Akbelen Ormanı’nı ve tehdit altındaki yaklaşık 40 köyü kömür madenine karşı korumak başlatılan çadır nöbetinin üçüncü yılı dolayısıyla düzenlenen etkinlikte Gündem Fethiye’ye konuşan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk, “Akbelen’de ilaçlı suya karşı, gaza karşı direnen insanların ortaya koyduğu bir mücadeleyle kazanıldı” dedi.
Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’deki Akbelen Ormanı’nı ve köylerini Yeniköy-Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş. (YK Enerji) tarafından genişletilmek istenen kömür madenine karşı koruyan köylülerin başlattıkları çadır nöbeti üçün yılını doldurdu.
Çadırlı nöbetin yıldönümü için dün (20 Temmuz) köylüler ve yaşam savunucuları Karadam Köyü’nde bir araya geldi.
Etkinliğe katılan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk, Gündem Fethiye’nin sorularını yanıtladı.
Çubuk, konuşmasında, “Akbelen’in her gün ne kadar yok olduğunu izledik aslında biz, özellikle son bir yıldır. Hem en büyük saldırının yapıldığı günler buradaydık. Sonrasında da geldik, takip ettik ve açıkçası gördüğümüz tablo şuydu; orman yok oluyor, dağ-tepe yok oluyor, arazi düzleşiyor-derinleşiyor, bütün bir doğanın bileşenleri yok ediliyor” ifadeleri ile başladı.
“AKBELEN’DE RANT ÇOK BÜYÜK”
Termik santralin de şikayetçi olduğunu belirten Çubuk, “Bu mücadele, açılan davalar benim kamu yararına çalışmamı ve kar etmemi engelliyor diyor ama geçen yıl en çok kazanan 500 şirketten 142’ncisi olmayı başarıyor. Aslında kardan zarar ettiğini ilan etmiş oluyor” dedi.
Akbelen’de rantın büyük olduğunu söyleyen Çubuk, şu ifadeleri kullandı:
“Akbelen şu anlamda da önemli; burayı yok edecekler ve başka yerlere geçecekler. Takip ediyoruz Cudi’de ağaçlı bir tane yer bırakmadılar. Gabar’da, Besta’da bırakmadılar. Karadeniz’de hedeflerini almış durumdalar. İç Anadolu’da her yer, yani Sivrihisar’ı düşünün-oranın her yeri maden alanı olarak ruhsatlanmış durumda.”
Çubuk, saldırıların çok kapsamlı olduğunu ve durdurulamamasının nedeni olarak mecliste, sokakta birlik olunmaması olduğunu söyledi.
Sadece mecliste itiraz ederek durmayacaklarını söyleyen Çubuk, “Mütemadiyen halkı sokağa çıkmamaya çağıran bir güç var ama Akbelen’de bugün istedikleri hızla ilerleyemedilerse; jandarmanın karşısına dikilen, dikim ekiplerinin karşısına dikilen, ilaçlı suya karşı, gaza karşı direnen insanların ortaya koyduğu bir mücadeleyle kazanıldı” ifadelerine yer verdi.
Katliam yasasının mecliste tartışıldığını belirten Çubuk, şu sözlere yer verdi:
“Komisyonun çalışmasını orada, komisyon başkanının istediği şekilde çalışarak sağlayamıyorsunuz. Meşru olanı, haklı olanı yapmak zorundasınız. Sokakta ve mecliste bir kere mücadelenin birleşmesi gerekiyor. Bu mücadele nasıl birleşir? Herkesin tek bir çıkarda; yani doğanın, insanın, geleceğin çıkarına birleşmesiyle mümkün bu. Bugün gerçekleşmiyor.”
“MADENLE BURADAKİ BÜTÜN TARIM BİTİRİLİYOR”
Çubuk, ayrıca şu ifadelere yer verdi:
“Zeytin ağaçları ile ilgili örneğin diyorlar ki; taşınırsa zarar görmez ve buna birileri ‘evet, mümkün’ diyor. Hayır, Çine’de gördük; ağaçlar ölüyorlar, yok ediliyorlar. Ağacı oradan oraya kendi gönlümüzce taşıyamayız. Onun orada, ekosistemde bir karşılığının olduğunu, onun bir varlık olduğunu kabul etmek zorundayız ve zaten madenle buradaki bütün tarım bitiriliyor.”
Çubuk, 2016’dan bu yana Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde (AİHM) ve Yargıtay kararlarıyla termik santrallerin kapatılması gerektiğini vurgulayarak, “Fakat hem kapatılmadılar hem aslında gerekli çalışmaları tamamlamadıklarını itiraf ettikleri halde çevre iznini aldılar ve mahkeme başvurusundan da şöyle geri dönüldü; mahkeme gerekli incelemeyi yapmadı ve hızlı bir şekilde reddetti davayı” ifadelerini dile getirdi.
Çubuk, itirazlarının bir karşılığı olmadığı belirterek, “Burada halk itiraz etti bu davayla ve bunun bir karşılığı olmadı. Bizim burada ortak bir tutuma ihtiyacımız var. Ne yazık ki Akbelen herkesin ağzında ama çok az insanın hayatında yer buluyor” dedi.
Öte yandan Çubuk, şunları söyledi:
“Akbelen, sokak hayvanlarının katliam yasası girişimi, işçi cinayetleri, göçmenlere yönelik düşmanlık, LGBT+’lara yönelik düşmanlık, İstanbul Sözleşmesi, bunların tamamının aslında bir birliğe ve hayatta gerçekten sahiplenmeye ihtiyacı var. Biz bugün artık hangi sözün ne kadar güçlü olduğunu da bilemiyoruz ve her şeyi söylemeye ihtiyaç duyuyoruz. Duramıyoruz, çok fazla meseleyi çok fazla şeyi söylemek istiyoruz ama en temelde Akbelen’e dair lafta değil, hayatın içinden bir mücadeleye ihtiyacımız var.”