Muğla’nın Datça ilçesinde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde yürüyüş ve basın açıklaması yaparak “Her türlü doğa olayının bir felakete dönüştüğü ülkemizde en büyük bedeli biz kadınlar ödüyoruz” diyen Datça Kadın Platformu ve Datça Kent Konseyi Kadın Meclisi, kadınların özgürleşmesiyle ülkenin özgürleşeceğini vurguladı.
Datça Kadın Platformu ve Datça Kent Konseyi Kadın Meclisi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Datça Demokrasi Evi’nde toplanarak yürüyüş ve basın açıklaması yaptı.
Kadınlar yürüyüş boyunca “Erkek adalet değil, gerçek adalet”, “Korkmuyoruz, susmuyoruz, itaat etmiyoruz”, “Kadınlar sizi yargılayacak”, “Hükümet istifa”, “Deprem afet, ölümler cinayet”, Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek” sloganları atıldı.
Yürüyüşün ardından Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan kadınlar adına basın açıklamasını Gamze Akgün okudu. 8 Mart’ın tarihine değinen Akgün, “Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. 166 yıl önce Amerika Birleşik Devletleri’nde çalışma saatlerinin azaltılması talebiyle grev yapan tekstil işçisi kadınlardan, işverenin çıkarttığı yangın sonunda 129 kız kardeşimizin yanarak öldükleri günün yıl dönümü. 8 Mart’lar, biz Türkiyeli kadınlar olarak erkek egemen sistemlerin üzerimizde yarattığı derin ayrımcılığı, haksızlıkları, sadece kadın olduğumuz için yaşadığımız şiddet çeşitlerini haykırmak, daha güzel bir dünyanın mümkün olduğunu anlatmak için alanlara çıktığımız bir gün” ifadelerini kullandı.
“HÜKÜMET DERHAL İSTİFA ETMELİDİR”
8 Mart 2023’ün kendileri için çok daha anlamlı olduğunu söyleyen Akgün, Kahramanmaraş merkezli depremlere değinerek, “Bu büyük sarsıntı ülkemizdeki sistemin de çürümüşlüğünü, devlet mekanizmalarının nasıl yerle bir olduğunu hepimizin gözlerinin önüne serdi. Binlerce canımızı kaybettik. Tarihi değerine paha biçilemez şehirlerimiz yok oldu. Deprem değil içinde yaşadığımız binalar bu felakete yol açtı. Yaşadığımız bu büyük acı asla kaderimiz değildi. Bunu yaratan erkek egemen sistemdi. Rant ve para uğruna, demokrasiden, insan haklarından özellikle son 20 yıldır hızla uzaklaşan, insanları çürük betonlarda yaşamaya mahkûm eden sistem ve bu sistemi 20 yıldır kesintisiz iktidarıyla sürdüren AKP bu felaketin baş sorumlusudur. Hükümet derhal istifa etmelidir” dedi.
“İNSANLARIN DİRİ DİRİ GÖÇÜK ALTLARINDA KARANLIKLARDA ÖLÜME TERK EDİLMESİNİ ASLA UNUTMAYACAĞIZ”
Depremlerin ardından bölgeye yapılacak yarının iki gün geciktiğini, özellikle Hatay ve Adıyaman’a hiçbir yardımın gitmediğini söyleyen Akgün, “İnsanların diri diri göçük altlarında karanlıklarda ölüme terk edilmesini asla unutmayacağız! Kurtarma çalışmalarında etkin olabilecek ve ortaya çıkan asayiş sorunlarından vatandaşları koruyacak askeri birliklerin yine iki tam gün depremzedelerin yanına gitmesini engelleyenleri asla unutmayacağız” diye konuştu.
Akgün sözlerine şöyle devam etti:
“Haftalarca soğukta, yağmurda, kar altında dışarıda bekleyen insanlara çadır götürmeyen, çadırları yine ilk iki gün bekleterek parayla satan ve açık bırakılan borsada kar amaçlı faaliyet sürdüren Kızılay’ı asla unutmayacağız.
Arama kurtarma konusunda büyük katkı sunacak Zonguldak maden işçilerini saatlerce bekletip otobüsle 16 saat yol gitmelerine sebep olanları asla unutmayacağız.
Koordinasyondan sorumlu AFAD’ın da bir afete dönüştüğünü asla unutmayacağız! Depremin ilk saatlerinden itibaren Türkiye’nin her yerinden vatandaşların, sivil toplum kuruluşlarının, yerel yönetimlerinin akın akın koştuğu ve ulaştırmaya çalıştıkları yardım malzemelerini haftalarca adil ve programlı bir şekilde ihtiyacı olanlara ulaştırmayanları, o koşullarda bile ayrımcılıktan hiç vaz geçmeyenleri asla unutmayacağız!
Hesap vereceksiniz, hesabını soracağız!”
“HER TÜRLÜ DOĞA OLAYININ BİR FELAKETE DÖNÜŞTÜĞÜ ÜLKEMİZDE EN BÜYÜK BEDELİ BİZ KADINLAR ÖDÜYORUZ”
Depremin ardından ulaştırılan yardımlar konusunda kadınların ve LGBTİ+’ların ayrımcılığa maruz bırakıldığını söyleyen Akgün, “Gerici düşünce algısı için de çadır verilmesinin “aile” olma koşuluna bağlanması, tek yaşayan kadınları ve LGBTİ+’ların bir kez daha ayrımcılığa uğramalarına sebep olmuştur. Kendi olanaklarıyla birden fazla ailenin bir arada küçücük yerlerde yaşam sürdürme çabaları ise yine kadınları tacize açık hale getirmiştir. Her türlü doğa olayının bir felakete dönüştüğü ülkemizde en büyük bedeli biz kadınlar ödüyoruz. Bu büyük felaketle yoksulluğun daha da yaygınlaşacağının, bir grup azınlığın ise zenginliğini daha da arttıracağının farkındayız” dedi.
“ÇOCUKLARIN VE HAKLARININ TAKİPÇİSİYİZ”
En büyük bedeli ödeyenlerin aynı zamanda çocuklar olduğunu söyleyen Akgün, “Refakatsiz kalan çocukların nasıl bir yaşama savruldukları büyük bir sorun. Çocukları alelacele tarikatlara teslim eden, evlat edinenlerin bu çocuklarla evlenebilecekleri fetvasını verebilecek kadar ileri giden bir zihniyetle karşı karşıyayız. Kaç çocuğun kimsesiz kaldığını asla öğrenemeyebiliriz. Çocukların ve haklarının takipçisiyiz” dedi.
“DAYANIŞMAMIZLA UMUDUMUZU BÜYÜTTÜK”
Depremin ilk saatlerinden itibaren Datça halkı ve Datça Kadın Platformu’nun “Dayanışma yaşatır” diyerek yürüttüğü çalışmalara değinen Akgün, “Dayanışmamızla umudumuzu büyüttük. Biz kadınların hayatta kalmak için, yaşamı korumak için mücadele etmeyi nasıl bildiğimizi, nasıl eşit, ortak, yaratıcı olduğumuzu tekrar tekrar yaşadık. Dayanışma ile yaşamı, kentleri yeniden kadınlarla kuracağız. Datçalı kadınlar bütün süreçlerde olmaya devam edecek” dedi.
Yürüyüş öncesinde Datça’daki çocuk istismarı davasının üçüncü duruşmasına katıldıklarına değinen Akgün, “1 Mart’ta cinsel istismar davasında kız kardeşimiz Aygül Yıldırım Aksoy ile dayanışmak için de oradaydık. İlk duruşmanın sonunda -hiçbir şey olmamış gibi- faile verilen cezayı da onun serbest kalmasını da kabul etmiyoruz. Sonuna kadar takipçisi olacağız. Erkek adalet değil gerçek adalet sağlanıncaya kadar tüm mücadelemiz sürecek” ifadelerini kullandı.
“KADINLAR ÖZGÜRLEŞTİKÇE ÜLKE DE ÖZGÜRLEŞECEK”
Kadınları öldüren politikaları üreten, sürdürenin ve besleyenin erkek devlet şiddeti olduğunu söyleyen Akgün sözlerini söyle tamamladı:
“Türkiye kadın hareketinin şiddete karşı mücadelesinde en temel belgemiz olan İstanbul Sözleşmesini bir gecede fesheden iktidarla depremi felakete dönüştüren iktidar aynı iktidardır. İstanbul Sözleşmesi’nden de eşit, barış içinde bir arada yaşama mücadelemizden de asla vazgeçmiyoruz. İnsan hakları, demokrasi, eşit ve barış içinde bir arada yaşama mücadelesi verdikleri için yıllarca hapis ve sürgün cezaları verilen tüm kadın arkadaşlarımızı selamlıyoruz.
Yaşananlardan ötürü çok öfkeliyiz. Kaybettiğimiz bütün canlarımız için yastayız. Ama en önemlisi de isyandayız. Bu sistem ve sistemin yürütücüleri hesap verecek. Biz kadınlar tüm ezilenlerle hep birlikte yürüyeceğiz, eşit ve özgür bir yaşam için erkek devlet şiddetine ve politikalarına, bunların yürütücüsü iktidara karşı mücadele edenlerle sesimizi ortaklaştıracağız.
Dayanışacağız, mücadele ederken umudumuzu büyüteceğiz, özgürleşeceğiz. Kadınlar özgürleştikçe ülke de özgürleşecek”