Fethiye’nin Deprem Dosyası | Gündem Fethiye’nin sorularını yanıtlayan Psikolog Sedat Yağcıoğlu, psikolojik olarak depremlere dirençli hale gelmenin mümkün olduğunu belirterek, “Bunun yolu deprem korkumuzun ne olduğunu anlamaya çalışmak, kendimizi dinlemek ve bu kaygımıza temas etmekten kaçınmamaktan geçiyor” dedi.
Haber: Burak Necip Başar
6 Şubat 2023’te gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerde 50 binin üzerinde yurttaş yaşamını yitirmişti.
Gündem Fethiye, 11 ili doğrudan etkileyen depremlerin birinci yılında Muğla’nın Fethiye ilçesinin deprem dosyasını hazırladı.
Haber dizisinin üçüncü bölümünde Psikolog Sedat Yağcıoğlu, Gündem Fethiye’nin sorularına yanıt verdi.
Kahramanmaraş merkezli depremlerin diğer bölgelerde yaşayan insanları nasıl etkilediği yönündeki soruya yanıt veren Yağcıoğlu, “Deprem gibi hayatın olağan akışını bozan, beklenmedik, tahmin edilemeyen ve riskli yaşam deneyimlerinin aslında çok uzakta olmadığı, gerçekleşme ihtimalinin olduğu ve ‘risk altında olduğumuz’ bilgisi, varoluşsal kaygılarımızı harekete geçirebilir” dedi.
“KABUL ETMENİN GERÇEKÇİLİĞİ, YAŞAMIN CANLILIĞI VE DAYANIŞMANIN İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜ”
İnsanların yalnızca doğrudan deneyimledikleri olaylardan değil, tanık oldukları olaylardan veya durumlardan da etkilendiğini belirten Yağcıoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu tanıklıklar bizlere bir şey söyler. Örneğin zeminimizin güvenli olmadığı, kesin bir güvenli alan bulunmadığı düşünceleri ve duyguları eşliğinde, tekinsiz hissettirebilir. 6 Şubat depremlerinin en temel etkisi de, yaşamın mutlak bir güvenceden yoksun olduğu, geleceğimizin belirsiz olduğu gerçeğini yıkıcı ve yakıcı bir şekilde bizlere hatırlatması olmuştur. Şüphesiz bu duygularla, oluşabilecek kaygıyla baş etmeye çalışmak zorlayıcı olabilir ancak bununla birlikte, buna benzer kriz durumlarının, bir davette bulunduğu da düşünülebilir. Kabul etmenin gerçekçiliği, yaşamın canlılığı ve dayanışmanın iyileştirici gücü.”
Deprem sonrası insanların örgütlenerek haftalarca destek çalışmaları yürüttüğünü hatırlatan Yağcıoğlu, ‘dayanışma’ vurgusu yaparak şu ifadeleri kullandı:
“6 Şubat depremlerinin, bölgemizde yaşayanlar açısından -ironik görünmekte birlikte- güçlendirici, iyileştirici bir etkisi olduğundan da söz etmek, belki yasımızı gerçekçi yaşamak, acılarımıza temas etmek için umut olabilir: Dayanışma!”
“KAYGIYI YÖNETMEK YERİNE, KAYGININ İÇİNDE KALARAK ONU ANLAMAYI DENEYEBİLİRİZ BELKİ”
Yağcıoğlu, insanların hayatta en çok deneyimlerinden öğrendiğinin altını çizerek, şunları söyledi:
“Yaşadıklarımız ya da tanıklık ettiklerimiz bizi nasıl etkiliyor? Bu etkiyi nasıl anlamalıyım ve burada neler yapmalıyım? Bu tanıklığın getireceği tedbirler iki boyutta değerlendirilebilir. Olası bir depreme karşı hazırlıklı mıyım, bina durumundan yaşam koşullarına kadar dirençli miyim? Bununla birlikte, psikopolitik olarak depreme hazırlıklı mıyım? 6 Şubat bana neler hissettiriyor, hangi duygularım ön plana çıkıyor? Peki bu duygularımı anlamaya çalışırsam bana neler söylüyor? Nelerden korkuyorum, ne kadarını yapabilirim? Kaygıyı yönetmek yerine, kaygının içinde kalarak onu anlamayı deneyebiliriz belki.”
“KAYGILI HİSSEDİYORSANIZ, ORADA KENDİNİZE BİR ŞEY SÖYLEMEYE ÇALIŞIYORSUNUZ”
“Eğer kendinizi kaygılı hissediyorsanız, orada kendinize bir şey söylemeye çalışıyorsunuz” diyen Yağcıoğlu, alınacak tedbirlerin kişilerin kendilerini daha iyi anlayabilmelerinden, kendilerini daha yakından tanıyabilmelerinde geçtiğini vurguladı.
“DEPREM KARŞISINDAN FİZİKSEL OLARAK DA, PSİKOLOJİK OLARAK DA ÇARESİZ, ÇÖZÜMSÜZ DEĞİLİZ”
Groningen Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre, sürekli küçük çaplı depremlerin yaşandığı Hollanda’nın Groningen eyaletinde, her yıl ortalama 16 kişinin deprem korkusu ve gerilimine bağlı sorunlar nedeniyle erken öldüğü belirlenmişti.
Bu araştırma ile birlikte deprem korkusunun insanlar üzerindeki etkisinin ne olduğu yönündeki soruya yanıt veren Yağcıoğlu, her yaşam deneyiminin kişilerin hayatını etkilediğini ifade ederek şunları ifadelere yer verdi:
“Depreme dair özgün durum; yaşamın sonlu olduğu, bunun da hiç beklenmedik anlarda gerçekleşebileceği gerçekliğini sert biçimde bize hissettirmesidir. Dolayısıyla ilk akla gelen, deprem gibi olumsuz yaşam deneyimlerinin bizleri mutlaka olumsuz etkileyeceği yönündedir. Şüphesiz kayıpların, kayıp ihtimallerinin bizlere bir keder yaşatması son derece insanidir. Ancak her olumsuz deneyimin, tanıklığın kişileri mutlaka olumsuz etkileyeceği yönündeki görüşler gerçekliği bir bütün olarak açıklamamaktadır.”
Hollanda yapılan araştırmanın deprem gerçekliği doğrultusunda tüm toplumsal yaşamı oluşturmuş olan Japonya’da farklı sonuçlar verebileceğini söyleyen Yağcıoğlu, şöyle devam etti:
“Yani şunu belirtmek istiyorum: Deprem karşısından fiziksel olarak da, psikolojik olarak da çaresiz, çözümsüz değiliz. Fiziksel olarak yapılabilecek dirençli kentler üzerine uzmanlar çok önemli önerilerde bulunuyorlar. Psikolojik olarak da depremlere dirençli hale gelmek mümkün. Bunun yolu deprem korkumuzun ne olduğunu anlamaya çalışmak, kendimizi dinlemek ve bu kaygımıza temas etmekten kaçınmamaktan geçiyor.”
Kişilerin öncelikle deprem korkusunun kendileri için nasıl tezahür ettiğini, ne anlam ifade ettiğini, yaşamlarını nasıl etkilediğini anlamaya çalışabileceğini aktaran Yağcıoğlu, “Örneğin; deprem – ölüm korkusu arasında çok sıkı ve zorlayıcı bir bağ keşfediyorlarsa, yaşamın sonlu olmasının kendileri için nasıl bir karşılığı var, buna bakabilirler. Gündelik yaşamlarına etkisi bulunuyor, hangi açılardan etkileniyorsa, bunu görmeye çalışabilirler” dedi.
“DAYANIŞMA AĞLARI İÇİNDE YER ALMAK, İYİLEŞTİRİCİ BİR ETKİ YARATACAKTIR”
Sosyal ilişkilerin ve dayanışma ağlarının depremin etkisini azaltmak yönünde olumlu etkilerinin olduğunu ifade eden Yağcıoğlu, şu ifadelere yer verdi:
“Günlük rutinlerini sürdürebilmek, sosyal ilişkileri ile bağlarının olumlu ve destekleyici zemininde kalabilmek en önemli direnç noktalarıdır. Dayanışma ağları içinde yer almak, depremin yıkıcı etkilerini azaltmak üzere mücadele etmek, şaşırtıcı biçimde oldukça iyileştirici bir etki yaratacaktır.
Tüm bunlara rağmen, kişi kendisini iyi hissetmiyor, kaygıları konusunda zorlanıyorsa, profesyonel dayanışmanın, bir uzman desteği almanın yararlı olabileceğini değerlendirebilir.”
“DEPREMİN KENDİSİ DEĞİL, DEPREM FİKRİNİ NASIL ALGILADIĞIMIZ BİZLERE ZARAR VERİR”
Yağcıoğlu, son olarak şu ifadeleri kullandı: “Nasıl ki deprem değil binalar insana zarar veriyorsa, depremin de kendisi değil, deprem fikrini nasıl algıladığımız bizlere zarar verir. O nedenle buradaki anlam dünyasını keşfetmek, binaları güçlendirmek kadar bizi depremin yıkıcı düşünsel ve duygusal etkilerinden koruyabilir.”