulamasını eleştiren Şener, “Bizi suçlu görüyorlar biz suçlu değiliz, biz toprağımızdayız. Bize kimliğimizi soruyorlar, biz kendi toprağımıza kimliğimizle girmek istemiyoruz” ifadelerini kullandı.
Kanser hastası annesini evde bırakarak nöbet alanına geldiğini söyleyen Edeviye Şahin ise “Biz bunları buradan geçirmeyeceğiz. Geldikleri gibi gitsinler” dedi.
Köylülerin yaptığı nöbete destek çağrısı ise 4 Nisan’dan itibaren Muğla’nın çeşitli bölgelerinden karşılık buldu. Akbelen Ormanı çadırlı nöbet alanından, Akyaka’dan, Marmaris’ten yurttaşalar olumsuz hava koşullarına rağmen Deştinlilerin nöbetine destek olmak için nöbet alanına geldi.
“HANGİ DAĞ EFKARLIYSA BİZ ORADAYIZ”
Gündem Fethiye’ye konuşan Akbelen Ormanı nöbet alanından Melahat Çulha, “Bizim orada kömürden ölen çok oldu, burada da olmasın diye desteğe geldik” dedi. İkizköylü Karadam ve Karacahisar Mahalleleri Doğayı ve Doğal Hayatı Koruma Güzelleştirme ve Dayanışma Derneği (KARDOK) Başkanı Nejla Işık ise buradaki köylü kadınlarla Ankara’ya gittiklerini ve zeytin yasasını geri çektirdiklerini hatırlattı ve “Hani diyorlar ya hangi dağ efkarlıysa biz oradayız, nerede katliam varsa oradayız. Biz de aynıyız çünkü bizim canımız yandı. Biz de 10 Ağustos gecesi jandarmayla karşı karşıya geldik. Haklıyken haksız duruma düşürülmeye çalışıldık. Burada da bacılarımızı, yoldaşlarımızı, kardeşlerimizi görünce akşam içimiz yandı” dedi.



Projeye karşı devam eden Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu karına karşı yürütülen hukuki sürece vurgu yapan Işık, bilirkişilere iki aylık süre verildiğini belirterek, bu sürede ise projenin oldu bittiye getirilerek bitirilmek istendiğini ifade etti. Işık, “Yalnız değiller, yalnız değiliz, he zaman yanlarındayız” dedi.
“OMUZ OMUZA SONUNA KADAR BURADAYIZ, ASLA GERİ ADIM ATMAYACAĞIZ”
Nöbete destek olmak için alanda olan Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Gökova Meclisi Eş Sözcüsü Serdar Denktaş, çimento fabrikasına karşı hukuki süreç devam ederken inşaatın devam etmesine vurgu yaparak, köylülerin talebinin mahkeme süreci bitene kadar inşaat faaliyetinin durdurulmasını olduğunu söyledi.
Denktaş, “Bu çok haklı bir talep ama ne yazık ki mahkeme de süreci uzatıyor. Bilirkişi incelemesinin yeniden yapılması ve ek süre verilerek daha sonraya atıldı. Bütün bunlar kabul edilemez şeyler. Dolayısıyla biz de bu mücadeleye destek için buradayız ve bu talebin karşılık bulmasını bekliyoruz” dedi.
MUÇEP Gökova Meclisi Eş Sözcüsü Candan Süsoy ise inşaatın bir an önce bitilmeye çalışıldığını belirterek, “Dostlarımıza destek vermek amacıyla buraya geldik. Buradayız, bekliyoruz. Asla geçit vermeyeceğiz. Çünkü öncelikle yürütmeyi durdurma kararının çıkmasını bekliyoruz. Çünkü bir mahkeme süreci devam ediyor. Bu yürütmeyi durdurma kararı çıkana kadar biz buradan hiçbir yere kıpırdamayacağız” dedi.
Süsoy, Muğla’nın geri kalanında olduğu gibi ekolojik yıkımların geri döndürülmez zararlar verdiğini söyleyerek, “Buradaki köylülerin kaybedecekleri ormanlarına, zeytinliklerine, hiçbirine artık tahammülleri yok. Onlar ‘Gerekirse ölene kadar biz buradayız’ diyorlar. Biz de onlarla birlikte omuz omuza sonuna kadar buradayız. Asla geri adım atmayacağız” ifadelerini kullandı.
“MUĞLA’DA VEYA TÜRKİYE’NİN HERHANGİ BİR YERİNDE YAŞAYAN HERKESİN BU YAŞAM ALANI SAVUNUSUNA SAHİP ÇIKMAK GİBİ BİR SORUMLULUĞU VAR”
Ekoloji Birliği Eş Sözcüsü ve Marmaris Ekolojik Mücadele Komitesi üyesi Halime Şaman ise “Çimentonun insanı, canlıyı, doğayı öldürdüğünü herhalde küçücük bir çocuğa sorsanız bile cevaplar. Ama bu konuda imza atanlar bu öldürücü etkiyi görmezden gelip yemyeşil bir doğanın griye boyanması için yardımcı oluyorlar” ifadelerini kullandı.
Görevini yerine getirmeyen yetkililerin bedelini ödediklerini söyleyen Şaman, “Oysa eğer bir devlet varsa toprağı korumanın birinci, sorumluluğu devletin yöneticilerindedir. Devletin yöneticilerine karşı toprağını koruyor buradaki köylüler. Bu ayıp hepimize yeter. O yüzden biz onların bu haklı mücadelesinde çimentonun orman varlığını zeytinlikleri yok etmemesi, insanların geçimlik nafakalarını ellerinden alıp kendi yurtlarında paryalaştırmamaları için doğruluğuna inandığımız haklı mücadelelerinin yanında olmaya geldik ve Muğla’da yaşayan ya da Türkiye’nin herhangi bir yerinde yaşayan herkesin de bu yaşam alanı savunusunun savunusuna sahip çıkmak gibi bir sorumluluğu var” dedi.
Marmaris Ekolojik Mücadele Komitesi’nden Esra Ünlü, “Geleceğimizi gıdamızı, havamızı, temiz su haklarımızı korumak için buradayız” dedi. Bir bütün içinde yaşandığına vurgu yağan Ünlü, “Sadece kendi yaşadığımız bahçe değil çevremiz. Sonra pazara çıkıp bir şeylerin pahalılığından şikayet ediyoruz. Çünkü elimizde kalmıyor. Zeytinimizi yok ediyoruz, tarım arazilerini yok ediyoruz ve bunları betonla değiştiriyoruz. Betonun yenmeyecek bir şey olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla sadece bir küçük zümrenin para kazanacağı bir işte bizler aç kalarak veya gıdamıza rahat ulaşamayarak veya temiz hava ve temiz su kaynaklarından yararlanamayarak bedelini biz ödeyeceğiz sonuçta” ifadelerini kullandı.
70 kilometre uzaktan geldiklerini belirten Marmaris Ekolojik Mücadele Komitesi’nden Korcan Yılmaz ise amaçlarının zeytini ve doğayı korumak dile getirerek, “Çocuklarımıza yaşanılabilir dünya bırakmak amacıyla buradayız. Direniş nerede olursa olsun, mücadeleyi büyütmek, direnişe omuz vermek için örgütlü mücadelenin gücünü göstermek için buradayız. Buradan da herkese destek olmaya çağırıyoruz” dedi.
DENİZ GÜMÜŞEL: “YAŞAM ALANININ TALANINI OLDUĞU ANDA FİİLİ OLARAK DURDURMAK ÇOK MEŞRU BİR YAŞAM HAKKI MÜCADELESİDİR”
Nöbet alanına gelen ekoloji aktivisti Deniz Gümüşel de inşaatın hukuki sürece rağmen devam ettiğine dikkat çekerek fabrikanın mekanik parçalarının bir araya getirilmesinin Deştinlilerin müdahalesi ile mümkün olmadığını söyledi.
Çevre mühendisi Gümüşel, çimento fabrikasının doğaya zararları hakkında ise şu bilgileri verdi: “
“Bir çimento fabrikası doğaya nasıl zarar verir? Bir kere her şeyden önce çimento için kullanılacak malzemeyi bu bölgedeki ormanları yok ederek alacaklar ve bu çok büyük bir orman alanından bahsediyoruz. 7 bin 508 bin dönümlük bir orman alanı burada çimentoya hammadde sağlamak için yok edilecek.
Çimento hazırlanırken de çok yüksek miktarlarda kömür tüketimi var. Bu yüzden de malzemenin kendisi nedeniyle de aslında çok ciddi bir hava kirliliği oluyor. Özellikle toz kirliliği çimento fabrikalarının yarattığı önemli bir kirlilik türü. Toz kanser yapıyor insanda. Dünya Sağlık Örgütü 2013 yılında tozun kanser yaptığını bilimsel kanıtlarla tespit etti ve bu kirliliğe karşı, hava kirliliğine karşı bütün ülkeleri harekete geçmeye çağırdı. Biz ne yapıyoruz? Tam tersini yapıyoruz. Daha fazla toz üretecek, daha fazla fosil yakıt yakacak ve havayı kirletecek bir çimento fabrikasını Muğla gibi bir ekosistemin, muhteşem bir güzelliğin ortasında kurmaya çalışıyoruz. Deştinliler burada yaşam haklarını savunuyorlar çok temel olarak aslına bakarsanız, temiz bir çevrede yaşama haklarını savunuyorlar.”
“BUNDAN DAHA MEŞRU, DAHA DOĞRU BİR EYLEM YÖNTEMİ OLAMAZ”
Muğla genelinde yurttaşların yaşam alanlarını savunmak için yaygın bir şekilde nöbet tutmasını değerlendiren Gümüşel, “Nöbet şunu gösteriyor aslında; halk bugününü, doğasını ve yarınını ancak kendisini koruyacağının farkında ve doğrudan eylem yapmadan da bu ekolojik yıkımı durduramayacağının farkında. O yüzden bir inisiyatif alıyor, sivil itaatsizlik eylemleri yapıyor, doğrudan eylemler yapıyor. Çünkü hukuka gittiğimizde hukuk çok gecikiyor doğru kararı vermekte ya da doğru kararı hiçbir zaman hukuktan çıkmıyor. Sermayenin yararlı kararlar çıkıyor maalesef. Yasalar, yönetmelikler, örneğin çok yakın zamanda ÇED Yönetmeliği’nin değiştiği gibi hep sermayenin işini kolaylaştırmaya yönelik değişikliklere tabi tutuluyor. Dolayısıyla burada yapılabilecek tek şey kalıyor, o da yaşam alanının talanını olduğu anda fiili olarak durdurmak. Bu çok meşru bir yaşam hakkı mücadelesidir” dedi.




Köylülerin yolu kapatması ile ilgili ise Gümüşel, “Yolu kapattınız, yol kapatma kabahatler kanununa girer, ceza yazılır. Yazılsın efendim. Yani Anayasa’da 56’ncı maddede temiz bir çevrede yaşama hakkı tanınmış durumda. Hatta geçtiğimiz yıl yazın Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi’ne temiz bir çevrede yaşam hakkını bir insan hakkı olarak, evrensel bir insan hakkı olarak soktu. Dolayısıyla bundan daha meşru, daha doğru bir eylem yöntemi olamaz. Hiç kimseye zarar verilmiyor. Yapılan tek şey burada yıkıcı eylemi durdurmak. Umuyorum ki Deştinliler çabalarının sonunda bu çimento fabrikasını tam anlamıyla durdururlar” ifadelerini kullandı.
NE OLMUŞTU?
Muğla’da Deştin ve Bayır mahallelerinden kurulmak istenen “Entegre Çimento Fabrikası ve Hammadde Ocakları” projesine verilen “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu” kararının iptalinin ardından, farklı bir şirket ile yeniden başvuru yapılması ve yeniden ÇED olumlu kararının verilmesi üzerine karara itiraz edilmiş ve hukuki süreç başlatılmıştı. Açılan davalar süre aşımından reddedilmiş fakat Danıştay tarafından karar bozularak hukuki süreç devam ettirilmişti.
27 Ocak 2022 tarihinde açılan davada, mahkeme heyeti bilirkişi keşfinin yapılmasına karar vermiş, 23 Şubat 2023 tarihinde bilirkişi keşfi yapılmıştı.
Keşfi sonrasında heyetin raporu teslim etmesi için verilen bir aylık süre, bilirkişi heyetinin talebi üzerine 60 gün uzatılmıştı. Böylece keşif tarihinden itibaren raporun sunulması için verilen toplam süre 90 gün olmuştu.
Ek süre kararının ardından Deştin Çevre Platformu, Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Menteşe Meclisi ve Bayır Çevre Komitesi bir açıklama yapmış, firma sahiplerinin proje inşaatını devam ettirdiğine vurgu yaparak, ÇED olumlu kararının yürütmesinin durdurulmadan verilen ek süre kararını eleştirmişti.
25 Mart 2023 tarihinde proje sahasında inceleme gezisi yapan uzmanlar ise projenin hayata geçirilmesi durumunda çevreye geri döndürülemez zarar verileceğini dile getirmişti.